AB 'Avrupa Günü'nde Geleceğini Sorguluyor
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının bir dönem merkez üssü haline gelen Avrupa Birliği (AB), sembolik kuruluş tarihi olarak anılan "Avrupa Günü"nü, geleceğinin ve geçerliliğinin sorgulandığı bir dönemde kutluyor.
AB, 9 Mayıs 1950'de Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman'ın birliğin kuruluşuna ön ayak olan "Schuman Deklarasyonu"nu bu yıl 70'inci defa anıyor.
Avrupa'da "barış ve birlik" günü olarak anılan bu günde, Kovid-19 öncesinde AB kurumları vatandaşların ziyaretine açılıyordu.
Kovid-19'dan ciddi darbe alan birlikte bu sene "Avrupa Günü' etkinlikleri sanal ortama taşınırken, bugün yapılması ve birliğin gidişatına ilişkin değerlendirmelerin yer alması planlanan "Avrupa’nın Geleceği Konferansı" da ertelendi.
Schuman Deklarasyonu'yla AB’nin temeli atıldı
Dönemin Fransız Dışişleri Bakanı Schuman, AB tarihinde önemli rol oynuyor. Adı Belçika'nın başkentinde AB kurumlarına ev sahipliği yapan meydana da verilen Schuman, "AB'nin fikir babaları" arasında anılıyor.
Schuman'ın eski Milletler Cemiyeti Başkanı Jean Monnet'den etkilenerek Paris’te 9 Mayıs 1950'de yayımladığı deklarasyon, Avrupa'da yeni bir siyasi iş birliği modeli önererek, iki yıkıcı dünya savaşı gören kıtanın benzer bir sahneye tekrar şahit olmamasını hedefliyordu.
Kömür ve çelik üretimini kontrol edecek bir "Avrupa kurumu" oluşturmayı ve böylelikle ekonomik çıkarları ön planda tutarak ezeli rakipler Almanya ve Fransa arasında tekrar bir savaşı engellemeyi hedefleyen Schuman'ın dileği bir yıl sonra gerçek oldu.
1951'de Schuman Deklarasyonu'nun sonucu olarak Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üye ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) kurularak, AB’nin temeli atılmış oldu.
"Krizler birliği" zor durumda
Kuruluşundan bu yana ekonomik ve siyasi birçok kriz ile karşı karşıya kalan AB, bir nevi krizlerden daha güçlü çıkarak varlığını korumayı başardı.
2008 küresel mali krizinden büyük yara alan birlik, son dönemde terör saldırıları, sığınmacı krizi, üye ülkeler arasında "doğu-batı" ve "güney-kuzey" hattı ayrışması, aşırı sağın yükselişi ve ilk kez İngiltere gibi güçlü bir üyesini kaybetmesiyle zorlu bir döneme girdi.
Brexit olarak bilinen İngiltere'nin birlikten ayrılma kararı ve halihazırda yürütülen zorlu müzakerelerle boğuşan AB, üyelerinin etkinliğini sorguladığı bir dönemde beklenmedik bir virüs salgınıyla karşı karşıya kaldı.
Birlik kuralları uyarınca sağlık sektörü her ülkenin kendi egemenliği altında bulunuyor. AB genelinde ortak bir sağlık politikası bulunmasa da ülkelerin kriz hallerinde "dayanışma ve koordinasyon" içerisinde hareket etmesi bekleniyor. AB'nin bir nevi yürütme organı olan Komisyonun ise bu koordinasyon görevini üstlenmesi gerekiyor.
Kovid-19 ise kriz halinde üye ülkelerin birlik ruhundan uzaklaştığına işaret ediyor. Öyle ki, pandeminin kıtada yayılmaya başlamasının ardından üye ülkelerin ulusal çıkarlarını ön planda tutarak ve bencilce birbirlerine sınırlarını kapattığı, tıbbi malzeme ihracatını yasakladığı, başka ülkelerin maskelerine el koyduğu ve ilk etapta en fazla destek duyan ülkelerden biri olan İtalya'nın yardım çağrılarına sırt döndüğü görülüyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, verdiği demeçlerde, İtalya'ya gerekli yardımın sağlanmadığının altını çizerek, ülkeden birçok kez özür diledi.
Von der Leyen aynı zamanda Komisyonun da koordinasyon rolünü vakitli ve etkin bir şekilde yerine getiremediğini "Koronavirüsün etkilerini tam kestiremedik, hafife aldık." ifadeleriyle itiraf etti.
AB ekonomik sonuçlara yönelik ortak yol bulamıyor
Diğer taraftan, AB üyesi ülkeler, salgının neden olduğu ekonomik durgunluktan nasıl çıkılacağı konusunda ortak bir tutum belirleyemezken, birlik içindeki derin çatlaklar da dikkati çekiyor.
Avrupa'da Kovid-19 tedbirleri nedeniyle ekonomik faaliyetlere geniş ölçüde ara verilmesi özellikle ekonomileri daha hassas ve kırılgan olan AB ülkelerinde endişeyi artırıyor.
AB içinde yüksek oranda kamu borcuna sahip ülkeler ile kamu finansmanı daha sağlam ülkeler arasında salgına karşı alınacak ekonomik tedbirlerde uzlaşı sağlanamıyor.
Kovid-19'un en fazla etkilediği Fransa, İtalya ve İspanya gibi AB ülkeleri, krizin ekonomik sonuçlarına yönelik ortak adımlar atılmasını istiyor. Bu ülkeler sağlık sistemlerine gerekli yatırımları yapmak ve ekonomilerini krizden korumak için piyasalardan fon toplamak üzere çıkarılacak ortak bir borç enstrümanı gibi bir yapı kurulmasını talep ediyor.
Ortak borçlanma mekanizması kurulması fikri özellikle Almanya, Hollanda, Avusturya ve Finlandiya'nın başı çektiği bazı ülkeler tarafından sıcak karşılanmıyor. Bu ülkeler, yüksek borcu olan ülkelerin alacakları ilave kredilerin risklerine ortak olmayı ve söz konusu borca kefil olmayı tercih etmiyor.
Bu nedenle Güney Avrupa ülkeleri, daha zengin ülkeleri kriz durumunda dayanışma göstermemekle suçluyor.
AB liderleri ise, yaptıkları görüşmeler sonucunda AB Komisyonunu birliğin 2021-2027 yıllarına yönelik bütçesine bağlı bir kurtarma fonu üzerinde çalışmakla görevlendirerek sorunu bir süre ötelemiş duruyor.
AB ekonomisinin bu yıl yüzde 7,4 oranında küçülmesi beklenirken salgının ne kadar süreceği ve ekonomik etkilerinin tam olarak ne olacağı konusundaki belirsizlikler üye ülkeler arasındaki uzlaşmazlıkları da artırma riski taşıyor.
Üye ülke liderleri birliğin geleceğini sorgulamaya başladı
Virüsü başta yeterince ciddiye almayan, kriz kapıya dayandığında ise dayanışma ruhunu askıya alan AB'nin geleceği, geniş kitlelerinin yanı sıra kendi üyeleri tarafından da sorgulanmaya başlandı.
İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, "AB, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra karşılaştığı en büyük sınamayla ya başa çıkar ya da tarih olur." açıklamasında bulundu.
Almanya Başbakanı Angela Merkel de Kovid-19'u AB'nin varoluşundan bu yana karşılaştığı en büyük sınama olarak nitelendirdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da AB'nin ekonomik sıkıntı çeken İtalya gibi ülkelere gerekli yardımı sağlamaması durumunda "siyasi bir proje olarak çöküşle karşılaşacağı" değerlendirmesinde bulundu.
AB’nin Kovid-19’la sınavı
Uygulanan katı karantina kuralları sayesinde üye ülkelerde vakaların azalması ve can kayıplarında düşüş görülmesiyle Avrupa'da "kısmi normalleşme" süreçleri başladı.
Yine bireysel kararlar alan üye ülkeler, ekonomik krizin etkisini aşabilmek için tekrar normal hayata dönmeye çalışsa da veriler AB ekonomisinin ciddi oranda daralacağına işaret ediyor.
Son dönemde uluslararası siyasi arenada güçlü bir aktör rolü üstlenemeyen AB'nin temel gücünü ekonomik başarısından aldığı değerlendiriliyor. Bu nedenle, AB ekonomisinde güçlü bir sarsıntının birlikteki "kuzey-güney" çatlağını derinleştireceği öngörülüyor.
Halihazırda AB yetkilileri, birlik genelinde tekrar "birlik ve dayanışma" sağlandığını savunsa da birliğin diğer krizlerde olduğu gibi Kovid-19 sürecinden daha güçlü mü çıkacağı yoksa etkisini mi yitireceği tartışma konusu olmaya devam ediyor.