Bülent ERANDAÇ
Tüm YazılarıTarihin bazı günleri sembollerle zihinlerde yerini almıştır... Örneğin: 20 TEMMUZ GÜNÜ.
Türk tarihi açısından TARİHTE bu gün yaşanan 2 OLAY hiç unutulmayacaktır:
20 Temmuz 1936 -Montrö boğazlar sözleşmesi ve 20 Temmuz 1974 -Türk Ordusu’nun Nato zincirlerini kırarak Kıbrıs’a çıkması, KKTC’nin kurulması.
Bu iki olayın, yıllar sonra, bugün Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de yaşanmakta olan jeopolitik olaylarla bire bir örtüşmesi, tarihin kader anlarına işaret etmektedir.
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI (20 TEMMUZ 1974)
Kıbrıs Adası'nda Türklerin uğradığı baskı ve zulmü ortadan kaldırmak amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK) gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden 45 yıl geçti.
Bugün, Doğu Akdeniz’de oynanan enerji satrancına bakınca, Allahtan iyiki Kıbrıs’a çıkarma hakkımızı kullanmışız. Yoksa çok yanmıştık.
Bu vesileyle bir kez daha Kıbrıs’a garantör olma şansımızı kazandıran demokrasi şehidimiz Başbakan Adnan Menderes’i ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’i rahmetle ve minnetle anıyoruz.
KIBRIS GARANTİ ANTLAŞMASI (Zürich,11 Şubat 1959)
MADDE 1.
Kıbrıs Cumhuriyeti, kendi bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini devam ettirmeyi ve anayasaya saygıyı güven altına almayı üstlenir. (taahhüt eder)
Kıbrıs Cumhuriyeti, ayrıca tümüyle veya bir bölümüyle herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bütünleşmeye girmeyeceğini taahhüt eder. (sorumluluğunu yüklenir)
Kıbrıs Cumhuriyeti, bu maksatla adanın gerek birleşmesini, gerekse taksimini doğuracak doğrudan doğruya (direkt olarak) veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardımcı ve teşvik edici tüm hareketleri yasaklar.
MADDE 2.
Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1’nci maddede belirtilen taahhütlerini kaydederek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri ile oluşan durumu (state of affairs) tanırlar ve garanti ederler.
Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin diğer herhangi bir devlet ile gerek birleşmesini gerekse Ada’nın taksimini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardım ve teşvik edici bir amacı olan tüm hareketleri kendi yetki ve ilgileri oranında önlemeyi üstlenirler.
MADDE 3.
Bu Antlaşma hükümlerinin herhangi birinin ihlali (çiğnenmesi) halinde Yunanistan, Türkiye ve İngiltere bu hükümlere saygıyı sağlamak için gerekli girişimlerin yapılması ve önlemlerin alınması maksadıyla aralarında danışmalarda bulunmayı üstlenirler.
Üç garantör devletten biri, birlikte veya birbirlerine danışarak (işbirliği halinde) hareket etmek olanağı bulunmadığı takdirde, bu antlaşmanın oluşturduğu durumu (state of affairs) münhasıran yeniden oluşturmak gayesi ile hareket etmek hakkını korumaktadırlar’’
MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ(20 TEMMUZ 1936)
Boğazlardan geçiş rejimi, 20 Temmuz 1936’da imzalanan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”yle düzenlenmiştir. Sözleşme, 29 madde, 4 ek ve bir protokolden oluşmaktadır.
20 yıllık bir süre için imzalanan sözleşmenin tadili için 28’nci maddesine dayanılarak taraflar tadil talep edilebilecektir, ancak günümüzde taraflarca sözleşmenin tadili henüz talep edilmiş değildir ve yürürlükte kalmaya devam etmektedir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre, Boğazlar rejimi ana hatlarıyla şöyledir:
Barış zamanında, ticaret gemileri, gündüz ve gece, bayrakları ve taşıdıkları yükler ne olursa olsun, Boğazlardan geçiş ve tam ulaşım özgürlüğünden yararlanacaklardır. Boğazlardan geçişte kılavuzluk ve römorkaj isteğe bağlı kalacaktır.
Savaş zamanında Türkiye savaşansa, Türkiye ile savaş durumunda olan bir devlete ait ticaret gemileri Boğazlardan geçemezler. Tarafsız devletlere ait ticaret gemileri, Türkiye ile savaşta olan devlete hiçbir biçimde yardım etmemek koşuluyla Boğazlardan geçiş ve ulaşım özgürlüğünden yararlanabilirler. Gemilerin Boğazlar’a gündüz girmeleri ve geçişlerini her seferinde Türk makamlarınca gösterilecek yoldan yapmaları gerekmektedir.
Yabancı Deniz Kuvvetleri:
Boğazlar’dan geçiş ve Karadeniz’de bulundurulabilecek yabancı deniz kuvveti bakımından da sözleşme, bazı sınırlamalar getirmiştir. Her sınıf savaş gemisine geçiş hakkı tanımamış, bu haktan yararlanacak savaş gemilerinin geçişlerini bazı kayıt ve sınırlamalara tabi tutmuştur.
Sözleşmenin 10. maddesine göre barış zamanında, hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler; ister Karadeniz’e kıyıdaş olan ister olmayan devletlere bağlı bulunsunlar, bayrakları ne olursa olsun, Boğazlar’a sözleşmede öngörülen koşullar içinde girerlerse, hiçbir vergi ve harç ödemeksizin boğazlardan geçiş özgürlüğünden faydalanmaktadır.
Savaş gemileri, Boğazlar’a gündüz girebilirler. Geçiş sırasında, deniz kuvvetinin komutanı, komutası altında bulunan kuvvetin tam kuruluşunu bildirmekle mükelleftir. Boğazlar’dan geçiş halinde bulunan savaş gemileri taşımakta olabilecekleri uçakları hiçbir durumda kullanamazlar.
Barış Zamanı:
Barış zamanında savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçmesi durumunda ise, Türk Hükümeti’ne diplomatik yoldan bir ön bildirimde bulunulması gerekmektedir. Bu ön bildirimin normal süresi ise sekiz gündür. Yapılacak ön bildirimde gemilerin gidecekleri yer, adı, tipi, sayısı ile gidiş için ve gerekirse dönüş için geçiş tarihlerin belirtilmesi öngörülmüştür. Her tarih değişikliğinin ise üç gün önceden bildirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, Boğazlar’a girişin ilk ön bildirimle belirtilen tarihten başlayarak beş günlük bir süre içinde yapılması gerekmektedir. Bu sürenin bitiminden sonra, ilk ön bildirimdeki aynı koşullar içinde yeni bir ön bildirimde bulunulması gerekmektedir.
Sözleşmenin 14. maddesi ile savaş gemilerinin tonajları ve sayıları da sınırlanmıştır. Bu madde hükmüne göre Boğazlar’dan geçiş halinde bulunabilecek bütün yabancı deniz kuvvetlerinin en yüksek toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacak ve bu kuvvetler dokuz gemiden fazla gemi içermeyeceklerdir.
Karadeniz’e kıyıdaş devletler, öngörülen tonajdan yüksek bir tonajda bulunan harp gemilerini Boğazlar’dan geçirebileceklerdir. Ancak bu gemiler Boğazlar’ı tek başlarına ve en çok iki muhrip eşliğinde geçebileceklerdir. Bu genel sınırlamalar dışında sözleşmenin 18. maddesi tonaj ve süre bakımından da sınırlamalar getirmiştir. Buna göre; Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin barış zamanında bu denizde bulundurabilecekleri gemilerin toplam tonajı 30.000 tonu aşmayacaktır. Ayrıca, Karadeniz’de bulunmalarının amacı ne olursa olsun, kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemileri bu denizde 21 günden fazla kalamayacaktır.
Savaş Zamanı:
Savaş zamanında, Türkiye savaşan ise, savaş gemilerinin geçişi konusunda Türkiye’ye tamamen serbest davranabilme hakkı tanınmıştır. “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”yle ayrımlar sayesindedir ki Türkiye kendi güvenliğini sağlamıştır.
ŞAYET BU SÖZLEŞME OLMASAYDI?
Şayet bu sözleşme olmasaydı herhangi bir savaş tehlikesinde Türkiye, Boğazlar’dan geçecek savaş gemilerini engelleyerek güvenliğini sağlayamayacağı gibi, yine bölgedeki herhangi bir savaş durumunda Türkiye tarafsızlığını sağlayamaz, büyük devletlerin büyük savaş gemilerini Karadeniz’de bulundurma hakkı doğardı.
Bu durum hem bölge ülkelerini olumsuz etkiler hem de Türkiye’nin değişik baskılar altında kalmasına yol açardı. Bundan dolayı “Montrö Boğazlar Sözleşmesi” Boğazlar bölgesinde barış ve güvenlik içinde gerekli dengeyi sağlayan önemli bir mihenk taşıdır.
ABD KARADENİZ’E NEDEN ÇIKMAK İSTİYOR?
SSCB’nin 1991’de dağılması ve yerini Rusya Federasyonu’na bırakmasıyla birlikte, Soğuk Savaş sonrası yaşanan bölgesel değişikliklerin etkisiyle başta ABD olmak üzere büyük devletlerin bölgeye ilgileri fazlasıyla artmıştır.
ABD, genel olarak Rusya Federasyonu’nun askeri hareketlerini kontrol altında tutmak, özel olarak da İran’a karşı olası bir askeri harekât için Karadeniz’i, askeri üs, radar istasyonları ve casus uçaklarıyla izleme merkezi olarak düşünmektedir.
Bu çerçevede, Avrasya ve dünyanın diğer bölgelerindeki enerji kaynaklarını ve ulaşım güzergâhlarını kontrol etmek ve toparlanan Rusya’yı yeniden çevrelemek/dengelemek için Karadeniz’de askerî ve siyasî olarak yer almak isteyen ABD’nin, Karadeniz’deki dolayısıyla “Boğazlar Bölgesi”nde askeri varlığını arttırmasındaki en büyük engellerden biri “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”dir.
ABD, Karadeniz’de konuşlanma stratejisini hayata geçirmek maksadıyla Avrupa’da bulunan üslerini Kafkaslar ve Orta Asya’ya kaydırmaktadır. Bunun önemli bir ayağı da, Bulgaristan ve Romanya ‘da üs kurmuştur. Böylelikle NATO’nun Karadeniz etkinliğinde nihai amaca dönük adımlar atılmıştır. ABD, Montrö’den kaynaklanacak engelleri aşabilmek için, önce, Türkiye’nin ilgili Montrö hükümlerini tam olarak uygulama konusundaki iradesini sınamıştır. Montrö’den taviz verilmesinin söz konusu olmadığı yönünde kararlı bir duruş sergilenmiştir.
ABD’nin jeopolitik, jeostratejik ve askeri çıkarları doğrultusunda Sözleşme’nin değiştirilmesi yönünde daha etkili girişimlerde bulunabileceği ihtimali karşısında Türkiye’nin her zaman hazırlıklı olması ve mevcut statükoyu kendi aleyhine bozacak her türlü girişime ve isteğe şiddetle karşı çıkması gerekmektedir.
Boğazlar aracılığıyla Karadeniz günümüzde küresel güçlerin savaş gemilerini ancak katı kurallara tabi olarak sınırlı sayıda sokabildiği tek deniz konumundadır ve Rusya için Boğazlar’ın önemi tarih boyunca hiç azalmamıştır.
Bu bakımdan Boğazlar Rusya’nın jeopolitik açıdan herzaman yumuşak karnını oluşturmaktadır ve bu nedenle Boğazlar’daki herhangi bir statüko değişikliğine Rusya’nın kayıtsız kalması mümkün gözükmemektedir.
Boğazlar’ın Doğu-Batı ekseninde iki kıta arasında köprü görevi görmesi, Akdeniz ve Karadeniz’i birbirine ve okyanuslara bağlaması, Tuna nehri ve bağlantılı kanallar sistemi yoluyla Doğu Avrupa’nın da açık denizlere çıkış yolu olması, onu askeri, siyasi ve ekonomik bakımdan da dünyanın en önemli suyolu yapmaya devam etmektedir.
SONUÇ
Boğazlar Türkiye için menfaat değil, varlık, egemenlik ve güvenlik meselesidir. Türkiye’nin “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”yle Boğazlar’da elde ettiği jeopolitik, jeostratejik, siyasi, askeri ve hukuki kazanımların geçerliliğinin sadece hukuki metinlerle değil dünya güç dengeleriyle de yakından ilgili olduğu düşünülmelidir.
Boğazlar, dün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin dış politikasını etkileyen ve ona yön veren bir jeopolitik enstrüman olmaya devam edecektir. Bu açıdan bakarsak, 21. yüzyılda da Türk dış politikası için güvenilebilecek ve tutunulabilecek bir alan olarak Boğazlar Sözleşmesi ile ilgili her türlü gelişmeyi yakından takıp etmek durumundadır.
Montrö Boğazlar rejiminin değişimi konusunda ileri sürülecek her türlü isteğe, argümana ve baskıya karşı Türkiye’nin sadece uluslararası hukuka dayanmayıp, içinde bulunulan bölgesel ve küresel güç dengelerini iyi değerlendirmesi ve kendi ulusal gücüne dayalı, çok yönlü, çok aktif bir yaklaşım içerisinde olması kaçınılmaz bir zorunluluktur.
ÇOK İYİ BİLİYORUZ Kİ, SU UYUR DÜŞMAN UYUMAZ.
Güncel Yazıları
Türkiye, 2025 Yılının Parlayan Yıldızı
02 Ocak 2025
Erdoğan'ın, Scholz ve Putin Görüşmelerinin Şifreleri
15 Ekim 2024
Erdoğan-Sisi İttifakı'nın Derin Mesajları
10 Eylül 2024
NATO'nun 75. Yıl Şifreleri
12 Temmuz 2024
3. Dünya Savaşı'nın 'Lityum Cephe' Çarpışmaları
29 Haziran 2024
Yeni Dünya Şekilleniyor, Türkiye Konumlanıyor
27 Haziran 2024
Başkan Erdoğan'ın 'Türk Birleşik Devletleri' İnşası
10 Haziran 2024
İngiltere, Türk Donanması'nı Takip Ediyor? Neden?
13 Mayıs 2024
31 Mart Seçim Analizi: Türkiye İçin Yeni Bir Dönem Başlıyor
03 Nisan 2024
Türkiye Jeopolitiğinde ‘F-16-Irak-Mısır’ Şifreleri
13 Şubat 2024
Türkiye Yüzyılı'nın İlk MGK Şifreleri
29 Ocak 2024
Dolmabahçe(Güvenlik) Memorandumu'nun Şifreleri
15 Ocak 2024
Erdoğan ve Putin'in Biden'e Müthiş 'Suriye' Hamlesi
13 Mart 2023
Ukrayna Savaşı'nın Azgınlaştırdığı Jeopolitik Dalgalar
30 Aralık 2022
Erdoğan'ın İsrail-Mısır-Suriye Hamlelerinin Arka Planı
05 Aralık 2022