Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Anketler, Demokrasi ve 2023 Seçimleri Üzerine

Bu yazı 05.06.2022 tarihimnde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Tevfik ERDEM/ SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü

 Son seçim anketleri şirket fark etmeksizin Ak Parti’yi hâlâ birinci parti olarak gösteriyor.

 MHP ve Ak Parti’nin oylarının toplamı 6’lı masa tabir edilen Millet İttifakının oylarına eşit.

 Bazı şirketler ittifaklardan birini diğerinin önüne geçirebiliyor.

 Ancak görünen o ki, seçim sonuçları şimdilik bir partinin alacağı karara göre şekillenecek: HDP.

 Demokrasi bireylerin oylarına eşit değer atfeden bir sistem.

Bu yüzden toplumun çoğunluğunu oluşturan alt gelir dilimine sahip insanlara yönelik popülist uygulamalar partilerin oy oranını arttıran önemli bir yöntem.

HDP’nin, HADEP’le birlikte başladığı müstakil seçim siyasetinde, 1995’de %4.2’den 7 Haziran 2015’de HDP ile, %12.96’ya çıkartan yani 5.847.134 seçmenin oy vermesine imkan sağlayan gerekçe, bir yandan kimlik siyasetine yönelme iken diğer yandan bugün Suriyeliler için dile getirilen bir gerekçedir: Türkiye’de ortalama nüfusun üzerinde aile-hane büyüklüğüne sahip olmak. Örneğin Türkiye’nin batısındaki bir ilde ortalama hane büyüklüğü 2-3 arasında seyrederken, HDP seçmenlerinin yoğun olarak bulunduğu illerde bu oranın yani ortalama hane büyüklüğünün 6-7 ve daha üzeri olduğu TÜİK verilerinde görülebilir. Doğal veya zorunlu yollarla kent hayatına karışan bu ailelerin nüfus artış oranı zaman içinde azalmakla birlikte, Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu da açıktır. Bu aile büyüklüklerinde zaman içinde azalmanın devam etmesi gerçeği bize yakınsama teorisini (convergence theory) hatırlatır. Zira modernleşme sadece farklı ideolojilere ait yapıları değil aileleri de benzeştiriyor. Bu yüzden yakınsama teorisini bu sürece uygulamak mümkün. Kentleşme ile birlikte hane başına düşen birey sayısı dolayısıyla nüfus artış hızı yavaşlamaktadır.

HDP için 7 Haziran 2015 seçimleri adeta bir kırılma noktası zira bu seçimlerden sonra parlamentoya gönderilen vekillerin seçmenleri tarafından sonraki seçimlerde ödüllendirilmediği görülmekte. Burada HDP’ye sempati duyan okuyucu, çeşitli Kürt illerinde bir çatışma ortamı yaratıldığını ve Hendek Savaşları sonrasında HDP’ye müzahir Kürt seçmenin gözünün korkutulduğunu dile getirebilir. 7 Haziran sonrası yapılan erken seçimle ve arka planda çözüm sürecinin sona erdirilip çatışmaların başlamasıyla birlikte 1 Kasım 2015 seçimlerinde HDP’nin oylarının %10.56 ve oy sayısının da 4.914.203’e düştüğü görülmektedir yani HDP dört ay içerisinde 932.931 oy kaybı yaşamıştır.

24 Haziran 2018 milletvekili genel seçiminde HDP’nin oy oranı tekrar yükselerek %11.53’e ve oy sayısı da, 5.606.622’ye yükselmiştir. Daha fazla genç HDP’li seçmenin artan nüfus oranına bağlı olarak HDP’nin oylarını nisbi olarak arttırması beklenirken bu seçimlerde 7 Haziran 2015 seçimlerine göre bir azalma olduğu görülmektedir. Seçmenin HDP’yi ödüllendirmemesi ile kast ettiğim bu aslında. Yoksa HDP halen kilit bir parti ve CHP seçmeninin destek atmasına gerek kalmadan kendi başına baraj sorununu (o zaman baraj %10’du) aşabiliyor. Yeni baraj %7’ye indiği için de “HDP barajı geçsin AKP’nin alacağı milletvekili azalsın” diyerek oyunu bu partiye yöneltenler için de geçerli bir mazeret kalmadı. Tabii bu da özellikle sol-Kemalist seçmenin HDP’ye duyduğu memnu aşkı hangi gerekçeyle dile getireceğine dair bir sorunu bünyesinde barındırıyor ama pardon, “Türkiye’de diktatörlüğe son vermek ve farklı sesleri ön plana çıkarmak” geçerli bir mazeret her zaman.

HDP’nin bu dönemde oylarıyla ilgili bir başka değerlendirme de partinin başkanı Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adayı olduğu zaman aldığı oy: %8.32 yani 4.039.390 oy. Demirtaş’ın oyu partisinin oyundan daha az. Oylar CHP adayı Muharrem İnce’ye gitmiş olabilir. HDP seçmeninin bu dönemde Ak Partinin Cumhurbaşkanı adayı R. T. Erdoğan’a oy vermesi çok da mümkün olmamakla birlikte çok çok az bir oyun buraya gittiği düşünülebilir. Ancak belki de asıl açıklayıcı izah HDP’ye milletvekili seçiminde CHP’den ve diğer sol bileşenlerden gelen oylar olabilir. Tıpkı Ankara’da Mansur Yavaş’ın seçiminde ilçe ve Büyükşehirde oyların farklı partilere yönelmesinde olduğu gibi, S. Demirtaş’ın kazanamayacağını düşünenler Milletvekili seçiminde oy vermelerine rağmen Cumhurbaşkanı seçiminde oylarını daha iddialı bir aday olarak Muharrem İnce’ye vermiş olabilirler.

Hülasa Kürt seçmenin HDP’ye yönelik oyları genç nüfusun artış oranı üzerinden gidildiğinde bence beklenenin altında seyrediyor. Bu iddia, partinin oy oranını hafife almak şeklinde okunmamalı çünkü HDP Cumhurbaşkanlığı seçimi için şu anda kilit parti. Cumhur İttifakı karşısında aday olma ihtimali olan isimlerin, Diyarbakır, Van ziyaretleri ve “Türkiye’de demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” türünden açıklamaları bu bağlamda okunmalı. Anketlerin sürekli yıldızını parlattığı ve tuhaf biçimde hiçbir konuda açıklama yapmayarak yıldızını parlatan Mansur Yavaş, Van ziyaretinde, “Selahattin Demirtaş’ı istiyoruz!” diyen vatandaşa “inşallah” diyerek bir açıklama yaptı ancak daha sonra bu açıklamanın da öyle gelişigüzel bilinçli olmayan bir açıklama olduğuna dair bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Ahmet Türk, Kürdî siyasetin ağır isimlerinden, Mansur Yavaş’ın adı ilk kez Cumhurbaşkanlığı için geçtiğinde, Kürt oylarının ona yönelmeyeceğini (partisinin seçmenlerinin ona oy vermeyeceklerini) belirtti.

Türk solu, abartılı gibi görünecek ama Boğaz’da rakı yudumlarken, “anket şirketlerinin ve sosyal medyanın adayı” Mansur Yavaş dışında Erdoğan’ı köşkten indirecek pardon, saraydan çıkartacak başka bir isim olmadığına karar verdi. Ancak hem Ahmet Türk’ün baştaki çıkışı hem de Mansur Yavaş’ın Van’daki irticalen konuşma “kaza”sı sonrasında, Sezai Temelli tarafından yerel seçimler sonrası yapılan ayarın bir benzeri HDP Grup başkan vekili Meral Danış Beştaş tarafından yapıldı. Bu durumda HDP’nin oylarını alamayacağı kesinleşmiş gibi görünen Mansur Yavaş’ın adaylık defterinin de kapandığı ya da bu defteri tekrar açmak için yeni ve daha iddialı açıklamaların yapılacağı beklentisi içine girilebilir.

Hülasa Cumhurbaşkanlığı seçimine dair anket sonuçlarına bakıldığında şimdilik HDP’nin önemli bir noktada olduğu görülmekte. Aynı şekilde (bence) terör olaylarının azaldığı bir ortamda HDP’nin oy oranında ciddi bir artışın da olmayacağını düşünüyorum yani bazı anket şirketlerinin belirttiği gibi %12-13 gibi oranlara ulaşamayacağını düşünüyorum. Ancak bu hiç olmayacak bir şey değil. Örneğin kimlik siyasetini yeniden canlandıracak bir gelişme, mesela HDP’nin kapatılması bu orana ulaşmayı mümkün hale getirebilir. Çünkü parti kapatma Kürt(çü) oyları tekrar konsolide eder, oyların bir tepki oylarına tahvil etmesine neden olabilir. Bu tür bir gelişme bölgedeki Ak Partilileri zora sokup zaten CHP’ye doğru evrilen katılımları da hızlandırabilir. Ceza, terörle ilişkili kişi ya da teşkilatlara kesilebilir ancak parti bu isimle (HDP) varlığını devam ettirebilir.

HDP, Kürt siyasi hareketinin Türkiyelileşmesi için geliştirilen bir oluşumdu her ne kadar 1960’lara takılmış devrimi gerilla romantizmine, biraz çevrecilik biraz fazla toplumsal cinsiyetçilik ve LGBT+ soslanmış olsa da, ortaya çıktığı dönemdeki “ezilen sınıfların sözcüsü” olma iddiasını devam ettirme gayreti içinde göründü.

Üstelik biz Türklerin çok uzaktan baktığımız için göremediğimiz bir şey var. HDP çok homojen bir parti değil. Aslında hiçbir zaman da olmadı, HEP’ten beri parti, temelde Kürt meselesini kendine siper edinen bir parti ancak çözüm ve mücadele yolları farklı siyasetçilerden oluşuyor. Zaten Ayhan Bilgen’in Altan Tan’ın partiyle yollarını ayırma sebebi çok açık. Bu sadece muhafazakâr kimlikle açıklanmayacak kadar karmaşık bir özelliğe sahip, özellikle Bilgen’inki.

Parti içindeki iktidar mücadelesi dışarıdan gelen baskılar nedeniyle hep parti dışına patlıyor oysa elbette ki parti içinde bizim göremediğimiz ya da görmek istemediğimiz çok değişkenli güç mücadeleleri var.

Parti kapatılma süreci içine girerken kol kırılıp yen içinde kalacak ve bu güç mücadelesi yine devlete ve “rejim partileri”ne dönecek. Bu nedenle partinin kapatılmasının çok da işlevsel olmadığını düşünüyorum. Ayrıca bu zamana kadar çeşitli kapatma girişimleriyle karşı karşıya kalan Ak Parti döneminde böyle bir girişimin gerçekleşmesi onun da uzun vadede eleştirilmesine yol açacaktır. Ayrıca böyle bir girişim uluslararası alanda Türkiye’deki demokrasi algısı ile ilgili olumlu bir algı yaratmayacaktır.

Son olarak 2023 seçim anketleri hakkında kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra ayrıntılı değerlendirmeyi haftaya yapmak üzere noktayı koyalım.

İnsanların oy verme davranışını etkileyen birçok değişken var örneğin sosyo-ekonomik durum, parti algısı, liderlik vb. gibi. Partinin lideri, liderin karizması bizim toplumumuzda oy vermek için önemli bir sebep. Ancak çok önemli bir sebep de insanların içinde bulundukları sosyo-ekonomik düzey. Örneğin 2001 ekonomik krizi sonrasında iktidarda yer alan partilerin 2002 seçimleri ile birlikte parlamento dışı kalmaları dikkate değer bir örnek. Nitekim DSP’nin oyları (diğer değişkenler yani Öcalan’ın yakalanması vb. bir kenara bırakıldığında) %22.19’dan %1.22’ye düşmüştür.

Hâlihazırda ciddi bir ekonomik kriz olmasına ve muhalefetin 6’lı masa etrafında birlik oluşturuyor gibi görünmesine rağmen Ak Parti’nin ve genel olarak Cumhur İttifakı’nın oylarında çok büyük bir erimenin olmadığı da açıktır. Öyleyse bu durum neyle açıklanabilir?