Bülent ERANDAÇ

Tüm Yazıları

Gölge CIA –RAND’ın Türkiye Raporu Aman Gözden Kaçmasın

10 Şubat 2020
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Gölge CIA - Rand Corporation'ın "Türkiye'de yeni bir darbe girişimi bile olabilir" dediği düşündürücü rapor gündemin yoğunluğundan yeterince tartışılmadı.

ABD Savunma Bakanlığı için raporlar yazan bu kuruluşun raporundan da anlaşılacağı üzere DERİN ABD’NİN Türkiye ezberi hiç değişmiyor. Bu raporda, Aman gözden kaçmasın. Türk Ordusu’nu yeniden kontrol altına almanın, yeni bir 15 Temmuz kalkışması için zemin yoklamanın taktiklerini hazırlamışlar.

Gölge CIA, RAND raporunda yer alan stratejik öneriler, Türkiye’nin içişlerine müdahaledir. Kabul edilemez. Ancak, bu önemli rapor tartışılmalıdır.

Çok çok önemli bu raporun arka planına bakmadan önce, RAND CORPORATION’un ne olduğuna, kollarının nereye uzandığını, raporlarının DERİN ABD’NİN STRATEJILERİNİ NASIL BELİRLEDİĞİNE- YÖNLENDİRDİĞİNE bakmakta büyük yarar var.

GÖLGE CIA-RAND CORP.

Douglas Aircraft Company tarafından oluşturulan  ‘Proje RAND’, ikinci Dünya Savaşı sonrasında, ABD Hava Kuvvetlerine araştırmalar ve analizler yapmak amacıyla 1945 yılında faaliyete başlar.

İkinci dünya savaşından sonra dış politikada gizliliğin bir çalışma anlayışı haline gelmesinde Ford Vakfı önemli bir rol üstlenir. Hava kuvvetleri bünyesinde oluşturulan RAND, ABD’nin en önemli ve gizli araştırmaları yürüten yapılanması haline gelir.

RAND ile Ford, Rockefeller, Carnegie ve diğer birçok vakıf arasında sıkı ve yaygın bir işbirliği vardır. Bu işbirliği iç içeliğe varıncaya kadar uzanır. Mesela 1952’de Ford Vakfının başkanı ile RAND’ın başkanı aynı kişiydi.

RAND, kuruluşundan itibaren, sayısız araştırma yürütmüş ve elde ettiği sonuçları askeri ve sivil alana aktararak ABD hegemonyasının devamına ortam sağlamıştır.

Yürüttüğü birçok olağan üstü çalışma birçok nedenden dolayı henüz bilinmemektedir. Dolayısıyla da gözü kapalı savunucuları da, eleştirenleri de RAND’ın sınırsız ilişki ağı ve büyük olanakları nedeniyle onun etrafında bir mistik hava da oluşturmuşlardır. Herkesin üzerinde anlaştığı şey, RAND’ın ikinci dünya savası sonrasında birçok yeni keşfin ve teknolojik gelişmenin sağlanmasında oynadığı merkezi roldür.

ABD politika yapıcıları-stratejistleri ile siyasal karar mekanizmaları, 1980’in ikinci yarısında, SSCB’nin çöküşe doğru gittiğini belirlerler. Bu tespitle yetinilmez. Bu gelişmeden nasıl yararlanılacağı, ABD hegemonyasının dünyanın her yerinde nasıl egemen kılınacağı üzerine bir çalışma başlatılır. RAND Corporation bu çalışmanın merkezinde yer alır.

Dünyanın değişen jeopolitiği içinde değişimin en yoğun olarak yaşanacağı: Balkanlar, Kafkaslar-Orta Asya ve Orta Doğu ayrı bir yer tutar.

Bu bölgelerin keşişme noktasında bulunan Türkiye’nin jeopolitiği, değişeni dünyada yeniden tanımlanır.

ABD, çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin bu bölgelerde üstleneceği rol ve işlevi belirlerken, Türkiye üzerine yoğun bir inceleme ve tartışmalar yürütülür. Türkiye üzerine inceleme ve araştırma çalışmaları RAND’ın belirlediği çerçeveye uygun olarak çeşitli düşünce kuruluşları, vakıflar, thing tang vb. kuruluşlarla da RAND’ın koordinasyonu altında sürdürülür.

RAND Corporation’un Avrupa-Türkiye ve Orta Doğu uzmanı politika yapıcıları-stratejistleri, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı vb kuruluşlar için Türkiye üzerine çeşitli raporlar hazırlarlar.

Bu inceleme araştırma metinlerinin, raporlarının bir kısmı kitaplaştırılarak ülkemizde de yayınlanır. Kitaplaştırılan bu raporlar ABD’nin bölgemizdeki genel yönelimine ve politikalarına ışık tutan önemli belgelerdir.

Türkiye dış politikası dâhil olmak üzere ekonomisi, (dini, etnik ve mezhep yapısı… vb) ve kültürel özellikleri konularında araştırmalar yapan, belgeleriyle politika raporlar hazırlayan RAND Corporation ABD’nin önemli bir kuruluşudur.

RAND’ın Avrupa, Orta Doğu ve Türkiye üzerine çalışmalar yapan uzmanlardan politika belirleyen, strateji üreten bazı tanınmış şahsiyetler ülkemizde de bilinmektedir:

Türkiye düşmanları olarak tanınan, darbelerin arkasındaki isimler olarak bilinen, CIA ajanları Graham E. Fuller, Paul B. Henze,  Henri J. Barkey, Morton Abramowitz, Alan Makovsky,F. Stephen Larrabe, Ian O. Lesser,Philip H. Gordon, Zalmay Khalilzad, , J. F. Brown vb. Bu kişilerin Türkiye ile ilgili hazırladıkları raporlar, politika belgeleri vb. , ABD’nin Türkiye politikalarına yön vermektedir.

RAND’ın araştırmalarının 2/3’ü ABD’nin ulusal güvenlik alanlarına yöneliktir. Bu araştırmalar kendi içinde hava kuvvetleri, Arroya merkezi (ordunun ihtiyaçlarının sağlanması) ve ulusal savunma enstitüsü (savunma bakanlığı, genelkurmay başkanlığı, savunma kuruluşları için araştırma ve analiz) çalışmaları olarak ayrılır. Araştırmalarının kalan 1/3’ü kısmını da sağlık, eğitim, ceza ve asliye hukuk, el emeği, toplum ve ekonomi üzerinedir.

ABD’deki çeşitli düşünce kuruluşları, Vakıflar, thing tang’ler , RAND Corporation ile birlikte çalışırlar. CİA ve diğer güvenlik kuruluşlarında ( Pentagon, ABD Dış İşleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, çeşitli üst derecedeki komisyonlar vb.) çalışan uzman kişiler, stratejistler, politika yapıcılar RAND Corporation’da da çalışmakta ve hazırladıkları raporlarla ABD politikalarına yön vermektedirler.

Kısacası RAND Corporation, ABD ordusu bünyesinde analiz ve araştırma temelinde, dünya siyasetine yönelik politikalar üreten bir yapıdır.

RAND’ın yaklaşık 1.700 çalışanı vardır. Merkezi Kaliforniya’dadır ve buna bağlı, Santa Monica, Washington D.C. Pittsburgh, Pennsylvania (Carnegie Mellon Üniversitesi ve Pittsburgh Üniversitesi’ne bitişik), Cambridge (İngiltere) ve Brüksel (Belçika) de ofisleri bulunmaktadır. ABD’de daha başka küçük ofisleri de aynı tarzda çalışma yapmaktadır. Ayrıca, başta RAND bünyesinde Körfez Ülkeleri Politikaları Enstitüsü (Louisiana’da) ve RAND-Katar Politikaları Enstitüsü (Katar- Doha’da) olmak üzere birçok kuruluş bulunur.

RAND TÜRKİYE RAPORU’NUN DETAYLARI

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) için raporlar yazan ve Washington yönetimini yönlendiren Rand Corporation'ın son Türkiye raporunu bir kısmını Türk kamuoyunun da yakından bildiği şu geniş kadro hazırlamış: Stephen J. Flanagan, F. Stephen Larrabee, Anika Binnendijk, Katherine Costello, Shira Efron, James Hoobler, Magdalena Kirchner, Jeffrey Martini, Alireza Nader, Peter A. Wilson.

Raporun tavsiyeler kısmında, Türkiye’de ‘demokratik muhalefetle’ çalışılacağına ilişkin maddeler dikkat çekerken, asıl olarak Türk ordusunu kontrol altına alma gayretleri raporun geneline hâkim oluyor.

Raporla ilgili Sabah Gazetesi Dış Haberler Müdürü Bercan Tutar aşağıdaki değerlendirmeleri yaptı:

‘’ Mart 2019 yerel seçimlerinde muhalefetin bazı büyük şehirlerde elde ettiği başarılardan sonra kan kokusu alan vahşi hayvanlar gibi ulumaya başlayan ABD’deki kimi çevrelerin hiç zaman kaybetmeden canhıraş bir şekilde "Erdoğan ‘sız Türkiye projesi “için yeniden düğmeye bastığını görüyoruz.

Pentagon'un gölge 'düşünce' kuruluşu RAND Corporation'un son Türkiye raporundaki histerik nöbetler, ABD'nin ülkemize yönelik sömürgeci mantık ve söylemini 15 Temmuz 2016'daki 'Osmanlı tokadına' rağmen zerre kadar değiştirmediğini gösteriyor.

RAND'ın hazırladığı 276 sayfalık kitap hacmindeki rapor "Türkiye'nin Milliyetçi Yönelişi" adını taşıyor. Raporun alt başlığı ise bu yönelişin "Türkiye-ABD İlişkileri ile Amerikan Ordusu üzerindeki Yansımaları" adını taşıyor.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı ile Savunma Bakanlığı Pentagon’un sponsor olduğu çalışmanın amacı şöyle özetlenmiş...

"Türkiye'nin iç, dış ve savunma politikalarındaki eğilimlerin Amerikan savunma stratejisi ve güç planlaması üzerindeki etkileriyle olası sonuçlarını analiz ve değerlendirme..."

Türkiye'ye dair üstenci bir emperyal retorikle hazırlanan ve Gezi'den bu yana duyduğumuz önyargıları tekrar edip duran raporun altındaki asıl imza ise RAND'ın Arroyo Strateji, Doktrin ve Araştırma Programı Merkezi'ne ait.

Her ne kadar "Rapordaki düşünceler, Amerikan devletinin değil bu çalışmaya katkı sunan kişilerin şahsi görüşleridir" denilse de bu iddia havada kalıyor.

Zira Arroyo denilen merkez PENTAGON’un denetiminde olan ve Dışişleri Bakanlığı tarafından resmi FFRDC finansmanı ile beslenen RAND'a bağlı bir araştırma kurumu.

Türkiye düşmanlarının adeta manifestosu şeklindeki raporda, seçimlerle ve Türk milletinin iradesiyle işbaşına gelen Sayın Erdoğan eleştirilirken terör örgütü FETÖ'nün darbeci elebaşı ise "Sufi İslami hareketin gönüllü sürgün lideri" diye övülmüş.

Açıkça içişlerimize müdahale eden RAND'cılar, Türkiye'de ABD dostu bir siyasi muhalefet ile NATO'cu komutanlar üzerinden eskiden olduğu gibi askerden askere sürdürülen ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin Ankara ile ilişkilerinin geleceği açısından hayati bir önem arz ettiğinin altını çiziyor.

Ülkemizin geleceğiyle ilgili dört senaryo ileri sürülüyor raporda.

  1. Ankara, NATO’YA bağlı ama ABD için zorlayıcı bir müttefik olarak kalmaya devam edecek.
  2. ABD destekli muhalefet ve askerler iktidara gelince Türkiye yeniden Batı güdümüne girecek.
  3. Ankara, Atlantik ile Avrasya arasında bıçak sırtı bir denge siyaseti izleyecek.
  4. Batı'nın daha fazla katlanamadığı Türkiye sonunda NATO'dan çıkacak.

Özetle RAND raporu, Yeni Türkiye'nin 'kabul edilemez' olduğunu ilan ediyor.

RAND raporu, ABD'nin çizdiği sınırları aşan ve bağımsız politika izleyen ülkemizin nasıl hizaya sokulması gerektiğinin yol haritasını sunuyor.

Şunu unutmayalım ki, Türkiye'nin rehin alınması için gerekirse NATO'nun gizli ordularıyla Gladyo birimlerinin yeniden aktive edilmesi dâhil her türlü kirli tezgâhı mubah gören şarlatan bir zihniyet var karşımızda’’

‘MİLLİ SAVUNMA BAKANI ANAHTAR MUHATAP’

Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller, raporu başlıklarına göre inceleyen bir yazı yazdı. Bir bölümü şöyle:

“Birinci bölümde “sorunlu ortaklıkların yönetimi” üzerinde durulmuş.

“Türkiye bir dönüm noktasında” başlığını taşıyan ikinci bölümde, genel bir Türkiye incelemesi yapılmış ve otoriterlik, sivil-asker ilişkileri, askeri kapasite, milliyetçilik, eski ve yeni güvenlik tehditleri, “sıfır problemden değerli yalnızlığa” dış politika ve güvenlik politikası üzerinde durulmuş.

Üçüncü bölümde, Türkiye’nin Irak ve İran’la ilişkileri “kalıcı rakipler mi, yeni geçici anlaşma mı” sorusu düzleminde incelenmiş.

Dördüncü bölümde, Türkiye’nin Arap dünyasıyla ilişkisi “karışık görüşler ve ilgi alanları” bağlamında ele alınmış.

Beşinci bölümde, “ihtiyatlı ortaklar” diye nitelenen “Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin geleceği” masaya yatırılmış.

Altıncı bölümde, “huzursuz ortaklık içinde farklılıkları yönetmek” bağlamında “Türkiye-Rusya ilişkileri” incelenmiş.

Yedinci bölümde, “gerçekleşmemiş hırslar” diye nitelendirerek Türkiye’nin Kafkaslar ve Orta Asya ilişkilerine mercek tutulmuş.

Sekizinci bölümde, “büküm (sapma) noktasına erişme” penceresinden Türkiye’nin Avrupa’yla, Avrupa Birliği’yle ve NATO’yla ilişkileri ele alınmış.

Raporun dokuzuncu bölümünde  “ABD-Türkiye ortaklığı ve ABD ordusu için çıkarımlar” yapılmış.

Raporun dikkat çeken yanlarından biri, Türkiye-Rusya ilişkileri konusunda “çatışma alanları” üzerinde durulması ve deyim yerindeyse ABD yönetimi için bu alanların “kaşıma alanları” olarak belirlenmesidir.

RAND, Türkiye-Rusya ilişkilerinde şu dört alanın çatışma alanı olduğunu belirtiyor:

1) Oyun sonu ve Rusya’nın Suriye’deki varlığı.

2) Rusya’nın PYD/YPG’yle ilişkisi/bağı.

3) Karadeniz’de Rus askeri yığınağı.

4) Türkiye’nin NATO üyeliği, özellikle füze savunma sahası ve diğer konuşlanma/mevziler.

ABD’nin en büyük rahatsızlıklarının başında Türkiye’nin Rusya ve İran’la oluşturduğu Astana Platformu olduğu gerçeği dikkate alınırsa, RAND’ın Türkiye ile İran arasındaki “çatışmalı alanları” nasıl belirlediği de önem kazanıyor.

RAND, Türkiye ile İran arasında şu altı konunun çatışma alanı olduğunu belirliyor:

1) İran’ın Suriye’de enerji geçiş koridoru elde etmek için PKK ile işbirliği konusu.

2) Sünni ve Şii mezhepleri arasındaki dini farklılıklar.

3) Türkiye’nin NATO üyeliği.

4) İran’ın nükleer programı.

5) Suriye ve Irak’taki insansızlaştırılmış bölgelerin yeniden iskânı.

6) Türkiye’nin Sünni-cihatçı gruplara desteği.

TÜRK – AMERİKAN ‘ÇATIŞMA’ ALANLARI

RAND’a göre Türkiye ile ABD arasındaki çatışmalı alanlar ne?

1) Suriye politikası.

2) ABD’nin PYD, YPG ve DSG ile olan taktik ilişkisi.

3) Gülen’in iadesi.

4) …Reza Zarrab’a ABD’de açılan dava.

5) Türk hükümetinin retoriğindeki, resmi ve yarı resmi basındaki ABD karşıtlığı.

6) Türkiye’nin NATO savunma sistemi olmayan savunma sistemi (Rusya’nın S-400’ü) edinmesi.

RAND’ın “Türk-Amerikan ikili ilişkilerindeki önerdiği uzun vadeli strateji” için atılması gereken adımlar arasında çarpıcı üçüne dikkatinizi çekelim:

1)Rusya’yı dengelemek için NATO üzerinden sürekli Türk ordusuna angaje olunmalıdır.

2) Milli Savunma Bakanı’nın Türkiye’de giderek artan önemi ve “anahtar muhatap” rolü dikkate alınmalıdır.

3) Yeni Milli Savunma Üniversitesi’nin müfredatının geliştirilmesine yardımcı olunmalı ve TSK’nin ABD’deki okullara öğrenci-subay göndermesine devam etmesi teşvik edilmeli. (…)”

MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI AÇIKLAMASI

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Basın Halkla İlişkiler Müşavirliği Plan, Koordinasyon ve Analiz Şube Müdürü Albay Olcay Denizer, basın bilgilendirme toplantısında, güvenlik kaynakları son dönemde oldukça konuşulan Rand Corporation’ın Türkiye raporuyla ilgili de açıklamalarda bulundu.

ABD’de CIA’nin yan kolu olarak tanınan Rand Corporation adlı düşünce kuruluşunun “Türkiye’nin Milliyetçi İstikameti ve bunun ABD-Türk Stratejik Ortaklığı ve ABD Silahlı Kuvvetleri Üzerindeki Etkileri” başlıklı 276 sayfalık bir raporunda Milli Savunma Bakanlığı, Bakan Hulisi Akar, TSK ve Milli Savunma Üniversitesi müfredatı ile ilgili değerlendirmeler yer alıyordu.

Raporla ilgili görüşü sorulan askeri yetkililer şunları söyledi:

“Kamuoyuna açık olan bu raporu gördük. İçeriğinde anlamlandıramadığımız muğlaklıklar var. Kendi içinde çelişkiler barındıran bu raporda bizlere isnat edilen yorumlar gerçeklikten uzaktır ve tarafımızca ciddiye alınmamaktadır. Rapordaki kimi ifadelerin ise, bilerek veya bilmeyerek, çarpıtılarak ve içeriğinden farklı anlamlar yüklenerek ülkemizde kullanılmasını üzüntüyle karşılıyoruz. 15 Temmuz 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Milli Savunma Bakanlığı ve bağlı birimlerin yeni görev ve sorumlulukları belirlenmiştir.

Bakanlığımız, TSK ve bağlı birimler, Anayasa, yasalar, Cumhurbaşkanlığı kararları ve Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda yaz kış, gece gündüz, dağ bayır demeden azim ve kararlılıkla çalışmaktadır. ABD, Rusya, NATO ve diğer ülkelerle askeri, savunma ve güvenlik konularında ülkemizin hak, alaka ve menfaatleri doğrultusunda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.”

RAND: ANAHTAR MUHATAP

Raporun tavsiyeler kısmında, “Rusya’yı dengelemek için NATO üzerinden sürekli Türk ordusuna angaje olunmalıdır” ve “Milli Savunma Bakanı’nın Türkiye’de giderek artan önemi ve ‘anahtar muhatap’ rolü dikkate alınmalıdır” değerlendirmeleri dikkat çekti. Hulusi Akar için kullanılan “anahtar muhatap” sözü dikkati çekiyordu.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA