“Aşırı Sağcı” Anarko Kapitalist
Bu yazı 26/02/2024 tarihinde yayınlanmıştır.
*Abuzer PINAR/ SDE Başkanı
Kasım ayı sonunda Arjantin'de yapılan seçimlerde “aşırı sağcı” diye bilinen Javier Milei cumhurbaşkanı seçildi. İkinci turda dönemin iktidardaki Peronist Parti'nin adayı ekonomi bakanı solcu Sergio Massa ile yarışmıştı. Enflasyon %140’ün üzerinde iken ve toplumun %40’ı yoksulluk sınırının altına düşmüşken ekonomi bakanının pek şansı yoktu. Gerçi İlk turda Massa oyların %36’sını, Milei ise yüzde 30’unu almıştı. Yani toplum çoğunluğu tarafından kabul gören bir isim değildi Milei. Ancak ilginç olanı, Milei’nin vaatleriydi. “Manşet vaadi” Merkez Bankası'nı kapatmak ve milli para pesoyu ortadan kaldırarak tam dolarizasyona geçmekti. Bu politikaların karşılığı batı literatürü ve medyasında “aşırı sağ” diye biliniyor.
Bu topraklarda aşırı sağın ilk akla getirdiği aşırı milliyetçiliktir. Halbuki batı dilinde aşırı sağ tanımı ekonomide “anarko kapitalizm” diye bilinir. Yani anarşizme varan bir devlet karşıtlığı. Devlet hiçbir şekilde ekonomiye müdahale etmemeli, mülkiyet özel ve bütün işleyiş serbest piyasa koşullarında olmalı. Elbette devlet karşıtlığı devletin tamamen reddi anlamına gelmiyor. Özel mülkiyet var ise bunun korunması da gerekir ki devletin en temel işlevi budur. Ticari faaliyetlerde taahhüt veya sözleşme yapılacaksa bunun garantisi devlettir. Buradaki kasıt devletin “hakem” rolünde olması ve ekonomik faaliyetlerin yönünü değiştirecek uygulamalara gitmemesidir.
Böyle bakıldığında gayet şık görünen bu yaklaşım uygulamada, hele de finansal sermayenin bu kadar baskın olduğu bir yapıda çok farklı sonuçlar yaratabiliyor. Özel mülkiyet, birikim imkanlarını genişletiyor ve özellikle de finansal yapıların bu kadar karmaşık hale gelmesi ile toplumun bütün kesimleri birikim imkanlarından eşit düzeyde yararlanamıyor. Sonuç olarak toplumun gözardı edilemeyecek bir kesimi dezavantajlı duruma düşüyor. Avrupa’da sosyal devlet hiç gereği yok iken ortaya çıkmadı. Toplumsal barışın sağlanması ve ulusal birliğin sürdürülebilmesi için kabul edilebilir düzeyde bir refah adaleti kaçınılmazdır.
Tam da bu nedenlerle ABD’de liberteryen olarak da bilinen kesim sıkça savunmaya geçmek zorunda kalmıştır. Anayasal iktisadın savunucularından Nobel ödüllü James Buchanan anarşist olarak suçlanınca “anarşi ve leviathan arasında” başlıklı bir kitap yazmak zorunda kalmıştır. Yani devleti tamamen reddeden anarşizm ile devletin her şeyi yuttuğu leviathan arasında bir yerlerde olduğunu anlatmaya çalışmıştır.
Buradan hareketle Arjantin’de cumhurbaşkanlığını kazanan Milei’yi değerlendirmek gerekir. Zafer konuşmasında Milei özetle şunları söylüyor: "Bugün Arjantin'in yeniden inşası başlıyor. Bugün Arjantin'in gerilemesinin sonu. Çöküş modelinin sonu geldi. Artık geriye dönüş yok. Devletin paylaşacak bir ganimeti olduğu düşüncesi son buluyor. Arjantin, dünyadaki asla kaybetmemesi gereken yerine geri dönecek. Daha iyi bir dünyanın inşasına yardımcı olmak için özgür dünyanın tüm uluslarıyla omuz omuza çalışacağız. Nereden gelirse gelsin yeni Arjantin'e katılmak isteyen herkes memnuniyetle karşılanacak. Şiddete başvuranlara, düzeni bozanlara yer yok. Kanunları uygulamada amansız olacağız".
Görevi Alberto Fernandez’den devralan Javier Milei 2027'ye kadar devlet başkanı görevini yürütecek. Milei seçim kampanyasında, Arjantin'in ekonomik sorunlarını radikal çözümlerle aşmayı vadetmişti. Ne idi bu radikal çözümler?
-Merkez bankasını kapatmak
-Milli para pesoyu ortadan kaldırarak dolara geçmek
-Borçları ödeyerek ülkenin temerrüde düşmesini engellemek
-Zarar eden kamu şirketlerini özelleştirmek
-Sağlık sistemini özelleştirmek
-Vergileri ve kamu harcamalarını büyük oranda azaltmak
-Sağlık, eğitim ve çevre bakanlıklarını kaldırmak
-Silah kontrolü ve organ nakli yasalarını gevşetmek
Bu vaatlerinin her birisinin uygulanması halinde farklı sonuçları olacaktır. Kurumsal anlamda en radikal öneri merkez bankasının kapatılması ve dolarizasyondur. Somut adımları göreceğiz ama bu uygulama sürdürülebilir olamayacaktır. ABD ve Arjantin ekonomilerinin her ikisinin de aynı parayı kullanması iktisadi mantığa aykırıdır. Borçları ödemek ekonomik daralmayı beraberinde getirir. Özelleştirme her zaman işsizliği arttırmıştır. Sağlık sisteminin özelleştirilmesi ile korumasız kalan insanlara ne tür bir çözüm önerilmektedir.
Bu vaatlerin de arkasında bir ekonomik mantık var. Mesela devlet işletmelerinde aşırı istihdam ve yönetim hataları zarara neden olabiliyor. Bu doğru ama hiçbir uygulamada hayata sıfırdan başlamıyoruz. Sonuçta var olan bir yapı üzerinden harekete geçiyoruz. Burada mutlak anlamda bir doğrudan ziyade var olan yapı üzerinden uygulanacak olan politikaların sonucunu tartışıyoruz.
Seçim sonrasında Beyaz Saray Milei'yi kutladı. Ayrıca bir kutlama mesajını da hür ve adil seçimler için Arjantin halkına gönderdi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, X hesabından şu açıklamayı yaptı: "ABD olarak Arjantin'le insan haklarına, demokratik değerlere ve şeffaflığa ortak bağlılığımıza dayanan güçlü ikili ilişkimizi geliştirmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz".
Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva seçim zaferi sonrası Milei'yi tebrik ederek Arjantin ile birlikte çalışmaya her zaman hazır olduklarını söyledi. Milei ise seçim kampanyası sırasında politikalarını eleştirdiği Lula için "öfkeli bir komünist" demişti. Şili Cumhurbaşkanı Gabriel Boric mutedil bir açıklama ile seçim sonucunu tebrik etti. Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro ise Arjantin'deki seçimin sonucunun Latin Amerika için üzücü olduğunu söyledi. Çünkü Petro’ya göre neoliberalizmin artık toplumsal sorunların çözümüne ilişkin bir önerisi yok.
Genel fotoğraf şu. ABD Milei’nin göreve gelmesinden gayet mutlu. Elbette demokratlar da dahil “artık dolar kullanmayacağız” diyecek bir aday istemezlerdi. Burada şaşılacak bir şey yok. Latin Amerikalı diğer liderler ise ihtiyatlı. Yoksulluk içerisinde debelenen Arjantin seçmeni can havliyle bir tercih yaptı. Ancak Milei öyle vaatlerle ortaya çıkıyor ki sonunu tahmin etmek hiç kolay değil. Aşırı devletçi politikalar bir etkinsizlik yaratıyor. Bir süre popülist politikalarla idare ediliyor. Lakin bedeli çok ağır ödeniyor. Neoliberal politikaların da bir bedeli var. Zira yapısal sorunlar çözülmeden sadece bütçe dengelerini ve dış ödemeleri kısmen rahatlatacak politikalar kalıcı olamıyor.
Aşırı bütçe ve dış açık ile karşı karşıya kalan ekonomilerin çoğunda benzer politikalar gündeme geldi. Ekonomi dengeleri bir ölçüde sağlandı. Ancak devalüasyon, özelleştirme ve vergideki gevşemeler daha büyük maliyetlerle geri döndü.
Özü itibariyle “aşırı sağcılık” veya “anarko kapitalizm” ABD’yi mutlu ediyor. Ancak demokrat iktidarı bile mutlu ediyorsa burada bir gariplik var. Bu yaklaşım devletin ekonomik anlamdaki iki temel unsurunu ortadan kaldırmayı hedefliyor. Devleti devlet yapan unsurlardan biri para, diğeri de vergidir. Milli parasından vazgeçen “aşırı sağcı” bir yaklaşım üzerinde biraz düşünmek gerekir. Verginin detayına girilmedi ama 1980’lerden beri biliyoruz. Vergileri düşürerek ekonomik büyümeyi teşvik eden arz yanlı bakış açısı.
Arjantin’in sorunları var. Bunların bir kısmı o ülkeye has ve yapılabilecek şeyler var elbette. Lakin Arjantin de dahil küresel iktisadi yapının sistemik bir sorunu var. Mesela dolara dayalı bir iktisadi yapıyı tartışmadan sadece Arjantin veya başka bir ülkenin milli parasını terk ederek dolara geçmesi asla bir çözüm olamaz. O sorun orada durduğu müddetçe hiç kimsenin elinde sihirli değnek yok. Bir süre idare edilir, o kadar…
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya