İsmail Demir: "Lazer Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi Projemiz var"
AA
Demir, çok sayıda uçak alan, ana üreticinin ABD olduğunu ama diğer ortakların da her birinin kendine göre taahhütlerinin bulunduğunu vurgulayarak, proje içeriğinde yapılan anlaşmalarla ülkelerin ortak olarak belirli bir taahhüt ve yatırım yaptıklarını ifade etti.
Proje için her ortağın belli bir bedel ödediğine, bu ortaklık çerçevesinde ödenen bedel karşılığında, belirli ürünlerin ülkede yapılması, belirli şirketlere iş payı dağıtılmasının söz konusu olduğuna değinen Demir, bu anlamda Türkiye'nin önemli bir iş payı bulunduğunu kaydetti.
"Siyasi tartışmaların F35 Projesi'nde bir etkisi yok"
Demir, bu üretim payıyla belirli konularda teknoloji yetkinliği artırılırken, ortak olarak uçağın üretim maliyetinin düşürülmesinde de katkı verildiğini aktardı.
"Son zamanlarda F-35 ile ilgili dile getirilen siyasi mevzular ve bazı kısıtlama konuları, aslında ortakların konuştuğu zeminlerde hiç gündeme gelmeyen, ortakların karşılıklı olarak kendi yükümlülüklerini birebir yerine getirdiği bir ortam. Yani bizler, ortaklık gereği ürettiğimiz ürünlerin teslimatını yapıyoruz, parasını alıyoruz, yapmamız gereken ödemeleri yapıyoruz. Teslim edilmesi gereken uçaklar teslim ediliyor. O anlamda ortaklar arasındaki konuşmalar ve görüşmelerde siyasi zeminde oluşan tartışmaların bir etkisi yok. Bütün taraflar biz işimizi yaparız, işimize bakarız, siyasi zeminde oluşacak herhangi bir durum karşısında da sözleşmeler gereği taraflar üzerlerine düşenleri yaparlar gibi bir yaklaşım var. Kamuoyu her ne kadar 'kısıtlama oldu olacak, teslimat oldu olmayacak' gibi tartışmalara yoğunlaşsa da bizim gündemimizde o yok. Bunun faydasını görüyoruz. Yani sözleşmeye sadık ortaklar olarak tarafların birbirine güvenerek yola devam etmeleri, sağlam zemin oluşturuyor."
Demir, çok uluslu projede, herhangi ortağın projeden çıkartılmasının bir ülkenin veya bir politikacının karar vereceği bir olay olmadığını vurguladı.
"Ortaklıktan çıkarma kararı, oy birliğiyle alınması gereken bir karar. Hatta bir ortak çıkacağım dese bile yine ortaklıkla ilgili yükümlüklerini yerine getirmek zorunda."
Türkiye'nin çeşitli şirketlerinin, projede uçak motoru yapımı, elektronik yazılım gibi önemli iş payları aldığını anlatan Demir, projeye önemli katkıları olan söz konusu şirketlerin, ortaklıktan çıkma durumunda bu şirketlerin katkısının yerine yeni bir oyuncu bulmanın bile önemli ölçüde projeyi aksatacağını ve maliyeti yükselteceğini bildirdi.
"Türkiye'de TL'nin egemenliğinin olması gerekiyor"
Dövizde yaşanan dalgalanmanın sektöre etkilerinin sorulması üzerine Demir, sözleşmeleri Türk lirası ile imzalama kararı aldıklarını belirtti.
"Ancak şirketlerimizin tekliflerinde yaptıkları işlerde kaçınılmaz olarak dövize endeksli ürünlerin listesini istiyoruz. Bunları gözden geçirip emin olduktan sonra TL olarak alsak bile toplam miktarı dövize endeksli olan kısımların ödeme tarihindeki ekskresyonunu döviz üzerinden yapıyoruz. TL kısımlarını TL'ye bağlı ekskresyon formülünü yapıyoruz. Böyle bir istisnamız olmasına rağmen biz, TL bazlı hesaplamalara devam edeceğiz. Çünkü Türkiye'de TL'nin egemenliğinin olması gerekiyor. Ekskresyon formülümüz değişse bile TL bazlı düşünmek, konuşmak bizce de önemli. Bu konuda kararlıyız."
Geçmişte projelerde banka teminat mektuplarının dolar ve avro üzerinden alındığını aktaran Demir, şirketlere "bunların hepsini TL'ye çevirin" diye duyuru yaptıklarını sözlerine ekledi.
"Altay tankında imzaları yarın dahi imzalayabiliriz"
Demir, Altay tankı için BMC ile yürütülen sözleşme görüşmelerinin pratikte bittiğini ifade etti.
"Sözleşmeyi yarın dahi imzalayabiliriz ancak sözleşme içindeki çeşitli şirketlerin payları ve ürünleriyle ilgili görüşmeler devam ediyor. Mesela, projenin geliştirilmesi aşamasında Güney Kore ile yapılan iş birliğinde bu ülkenin seri üretimde alması gereken belli bir iş payı var. Bu iş payıyla ilgili görüşme uzun sürünce, istenen şartlar sağlanamayınca, nihai imzada biraz gecikme oldu. Bunun gibi başka unsurlar da var ancak ana unsurlarıyla sözleşme tamam. Diğer şirketlerin paylarıyla ve onların yapacakları işlerle ilgili bazı detay konular var."
Demir, son dönemde kamuoyu gündemine gelen "Karasu'daki yatırım durduruldu, tank projesi gecikecek" gibi iddiaların gerçeği yansıtmadığına dikkati çekerek, "Böyle bir şey söz konusu değil. Maliyetleri düşürmek adına Karasu'daki yatırım bir yandan devam ederken, şu anda mevcut tesislerin kullanımıyla ilgili bir ön çalışma yapılıyor. Bu da genelde maliyetleri düşürmek için yapılan bir çalışma. Yoksa herhangi bir gecikme ya da bir yatırım iptali söz konusu değil." ifadesini kullandı.
Demir, ilk tankın tesliminin, sözleşmenin imzalanmasından 18 ay sonra olacağını söyledi.
"Pulat'ı birkaç tanka entegre edecek aşamadayız"
Demir, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) envanterinde bulunan tankların korunmasına yönelik Pulat ve Akkor gibi aktif koruma sistemlerinin geliştirilmesi çalışmalarına da değindi.
"Pulat'ın entegrasyon testleri başladı. Piyasada mevcut olan bütün mühimmatlara karşı etkinlik seviyesinin aynı olması önemli, yerleştirilecek yerleri önem taşıyor. Bugün birkaç tanka bunu entegre edecek aşamadayız. Akkor'un geliştirilmesine ise 3 yıl önce başlamıştık. İkisi arasında fark var. Pulat, yine sistemiyle mühimmatı tespit edip, tanka yakın mesafede imha eden koruma sistemi. Akkor ise uzak mesafede mühimmatı imha eden sistem. İkisinde de çalışmalar iyi gidiyor. Pulat'ın entegrasyon ve seri üretimi çok yakında başlayacak. Akkor'un da 2019'un ikinci yarısından itibaren devreye girmesini bekliyoruz."
Demir, güvenlik güçlerince kullanılan insansız hava araçlarında (İHA) mikro boyuttan daha büyük boylara kadar farklı kabiliyetlerde yeni ürünlerin görülmeye devam edileceğini belirtti.
"Çeşitli operasyonları en etkin şekilde ifa edecek ürün gamını ortaya koyacağız. Bu konudaki yetkinliğimizi daha da genişletip, belki çeşitli büyüklükteki İHA'ların koordine hareket ettiği, operasyonel ihtiyaca göre görevlerin dağıtıldığı ve görevlerin yine insansız sistemlerle gerçekleştirildiği bir harekat ortamını da düşünüyoruz. Bu, sadece İHA olarak düşünülmesin. İleride deniz araçlarının da olduğu komple bir harekat ortamının organize edilmesi sağlanabilecek. Türkiye, teknoloji açısından alanda önemli etkinlikler gösterecek, fark yaratacak güce sahip olacak."
Savunma sanayi ürünlerinin ihracatıyla ilgili çeşitli görüşmeler yürütüldüğüne işaret eden Demir, şu anda ülke ve ürün adı veremeyeceklerini ancak yıl bitmeden bazılarının duyulabileceğini, gelecek yıl da bunların artacağını dile getirdi.
Demir, ihracat kararlarının, devletin politikalarıyla paralel yürüdüğünü belirterek, "Her ihracat fırsatını illa 'ihraç olacak' diye almamak lazım. Devletin kendi strateji ve kararları doğrultusunda ihracat izinlerine tabi olarak devam edecek bir işlemdir." dedi.
"S-400'de teslim tarihi net"
Demir, S-400 savunma sistemlerine yönelik Temmuz 2019 olarak belirlenen teslimat tarihinin net olduğunu ve bu tarihin sözleşmeyle kayıt altına alındığını ifade etti.
"İki sistem konuşmuştuk. Birinci sistemin Temmuz 2019'da teslimatını konuşuyoruz. İkinci sistem de 7-8-9 ay sonra düşünülüyordu. Özelikle ikinci sistemde ortak üretim ve teknoloji paylaşımında etkin olmak için süreden feragat edebiliriz. Bu konuda 'süre' kadar 'teknoloji katılımı' ve 'ortak üretim' de önemli. İki sistem aldık, devleti kapattık diye bakmıyoruz."
Demir, Türkiye'nin alçak ve orta irtifa sistemlerinin testlerinin sürdüğüne de dikkati çekti.
"Ekim 2020'de Hisar-A'nın, Mayıs 2021'de Hisar-O'nun teslimini bekliyoruz. Hisar-U dediğimiz milli uzun menzilli hava füze savunma sistemimizin çalışmaları başladı, devam ediyor. Elde ettiğimiz yetkinliklerin sahaya yansımasıyla uzun menzilli sistem devreye girecek. Uzun menzilli sistemimizin geliştirilmesinde S-400 sürecinde oluşacak iş birliklerinin faydasının olacağını düşünüyoruz."
"Motor çalışmalarında kırmızı çizgimiz var"
Demir, "Milli Muharip Uçak"ın 5. nesil olacağını, silah istasyonlarıyla yüksek manevra kabiliyetine sahip bulunacağını belirtti.
"Bu uçakla beraber 2030'lu yıllarda F-16'ların yerini alacak bir uçağımız olacak. Ana yüklenici Türk Havacılık ve Uzay Sanayii ancak uçak çok çeşitli bileşenlerden oluşuyor. Motor bunlardan bir tanesi. Yakıt, hidrolik sistemler, radara görünmezlik gibi konularda çeşitli şirketlerimiz devrede olacak. Motor konusunda da çalışmalarımız var. Bu tip bir uçağın motorunun 6-7 yıl içinde bu uçağa hazır olması oldukça iddialı. Hedef 2023, uçağın hangardan çıktığı, artık kamuoyunun onu göreceği bir tarih ama uçağın testlerinin tamamlanmasını 2020'lerin sonu olarak düşünüyoruz, 2030'larda da envantere girmesini bekliyoruz. Şu anda hazır bulunan piyasada birkaç motor var. Bunlar ilk prototipte kullanılacak. Bir yandan da 'TR Motor' adlı bir şirket kurduk. Sıfırdan motor geliştirmekle ilgili faaliyetlere başladık. Bu alanda çalışan şirketlerin de dahil olacağı merkezi bir yapının, motorla ilgili tüm mühendislik ve tasarım birikiminin havuzda toplayacağı bir yapı düşünüyoruz."
Demir, Rolls-Royce ve Kale şirketlerinin ortaklık kurarak motor konusuna talip olduğunu anımsattı.
"Bu konuda görüştüğümüz firmalar var ancak ana yapının, işin merkezindeki yapının yerli şirket olması gerektiğini düşünüyoruz. Çeşitli ortaklıkların projede yer almasına da açığız ancak bu tip iş birliklerinin ileride önümüzü tıkayacak herhangi bir parametre içermemesi kırmızı çizgimiz. İş birliğine evet ancak iş birliği neticesinde teknoloji paylaşımında kıskanç olunmaması ve ilerleyen aşamalarda kısıta maruz kalmaması önemli. Bunları sağlarsak iş birliklerini hayata geçiririz."
"Atak Faz-2'nin gelecek yıl ortalarında TSK envanterine girmesini bekliyoruz"
Demir, aktif olarak yürüttükleri bir nakliye veya yolcu uçağı projesi olmadığını ancak böyle bir ihtimale karşı çalışmalarının ve görüşmelerinin devam ettiğini söyledi. Daha önce yolcu uçağı konusunda bazı teşebbüslerinin olduğunu anımsatan Demir, "Ancak o konuda bazı engeller çıktığı için onu 'buzdolabına koyduk' gibi düşünüyoruz ama Türkiye'nin bir yolcu uçağı arayışı ve fikri devam ediyor." ifadesini kullandı.
Demir, muhtemel ortak, pazar bulunması gibi unsurların fizibilite açısından önemli olduğunu ifade etti.
"Bu sadece yolcu uçağı işi için değil, milli muharip uçağı için de çeşitli ülkelerin projelere ortak olma istek ve talepleri var. Bunları da değerlendiriyoruz, bu da çok uluslu bir proje olarak hem işin külfetini azaltan hem de ilerideki pazarını artırarak maliyetlerini belli bir yere çeken ve dünya üzerinde de satılabilir ve pazarlanabilir olma şansını artıran bir unsur olacaktır."
Atak Faz-2 ile Atak-2 helikopterlerine ilişkin bir soruyu da yanıtlayan Demir, helikopterin üzerindeki silah ve koruma kabiliyetleri ölçüsünde performans gösterebildiğini, "Bu anlamda "Atak Faz-2 helikopteri taşıma kapasitesini artıracak, bazı tasarım değişiklikleri yaparak daha fazla silah ve koruma sistemi taşımasını öngören bir proje. Bunun da gelecek yıl ortalarında TSK'nın envanterine girmesini bekliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Demir, Atak'ın 5 ton sınıfında bir taarruz helikopteri olduğunu hatırlatarak, dünyada 10 ton sınıfında taarruz helikopterlerinin bulunduğunu, Atak-2'nin de bu sınıfta olacağını belirtti.
Söz konusu sınıfta da silah vurucu gücü, koruması daha fazla olan bir Atak'ın daha etkin olacağını düşündüklerini dile getiren Demir, bu anlamda dünyada yeni teknolojiyle öne çıkmış fazla bir model olmadığını, böylelikle pazar şansının da fazla olacağını, bu konuda Atak'taki başarıdan kaynaklı bir özgüvenin de bulunduğunu belirtti.
Atak'tan çıkarılan dersler ve öğrenilen unsurlarla milli özgün helikopter Genel Maksat'ın yapıldığını ve onun uçuşu gerçekleştirildiğini hatırlatan Demir, "Atak Faz-2 de başlatıldı, icra komitemizde bunun kararını aldık. Atak ve Özgün Genel Maksat helikopterimize motor hazırlıyoruz. Bunun devamı olarak da Atak 2 helikopterimize de bir özgün motor hazırlayacağız." dedi.
T625 aile kuracak
Demir, Özgün Helikopter Programı kapsamında T625 ile ilgili bir soru üzerine de özgün turboşaft motorunun resmini gösteren Demir, bu motorun çekirdeğinin laboratuvar ortamında ateşlenerek çalıştırıldığını, bunların T625 ve Atak'ın gelecekteki motorları olacağını söyledi. Buradan alınan derslerle de Atak 2'nin motorlarının yapılacağının altını çizdi.
"Çeşitli boyutlarda turbojet ve turbofan motorlar devreye girecek. Bu İHA'larda ve seyir füzelerinde kullanılabilecek motorlar olacak. Bu seri bizim savaş uçağı motoruna kadar devam edecek. Temel teknolojilerle ilgili kabiliyetler geliştirildikten sonra en önemli unsur tecrübe, malzeme ve tasarım bilgisi ile insan yetiştirmek."
Demir, hafif zırhlı araçlar için motor geliştirme projesinin devam ettiğini, şu anda daha da hafif zırhlı araçlar için de motorların yerli olma konusunun gündemde olduğunu belirtti.
"Bu motorların sadece kendileri değil, aktarma sistemleri, şanzımanları da yerli yapılmak durumunda. Burada ileride insansız hava araçlarımızı da jet motorlu hale getirmek istiyoruz. Milli muharip uçağımız için de motor çalışmamız devam ediyor. Bu bir aile, bu bir zincir. Bu zinciri aksatmadan devam ettirmek zorundayız. TR Motor yapılanması bütün bu motor bilgilerinin bir kaynakta toplanması ve bu serinin devam etmesi açısından önemli. T625 bir aile olacak. Çünkü ilk çıkan prototiple kalınmıyor. Onun geliştirmeleri olacak, elektronik sistemler, taşıma kapasitesi artırılacak o da inşallah bir aile oluşturacak."
"Lazer Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi kurmak ile ilgili projemiz var"
Demir, Savunma alanında teknolojinin her şeyin başı olduğunu dile getirdi.
"Motor üretirken diğer yan bileşenleri yapmadıysanız sınıfta kalıyorsunuz. Örneğin eğer motorun bujisini kendiniz yapamıyorsanız bir motorunuz olmadığı anlamına geliyor. Bu tür temel teknolojilere ağırlık vermek gerekiyor. SSTEK adlı genelde savunma amaçlı şirketlere ve teknolojide yetkin şirketlere destek kurmak için bir şirket kurduk. Bunun amacı bir alan boşsa orada şirket oluşturmak, ortaklar bulmak gibi bir amaçla kuruldu. Delta V adlı bir şirketimiz var, hibrit yakıtlı roket motorları şu anda dünyada yeni kullanılan bir teknoloji. Diğer roket motorlarını ROKETSAN çalışırken bir anlamda da bu yeni teknolojilerde geri kalmamak üzere bir şirket kurduk ve şirket denemelere devam ediyor. Hatta ilk küçük motorlarını ateşlediler."
Demir, haberleşme ve iletişimin de savunma için çok önemli olduğunu, baz istasyonları, bunların yazılımları ile ilgili Ar-Ge çalışmaları yaptırdıklarını aktardı. Bu kapsamda ULAK Haberleşme AŞ diye bir şirket kurduklarını belirten Demir, "Bunun şu anda kırsalda çeşitli baz istasyonlarını kurmakla ilgili bir görevi var. Orada milli baz istasyonları kullanılıyor. 5G çalışmalarını başlattı, 6G ile ilgili de çalışmaları yürütmekle ilgili ön faaliyetler var." dedi.
Çip üretiminin önemine işaret eden Demir, "Tasarladığınız çiplerin üretimini yapamazsanız güvenlik açısından büyük bir açık veriyorsunuz. Bu önemli bir teknoloji, 100 milyonlarca dolarlık bir yatırım isteyebilecek bir alan ama bunun öncelikli çalışmalarının yapılmasının gerekiyor. Burada da bir şirket oluşumu yapılmış durumda." ifadesini kullandı.
Demir, kameralar ve algı sistemlerine de değinerek, dedektörler için yapılan çalışmaları anlattı.
Türkiye'de yapılan ticari ve askeri ürünlerin birçoğunun test için dışarı gitmek zorunda olduğunu belirten Demir, sanayicinin bilfiil yaşadığı, piyasada çok da bilinmeyen büyük ölçüde paranın dışarı gittiği, ondan da öte ticari ve askeri sırların test ortamında başkalarına verildiği bir alan olduğunu, burada da boşluk bırakmamak adına bir test şirketi kurduklarını hatırlattı.
Demir, lazer ve SİHA'lar ile ilgili de şunları kaydetti:
"Gerek otonom gerek uzaktan kumandalı sistemlerin sahada testleri devam ediyor, bunların çeşitli boyutlarda teslimatları inşallah yakında başlayacak. Burada da boyutlar önemli. Çok küçük unsurlardan başlayarak giderek büyük ölçüde karada hareket ederek kendi başına karar vererek angajmana girebilecek ürünler olması gerekiyor. Lazer sistemleri ile ilgili de çalışan şirketlerimiz var. Lazer ve elektromanyetik top önemli projelerimiz arasında bunlar modern teknolojiler, şu anda dünyanın çalıştığı konular. Şu anda Lazer Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi kurmak ile ilgili bir projemiz var bu hayata geçmek üzere ki bu 100 günlük eylem planımızda da var."