Bülent ERANDAÇ

Tüm Yazıları

İngilizlerin Çizdiği Irak Sınırlarına Neşter

10 Haziran 2018
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

İngiliz Casus(MI-6) Casus Getrude Bell’in çizdiği Irak-Türkiye sınırlarını 1926’den bu yana kimseler değiştirememişti.92 yıl sonra Yeni Türkiye liderliği-Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, konuya stratejik düşüncelerle neşter atıyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dikkati çekici bir açıklama yaptı: "Şırnak ve Hakkâri sınırları hattı düzgün hat olmadığı için fiziki olarak kontrol etmemiz zor. Ya bu hattı geri alacağız ya da 25 kilometre ileri gidip bir hat kuracağız. Bazı yerlerde 40 kilometreye, ortalama 25 kilometreye hattı kurduk’’

92 yıl sonra, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan-Türk Devlet aklı ‘nın başlattığı DİCLE KALKANI ile Hakkâri dağlarının Irak tarafında Türk Askeri 11 üs kurdu. Gözler, Kandil’e çevrildi.

Türkiye, PKK eylemlerinin başlaması ile birlikte adı geçen bölge haritasında bazı düzenlemeler yapılmasını zorluyor. Özellikle geçilmesi zor Hakkâri dağları üzerinde kurulan sınırın, Irak içlerine doğru en az 40 kilometre derinliğe taşınması, bir tampon bölgenin oluşturulması, PKK ile mücadelede en büyük yöntemlerden biri olarak görülmektedir.

Irak sınırlarına neşter atmanın tarihi önemini daha iyi anlamak için,100 yıl önceden başlayarak bugüne kadar gelmeliyiz.(100 yıl insanlar için uzun, ama devletler için çok azdır)

İngiliz Casuslar 

Ne kadar problemli olduğu, bugün mücadele ettiğimiz bölücü terör sorunuyla ortaya çıkan Türkiye-Irak sınırı, bize, ünlü İngiliz casus Lawrence'ın hocası Gertrude Bell'den miras kaldı.

Türkiye-Irak sorunlu sınır çizimi çalışmalarını,MI6(İngiliz casusu) haritacı, arkeolog perdesi görevlendirilen Gertrude Bell başlattı. Gertrude Bell, Arap dünyası içine sokulan ünlü Casus Lawrence’ın de hocasıdır. 1916- 18 arasında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yürütülen "Arap ayaklanmasında" İngiltere’nin Arabistanlı Lawrence adıyla ünlenen İngiliz casusu Lawrence bakınız ne diyor?

"OSMANLI İMPARATORLUĞU'NU ORTADOĞU'DA PARÇALAMA BAŞARISINI YÖREDEKİ ETNİK MOZAİĞİ BİRBİRİNE KARŞI KULLANARAK ELDE ETTİM. Arapları, Kürtleri, Hıristiyanları örgütleyerek Osmanlı'ya karşı 'gerilla savaşını (terörü)' başlattım." Aynen Lawrence gibi bugün de, Amerika-İngiltere (Haçlılar) "İslami" ve "etnik" farklılıkların üzerine tezgâh üzerine tezgâh kuruyorlar. Gertrude Bell, 1900-1914 yılları arasında Musul-Kerkük-Erbil ve Süleymaniye bölgesinde aşiretler arasında defalarca dolaştı, fotoğraflar çekti ve bölgenin haritalarını çizdi.

Casus Bell, 1920'lerde Irak'ın sınırlarını çizen, "Kürt", "Arap", "Şii", "Türkmen" gibi daha birçok bölgeye ayıran anahtar rollü isimdir. Türkiye'nin 1923 yılında imzaladığı Lozan anlaşmasında Türk-Irak sınır çizgisinin açık bırakılması ve sonrasında Musul-Kerkük'ün Irak devleti sınırları içine alınması ve HAKKÂRİ SANCAĞI’NIN Türkiye’ye bırakılmaması tezleriyle mekik dokumuştu.

Türkiye ve İngiltere sömürgesi Irak yönetimi arasında 1924 yılında sınır çizimi başlatılması anlaşması yapıldı. Ve sınır çizimi Gertrude Bell'in görüşleri doğrultusunda kabul edilirken, tek değişiklik HAKKÂRİ’Yİ Türkiye’nin kazanmasıdır. 

Hakkâri Üzerinde İngiltere Tezgâhları

Nasturiler, Hakkâri ve çevresinde yaşayan Hıristiyan topluluklardı. 19. yüzyılın başlarında Amerikalı ve İngiliz misyonerler, Doğu Anadolu’da
Hıristiyan Nesturileri keşfederek onları kendi kiliselerine bağlama konusunda Tezgâhlar kurdular. Amerikan misyonerleri bölgede faaliyetlerine devam ederken, İngilizler de Cantenbury Kilisesi başpiskoposunun talimatıyla 1840’lardan itibaren Nasturiler arasında misyonerlik faaliyetlerine başlamıştır Hâkimiyetleri altına almak için faaliyetlerine hız verdiler. Anglikan Misyonu, Cantenbury Başpiskoposluğu, 1842 yılında, misyoner George Percy Badger’i, dağlık bölgelerde oturan Nasturilerin durumlarını araştırmak üzere Hakkâri Bölgesi’ne yollamıştı. 1842 yılında Patrik Marşemun, kendi toprağı üzerinde İngiliz bayrağını dalgalandırmıştır.  Tanzimat’ın Hakkâri’de uygulanması ve Batılı, özellikle İngiliz misyonerlerin bölgeye gelmesi ile birlikte bölge sıkıntılı bir döneme girmişti.

İstanbul’daki İngiliz elçisi, yetkisi olmadığı hâlde Tanzimat Fermanı’nı uygulatmak için Türk hükümetine sürekli baskı yaparken Şemdinli’de ajan-misyoner Badger,’ İngilizlere Güvenin ‘diyerek, aktif çalışmalar yapıyordu. Misyoner. Dr. Grant, Hakkâri’nin Aşita adlı Nasturi köyünde bir okul açmıştı. Aşita’da kurulan bu bina 17 odadan ibaret olup konak tarzında bir mekteptir. Mimarî yapısı kaleyi andırmaktadır. Binanın köşeleri arasındaki uzunluğu yüz adımdır. Osmanlı arşiv belgelerinde binanın tamir edilmesi hâlinde iki alay nizamiye askerinin ikame
edebileceği belirtilmiştir. 1836’lardan 1918’lere kadar, isyanlar, tahrikler, savaşlarla,Nasturileri Kürtlerle,Müslümanları karşı karşıya getirerek geçen süreçte, Anadolu’nun bu Issız coğrafyasını Batılı devletlerin politik menfaat alanı haline getirmişlerdir. Nihayetinde, Birinci dünya savaşından sonra, Osmanlı Devletini yıkan İngilizler, Doğu Anadolu’da bir ERMENİ DEVLETİ kurma planlarıyla, Hakkâri’yi Türkiye toprakları içinde bırakmamak için sinsi, planlı tezgâhlar kurmuşlardı. Geleceğin enerjisi petrol bölgeleri Musul-Kerkük’ü Türkiye topraklarından kopardıklarından, Hakkâri üzerindeki ısrarlarından vazgeçince, Hakkâri İngiliz işgalinden kurtulmuştur.

Musul Savaş Kurallarına Aykırı Şekilde İşgal Edildi

İngilizlerin Emperyalist amaçlarını, Afrika, Ortadoğu kılcallarında çevirdiği tezgâhları bilmeyen yok. İngilizlerin, Musul üzerindeki emelleri, bu bölgenin çok önemli bir petrol yatağı olduğunun anlaşılmasıyla başladı. Özellikle 1910'lu yılların başından itibaren, gerek petrol kaynakları gerekse Hindistan yolu açısından taşıdığı stratejik yol nedeniyle Irak'ın geneline ve özellikle de Musul vilayetine göz dikti.

1916 yılındaki Kut'ul- Amer zaferiyle, Türk-Osmanlı Devleti İngiliz ordularını dağıtmasına rağmen, Musul, İngilizlerin sinsi oyunlarıyla, mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş kurallarına aykırı bir şekilde işgal edildi. Mütareke hattı esas alındığında Musul, Kerkük ve Süleymaniye'nin ve diğer tarafta Hatay bölgesi Anadolu'nun ayrılmaz bir parçası olacaktı.

Lozan Konferansı'nda üzerinde en çetin tartışmaların yürütüldüğü konu "Musul Meselesi" oldu. Türkiye, haklı olarak, Misâk-ı Millî'nin vazgeçilmez bir parçası olan ve üzerinde yaşayan insanların da kendisiyle dil, din, kültür ve tarih bağlarıyla bağlı olduğu Musul vilayetine sahip olmak istiyordu. Musul, Emperyalist İngilizlerin kurtulamadı. Musul meselesini çözüme kavuşturamadan Lozan sona erdi.
Mesele Lozan Antlaşması'ndan sonra Haziran 1926 tarihine kadar sürüncemede kaldı. Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması ile Türkiye, Musul'u Irak'a terk etmek zorunda bırakıldı.

Savaşları Kazandık Ama Masada Yenildik

Musul'un kaybedilişi, TBMM’de gözyaşlarıyla karşılandı. Türk milliyetçi direnişi, bölgenin Osmanlı'dan çıkmasını asla kabul etmemiş ve bölgenin Türk olduğu ve diğer etnik grupların (Kürt ve Arap) Osmanlı'yı tercih edeceğinden çok emin bir şekilde en son Osmanlı Meclisi'nde (Meclisi Mebusan) bölgeyi Misak-ı Milli içinde saymışlardır.

Bu süreçte Türkiye'ye karşı oynanan ilk oyun, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Kerkük sancağının İngilizler tarafından haksız işgalidir. Bölgenin sahip olduğu bu özellikler, İngiltere'nin ısrarcı, uzlaşmaz ve baskıcı tutumuna neden olmuştu. İngiltere'nin ortaya koyduğu bu tavrın bir diğer sebebi de 1920'li yıllarda hâlâ Türk Milleti'nin hayat hakkını tanımak istememesiydi.  İngiltere'nin bu düşmanca tavrı karşısında Türkiye'nin dış politika meselesindeki yalnızlığı, Musul'un kaybedilmesinde öne çıkan önemli bir nedendi. Musul'u Türkiye masada kaybetmiştir.

Kerkük'ün Geleceği

Misakı Milli sınırlarımız içinde olan Kerkük, Irak'ta riskli noktalardan biri olmaya devam ediyor.  Türkiye'nin, Kerkük konusunda mevcut politikası, "farklı etnik yapısı, çok kültürlü, dil ve din özelliklerinden dolayı bunların arasında olası bir çatışmayı önlenmesi, özelde de Irak'ın istikrarı ve geleceği için Kerkük'e 'özel statü' verilmesi'' dir. Kentin demografik yapısı değişti. Sıra Kerkük'e geldiğinde koşar adım referanduma gitmenin bir anlamı yok. Barışçıl yöntemlerle sorunun çözüme kavuşturulması lazım. Kerkük'e çözüm aranırken tüm tarafların kaygılarının dikkate alınması lazım.  Referandum yapılacaksa 140'ıncı maddenin önkoşulları var: Nüfus sayımı ve normalizasyon.

 

10.06.2018

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA