Belarus Seçimleri ve Sonrası

h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Bu yazı 24.08.2020 tarihinde yayınlanmıştır

Sinan TAVUKCU

Belarus Seçimleri ve Sonrası

9 Ağustos’ta Belarus (Beyaz Rusya)’ta 6. Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Belarus Merkez Seçim Komisyonu'ndan yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini 26 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko'nun yüzde 80,1 oyla kazandığı, en yakın rakibi Svetlana Tikhanovskaya'nın oylarının ise yüzde 10,12 olduğu duyuruldu.

Merkez Seçim Komisyonu'nun açıklamasının ardından "seçimin hileli yapıldığını" iddia eden göstericiler, başkent Minsk başta olmak üzere ülkenin farklı şehirlerinde sokaklara çıkarak protesto gösterilerine başladılar. Polis göstericilere sert müdahalede bulundu, muhalefet liderleri göz altına alındı, protestolar hala devam ediyor.

Başkent Minsk’te gösteriler

Bağımsızlık sonrası (1991) Belarus’ta siyasi hayat

9 Ağustos seçimleri ve sonrasını değerlendirmeye geçmeden önce bağımsız Belarus’un siyasi geçmişini hatırlamakta fayda var.

1991 yılında SSCB’den ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Belarus, Sovyetler Birliği’nin üç Slav ülkesi (Rusya ve Ukrayna)’nden birisiydi. Bağımsızlığın hemen sonrasında başkent Minsk’te Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) kuruldu. Bu arada, Türkiye’nin Beyaz Rusya’yı tanıyan ilk ülke olduğunu da hatırlamak gerekir.

Belarus’ta Mart 1994'te yeni anayasa kabul edilmeden önceki üç yıl boyunca komünistlerin hakimiyetindeki Yüksek Sovyet devlet yönetimini üstlendi.

1994’te yapılan ilk devlet başkanlığı seçiminde, Yolsuzlukla Mücadele Komitesi Başkanı Aleksandr Lukaşenko devlet başkanı oldu. Kasım 1996'da yapılan bir referandumla, cumhurbaşkanının yetkilerini büyük ölçüde genişletecek şekilde Anayasa revize edildi. Bu düzenleme ile Lukaşenko, görev süresini uzatma ve kararname ile devleti yönetme hakkını elde etmiş oldu. “Siloviki” olarak adlandırılan ve devlet aygıtına hakim olan Rusya yanlısı bürokrasi, Rusya yanlısı çizgisini sürdürdüğü sürece Lukaşenko’yu desteklemeye devam etti.

Alexandr Lukashenko, Ekim 1996'da parlamentodaki bir konuşma sırasında

Yolsuzlukla mücadele etmek üzere aldığı sert tedbirler ve liberalizm yerine devletçi ekonomik kalkınma modeli uygulamaları sebebiyle eleştirilen Aleksandr Lukaşenko, İnsan haklarına ve uluslararası hukuka aykırı davrandığı iddialarıyla Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği tarafından diktatör olarak nitelendirildi. İnsan hakları ihlalleri gerekçesiyle Avrupa Birliği tarafından Belarus’a yaptırımlar uygulandı. Başkan Lukaşenko ambargo nedeniyle halen AB üyesi devletlere ve Amerika Birleşik Devletleri’ne giremiyor. Belarus, Avrupa Komisyonu’nda temsil edilmeyen tek Avrupa ülkesi durumunda.

Yaklaşık 9,5 milyon civarındaki nüfusunun %84’ünü Beyaz Ruslar, %8,5’ini Ruslar, %3’ünü Polonyalılar, %2’sini Ukraynalılar ve %3’ünden fazlasını diğer halkların teşkil ettiği Belarus batıda Polonya, kuzeybatıda Litvanya, kuzeyde Letonya, doğuda Rusya ve güneyde Ukrayna ile komşudur. Rusya ve Avrupa ülkeleri arasında bir tampon ülke durumundadır.

Haritalar Avrupa © d-maps.com

Tarih boyunca Polonya, Litvanya ve Rusya tarafından işgallere uğrayan Beyaz Rusya’daki her gelişme, tabii olarak komşularıyla olan ilişkilerini de etkilemekte ve belirlemektedir. İlk Beyaz Rus devleti 25 Mart 1918’de Almanya güdümünde Beyaz Rusya Halk Cumhuriyeti adıyla ilan edilmiş, 1919 başında bu defa Sovyet güdümünde Beyaz Rusya Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti olarak SSCB’ye bağlanmıştır.

Toplumsal rahatsızlığın kaynağı Belarus ekonomisi

Belarus, ekonomisinin %60'ı devlete ait şirketlerin kontrolünde olan ve bir bakıma devlet kapitalizmi (yada Pazar Sosyalizmi) ile yönetilen bir ülkedir. Bağımsızlıktan sonra Belarus Sovyet döneminden kalan tarım ve sanayi altyapısını muhafaza etmiş, diğer Sovyet ülkeleri gibi bağımsızlıktan sonra hemen özelleştirmeye gitmeyerek vahşi kapitalizme teslim olmamıştır. Altyapısını neoliberalizme talan ettirmemenin yanısıra Rus oligarklara da teslim olmaya direnmektedir. Nitekim Rusya’nın 2007 yılından itibaren petrol ve doğalgaz fiyatı üzerinden şantaj yaparak kendisi ile entegrasyona zorlaması, Rusya karşısında bağımsızlığını kaybetmek istemeyen Lukaşenko yönetimini Batı ülkeleri ile denge arayışına yöneltmiştir.

Belarus ekonomisine hakim ulunan devlet şirketleri karşısında hayatiyetini devam ettirmekte zorlanan küçük ve orta işletmeler kayıt dışılığa gitmek zorunda kalmıştır. Belarus’ta kayıt dışı ekonominin %15-20 oranında olduğu tahmin edilmektedir.

Belarus’un 2019 yılı itibariyle GSYH 61 milyar dolar ve kişi başına GSYH’sı 6.700 dolar düzeyinde olup ihracatı 33 milyar, ithalatı ise 38 milyar dolardır. İhracatının yüzde 50’sini ve ithalatın yüzde 55’ni gerçekleştirdiği Rusya halen Belarus’un en büyük dış ticaret partneri durumundadır. Yine, Belarus'taki tüm doğrudan yabancı yatırımların % 55'i Rusya’ya aittir.

Bağımsızlıktan sonra ekonomik istikrara önem veren Belarus’un en büyük problemi dış borçlar olarak gözükmektedir. 1 Ocak 2020 itibariyle, Belarus’un dış devlet borcu, 17.1 milyar dolardır. Belaruslu ekonomistlere göre, düşük büyüme oranları kamu borcu seviyesinin düşürülmesine izin vermiyor, yüksek borç yükü ise ekonomik büyümenin önünde engel teşkil ederek kısır bir döngü yaşanmasına sebep oluyor. Dış borcu çevirmekte zorlanan Belarus, Batı dünyasından borçlanma talebinde bulunduğunda liberasyona geçmesi dayatılırken, Rusya’dan borçlanma talebi Rus politikalarına kayıtsız teslim olma şartına bağlandığından halen iki alternatif arasında sıkışıp kalmış durumdadır. Hem Rusya hem de Batı, “mali yardım programları” ile Belarus’u kendi çizgilerinde tutma politikası izlemeye devam etmektedir.

9 Ağustos seçimleri

İlk kez 1994 yılında yüzde 44,8 oyla Devlet Başkanı seçilen Aleksandr Grigoryevich Lukaşenko, 2001 Başkanlık seçiminde yüzde 75,6, 2006 Başkanlık seçiminde yüzde 82,6, 2010 Başkanlık seçiminde yüzde 79,65 ve 2015 Başkanlık seçiminde yüzde 84 oy almayı başardı.  

26 yıldır ülkeyi otokrat şekilde yöneten Lukaşenko, bu kadar uzun süre tek adam tarafından yönetilmekten bıkmış bir halkın önünde altıncı kez devlet başkanlığı için aday oldu. Bir seçim sürprizi yaşamaması için, haziran ayında en güçlü rakibi Viktor Babariko tutuklandı. Bu seçimde karşısında, kocaları muhalif oldukları için hapse atılan kadın adayları rakip olarak buldu.

Muhalif liderler: Viktoria Tsepkalo, Svetlana Tikhanovskaya ve Maria Kolesnikova.

Üçü de seçimlere katılmaktan men edilen kocalarının yerine siyaset sahnesine çıkan kadın adaylar, "Eşitiz ve kazanabiliriz" sloganıyla, kendileri için "zavallı şeyler" diyen ve "Belarus Anayasası'nın bir kadın için yapılmadığını" söyleyen Lukaşenko'ya rakip oldular.

Aleksandr Lukaşenko’nun %80’lik bir oy oranı ile devlet başkanı seçildiğinin açıklamasından hemen sonra, muhalefetin seçimin hileli olduğu iddiası üzerine ülkede daha önce görülmemiş büyüklükte kitle gösterileri başladı. Lukaşenko gösterileri dış güçlerin işi olarak ilan etti ve İngiltere, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Hollanda ve Ukrayna ile Rus muhalefet lideri Alexei Navalny'i göstericileri kışkırtmakla suçladı. Ülkesinin parçalanmasına izin vermeyeceğini söyleyen Lukaşenko, yapılan protesto gösterilerini daha önce Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan'da gerçekleşen renkli devrimlere benzetti. Polisle göstericiler arasında yaşanan çatışmalarda 1 kişi öldü, çok sayıda gösterici yaralandı ve binlerce kişi göz altına alındı.

Batılı ülkeler tarafından İçişlerine müdahale edildiğini iddia eden Lukaşenko ülkenin batı sınırına asker yığıldığını, havadaki sınırları kontrol etmek için de savaş uçaklarının sürekli devriyede olduğunu söyleyerek AB ülkelerine mesaj verdi. Rusya Devlet başkanı Putin ile telefon görüşmesi yapan Lukaşenko, Putin’in Belarus'ta düzeni sağlamak için istediği takdirde kendisine güvenlik güçleri desteği sağlamaya hazır olduğunu duyurdu.

Belarus ile ticari ilişkileri iyi düzeyde bulunan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da devlet başkanlığı seçimlerini kazanan Aleksandr Lukaşenko'yu ilk tebrik edenlerdendi.

Seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra Belarus’u terk edeip Litvanya'ya giden muhalif lider Svetlana Tikhanovskaya Avrupalı liderlere "hileli" seçim sonucunu tanımamaları çağrısında bulundu.

Avrupa Birliği (AB)-Belarus ilişkileri ve seçim eleştirileri

Bir Avrupa ülkesi olan Belarus’ta “AB ile yakınlaşma” hep tedirginlik ve temkin konusu olmuştur. Batıyla yakınlaşmanın Rusya’nın gazabını çekecek olması endişesiyle Rusya’yı rahatsız etmeyecek bir ilişki düzeyi korunmaya çalışılmıştır.

2007 yılında Rusya ile ilişkilerin gerilmesinden sonra devlet başkanı Lukaşenko, Avrupa Birliği ile yakınlaşmaya yönelerek Avrupa Birliği’ni Rusya’ya karşı bir denge unsuru olarak kullanmaya çalıştı. 2008 yılı Ağustos ayında Rusya ile Gürcistan arasında çıkan savaştan sonra Belarus-AB ilişkilerinde normalleşme süreci hızlandı ve AB’nin 'Doğu İş birliği' programına dâhil edildi. AB’yle ilişkilerini düzeltmeye başlayan Minsk, 2008 Ekim ayında da IMF’ye stand-by anlaşması için başvuru yaparak ABD’yle yakınlaşmaya başladı. 12 0cak 2009 tarihinde yapılan anlaşma ile İMF’den 2.51 milyar dolar kaynak temin etti, bu tutar daha sonra 3.52 milyar dolara çıkarıldı.

Ancak, 2010 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla Minsk'te yapılan kitle gösterileri sırasındaki tutuklamalar Avrupa Birliği ile Belarus ilişkilerinin gerilmesine sebep oldu. AB, insan hakları ihlallerinden dolayı Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko ve 170 Belarus vatandaşına yaptırım kararı aldı.

Rusya’nın Kırım’ı işgalini Belarus’un tanınmaması 2016 yılında Avrupa Birliği-Belarus ilişkilerinin onarılmasının yolunu açtı, AB uyguladığı yaptırımları kısmen kaldırdı.

9 Ağustostaki devlet başkanlığı seçimini resmi olarak Aleksandr Lukaşenko’nun kazandığının ilan edilmesi ve Batı destekli muhalif protestoculara sert mukabelede bulunulması Lukaşenko-AB ilişkilerinin tekrar kopmasına neden oldu.

Seçimin ertesi günü Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen "Belarus'ta temel haklara saygı gösterilmelidir. Bu nedenle, Belarus yetkililerini dün yapılan seçimlerden alınan oyların doğru sayılmasını ve doğru bir şekilde yayınlanmasını sağlamaya çağırıyorum” diye açıklama yaptı. AB üyesi 27 ülke, Belarus hükümetini şiddete son vermeye ve kapsayıcı ulusal bir diyalog başlatarak krizden çıkış bulmaya çağırdı.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen

Avrupa Birliği (AB) Konseyi’nin 19 Ağustos’ta video konferans yoluyla gerçekleştirdiği toplantıda Belarus’ta yaşanan gelişmeler de ele aldı. Toplantıda AB Konseyi tarafından alınan kararlara ilişkin sonuç bildirgesi yayınlandı.

Bildirgede, “AB, Belarus’taki gelişmeleri çok yakından ve artan bir endişeyle takip ediyor. 9 Ağustos seçimleri ne özgür ne de adildi, bu yüzden sonuçları tanımıyoruz” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada, “Belarus halkının geleceklerini belirleme hakkı var. Avrupa Konseyi üyeleri, temel demokratik haklarını kullanma arzularında Belarus halkıyla açık dayanışma içinde olduklarını ifade ederler” denildi.

Sonuç bildirisinde ayrıca, “Avrupa Konseyi üyeleri, barışçıl protestoculara devlet yetkilileri tarafından sergilenen orantısız ve kabul edilemez şiddeti kınamaktadır. Şiddetten kaçınılmalı ve yasa dışı olarak gözaltına alınanların tümü derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmalıdır. Siyasi geçiş tartışmalarına katılan sivil toplum ve muhalefet aktörleri, keyfi tutuklamalar ve şiddetten korunmalıdır. AB, iddia edilen tüm suistimaller hakkında eksiksiz ve şeffaf bir soruşturma bekliyor” ifadesine yer verildi.

Bildiride AB'nin Belarus'a yönelik yaptırım uygulayacağı da bildirildi. Söz konusu durum ile ilgili, “AB, kısa süre içinde şiddet, baskı ve seçim sonuçlarının tahrif edilmesinden sorumlu önemli sayıda kişiye yaptırım uygulayacak” ifadeleri kullanıldı. AB tarafından Belarus halkını desteklemek için 53 milyon avro ayrılacağı belirtildi.

Zirve sonrasındaki basın toplantısında konuşan AB Konseyi Başkanı Charles Michel, AB'nin Belarus halkıyla tam dayanışma içinde olduğunu, halkın taleplerinin karşılanması gerektiğini söyledi. Seçimleri "özgür ve adil" olmadığı için tanımadıklarını belirten Michel, seçimlerden sonraki şiddetin sorumlularının cezasız kalmaması gerektiğini ifade etti. Michel, "AB, seçimlerde hile yapan ve göstericilere uygulanan şiddetin sorumlularından hatırı sayılır miktarda kişiye yaptırım uygulayacak." dedi.

Avrupa Birliği'nin bildirisinin ardından konuşan Aleksandr Lukaşenko, Belarus'un bir AB ülkesi olmadığını söyleyerek eleştirileri reddetti.

Belarus-Rusya ilişkileri ve seçim sonucuna destek açıklamaları

25 Ağustos 1991 tarihinde SSCB’den bağımsızlığını ilan etmesine rağmen Belarus, komşusu Rusya ile yakın bağlarını korumaya devam etti. Bunda Belarus halkının Rus kimliğine, Ortodoks inancına ve geleneklerine bağlı olmasının, konuşulan dilin Rusça olmasının rolü büyüktü.

İki devlet 1996’dan sonra, Sovyetler Birliği benzeri yeni bir federasyon kurarak ortak bir dil, bayrak, anayasa, liderlik ve para birliği altında “Birlik Devleti” kurmaya yöneldi. 8 Aralık 1999 tarihli “Rusya ve Beyaz Rusya Birlik Devleti’nin Oluşturulması Antlaşması”nı imzaladılar.

Ancak süreç ilerledikçe Belarus’un birleşme eğilimi azaldı. Bunun sebebini devlet başkanı Alexander Lukaşenko 2007 yılında şu sözlerle açıkladı: “Rusya, yapılan görüşmelerde bir ortaklık anlaşmasından ziyade, Beyaz Rusya’nın Rusya’ya katılacağı bir ilhak anlaşmasını öngörmektedir.”

Rusya tarafından yutulmaktan korkan Belarus Rusya ile eşit, dengeli ve bağımsız bir devlet ilişkisi sürdürmeye çalışıyor. Nitekim, 2014’te Rusya’nın Ukrayna’ya bağlı Kırım’ı işgaline destek vermedi ve tarafsız kaldı. Bununla birlikte Rusya’nın etkin olduğu Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün üyesi olarak ortaklık ilişkisini devam ettiriyor. Belarus Rusya için NATO ve Avrupa Birliği'ne karşı 'tampon bölge' olarak jeostratejik bir önem taşıyor.

Belarus, coğrafi olarak Rusya ile Avrupa arasında, dünyanın en büyük petrol boru hattına (Druzhba boru hattı) ev sahipliği yapıyor ve bundan para kazanıyor. Siyasi ve kültürel bağlarının dışında iki ülkeyi birbirine sıkı sıkıya bağlayan en büyük bağ bu boru hattı.

 

Druzhba Boruhattı

Belarus-Rusya ilişkilerine genel bir bakıştan sonra 9 Ağustos seçimlerinde Rusya’nın tutumuna gelecek olursak, seçime iki hafta kala 33 Wagner Rus paralı askerinin Belarus’ta gözaltına alınması dikkat çekiciydi. Belarus devlet haber ajansı Belta'nın, istihbari bilgilere dayandırdığı habere göre ülkeye 200'den fazla Wagner savaşçısı girmiş ve siyasi partilerin seçim kampanyalarının son dönemlerinde ülkedeki istikrarlı yapıyı bozmak için görevlendirilmişlerdi. Rusya-Belarus ilişkilerini takip edenler için Rusya aleyhine gündeme taşınan bu haber şaşırtıcı idi.

Ancak, seçim sonrası gelişmelere bakıldığında, ülkede Rusya karşıtı kesimlerin sempatisini kazanma ve Lukaşenko’ya batılı ülkelerin desteğini alma amaçlı olduğu anlaşılan bu gözaltıların Rusya ile hazırlanan bir mizansen olduğu kanaati güçlendi. Seçimden sonra Rus vatandaşı olan 32 asker Moskova'ya iade edildi.

Tartışmalı seçimden sonra devlet başkanı ilan edilen Lukaşenko’yu ilk tebrik edenlerden birisi Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin oldu. Kremlin Sarayı'nın Telegram hesabından yapılan açıklamada, seçim sonuçlarının Rusya ve Belarus gibi iki kardeş ülkenin ortak çıkarlarına hizmet edeceğini belirten Putin, "Sizin (Lukaşenko) yeniden başkan seçilmeniz iki ülkenin birlikte kalkınmasına öncülük edecek ve gelecekte aramızdaki iş birliğini artırmaya vesile olacaktır. Ayrıca bu durum, Avrasya Ekonomik Birliği'ndeki ortaklığımızın ve askeri-siyasi birliğimizin güçlenmesine de katkıda bulunacaktır" ifadelerini kullandı.

Seçim sonrası protesto gösterilerinin artmasından sonra Aleksandr Lukaşenko Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e telefon ederek Belarus'taki durumu görüştü. Lukaşenko bu görüşme ile ilgi olarak yaptığı açıklamada Putin'in, Minsk isterse ülkenin güvenliğini sağlamak için Belarus'a yardım sözü verdiğini söyledi.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile seçimlerden 10 gün sonra telefon görüşmesi yapan Putin'in Belarus'un iç işlerine yönelik dışardan her türlü müdahale girişiminin kabul edilemez olduğunu vurguladığı, tarafların ülkede ortaya çıkan sorunların kısa süre içerisinde çözülmesini destekledikleri açıklandı.

ABD-Belarus ilişkileri ve ABD’nin seçimlere ilişkin tutumu

ABD’nin, Polonya’daki 4 bin 500 askerine ek olarak Almanya’dan çekeceği askerlerin bir kısmını (1.000 asker) da bu ülkeye konuşlandıracak olması, ABD'ye Polonya'nın askeri tesislerine erişim ve mevcut yerleşkelerin modernleştirilmesi izninin verilmesi, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün üyeleri olan Rusya ve Belarus’un güvenliği için bir tehdit oluşturmaktadır. ABD için Belarus’un Rusya işgaline uğramaması yada asgari düzeyde Rus kontrolü altında bulunması önem taşımaktadır. Bu sebepten Rusya’ya mesafeli, Batı’ya yakın muhaliflerin iktidara gelmese bile ülke siyasetinde güçlendirilmesi beklenen bir politikadır.

9 Ağustos seçimlerinden sonra ABD, Avrupa Birliği ile paralel bir tutum sergiledi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 15 Ağustos’ta Polonya ziyaretinde gazetecilere Belarus'taki durumu değerlendirerek Aleksandr Lukaşenko'nun seçimleri kazanmasıyla ilgili gelişmeleri yakından takip ettiklerini Belarus halkının bağımsızlık ve özgürlüğe kavuşabilmesi için AB ile birlikte ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo

Pompeo 20 Eylül’de yaptığı yazılı açıklamasında da, ABD'nin özgür ve adil seçimleri desteklediğine işaret ederek, "Belarus'ta 9 Ağustos'ta yapılan seçimler, standartları karşılayamadı" yorumunda bulundu. Açıklamada "Barışçıl protestocular ve gazetecilere yönelik şiddeti, muhalefet liderleri ve barışçıl göstericilerin gözaltına alınmasını, internet hizmetine erişimin engellenmesini ve gözaltındaki kişilere kötü muameleyi kınıyoruz. Haksız yere gözaltına alınanların bir an önce serbest bırakılması ve kayıp kişiler hakkında hesap verilmesi çağrısı yapıyoruz" İfadelerine yer verildi.

Pompeo, Belarus hükümetini, toplumla aktif ilişkiye girmeye davet ederek, "Belarus'taki seçim kuralsızlıkları, seçimdeki insan hakları ihlallerini ve seçimlerin ardından yapılan baskıları bağımsız bir şekilde araştıracak uluslararası çabaları destekliyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

Gelinen son nokta: Lukaşenko muhalefete yeni bir anayasa yapmayı teklif etti

Aleksandr Lukaşenko, 17 Ağustos’ta Minsk’te devlet fabrikalarından birini ziyaretinde kendisinin yeniden cumhurbaşkanı seçilmesini protesto edenlere yönelik yaptığı konuşmada, “Seçimleri yaptık. Beni öldürseniz de yeni seçim olmayacak” dedi. Konuşmasında muhaliflerin de karşı olmayacağı yeni bir anayasa hazırlanması gerektiğini vurgulayarak "Bu bir referandumla kabul edilmelidir. Çünkü bir önceki anayasayı referandumla kabul ettik. İsterseniz yeni anayasaya göre cumhurbaşkanlığı, parlamento ve yerel seçimleri yapalım" ifadesini kullandı.

Sonuç

Aleksandr Lukaşenko, SSCB’den bağımsızlaşan ülkesini 26 yıldır Rusya ve Batı arasında denge kurmaya çalışarak, liberalizme kapı açmadan, devletçi kapitalizm diyebileceğimiz bir yönetimle idare etti. Halkının milli geliri diğer Avrupa ülkelerine kıyasla çok düşük olmasına rağmen az çok ekonomik istikrarı sağlayabildi.

Beyaz Rusya tarihine baktığımızda, köklü bir devlet tecrübesi ve geleneği bulunmayan Belarus’un Rusya ve Batı arasında bir denge kurarak devlet olmaya çalışması az şey değildir.

Ancak, seçilmiş olsa bile Lukaşenko’nun demir yumrukla idare ettiği yapıyı uzun süre devam ettirmesi beklenmemelidir. Zira 26 yıldır aynı lider tarafından yönetilmek halkta bıkkınlığa sebebiyet vermiştir. Diğer taraftan SSCB’den tevarüs eden bürokratik yapı emekli olmuş, genç kuşaklar ekonomide ve siyasette daha özgürlükçü bir ortam talep etmektedir.

AB üyesi olmayan Belarus, Rusya tarafından yutulma ve bağımsızlığını yitirme endişesini hep taşımaktadır. Dağılma eşiğindeki AB ve NATO’ya güvenerek Rusya’yı karşısına alacak hamlelerde bulunması da mümkün değildir. Muhalefet liderlerinden birisinin devlet başkanı olması da Belarus’u bir eksen değişikliğine götürmeyecektir.

Avrupa’da milliyetçilik akımlarının yükselmesi ve bunun sonucu olarak tarihi emperyal hülyaların depreşmesi Belarus’un geleceğini tehdit etmektedir. İki komşu ülke, Polonya ve Beyaz Rusya iki farklı dünyanın sınır komşuları durumundadır. Coğrafyası ve tarihi Belarus’u bir tampon bölge olarak varlığını sürdürmeye zorlayacak görünmektedir.

Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA