Çin, Suudi Arabistan ve Yeni Dünya Düzeni
Bu yazı 17/12/2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Dr. Gökberk DURMAZ/Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika Analizi Uzmanı
Son birkaç yılda yaşadıklarımız, görece yavaş akan yakın tarihimizin (pandemi kapanmalarına rağmen) en dinamik dönemlerinden birisi idi. Uluslararası Siyaset oldukça dinamik; bireyler oldukça öfkeli; sosyal psikolojimiz yaralı; küresel ekonomi ise aşı, maske, dezenfektan, sosyal mesafe, pandemi kaynaklı sosyal yardımlar, eksik tahsil edilen vergiler vb. masrafların yanı sıra yapılması evvelce planlanan ancak yapılamayan yatırım, sevkiyat ve üretimdeki aksamaların da etkisi ile oldukça gerilmişti.
Üzerine bir de cereyan eden Rus-Ukrayna Savaşı ile aşağıda yer vereceğim diğer gelişmeler baş gösterince küresel siyasetin “eski düzenle” devam edemeyeceği tescillenmiş oldu.
Yine bu süreçte;
- ABD, Afganistan’dan yaptığı onca masrafa, kıydığı onca cana, tasarladığı onca plana rağmen istediğini alamadan çekilmek zorunda kaldı. Kendisi ile iş birliği yapan devlet görevlileri başta olmak üzere pek çokları ülkelerini terk etti.
- ABD’ye olan güven endeksi ise gerek AB ülkelerinin kamuoyunda gerekse de AB’nin siyasi ve iktisadi dinamosu konumunda olan Fransa ve Almanya’nın karar merciindeki siyasetçileri nezdinde sarsıldı, yıprandı ve zedelendi.
- Fransa, Avrupa içinde Hint-Pasifik stratejisini ilk kez ortaya koyan ülke olmasına, bu manada hem AB’ye öncülük etmesine hem de Avustralya başta olmak üzere Pasifik ülkeleri ile stratejik işbirliklerine başlamıştı ki;
- ABD, İngiltere ve Avustralya AUKUS adı altında yeni bir (nükleer) güvenlik ittifakına gitti.
- Fransa, bu duruma oldukça öfkelendi, ABD ve Avustralya’daki büyükelçilerini geri çağırdı.
Bütün bunlar AB içerisindeki güvensizliği arttırdı. NATO’dan bağımsız bir AB ordusu kurulması fikri ise tekrar tekrar önemli Avrupa ülkelerinin masasında tartışıldı.
ABD ise Rusya’nın Ukrayna’ya olan haksız saldırılarını kendi lehine fırsat bilerek;
-Ukrayna’ya yüklü miktarlarda silah sattı ve satıyor.
-Bu silahları bilinenin aksine hibe etmiyor, bilakis borç olarak vererek Ukraynalıların gelecek kuşaklarını borçlandırıyor.
-Ukrayna’yı Kırım konusunda olduğu gibi tekrar yüzüstü bırakabileceği de pek çok Ukraynalı tarafından biliniyor.
-AB ülkelerini konsolide ederek hem müstakil Avrupa Ordusu fikrini gündemden düşürdü; hem de NATO’nun yayılmacı Rus tehdidi karşısında hayati ve elzem bir pakt olduğunu vurguladı.
-Bir süredir şikayetçi olduğu Japonya ve Almanya başta olmak üzere geniş coğrafyalardaki savunma harcamalarını müttefiklerin katılım paylarını arttırma fikrini yine bu savaşı fırsatı ile hayata geçirdi. Bu doğrultuda Japonya ve Almanya başta olmak üzere daha çok Amerikan silahı satın almaya başladı.
NATO 2030 Vizyonunda yeni hedef olarak gösterilen Çin ile ilgili meseleler zahirde askıya alındı ve Rusya üzerinden Batı ittifakını konsolide etme yoluna gitti. Belki de nihai muradı, aksi halde Çin ile mücadelesinin oldukça zor olacağını bildiğinden, yaptırımlarla yıpranmış Rusya’yı da kendiyle iş birliğine zorlamaktı.
Ancak, Rusya yaptırımlara beklenilenden daha çok dayandı. Türkiye’nin masada ve sahada yapıcı ve proaktif diplomasisine cevap veren Rus ve Ukrayna tarafları ABD’nin belli ölçüde denklemin dışında tutulmasına katkıda bulundu.
Bu süreçte Avrupa:
-Savaşın başında ABD’nin istediği süratte ve kapsamda yaptırımlara iştirak etse de,
-ABD’nin sahip olduğu stratejik petrol rezervleri; coğrafi uzaklığın verdiği konfor ve Amerikan savunma sanayiinin sürekli kazanması gibi hususlar,
-Avrupa ülkelerinin içinde enerji krizinin ateşlediği muhalefetin artmasıyla birleşince;
-Avrupa, Rusya’ya olan yaptırımları yumuşatabilmeyi düşünmeye başladı.
-Ukrayna’yı da verilen vaatlerin aksine AB’ye üye olarak kabul edemedi.
Bu süreçte Türkiye (diğer İslam ülkeleriyle birlikte):
-ABD’nin beklediği gibi yaptırımlara iştirak etmedi.
-Rus tarafını Ukrayna saldırısında haksız bulduğunu belirtti.
-Ancak, bu sürecin ikili ilişkilerini etkilemesine izin vermedi.
-Rusya ile enerji iş birliğini uluslararası kamuoyuna deklare etti.
-Türkiye, bir enerji üssü olma yoluna girdi.
-Jeostratejik konumunu taçlandırdığı sahadaki istihbarati ve askeri varlığı ile masadaki hakkaniyet temelli diplomasisi sayesinde; İsrail ve Yunanistan arasındaki, ülkemizi oyun dışı bırakan EASTMED projesinin tarihin çöplüğüne atılmasını sağladı.
-Bunun üzerine İsrail’le; Filistin’deki Müslümanların haklarını korumaya devam etme şartıyla normalleşme süreci başladı. Karşılıklı büyükelçiler atandı. Görevlerine başladı.
-Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere Körfez’le ilişkilerini en üst düzeye çıkarttı.
-İran ile bölge stratejisi üzerine önemli konularda mutabakata varıldı.
-Suriye ve Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği tarihinin en kapsamlı hava harekâtına herkese rağmen imza attı.
Bu süreçte Çin:
-Her ne kadar Rusya tarafından eleştirilse de savaşın getirdiği kamplaşma sürecine doğrudan dahil olmadı.
-Batı’nın Hindistan kartına karşılık; Pakistan ile ilişkilerini en üst seviyeye çıkardı.
-Arka planda askeri, iktisadi ve siyasi büyüme hedeflerine doğru adım [1]adım yaklaştı.
-Bayan Pelosi’nin kışkırtmalarında dahi, (Ruslardan farklı olarak) geleneksel bekle-gör stratejisini değiştirmedi.
-Astana’daki toplantılarda Rusya ile birlikte içinde olduğumuz süreci çok kutuplu yeni dünya düzeni olarak tanımladı.
-Yeni düzende ABD’yi ikame edecek yeni hegemon güç olmayacağını deklare etti.
-İslam İş birliği Teşkilatı’nın İslamabad’daki toplantısına katılarak, İslam ülkeleriyle birlikte hareket edeceğini açıkladı.
Yine bu süreçte Veliaht Prens Selman, ABD Başkanı Biden’ın telefonlarını açmadı (Mart 2022). Ancak benzer tarihlerde (Nisan 2022) Xi Jinping ile telefonda uzun bir görüşme yaptı.[2]
Nihayetinde, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bu günlerde (Aralık 2022) Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Ziyaret ikili ilişkiler açısından zirve denilebilecek bir noktada cereyan etti. Başkan Xi, aynı zamanda Riyad’da Katar Emiri ve Cibuti Devlet Başkanı ile de görüştü.
Xi Jinping’e, Suudi tarafı oldukça üst düzey bir protokol uyguladı:
-İki ülke arasında Kapsamlı Stratejik Ortaklık antlaşması imzalandı. Her iki ülke liderlerinin en geç her iki yılda bir görüşmesi kararlaştırıldı.
-Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu ile Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi uyumlu hale getirilmesi kararlaştırıldı.
-İki ülkenin her alanda üst düzey iş birliği oluşturmasına karar verildi.
-Kral Suud Üniversitesi tarafından Xi Jinping’e fahri doktora unvanı verildi.
-Muhammed bin Selman ise, “..herhangi bir dış gücün insan hakları bahanesi ile Çin’in iç politikasına karşımasına karşı olduklarını..” ifade etti.
Sonuç olarak, yukarıda bahsettiğim hususlar arasındaki bağlantı kurulduğunda Çin ve Rusya’nın Yeni Dünya Düzeninin ihdası ve ABD’nin askeri, siyasi ve Dolar hegemonyasının kırılması gibi konularda İslam Ülkeleri ile iş birliği halinde olacağı, Türkiye’nin ise Türk Devletleri Teşkilatı ile birlikte bu sürecin tam ortasında yer alacağı; Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’e Riyad’da uygulanan en üst seviye devlet protokolü ve antlaşmaların içerikleriyle de tescillenmiş oldu.
[1] https://www.haberturk.com/suudi-ve-bae-veliaht-prensleri-biden-in-telefonlarina-cikmiyor-3369651
[2] https://turkish.cri.cn/20220415/f7afc965-1e9c-faa3-f4d1-9ac5e1cc7252.html
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya