Bülent ERANDAÇ

Tüm Yazıları

NATO 2030 Stratejisi ve Türkiye'nin Yeni Konumu

12 Ocak 2021
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ABD’nin yeni Başkanı Biden, 17 Şubat 2021 Çarşamba günü Brüksel’de yapılacak NATO ZİRVE toplantısında ilk görüşmelerini yapacaklar.

Bu toplantının gelecek 10 yıllara yansıyacak,2030-NATO STRATEJİSİ’nin ele alınmasına vesile olacağını düşünürsek,Erdoğan-Biden görüşmesinin çok dikkat çeken bir süreçle örtüştüğünü görmekteyiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,bu NATO zirve toplantısına büyük önem veriyor. Çünkü, Pandemi sonrası yeni dünya düzeni tartışmaları ABD-Avrupa-Asya başkentlerinde etraflıca tartşılırken,NATO’nun yeni vizyonu Brüksel’de ortaya konacak.

Türkiye Dışişlerı Bakanlığı,NATO- 2030 STRATEJİSİ’ne yönelik çok önemli bir çalışmayı, Dışişlerı Bakanlığı resmi sitesinde yayınladı.

‘NATO 2030: Yeni bir Çağ için Birliktelik’ başlığını taşıyan Dışişlerı Bakanlığı makalesinin içerdiği bilgilere bakılırsa,Türkiye'nin yeni vizyonu aydınlanıyor.

Dışişlerı Bakanlığı resmi sitesinde yayınlanan makale şöyle:

NATO ,4 Aralık 2019 tarihinde Londra’da düzenlenen Liderler Toplantısında NATO Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından, ittifakın stratejik ve siyasi rolünün güçlendirilmesine yönelik bir Değerlendirme Çalışması başlatmakla görevlendirilmiştir. 

Bu çerçevede, değerlendirme sürecini yürütmek üzere Genel Sekreter tarafından aralarında Büyükelçi Tacan İldem’in de yer aldığı 10 üyeden müteşekkil bir grup oluşturulmuştur. 

Çalışmanın amaçlarının anlatıldığı önsöz ile başlayan rapor, “Giriş ve Temel Bulgular”, “Analiz: 2010-2030 Güvenlik ve Siyasi Ortam” ile “Öneriler: NATO’nun Rolünün, Uyumunun ve İstişaresinin Güçlendirilmesi” başlıklı üç ana bölümden oluşmakta ve sonuç bölümüyle tamamlanmaktadır. 

İlk bölümde, grubun 2030’daki NATO vizyonunun ana hatları ile grubun temel bulgularının özeti sunulmaktadır. İkinci bölüm, günümüz ile 2030 arasında NATO’nun içinde bulunduğu koşullara etki edebilecek ana eğilimleri değerlendirmektedir. 

Üçüncü bölümde ise, Genel Sekreter tarafından gruba verilen üç hedefin (1- Müttefiklerin birliğinin, dayanışmasının ve uyumunun güçlendirilmesi; 2- NATO bünyesinde Müttefikler arasındaki siyasi istişarenin ve eşgüdümün artırılması; 3- Tüm stratejik yönlerden İttifak’ın güvenliğine yönelik mevcut ve gelecekteki tehditlere ve sınamalara cevap verebilmek için NATO'nun siyasi rolünün ve ilgili araçlarının güçlendirilmesi) her birine göre tematik olarak düzenlenmiş tavsiyelerin daha ayrıntılı bir tartışması ile bu kapsamdaki öneriler sunulmaktadır.

Yeni Bir Çağa Uyarlanmış Yeni Bir Siyasi Rol

2030’a doğru NATO’nun kuruluş misyonunu korumakla birlikte bu misyonu desteklemek için gereken uyumu sağlamakta zorlandığı belirtiliyor, şöyle değerlendirmeler yapılıyor:

‘’ NATO bünyesindeki siyasi görüş ayrılıklarının Rusya ve Çin gibi dış aktörlerin müdahalesini mümkün kıldığı; Müttefikler arasında birliğin sağlanamaması halinde NATO üyelerinin sınamalara karşı yalnız başlarına kalacakları; güncel şartların İttifak bünyesindeki siyasi istişarelerin önemini artırdığı; yeni çağın sınamaları karşısında NATO’nun siyasi uyumu ve birliği sağlama görevini nasıl yerine getirmesi gerektiği sorusunun bu raporun temel konusunu oluşturduğu; Rusya ve Çin’in eşzamanlı jeopolitik ve ideolojik meydan okuması karşısında NATO’nun siyasi uyuma önemle ihtiyaç duyduğu; küresel sınamalar çağında NATO’nun büyük siyasi sorumluluğa ve fırsatlara sahip olduğu; kaydedilmektedir’’

2030’daki NATO vizyonu, raporda, NATO’nun gelecekte de Avrupa-Atlantik bölgesinde barış, istikrar ve hukukun üstünlüğü ilkesinin temeli olacağı; güncellenecek bir stratejik konsept çerçevesinde bütün üyelerinin kolektif savunmasının stratejik ağırlık merkezi olmaya devam edeceği; tüm önemli ulusal güvenlik sınamalarında üyelerin başvurduğu yegane ve asli platform olma rolünü güçlendireceği; uluslararası düzende daha etkin olacağını; ortaklarla daha derin stratejik ve karşılıklı bağlantılar kuracağı; ortak ilgi alanına giren meselelerde Avrupa Birliği ile daha sağlam bir ilişkiye sahip olacağı ve istişareyi yoğunlaştıracağı öngörülmektedir.

NATO’nun 2030 yılına uzanan süreçte dikkate alması gereken 138 öneriye yer verildiği belirtilirken, bunların tasnif edildiği 20 başlığın her birinde öne çıkanlar sıralanmaktadır: 

2010 yılına ait Stratejik Konsept belgesinin güncellenmesi; Rusya’ya karşı caydırıcılık ve diyalogu birlikte barındıran çift kulvarlı yaklaşımın kullanılması; Çin’in oluşturduğu güvenlik sorunlarına daha fazla zaman ve siyasi kaynak vakfedilmesi; Yükselen ve Çığır Açan Teknolojiler (EDT) alanındaki çabaların artırılması; terörizmle mücadelenin temel görevler arasına açıkça dahil edilmesi; etkili nükleer caydırıcılık sürdürülürken silahların kontrolüne verilen desteğin yeniden teyit edilmesi; iklim değişikliği konusuna değinilmesi; siyasi uyum ve birliğin sürdürülmesi; transatlantik istişarenin güçlendirilmesi; NATO ve AB arasındaki güven ve anlayışın en üst düzeyde yeniden canlandırılması; stratejik çıkarlar çerçevesinde ortaklıklarından daha iyi yararlanılması; zamanlıca karar alma ve uygulama konusundaki yeteneğin korunması; siyasi boyutun askeri ilerlemeyi yakalayacak şekilde güçlendirilmesi.

NATO’nun Güney’e dair sarih ve tutarlı bir yaklaşım geliştirmesi, NATO’nun AB’nin yanısıra, Afrika Birliği, Arap Ligi, İİT, Körfez İşbirliği Konseyi ile G5 Sahel gibi bölgesel aktörleri angaje etmesinin lüzumuna da değinilmektedir.

2010-2030 GÜVENLİK VE POLİTİKA ORTAMI

2010-2030 dönemindeki siyasi şartlar ve güvenlik ortamı iki farklı alt bölümde analiz edilmektedir. Sistematik rekabetin geri döndüğü ve küresel tehditlerin yükselişe geçtiği belirtilirken Rusya, Çin, terörizm, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Yükselen ve Çığır Açan Teknolojiler (EDT), iklim değişikliği, COVID-19 salgını gibi konulara değinilmektedir. Sürekli değişen güvenlik ortamında, NATO’nun birliğini koruması ve güçlendirmesi gerektiği; bu hedefe ulaşabilmek için Müttefiklerin, İttifak’ın stratejik hedefleri ile siyasi kimliğine bağlılıklarını eylem ve söylemleriyle göstermelerinin elzem olduğu belirtilmektedir.

Öneriler: NATO’nun Rolünün, Uyumunun ve İstişaresinin Güçlendirilmesi

Değerlendirme grubu tarafından hazırlanan önerilerin tamamı, dört başlıkta (1- NATO’nun 21. Yüzyıldaki Siyasi Amacı; 2- Her Yönden Ortaya Çıkan Tehdit ve Sınamalar Karşısında NATO’nun Siyasi Rolü ve Araçlarının Güçlendirilmesi; 3- NATO’nun Siyasi Uyum ve Birliğinin Geliştirilmesi; 4- NATO’nun Siyasi İstişare ve Karar Almasının Geliştirilmesi) altında gruplandırılarak raporun bu bölümünde ayrıntılı bir biçimde sunulmaktadır.

SONUÇ

NATO’nun, devlet ve devlet dışı aktörlerden kaynaklanan yeni tehditlere mukabele etme yeteneğini artırması; modern tehdit ortamında İttifak’ı korumak ve rakipleri caydırmak için siyasi araçlarını geliştirmesi ve değişen stratejik koşullara sürekli uyum sağlama yetisini koruması gerektiği kaydedilmektedir.

DIŞİŞLERI BAKANLIĞI RESMI SİTESİNDEKİ RAPORU ANADOLU AJANSI ANALİZ ETTİ.

Daha fazla birlik, daha hızlı kararlar

“NATO 2030: United for a New Era” (NATO 2030: Yeni Bir Çağ için Birliktelik) başlığını taşıyan raporda 138 tavsiye listelenmiş. Uzman grubu, iç birliği güçlendirmek (veya onu yeniden tesis etmek) için, kararların daha hızlı alınmasını tavsiye ediyor. 

Bu hızlı karar alma sürecini de onlarca yıldır yürürlükte olan ve NATO tarafından neredeyse bir sığınak gibi korunan oybirliği ilkesini yumuşatarak sağlamayı öneriyor.

Maiziere, uzlaşma ilkesinin “koltuğumda kalıyorum ve her zaman ‘hayır’ diyorum” durumuna izin vermemesi gerektiğini söyleyerek bu durumun ittifakın yoluna taş koyacağı uyarısında bulunuyor. Oybirliği ilkesinin tamamen tersine çevrilmesi mümkün görünmese de sadece doğrudan bakanlık düzeyinde veto edebilme yöntemi ile ablukaların daha da zorlaştırılması isteniyor. 

Ancak Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas, “NATO savaş veya barışla ilgilidir” diyerek oybirliğinden sapmanın olası olmadığını düşünüyor. Bu öneri ayrıca çeşitli nedenlerle özellikle Türkiye, İngiltere ve Doğu Avrupalılar başta olmak üzere birçok üyenin de direnişiyle karşılaşacak gibi görünüyor.

Savunma bakanlarının NATO Genel Merkezi ve müttefik başkentlerinde farklı formatlarda yapacakları daha fazla toplantının yanı sıra dışişleri bakanlarının da sıklıkla resmî toplantılar yapması ittifakın ortak siyaset geliştirmesinde etkili görülüyor. 

Askeri meselelerin savunma ve güvenlik boyutunu genişleten bu fikir, NATO’nun olgu/olay odaklı etkinliğini artıracağı gibi devletlerin birbirleriyle ilişkilerini de kuvvetlendirmeyi amaçlıyor. Uzmanlar ayrıca NATO ülkelerinin birbirlerini sürekli olarak şaşırtmaması için önemli kararlar vermeden önce birbirlerini bilgilendirmek için bir “gönüllü taahhüt” (voluntary commitment) sistemi öneriyor.

Bir askeri ittifak olan NATO, kendisini “daha barışçıl bir dünyanın garantörü” olarak adlandırmayı seviyor, ancak son zamanlarda müttefikler arasındaki pek çok siyasi çekişme beraberinde evvela içerideki birliğin sağlanmasına dair eleştiri ve soru işaretlerini getirdi. 

ABD Başkanı Donald Trump’ın söylem ve eylemleri önce ABD’nin, ardından da bazı ittifak üyelerinin NATO’ya sadakatleri konusunda şüphe uyandırdı.

NATO’ya Asya tehdidi: Genetiğindeki Rusya ve yükselen Çin NATO’nun kuruluş amacı olan Sovyetler Birliği’nin yıkılması, Soğuk Savaş’ın bitmesi ve farklı tehditlere uyum sağlama süreci devam etse de Rusya, ittifakın metinlerinde yer almaya, politika belirlemede etkin olmaya devam etti. 

Bir süredir sürdürülen o tanıdık, diyalog ve caydırıcılığın karışımından oluşan iki yönlü yaklaşım, Moskova’ya karşı koymanın en etkili yolu olarak görülmeye devam ediyor.

Rusya NATO’nun tehdit odaklarından biri olarak teyit edilse de rapor, ittifakın Moskova ile “barış içinde bir arada yaşama konusunu tartışmaya açık olduğunu” ancak herhangi bir düşmanca harekete derhal yanıt verme yeteneğinden mahrum kalmadığını ileri sürüyor.

Çin ise Batı’nın umduğu iyi huylu ticaret ortağı değil, bu yüzyılın yükselen gücü olarak görülüyor. Raporda Çin, yalnızca ABD için değil, Avrupa için de potansiyel bir askeri tehdit olarak tanımlanıyor ve bu da Pekin’i NATO’nun 30 Batılı ülkesinin toplu savunma sistemine bir meydan okuma haline getiriyor. Rapora göre, Çin’in askeri gücünü uzun vadede yalnızca Avrupa-Atlantik bölgesine değil, aynı zamanda küresel olarak yansıtma olasılığı giderek artıyor.

İttifakın Çin’e karşı artan dikkati, esas olarak Çin’in barışçıl bir şekilde küresel bir süper güce evrilme girişiminin kabullerini yerine getirememesinden kaynaklanıyor. 

Rapor Çin’in hem askeri modernizasyonunun hızını hem de Hint-Pasifik bölgesindeki komşularına karşı ekonomik baskı ve diplomasi yoluyla güç kullanımını sorguluyor. Çin’in Kasım 2020’de bölgedeki 15 ülke ile imzaladığı Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) serbest ticaret anlaşmasını düşündüğümüzde, hissedilen riskin kaynağı anlaşılmış oluyor.

Çin, Avrupa-Atlantik bölgesine mutlak bir askeri tehdit oluşturmazken, askeri erişimini Atlantik, Akdeniz ve Kuzey Kutbu’na doğru genişlettiği, Rusya ile savunma bağlarını derinleştirdiği, uzun menzilli füzeler, uçaklar ve uçak gemileri ile küresel erişime sahip, geniş uzay tabanlı yeteneklere ve daha geniş bir nükleer cephaneliğe sahip nükleer denizaltılar ile savunma/saldırı kabiliyetini artırma çalışmalarında olduğu biliniyor.

Raporda, özellikle nükleer silahlar ve balistik füzeler bağlamında, gelecekteki silah kontrolü müzakerelerinde Çin’le kurulacak temasın dikkate alınmasının çok önemli olacağı vurgulanıyor.

NATO ülkeleri Çin tarafından tehdit ediliyorsa, tabiatı gereği ittifakın koruma sağlamada etkili bir aktör olma yeteneğini gösterebilmesi gerekiyor. Bu nedenle rapor, Çin’in müttefiklerin güvenliğini zayıflatan faaliyetlerini önceden tahmin etme ve bunlara tepki verme yeteneğini artırma ihtiyacını vurguluyor. 

Rapor, NATO’ya, Çin’in oluşturduğu güvenlik sorunlarına zaman ve siyasi kaynak ayırmasını, somut adımlar atmasını ve bir strateji koordine etme ve müttefiklerin güvenliğini koruma becerisini geliştirmesini tavsiye ediyor.

Belgenin yazarlarına göre NATO’nun, Çin’in teknolojik gelişiminin sonuçlarını değerlendirmek, ittifakın toplu savunmasını, askeri hazırlığını veya direncini etkileyebilecek herhangi bir Çin faaliyetine karşı kendisini hazırlamak ve savunmak için çabalarını genişletmesi gerekiyor. 

Önümüzdeki on yıl içinde Çin, NATO’nun kritik altyapısını koruma, 5G gibi gelişmekte olan teknolojilere uyum sağlama ve tedarik zincirleri de dahil olmak üzere ekonomisinin hassas sektörlerini koruma kapasitesine meydan okuyabilecek bir seviyeye erişecek.

Rusya NATO’nun tehdit odaklarından biri olarak teyit edilse de rapor, ittifakın Moskova ile “barış içinde bir arada yaşama konusunu tartışmaya açık olduğunu” ancak herhangi bir düşmanca harekete derhal yanıt verme yeteneğinden mahrum kalmadığını ileri sürüyor.

Raporda ayrıca, ekonomik cephede Çin tehdidi konusuna değinilerek, Avrasya’daki ticari altyapıların iyileştirilmesi için stratejik bir proje olan Yeni İpek Yolu ve Çin’in teşvik ettiği 17+1 platformu ve “Kuşak Yol İnisiyatifi (BRI)” formatlarına atıfta bulunuluyor. Bu formatlarda Çin ile ekonomik ilişkiler müttefik ülkelerin siyasetlerine etki edeceği endişesiyle NATO bağlılığını koruma çabası raporda yer alıyor.

NATO’nun ön alma stratejisi olarak temasa geçtiği “Hint-Pasifik ortakları” ve özellikle Çin’in bölgesel rakibi Hindistan, yeni dönemdeki önemli ortaklar olabilir. 

Stratejik gerekliliklerden dolayı, Tayvan veya diğerleri için bir güvenlik garantisi verilmesi ve diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerin ilerlemesi, NATO’nun transatlantik bir ittifaktan Hint-Pasifik ittifakına geçeceği endişelerine neden olsa da rapor böyle bir öngörüde bulunmuyor.

Atlantik’in iki kıyısındaki durum: NATO ve Avrupa

Rapor, ABD’nin Avrupa’dan çekilmesi ve değişen tehditler karşısında gergin olan AB’nin Haziran 2020’de aldığı karar doğrultusunda 2022’ye kadar kendi “Stratejik Pusula” ve askeri doktrini üzerinde çalışmaya başladığı bir zamanda hazırlandı.

Beyaz Saray’daki değişikliğin Avrupalı ​​müttefiklere karşı düşmanca tavrı tersine çevirme ihtimaline rağmen, Avrupa’nın ABD’den bağımsız olarak askeri gücünü artırması gerekip gerekmediği konusunda giderek artan bir tartışmanın ortasında, rapor ile birlikte, cesurca adımlar atılması gerekiyor. NATO diplomatları, rapordaki tavsiyelerin ABD seçim sonuçlarını tamamen hesaba katmadığını, ama bir başkan değişikliği durumunda da geçerliliğini koruyacağına inanıyorlar.

Uzman grubunun eşbaşkanı Maiziere, AB’nin askeri olarak daha bağımsız hale gelmesi, hatta kendi “Avrupa ordusunu” kurması gerektiği fikrini yok sayamadı. 

Bu tartışma içinde Alman siyasetçi, NATO dışında bir “stratejik özerkliği” mantıklı bulmuyor. Aksine, AB’nin NATO içindeki yeteneklerini güçlendirmesi gerektiğini vurgulayan Maiziere, “Biraz daha az büyük sözler ve biraz daha fazla eylem, Avrupa güvenlik politikası ve aynı zamanda ittifak için iyi olacaktır” diyerek konu hakkında çokça söylemde bulunan Avrupalı siyasetçileri uyarıyor.

Uzmanlar, NATO ve AB arasındaki ilişkide askeri hareketlilikle ilgili prosedürler de dahil olmak üzere tüm müttefiklere eşit şekilde uygulanması gereken tutarlı bir yaklaşım ve sinerji izlenmesi önerisiyle, işbirliğinin bir adım öteye taşınacağını öngörüyor. 

Fakat, Avrupa’da NATO’nun, güçlü toplu savunma için, transatlantik çerçeve ile müttefikler arasında güvenlik istişareleri ve kararlarında temel forum olmaya devam ettiğinin kabul edilmesi ön şartı, ilişkilerdeki NATO öncüllüğünü vurgular nitelikte.

NATO’nun “beyin ölümü” teşhisiyle birlikte Fransız Cumhurbaşkanı Macron tarafından dile getirilen “Avrupa stratejik özerkliği” fikri, daha güçlü Avrupa savunmasının NATO’ya sağlayacağı katkıdan dolayı destekleneceği söylemi üzerinden Macron’un vurgulamaya çalıştığı odaktan uzaklaştırıldı.

NATO oybirliğiyle yeni bir döneme girerse, bu, açıkçası, ABD liderliğinde olacaktır. Altmış yedi sayfalık rapordaki birçok maddenin, ABD egemenliğini daha da güçlendirecek ve Avrupalılar için stratejik özerklik önerilerini de buna tabi kılacak şekilde şekillendiği görülüyor.

Keza oybirliği ilkesinin kaldırılmasına yönelik düşünceler de nihayetinde NATO’nun (ve AB’nin) büyük devletlerinin küçüklerin fikirlerine daha az önem verdikleri/verecekleri eleştirisi ile birlikte anılıyor.

Transatlantik ilişkilerin alacağı hal Biden yönetimine bağlı

2030 vizyonu için NATO’ya pandemiler, çevre ve sağlık gibi konularda da yeni rotalar çizmesi için öneriler sunan raporda genel olarak yeni tehditlere uyum ve siyasi istişare mekanizmaları öne çıkıyor.

NATO’da transatlantik ilişkilerin alacağı hal, yeni seçilen ABD Başkanı Joe Biden’a bağlı. 20 Ocak 2021’de yemin ettikten sonra, Birleşik Devletler Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Brüksel’deki zirveye davet edilecek ve ABD Başkanı Donald Trump’ın transatlantik ilişkilerde derinleştirdiği çatlaklar hızla doldurulmaya çalışılacak gibi görünüyor.

NATO’yu Washington ruhuna uygun şekilde “Rusya’ya karşı daha ileri farkındalık ve tedbirlere, Çin ile de sistematik rekabete” uyumlu hale getirmek için bir çalışma olduğu aşikâr.

Bununla birlikte Biden, Donald Trump’ın Çin’e yönelik agresif politikasına devam edeceğini çoktan duyurdu. Avrupa ile güvenlik ve savunma ilişkilerinde NATO’ya bağlılığını da ilan eden Biden, Avrupa’da bazı kanatlar tarafından hoş karşılanmadı.

Çin’e karşı tüm bu uyarı ve tedbirlere karşın gelişen reaksiyon, rakamsal bazı veriler ile durumun güvenlikten öte olduğunu kanıtlamaya çalışır nitelikte. Ortaya konulan gerçek şu ki, yalnızca NATO üyesi ABD’nin 5 bin 800 nükleer savaş başlığı varken Çin’in sahip olduğu 320 başlık kabaca NATO üyeleri Fransa (290) ve İngiltere (215) ile aynı seviyede. ABD’nin dünya genelinde yaklaşık 800 askeri üsten oluşan küresel bir ağı bulunurken, Çin’in kendi ülkesi dışındaki tek askeri üssü Cibuti’de.

NATO üyesi devletler geçen yıl silahlanma ve ordu için Çin’in harcamalarının dört katına tekabül eden 1 trilyon ABD dolarından fazla para harcadı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre, Çin, askeri harcamalarını geçen yıl 266 milyar ABD dolarına eşdeğer artırdı. Bu, nüfusuna oranla kişi başı 190 ABD dolarına denk geliyor.

NATO silahlanma politikası bu orandaki artışa karşı çıkıyor ama aynı dönemde ABD’nin askeri harcaması nüfusuna oranla kişi başı 2 bin 200 dolardan fazla. Diğer taraftan, birkaç yıl içinde Almanya askeri harcamada Rusya’nın önüne geçerek, Avrupa’da en çok harcama yapan askeri güç haline gelecek.

1949’daki kuruluşundan bu yana, ABD önderliğindeki Batı’nın silahlı kolu olarak NATO’nun açık bir düşmanı vardı: Sovyetler Birliği. Bu rakip 1990’ların başında ortadan kaybolduğunda, yeni bir amaç çabucak bulunmalıydı. ABD’de yapılan değerlendirmelere dayanarak o andan itibaren amaç, Batı üstünlüğünü korumak ve mümkünse genişletmek için askeri müdahaleleri kullanmaktı.

NATO diplomatları, askeri harcama grafikleri, dış politika vizyonu, ekonomik ilerlemesi ve Arktik’ten Afrika’ya NATO topraklarına yaklaşma stratejisini göz önüne aldığında, ortak Batı değerlerini paylaşmayan Çin’in diğer ülkeleri, özellikle ekonomik olarak sindirmeye çalıştığı yorumunu yapıyorlar.

Çin’in BRI gibi formatlarla kalkındırdığı Asya ve Doğu Avrupa ülkelerinde NATO’nun nüfuz kaybetme ve Çin’in nüfuz kazanma olgusu her ne kadar “sindirme” olarak görülse de orta vadede bölgesel dinamikleri değiştireceği tahmin edilebilir.

Avrupa’da ise Biden’ın NATO’ya bağlılığı, stratejik özerklik ve Avrupa ordusu gibi savunma yönetiminde ABD etkisini azaltacak adımları sekteye uğratacak gibi görünüyor. Macron’un NATO aleyhindeki söylemlerinin ardından Fransa ve Almanya’nın yüksek orandaki askeri harcama artışı bu duruma hazırlık gibi görünebilirdi. Fakat bugün yeni bir strateji için çalışmalara başlanması gerekiyor. Özellikle liderler zirvesinde bu konuda vizyon adımları belirlenebilir.

NATO’nun oybirliği ilkesindeki taviz ve ittifak içinde yer almayan AB üyesi devletlerle işbirliği ise tartışmaya çok açık. İttifak içinde iki ayrı taraf olarak görülebilecek Fransa ve Türkiye bile bu dönüşüme ortak direnç sergileyebilir’

17 ŞUBAT NATO ZİRVE TOPLANTISI, NATO 2030 STRATEJİSİ ÇERÇEVESİNDE, transatlantik ilişkilerin ve küresel güvenlik mimarisinin nasıl şekilleneceğini belirleyecek.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA