CHP-MSP Koalisyonu (1974): Nasıl ve Neden Sona Erdi?
*Bu yazı 29/04/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Prof. Dr. Tevfik ERDEM / SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü
CHP ve MSP’nin 1974 koalisyonu tarihi bir öneme sahiptir. Bu tarihi önem bir yandan laik ve bürokratik Kemalist eliti temsil eden CHP ile İslamcı kimliği ve İstanbul sermayesi karşısında cılız Anadolu sermayesi ve küçük girişimciyi yani çevreyi temsil eden MSP’nin bir araya gelebilme başarısıydı. Bu başarı toplumda yanlış anlama ve yorumlara sebep olan tarihi yanılgılara ve sun’i ayrılıklara son verme iddiasını da beraberinde taşımaktaydı. Nitekim 7 Şubat 1975 tarihinde Ecevit tarafından okunan hükümet programı şu cümle ile sona ermektedir (Çavdar 1996:237): “ CHP ile MSP’nin kurdukları hükümet ortaklığı, uzun süre milli bütünlüğümüzü zedelemiş, kalkınma hamlemizi güçleştirmiş bazı tarihi yanılgıların doğurduğu sun’i ayrılıklara da son veren bir yeni dönem açmaktadır ülkemize.” Ancak görülecektir ki bu ‘tarihi yanılgı’ iddiasının bizatihi kendisi bir tarihi yanılgı olacaktır.
İki parti arasındaki ortaklıklar ve benzerliklerden daha fazla olan ayrılıkların zaman içinde ortaya çıkmasıyla birlikte ömrü çok kısa (8.5 ay) olan koalisyon hükümeti bir yılını bile tamamlamadan dağılacaktır. Öyleyse bu koalisyon Türkiye ortalaması olarak dillendirilen 1.5 yıllık koalisyon hükümetlerine göre de kısadır.
CHP ve MSP koalisyonunun dağılmasına sebep olan olaylara bakıldığında aşağıdaki başlıklar ortaya çıkmaktadır.
Ecevit’in koalisyon hükümeti döneminde artan popülaritesi koalisyonun sona ermesinde hem CHP hem de MSP için itici etken olmuştur. Ancak literatürde bolca dile getirilen bu iddiaya karşılık Albayrak (1989), asıl sorunun Erbakan’ın artan popülaritesi ve MSP’li üst düzey kadrolaşmanın verdiği rahatsızlığın ön planda olduğunu belirtir. Albayrak’ın belirttiği diğer nedenler bir kenara İslami-muhafazakâr camiada Erbakan imgesinin bu dönemde hayli önemli olduğunun altı çizilir. Hükümet ortağı olmanın sağladığı meşruiyet ise onun geniş kitlelerde de sempati uyandırabileceğinin işareti olarak okunabilir.
1972 yılında yani Nihat Erim döneminde Amerika’nın baskısıyla yasaklanan afyon ekimi Amerika’nın tehditlerine rağmen Ecevit tarafından 1974’te altı ilde serbest bırakılır. Amerika’ya karşı alınan bu tavır bağımsız bir Türkiye iddiasını pekiştirerek Ecevit’in popülaritesini arttırır. 1960’lı yıllarda başlayan Amerikan karşıtlığının aşırı sol terör örgütlerinde vücut bulması Ecevit’in bu çevreler tarafından da yeni referans ve sempati kaynağı olarak görülmesini sağlar. Rejimle barışık olma ve meşruiyet konusunda ciddi sorunları olan İslamcı bir parti lideri olarak Erbakan’ın, yıldızı giderek parlayan CHP lideri karşısında gölgede kaldığı belirtilir. Ancak MSP lideri gölgede kalacak bir atalet içinde olmadığını her fırsatta gösterecektir. Nitekim Kıbrıs müdahalesi sonrasında Erbakan’ın gittiği yerlerde “Kıbrıs Fatihi” olarak karşılandığı ve Kıbrıs’ın ilhak edilmesi gerektiği (Albayrak 1989:99) gibi cesur iddiaları dillendirdiği belirtilerek Ecevit’ten aşağı kalır bir şahinliği olmadığı hatta müdahaleye Erbakan’ın ikna ettiği iddia edilir.
Koalisyondaki ilk anlaşmazlık af kanununda ortaya çıkar. Ceza kanunun komünizm propagandası suçunu kapsayan 141 ve 142. maddelerinden suçlu bulunanların affına MSP’li 20 milletvekili karşı oy kullanırlar. Parti disiplinine aykırı bu oylama yüzünden koalisyon dağılmanın eşiğine gelir. Ecevit bu oylama sürecinde koalisyon için “ya biter ya biter” diyecektir. Ancak koalisyonun devamı için çözüm önerisi Erbakan’dan gelir (Ahmad 2010: 419):Koalisyonu sürdürmek için görüntüyü kurtaran bu formül şöyledir: 141 ve 142. maddelerden hüküm giyen herkesi 6 ay içinde serbest bırakan bir karar alınacak ve bu 6 ay içinde hükümet, bu maddeleri ceza kanunundan çıkaracaktır. Çavdar (1996: 239), CHP’li vekillerin Anayasa Mahkemesine başvurarak 141-142 maddelerin de af kapsamına alındığını belirtir. Böylece 5000’e yakın siyasi mahkûm serbest kalır.
Koalisyon partileri arasındaki bu geçici barış ortamı Kıbrıs Barış Harekâtına kadar devam edecektir. Temmuz 1974 tarihinde askeri darbeyle alaşağı edilen Kıbrıs Rum yönetimi Cumhurbaşkanı Makarios’un yerine gelen askeri yönetim, adadaki Türklere ve Kıbrıs çevresindeki hidrokarbon ve petrol aramaya yönelik tehdidin artmasına neden olacağı için tüm diplomatik yolları denemesine rağmen çözüm bulamayan Türkiye adaya askeri müdahaleye yönelecektir. Kıbrıs Barış Harekâtı Başbakan Ecevit’i yeni bir “fatih” yeni bir “Atatürk” ya da Şevket Süreyya Aydemir’in “Üçüncü Adam”ı (Çavdar 1996:243): haline getirir. Bu fırsatı oya tahvil etmek isteyen Ecevit artık bir erken seçime gitmek için vize almış olduğunu düşünür dolayısıyla koalisyonu bozmak için daha rahat hareket eder. Ancak Kıbrıs meselesinde barış harekâtının hangi lider-parti tarafından verildiği de bir tartışma konusu olmuş ve bugüne kadar da bu tartışma devam etmiştir. Çünkü her iki koalisyon üyesi parti de harekâtın kendi girişimleri sonucu gerçekleştiğini iddia eder.
Kıbrıs Barış Harekâtı, Türk askeri üstünlüğünün sağlanmasıyla neticelenir ve adadaki Türklere nefes aldırır. Kıbrıs rüzgârını arkasına alan Ecevit, zaten zoraki kurulan koalisyonu yıkabilirdi ama hükümetin yıkılmasının sorumluluğunu da kendi üzerinden atmalıydı. CHP bunu da şu şekilde yaptı (Ahmad: 2010:423): CHP’liler, MSP’li ortaklarını kamuoyunda sürekli aşağıladılar. Örneğin 9 Eylül’de Keban Barajının açılışını yapmak üzere Elazığ’a gittiğinde MSP’lilerin Ecevit’in helikopterine binmelerine izin vermediler. Bundan çok daha önemli olan ise hükümet ortağına yönelik güvensizliğin ne boyutta olduğunu gösteren uygulamadır. 13 Eylül’de Ecevit, İskandinavya ülkelerini resmi ziyareti sırasında vekaleti Başbakan yardımcısı Erbakan’a değil Devlet Bakanı ve CHP Genel Sekreteri Orhan Eyüboglu’na verir. Başbakan Yardımcısı Erbakan, Ecevit’in ziyaretini onaylayan kararnameyi imzalamayarak misillemede bulunur. 16 Eylül’de Ecevit, Başbakanlığı Erbakan’a emanet etmekten kendisini alıkoyan şeyin Başbakan Yardımcısına olan güvensizliği olduğunu belirterek, ziyaretini ertelemeye karar verdiğini açıklar ve iki gün sonra da istifa eder (18 Eylül 1974).
Ecevit’in beklentisi bir erken seçimle 1950’den beri tek başına iktidar olamayan bir CHP iktidarı elde etmekti ki halihazırda buna çok yaklaşmıştı. Ancak o erken seçimi isterken CHP dışındaki hiçbir parti de erken seçime taraftar değildi çünkü yıldızı parlayan Ecevit’in oylarının artması bekleniyordu. Ecevit bir an önce erken seçime gitmek isterken diğer partiler de seçimi olabildiğince geciktirmek istiyorlardı. Nihayetinde Cumhurbaşkanı F. Korutürk kontenjan senatörü Sadi Irmak’ı başbakan olarak atadı. Güven Partililer, teknokratlar ve bürokratlardan oluşan yeni hükümet güvenoyu alamasa da 21 Mart 1975’e kadar yani 1. Milliyetçi Cephe (CGP, MHP, MSP ve AP) hükümetinin kurulmasına kadar görevde kaldı. Bundan sonra kurulan hükümet ise Ecevit’in en ciddi rakibi Adalet partisi başkanı Süleyman Demirel tarafından kurulan sağ partiler koalisyonuydu. Bu durumun Ecevit için tam bir hayal kırıklığı olduğu açık. Oysa MSP için son durum daha farklıydı, CHP ile başlayan hükümet içinde yer alarak meşruiyet sorununu çözen MSP, yeni Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti ile bir kere daha böyle bir sorunu olmadığını ispatlamış oldu.
Böylece iki parti arasında tamamen sun’i olduğu ve tarihi bir yanılgıdan kaynaklandığı dile getirilen koalisyonun yürümesinin siyasi iklim ve siyasi kültür esas alındığında çok da mümkün olmadığı açıktır.
Bir yandan Milli damat olarak nitelenen Metin Toker’in kayınpederinin elinden parti başkanlığını almasından dolayı Ecevit’e yönelik eleştirileri diğer yandan MSP’lilere yönelik laiklik eleştirileri Ecevit’i fazlasıyla zorlayacaktır. Diğer yandan CHP’li Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ hakkında eğitimi millilikten uzaklaştırarak solculaştırdığına dair eleştiriler sonrasında hakkında verilen “gensoru önergesi”ne MSP içindeki isyancı 20 vekilin de diğer sağ partilerle birlikte destek vermesi (Albayrak 1989:94) koalisyonu oldukça zorlamıştır. Aynı şekilde TRT’nin sosyalist kimliğiyle ön plana çıkan genç TİP’li (Türkiye İşçi Partisi) İsmail Cem’e verilmesi, MSP için İstanbul’daki çıplak kadın heykeli tartışması gibi birçok benzeri tartışmanın yapılmasına sebep olmuştur. Sun’i bir ayrılığı ve tarihi yanılgıyı ortadan kaldırmayı hedefleyen koalisyon gerçekte siyasetin doğasında olan iktidarı ele geçirme iddiasını yokmuş gibi varsayarak siyaseti naif bir tarzda uzlaşma üzerinden (eksik) okuyordu. Türkiye gibi dini, siyasi ve etnik fay hatlarının çok kırılgan olduğu toplumlarda ise bu faylar beklenmedik şekilde hareketlendirilebilirdi. Öyleyse ayrılıkları suni olarak görüp bunu tarihi bir hata olarak değerlendirmek CHP’liler için ne kadar hatalı ise CHP’lileri namaz kılmayan (ama kendi ideallerini paylaşan) din kardeşleri olarak tanımlamak da o kadar çocuksu bir tavırdı. Gerçekte iki parti de bunun doğru olmadığına inanıyordu ama iki partinin de iktidar olma isteğinin arkasındaki farklı motivasyonlar onları bir araya getiriyordu. Bu birlikteliği en iyi ifade eden betimlemelerden biri belki de 2 Temmuz 1974 tarihli Meydan Gazetesi’nde dile getirilmiştir(Albayrak 1989:98): “Aslında MSP ile CHP’nin nikah kıyması, hormon ahenksizliği veya kan grubu tutarsızlığı yüzünden düşmeye mahkum ceninlerin ana ve babalarının evlenmelerine benziyordu…”
Kaynaklar:
Albayrak, Sadık (1989), Türk Siyaseti Hayatında MSP Olayı, 2. Baskı, Araştırma, İstanbul.
Ahmad, Feroz (2010), Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945 -1980, 4. Baskı, Türkçesi: Ahmet Fethi, Hil yayınları, İstanbul.
Çavdar, Tevfik (1996), Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, İmge Kitabevi, Ankara
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya