Balkan Gezisi ve Jeopolitik Balkan Değerlendirmesi
Bu yazı 02/05/2024 tarihinde yayınlanmıştır.
*Doç. Dr. Güray ALPAR
Yaklaşık 10 gün süre ile Balkan ülkelerini dolaşıp; tarihi, kültürel, sosyal ve ekonomik yönleriyle ilgili ayrıntılı olarak görme, inceleme ve bilgi alma imkanını bulduk (Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Bulgaristan). Her ne kadar daha önce de çeşitli defalar Balkanlarda bulunsak ve bölge ile ilgili birçok akademik çalışmaya katılsak da tabi ki derinliği ve çok çeşitli yönleri olan olan bir bölgeyi anlamak ve değerlendirmek kolay değil.
Balkan Ülkelerinin aydınları, akademisyenleri ve yöneticileri yönlendirilmiş algı tuzaklarından kurtulmadığı sürece sorunlardan da kurtulamayacaktır
Daha önce de gündeme getirdiğimiz gibi bilimsel anlamda “bilgi”; geçerliliği ve doğruluğu en yüksek kesinlik derecesine eriştirilmiş, tanımı kullanıldığı alan ve bakış açısına göre değişebilen bir dizi gerçek olarak tanımlanmaktadır. Oysa çevremizde çoğu zaman “bilgi “olarak nitelendirilenlerin; akıl süzgecinden geçirilmemiş “veri” veya belirli ve görece dar kapsamlı derlenmiş verileri kapsayan “enformasyon” olduğu görülmektedir. Zaten yanlışa götüren ve doğru karar vermeyi zorlayan esas konu da bu değil midir? İşte bu noktada Balkanların ve bu bölgede yaşayanların ana sorunları başlamaktadır ve yüzeysellikten ve bilinçli algı yönlendirmelerinden uzak, gerçekçi bir jeopolitik değerlendirmeye ihtiyaç duyulmaktadır.
Balkan ülkelerinin asıl sorunu, kendi aralarındaki bağlantıların koparılmasından kaynaklanıyor
Balkan halkları arasında bireysel düzeyde büyük ve yaygın bir sorun yok. Nereye giderseniz gidin, tortulaşmış ön yargılarla dolu olmadığınız sürece, birbirinizi hemen anlıyor ve çabucak kaynaşıyorsunuz. Örneğin, bir Yunanlı garsona, “Yunan Kahvesi ısmarlarken, onun bu kahve “Türk Kahvesi” dediğine ve karşılıklı espriler yaparken, iki kahvenin de tıpatıp aynı olduğuna şahit olabiliyorsunuz. Bu durum, herkesin uzun yıllar boyunca oluşmuş aynı kültürel kökleri paylaşıyor olmasından kaynaklanıyor. Ancak üst düzeye doğru uzandıkça aynı anlayışın, dış etkenlerden kaynaklanan, çok bilmiş ya da bildiği inancını taşıyan, maksatlı verisel yönlendirmelerle değiştiğine tanık oluyorsunuz. İşte sorun ve bağlantı kopmaları da tam bu noktada başlıyor. Düşünsel, iletişimsel bağlantılar bir araya geldiğinde; sonuçta ulaşım şebekeleri dahil fiziki alanları tıkıyor, kullanılamaz duruma getiriyor. Balkan coğrafyasının ulaşım şebekesi zayıf ve yetersiz. Balkanlarda sanayi ve üretim tesisleri de yetersiz. Avrupa Birliği fonlarıyla yapılan geniş yolların ise bu coğrafyanın üretime yönlendirilmesi ve iletişiminin geliştirilmesi yerine, bu bölgeye yapılacak satışları arttırmak için olduğu açıkça görülüyor. Beyinlerde yarattığımız bağlantı kopuşlarını gidermediğimiz sürece, sorunların büyüyeceği kesin.
Balkanlarda, gören gözler için, görünen sorunlar gerçekler üzerine oturtulmadığından havada kalmaya devam ediyor
Bilimsel bir tespitle, her ne kadar Balkanlarda yaşanmış olan, yaşanan ve yaşanacak sorunlar dinler arası bir mücadele gibi gözükmesine rağmen, gerçekte konu ile ilgisi sanıldığı kadar büyük değil. Kanaatimize göre yaşananlara, Hıristiyan mezhepsel mücadelesi denilebilir, emperyal güçlerin bölgeyi ele geçirme için kullandığı argümanlar denilebilir ancak bir Müslüman-Hıristiyan Ortodoks mücadelesi olarak nitelendirmek belki de bunlar arasındaki ihtimallerin en sonuncusu. Bu Sırbistan’ın Belgrad şehrinde tanıştığımız ve sohbet ettiğimiz tarihçi bir akademisyen ile yaptığımız ve fikir birliğine vardığımız önemli bir konuydu. Osmanlı Padişahı Yıldırım’ın eşlerinden birisi Sırp asıllıydı. Balkan coğrafyasındaki ilerlemeleri esnasında Başta Sırplar olmak üzere Balkan halkları Osmanlının yanındaydı. Yoksa Balkan coğrafyasını bilenler, bu coğrafyada istenilmeyenlerin kolay kolay barınamayacağını da bilirler. Sırp askerleri 1402 yılındaki Ankara Savaşında, son ana kadar Yıldırım Beyazıt’ı terk etmediler ve yanında kaldılar. Savaşta Osmanlılar yenildi ve Anadolu’daki toprakları dağıldı ancak Balkanlardaki toprakları ve bu bölgedeki halkların desteği sayesinde Osmanlılar tekrar toparlanmayı başardılar. Tarihçi Gibbon, bu durumu hayretle karşılar ve Fetret Devri döneminde bölgedeki Hıristiyan unsurların Osmanlılara karşı düşmanca bir tavır almadığını ısrarla vurgular (Dersca M. M. Alexandrescu. (1942). La Campagne de Timur, en Anatolie (1402), Publicatiunile Institutului de Turcologie: Bükreş).
Tarihi gerçekler böyleyken, Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra bazı Sırp liderler tarafından, nefretin Bosnalı Müslümanlara karşı kullanılması oldukça anlamsızdı. Bu durumun yanlışlığı zaten Sırpların bugünkü geldiği durum, Kosova’nın ayrışması, aynı etnisiteyi oluşturmalarına rağmen Karadağ’ın Sırplardan ayırılmasıyla, denize çıkışı olmayan bir devlet haline gelmeleriyle ve böyle bir durumun oluşmasında Boşnakların hiçbir katkısının ve faydasının olmamasıyla daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Ancak bu durumu idrak edecek, sentez ve analiz yapacak uzmanlıkta politikacı veya düşün insanı çok az sayıda. Onların sesi çıkmadığı sürece de yapılanlar anlamsız, sonuç ise acınası olmaya devam ediyor.
Yaşanan bunca acı sonrası, Balkan ülkelerinin nüfusunun giderek azaldığı gerçeği birçok konuda sorun oluşturuyor
Görme fırsatı bulduğumuz birçok coğrafi alan adeta insan açısından bomboş. İnsanlar birbirine düşürülmüş, göçe zorlanmış veya ekonomik güçlükler nedeniyle kendisi bu alanları terk etmiş. Alan insan gücü açısından alarm veriyor ancak, yaratılmış suni meseleler bu sorunu bastırıyor. Avrupa Birliği gerçeği ise görünüşte bir refah sağlıyormuş gibi görünmesine rağmen, Balkanları içten içe yok etmeye devam ediyor. Balkan coğrafyasının insanları, Avrupa Birliğinin alt düzey ucuz işgücü ihtiyacını karşılıyor. Eğitilmiş insan gücü ise beyin göçü nedeniyle, Balkan ülkelerinde yeri doldurulamaz bir boşluğa neden oluyor.
Eurostat'ın araştırmalarına göre Yunanistan'ın 2022, yılında 10 milyon olarak ölçülen nüfusunun, 2100 yılında, 200 yıl önceki nüfusu olan 7 milyona ineceği değerlendiriliyor. Bulgaristan'da Ulusal Sosyal Güvenlik Kurumu (NOI) ve Milli İstatistik Enstitüsü (NSI) verileri de bu ülkedeki nüfusun hızla azaldığını ve yakın bir gelecekte 5 milyonun altına düşeceğini gösteriyor. Oysa 1990 yılı başlarında ülke nüfusu 8 milyonun üzerindeydi. 2007 yılında Avrupa Birliği'ne kabulünün ardından yaklaşık 2 milyon kişi diğer ülkelere göç etti ve etmeye devam ediyor. Sırbistan’da da durum farklı değil. 2022 yılında Sırbistan'ın nüfusu 2011'deki son nüfus sayımına göre, yüzde 7 oranında azalarak 6.600 bin oldu. Bir önceki nüfus sayımında nüfus 7.186.000 olarak tespit edilmişti. Diğer taraftan INSTAT tahminine göre Arnavutluk'un 1 Ocak 2023 itibarıyla nüfusu 2.700 bin civarında.
2022 yılında Hırvatistan Devlet İstatistik Ofisi, 10 yılda nüfusun yaklaşık %10 azaldığını bildirdi. Ülkede 3.5 milyon insan yaşıyor. Bosna Hersek zaten dünyada nüfusu en çok azalan ülkeler sıralamasında birinci durumda. PIXSELL Ajansının yayınladığı grafikte, Bosna Hersek'i, Bulgaristan, Lübnan, Letonya, Litvanya, Venezuela, Sırbistan, Hırvatistan ve Ukrayna takip ediyor. Bosna Hersek devlet yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, Bosna Hersek'i 2013 yılından bu yana yaklaşık 500 bin kişinin terk ettiğine işaret edilirken, ülke nüfusunun yıllık düzeyde yüzde 1,5 oranında azaldığı belirtildi. Göçün yoğun olduğu bazı şehirlerin, "hayalet şehirlere" dönüştüğü bildirilen açıklamada, devletin, göçün önüne geçmek için herhangi bir ciddi önlem almadığı vurgulandı. Ülkenin nüfusu neredeyse 3 milyonun altına düşmek üzere.
Makedonya’da da durum farklı değil ve gerçek nüfusun 1.5 milyonun altında olduğu söyleniyor. Yeni devlet olan Kosova’da 1.5 milyon, Karadağ’da ise zaten 600 bin kişi yaşıyor.
Sonuç
Gerçekler öyle ya da böyle sonsuza kadar gizlenemiyor ve mutlaka bir gün ortaya çıkıyor. Şüphesiz farklı bakış açılarıyla, Balkanlar başka başka yorumlanabilir. Her şeyin yolunda gittiğini iddia edenler de çıkacaktır. Bir akademisyen, tarihçi ve antropolog olarak bizim bu bölgeyi görüşümüz ve değerlendirmemiz bu şekilde.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya