Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Bankacılık Krizleri

*Bu yazı 07/04/2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Abuzer PINAR / SDE Ekonomi ve Finans Koordinatörü

 

Bankanın görevi ekonomideki tasarrufları mobilize etmektir. Yani bir kesim tasarruf yaparken, diğer bir kesim yatırım için paraya ihtiyaç duyar. Geleneksel usulle borçlanma da mümkün olmakla beraber genişleyen toplum ölçeğinde bu tür bir borçlanma sınırlı kalmaktadır. Banka, tanışmayan kişileri ve firmaları bile buluşturarak borçlanma imkânı sağlar. Gelinen noktada bu büyüklükteki ekonomik faaliyetler açısından bankacılık sektörü oldukça işlevsel bir yere sahiptir. Katılım bankaları, sigorta şirketleri ve diğer kuruluşları da kattığımızda daha geniş bir tanımla buna finansal kuruluşlar diyebiliriz.

Banka ve benzeri kurumların çalışma usulü basitçe şöyledir. Mevduat yoluyla para toplayan bu kuruluşlar, borçlanmak isteyen kişi ve kurumlara fon sağlarlar. Bankanın normal kaynağı mevduattır. Ancak kısa vadeli nakit ihtiyacı için merkez bankasından destek alabilirler. Buna ihtiyaç vardır. Zira mevduat 1 ay, 3 ay ya da 2 yıllık olabilir. Ancak bankalar bazen 5 yıl, 10 yıl gibi vadelerle kredi verirler. Konut kredileri bunun tipik örneğidir. Mevduat vadeleri kısa olunca, bankadan para çekildiğinde bazen nakit ihtiyacı ortaya çıkar. İşte bu noktada merkez bankası politika faizi üzerinden bankalara kaynak sağlar. Ülkemizde bu oran şu an %8,5’tur. Merkez bankası bu oran üzerinden haftalık fonlama yapar.

Bankacılık krizleri, başka bazı nedenler olsa da genellikle vade uyumsuzluğu nedeniyle ortaya çıkar. Mevduatın ortalama vadesi, kredilerin ortalama vadesinden kısa ise aradaki fon ihtiyacı merkez bankasından sağlanır. Ancak içerisinden geçtiğimiz dönemde olduğu gibi merkez bankaları likiditeyi kısıyorsa bazı bankalar zora düşebilir. İlk etkisi bir bankanın iflas etmesidir. Ancak bankacılık sektörü panik kaldırmaz. Mevduat sahipleri başına bir şey gelir korkusuyla paralarını çekmeye başladığı zaman bu iflas bütün ekonomiye yayılabilir. Unun sonucu da bankacılık krizidir.

ABD’de Silikon Vadisi Bankası ile başlayan kriz buna örnektir. Bu iflas 2008 yılında ipotekli konut kredilerinden kaynaklanan banka krizinden sonraki en büyük kriz oldu. Ardından Signiture Bank da aynı duruma düştü ve kayyum atandı. Derken bu iflaslar önemli bir küresel finans merkezi olan İsviçre’ye sıçradı. Dünyanın en önemli bankalarından birisi olan Credit Suisse de battı.

Ülkeler kayyum atama, banka satışı, ek kaynak sağlama ve bütün mevduatlara garanti verme gibi adımları hızlıca atarak bu iflasların sistemik bir krize yol açmasını engellemeye çalıştılar. Buna rağmen mudiler, mevduatlarını büyük bankalara taşımaya başladılar. Nihayetinde ömür boyu çalışıp para biriktiren insanlar bu birikimlerini kaybetmekten korkarlar.

Bu tedbirler ne kadar sonuç verir göreceğiz. 2008 krizinde İngiltere ve ABD’de devlet en büyük bankalara el koyarak kamulaştırmıştı. Aksi halde çöküşün önü alınamayacaktı. Yani en uç piyasa ekonomisinde bile devlet, çöküşü engellemek için konvansiyonel piyasa araçlarına ve kurumlarına müdahale edebiliyor.

Aslında kapitalizmin son 200 yıllık “altın çağı” bankacılık krizleri ile doludur. Ulusal veya uluslararası düzeyde banka krizlerine bakıldığında ortalama 5 yılda bir kriz yaşandığı görülmektedir. Bunların bir kısmı ulusal düzeyde kalmakta, bazıları ise bütün dünyaya yayılmaktadır. 1990’larda Güneydoğu Asya’nın ve 2001 yılında ülkemizde yaşanan krizler ulusal düzeyde bedeller ödenerek bir ölçüde kontrol altında kalabilmiştir. Ancak 2008 yılında ABD’de kopan kriz küresel etki yaratmıştır.

Şu an yaşanan krizin de nereye varacağı henüz kestirilemiyor. Çok hızlı tedbirler alınıyor ve alınacak. Bankalar küçülmeye gidiyor. Masrafları azaltmak için eleman azaltmaya çalışıyorlar. Muhtemelen büyük bankalar bazı küçük bankaları satın alacak. Bu şekilde atlatmaya çalışacaklar. Ancak bazı risk unsurları var.

Bu tür durumlarda bankalara likidite sağlanması gerekir. Bu dönemde bir ölçüde yapıldı. Fakat ABD ve Avrupa merkez bankaları enflasyon nedeniyle parasal daralmaya gittiğinden bu araç biraz sınırlı kalıyor. İki seçenek var. Ya enflasyon sineye çekilip faiz artışlarına son verilecek, ya da faiz artışları devam ederken başka tür araçlarla krize müdahale edilecek. Öyle görünüyor ki başta ABD merkez bankası FED olmak üzere faiz artışlarına daha fazla devam edilemeyecek.

Normal zamanlarda ekonomiyi ve parayı yönetmek kolaydır. Ancak bu tür sıkışık dönemlerde bu iş zordur. Maharet gerekir belki ama ortada sistemik bir sorun varsa teknik ekonomi ve finans bilgisi yetmiyor. Bütün bu gelişmeler küresel finans sisteminin artık bu yapı ile yürüyemeyeceğinin ayak sesleri olarak düşünülebilir. Zira krizler sıklaşmaya ve mevcut küresel finans sisteminin merkezinden gelmeye başladı.