İngiltere Kovid-19'la Mücadelede Nerede Hata Yaptı?
AA
İngiltere'nin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) kaynaklı ölümlerde İtalya'yı geçerek Avrupa'da en çok ölümün görüldüğü ülke haline gelmesine, birbiri ardına yapılan hatalar neden oldu.
Başbakan Boris Johnson'ın virüs kaparak ölümün kıyısına geldiği ülkede, Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı dün 693 artarak 29 bin 427'ye çıktı.
İngiltere böylece ölü sayısının 29 bin 315’e ulaştığı İtalya'yı geçerek Avrupa'da salgın nedeniyle yaşamını yitirenlerin en çok olduğu ülke konumuna geldi. Yeni veriler İngiltere'yi ölü sayısında dünyada da ABD'nin ardından ikinci sıraya yükseltti.
Can kaybı sayısında dünyada da ABD'nin ardından ikinci sıraya çıkan İngiltere, İtalya'daki duruma bakıp önlem almak yerine virüsün yayılmasına izin verdi.
Zaman varken boşa harcandı
İngiltere'yi bu kötü noktaya taşıyan hatalar zinciri, hükümetin İtalya'nın aksine salgına hazırlanmak için zamanı olmasına rağmen bunu boşa harcamasıyla başladı.
İlk vakanın 31 Ocak'ta kayıtlara geçtiği İngiltere'de ilk ölüm ise 6 Mart'ta görüldü. Oysa o tarihte İtalya'daki toplam can kaybı 197'ye, vaka sayısı da da 3 bin 916'ya çıkmıştı.
12 Mart'ta vaka temas takibi bırakılıp test yapılması, sadece hastanede olup da semptom gösterenlerle sınırlandırdı.
"Ellerinizi yıkayın" tavsiyesiyle yetinildi
Başbakan Boris Johnson, 6 Mart'taki açıklamasında ilk ölüme rağmen işlerin eskisi gibi olacağını söyledi ve sert tedbirler almak yerine sadece halka ellerini 20 saniye boyunca yıkamayı tavsiye etmekle yetindi.
Günlük ölümlerin hala 500-700 arasında olmayı sürdürdüğü ülkede çok daha kötüsünden korkuluyor.
Uçuşlar yasaklanmadı
Türkiye 3 Şubat'ta Çin'den, 28 Şubat'ta da İtalya'dan tüm uçuşları durdururken, İngiltere herhangi bir yasak getirmedi. Hatta hükümetin bilim danışmanları uçuş yasağının salgın üzerinde çok az bir etkisi olacağını savundu.
Mart ortasında vaka takibi bırakıldı, testler sınırlandırıldı
12 Mart'ta İtalya'da ölümler 1000'i geçerken, İngiltere'deki toplam can kaybı 10'a ulaştı.
O gün Johnson, "Cobra" adı verilen hükümetin acil durum komitesi sonrası yaptığı açıklamada, 4 aşamalı salgın planında "kontrol altında tutma" aşamasından "virüsün yayılmasının geciktirilmesi" aşamasına geçildiğini duyurdu.
Böylece İngiltere, vaka temas takibini bırakıp, test yapılmasını sadece hastanede olup da semptom gösterenlerle sınırlandırdı.
Ülkenin en kötü kamu sağlığı krizlerinden birini yaşadığını vurgulayan hatta "Daha birçok aile, zamanlarından önce sevdiklerini kaybedecek." diyen Johnson, karantina ya da benzer bir karar almaktan kaçındı.
Okullar kapatılmadı, restoranlar, barlar açık kaldı
Johnson'ın yaptığı tek şey, en ufak belirti gösterenlerden en az 7 gün kendilerini tecrit etmelerini, bir aile üyesinin belirti göstermesi halinde diğer bireylerin de evden çıkmamalarını istemek oldu.
Okullar kapatılmadı, restoranlar, barlar müşterilerini, tiyatrolar seyircilerini ağırlamaya devam etti. Çin, İtalya, İspanya'dan uçuşlara yasak getirilmezken, büyük çaplı etkinlikler hız kesmedi.
Maçlar ve yarışlarda on binler statlara doldu
UEFA Şampiyonlar Ligi son 16 turu rövanş maçında Liverpool-Atletico Madrid karşılaşmasını 3 bini İspanya'dan gelen 52 bin taraftarın izlemesine izin verildi.
10-13 Mart tarihlerinde yapılan Cheltenham At Yarışı Festivali'nde 125 binden fazla kişi bir arada bulundu.
Başbakan Johnson, 16 Mart'taki açıklamasında ise halktan bar, kulüp, restoran ve tiyatro gibi mekanlara gitmekten kaçınmasını istedi ancak yine de bu tür mekanları kapatma yönünde bir kararı almak için erken olduğunu söyledi.
Strateji bir raporla değişti
Tüm bu süre zarfında İngiltere, esasen toplumsal bağışıklık stratejisi izledi. Virüsün toplumun yüzde 60-70'ine yayılmasına izin vererek hem ikinci bir dalgayı hem de ekonomik zararı önleyebileceğini düşünen hükümetin bu politikası, bir raporla çöpe atıldı.
Londra Emperyal Kolejin 16 Mart tarihli raporunda toplumsal bağışıklık stratejisinin 300 bine yakın ölümle sonuçlanabileceği uyarısında bulunuldu. Raporla hükümetin stratejisi de değişmeye başladı.
Okullar, restoran ve barların kapatılması 50 gün sürdü
20 Mart'ta ikinci bir duyuruya kadar tüm okulların kapatılmasına karar verildi. Aynı gün restoran, bar, kafe, sinema ve tiyatrolar gibi yerler kapatıldı. Başbakan Johnson, gerekli olmadıkça sokağa çıkılmaması tavsiyesinde bulundu. Böylece ilk vaka ile okullar, restoran ve bar gibi yerlerin kapatılması arasında 50 gün geçmiş oldu.
23 Mart'ta sokağa çıkışlar sınırlandırıldı
Bu sırada 16 Mart'ta 35 olan can kaybı 171'e çıkmış ve giderek artıyordu. Uyarıların dinlenmemesi üzerine 23 Mart'ta kısmi karantina uygulamasına geçildi.
Kararlar kapsamında vatandaşların ancak temel ihtiyaçlar için alışverişe gitmek, tek başına veya hane halkıyla günde bir kez spor yapmak, ihtiyacı olanlara yardım etmek ve işe gitmek için sokağa çıkmasına izin verildi.
Ayrıca eczaneler ve marketler harici tüm ticari işletmeler kapatılırken, cenaze törenleri hariç tüm sosyal etkinliklere de yasak getirildi.
Bu sırada yine de uçuşlar durdurulmadı. Mart ayında sadece Londra'daki Heathrow Havalimanından ülkeye 3,1 milyon kişi giriş yaptı.
Başbakan ölümün kıyısına geldi
Mart ayı bittiğinde can kaybı, 1789 olurken vaka sayısı da 25 bini geçmişti. Bu vakalar arasında İngiltere'de tahtın varisi Galler Prensi Charles, Başbakan Johnson ile Sağlık Bakanı Hancock da vardı.
İlerleyen günlerde durumu kötüleşen Johnson, 5 Nisan akşamı hastaneye kaldırıldı, ertesi gün de yoğun bakıma alındı. 9 Nisan'da yoğun bakımdan çıkan ve 12 Nisan'da taburcu edilen Johnson, ancak 27 Nisan'da görevine dönebildi. Bu süre zarfında ülkenin salgın politikası vekalet usulü yürütüldü.
Başbakanlık sürekli "morali yerinde" açıklaması yapsa da bizzat Johnson'ın kendisi, ölümü halinde acil durum planlarının yapıldığını hatta doktorlarının ölümünü duyurmaya hazırlandığını söyledi.
Test yapmada geri kaldı
Testleri sadece hastanelerdeki hastalarla sınırlı tutan hatta sağlık çalışanlarına bile test yapamayan hükümet eleştirilerin hedefi oldu.
Ülkede günlük test sayıları nisanın son haftasına kadar günlük 15-20 bin düzeyinde kaldı. Son haftada test yapılacak kişilere yaşlılar ile önemli görevler üstlenenleri ekleyen hükümet ay sonunda günlük 122 bine ulaştığını duyurdu. Ancak bu 122 bin testin 40 bininin kişilerin evlerine gönderilip henüz laboratuvarlarda incelenmediği ortaya çıktı.
Son günlerdeki hareketliğe rağmen her 1000 kişi için sadece 10,13 test yapabilen İngiltere, Batı Avrupa'nın en düşük test oranına sahip ülkesi oldu. Bu oran, İtalya'da 32,73 ve Almanya'ya da 30,4 olarak gerçekleşti.
Koruyucu ekipman sağlanamayan sağlık çalışanları öldü
Salgında 100'den fazla sağlık ve bakımevi çalışanı hayatını kaybetti. Bu da çoğunlukla koruyucu ekipman sıkıntısından kaynaklandı.
Bu kişiler arasında 18 Mart'ta Başbakan Johnson'a ülkedeki her bir sağlık çalışanına 'acilen' koruyucu ekipman temin etmesi yönünde mesaj gönderen 53 yaşındaki doktor Abdul Mabud Chowdhury de yer aldı.
Doktorun 18 yaşındaki oğlu İntisar Chowdhury, Sağlık Bakanı Hancock'un katıldığı bir programa telefonla bağlanarak babasının koruyucu ekipman talebini yerine getirmeyen hükümetten hatalarını kabul etmesini istedi ve özür beklediğini söyledi. Özür dilemeyen Hancock, talebi ciddiye aldıklarını savundu.
Oysa çöp poşeti giyen hemşirelerin görüntüleri televizyonlara yansırken bizzat Halk Sağlığı kurumu sağlık çalışanlarından tek kullanımlık önlükleri yıkayarak yeniden kullanmalarını istedi.
Hatta ülke bir ara günlerce Türkiye'den gelecek 84 tonluk koruyucu ekipmanın yola çıktığı haberini bekledi.
Çok daha kötü günler bekliyor
İlk başlarda bilinçli olarak önlem almayan, karar değiştirdiğinde ipin ucunu kaçıran ülkede günlük ölümler hala 500-700 arasında olmayı sürdürüyor. Bu da İtalya ve İspanya'da ölümler azalırken, İngiltere'yi çok daha kötü günlerin beklediğini gösteriyor.