Görevdeki Cumhurbaşkanı ile eşi, iki Eski Cumhurbaşkanı, Hükümeti temsilen Başbakan ve bakanlar, muhalefet partilerinin başkanları.
“Kilise sessizliğinde” bekleyen İhtişamlı Devlet erkânının önünde ise:
Bayrağa sarılı iki tabut.
14 Mayıs Salı günü Devlet ve Millet olarak Fransızların hiç alışık olmadıkları bir tören düzenlendi.
El Kaide bağlantılı terör örgütünün kaçırdığı Fransız rehineleri kurtarma operasyonunda özel kuvvetler mensubu iki asker son yolculuklarına uğurlandılar.
Son yıllarda, irili ufaklı birçok terör olaylarında, ciddi kayıplar vermiş olmasına rağmen toplumda büyük infiale yol açtı bu seremoni.
Hüzünlü hayat hikayeleri, özenle seçilmiş güler yüzlü resimler, perişan aileler ile röportajlar...
Güne özel tavır ve takım takınmış iki siyasi rant avcısın ortasında, ilaç gücüyle zor ayaktan duran, ya bir anne ya bir baba...
Ve Tabi ki bu kara kervanın olmazsa olmazı:
Siyasi Nutuk.
Bu konuda Emmanuel Macron’un epey marifetli olduğunu artık biliyoruz.
Bu seferde öyle oldu. “Vakur kara dul” rolününde üstüne diyecek yoktu.
Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Başkomutan sıfatıyla operasyon emrini kendisi verdiği için:
“..aslında siz görevinizin trajik boyutunu biliyordunuz. Bende biliyordum..” derken bu iki askerin ölümünde bir sorumluluk hissi ve payı taşıdığını kabul etti.
Fakat “koşullar ne olursa olsun, Fransa, evlatlarını terk etmeyen bir ulustur” diyerek bir anlamda operasyonun meşruiyetini savundu.
Hayatını kaybeden askeri personeli “Fransızlar için ölen başka Fransızlar” olarak tanımlayan Macron, “bugün, ölümünüzle, ülkenin parlak ışıklı tarihine girdiniz” ifadelerini kullandı.
Gerek medyanın olağanüstü ilgisiyle, gerek sokaktaki vatandaş üzerindeki yankısıyla, bu görkemli tören Fransa için travmatik bir deneyim olmuştur.
Atalarımız “bir musibet bin nasihatten iyidir” demiş.
Türkiye’ye terörle mücadelesinde, bırakın destek olmayı, çok zaman köstek olan Fransa bu husustaki tavrını gözden geçirmelidir.
Özellikle iyi terörist/kötü terörist, sizin terörist/bizim terörist ayrımından vaz geçilmelidir.
Örneğin DEAŞ, El Kaide gibi örgütler karşısında sergilediği tavrı, PKK/YPG’ye karşı sergilemiyor Fransa.
Birincilere karşı amansız bir savaş yürütürken diğerlerini kollamaktadır.
Çoğu Batılı ülkelerde olduğu gibi, Fransa’da etnik kökenli Kürtçü terör örgütlerine, hoşgörüyü aşan bir yaklaşım içerisindedir.
Mesela AB’nin terör örgütleri listesinde bulunmasına rağmen, PKK’nın faaliyetlerine engel olmuyor.
Bunu yapmadığı gibi Türkiye’nin bu grupla mücadelesinde destek olması beklenirken, tam aksine köstek oluyor.
PKK’nın uzantısı YPG’yi zaten kırmızı halılarla “Elysée Saray’ında” ikide bir ağırlıyor.
Terörün kimi, nerede, nasıl vuracağı belli olamaz.
Mali’de, iki Fransız gencin hayatına mal olan rehine krizi, ateşin düştüğü yeri nasıl yaktığını bir kez daha göstermiştir.
Türk Milleti bu belaya en büyük bedel ödeyenlerin başında gelir.
Onbinlerce kurban verilmiş, ırmaklarca kan akmış, kapanmaz yaralar açılmıştır.
Böylesine fedakârlıklara her millet dayanmaz, dayanamaz.
Özellikle, hoşgörü ve tahammül bakımından çok fakir fakat konforuna ve güvenliğine çok düşkün, “zengin ve ileri” Batılı toplumlar hiç dayanamazlar.
Paris’i sarsan terör eylemlerinden sonra bazı uygulamalar hala akıllarda.
Sekiz yaşında bir çocuğun “Allah’û Ekber” dediği için polis tarafından gözaltına alındığını unutmadık.
Yine onlarca ortaokul öğrencilerine polisin diz üstü çöktürüp eziyet verdiğini biliyoruz.
Toplumsal kamplaşmaları, aşırı ve ırkçı partilerin yükselişini, bu gelişmeler karşısında zayıflamakta olan demokrasileri görüyoruz.
Genelde yabancı, özellikle İslam düşmanlığının katliamlara dönüştüğüne şahit oluyoruz...vs
Bu örneklerden anlıyoruz ki terör ölümcül bir zehirdir.
Bazen ülkeleri karşı karşıya getirir, bazen devleti vatandaşıyla karşı karşıya getirir.
Toplumsal mutabakatı bozar, ayrışmalara yol açar.
Özgürlükleri kısıtlar, otoriter akımları besler, demokrasiyi tehlikeye atar.
Zira, Fransa dâhil, Avrupalı liberal demokrasilerin çoğunda yukarıda saydığımız olumsuzluklar farklı boyutlarda gözlemlenmiştir.
Öyle ise gizli ajandaları bırakıp, ateş kusan bu canavarın üzerine samimiyetle gidilmeli.
Asimetrik veya vekâlet savaşlarının aracı olarak kullanılmaya devam edilmesi halinde, terör, dünyayı çok daha büyük felaketlere sürükleyecektir.
Ne Türkiye, ne Fransa, nede herhangi bir ülke kısa ömürlü insanları uzun yolculuklara uğurlamak için görkemli törenler düzenlemek zorunda kalmasın.
Konuyu özetleyen iki tane alıntıyla kapatalım:
“...yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur.” Maide Suresi 32. Ayet
Büyük ihtimal bu Ayet’ten esinlen dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın şu ifadesi önemli:
“Bir ülkeye karşı işlenen terör eylemi bütün İnsanlığa karşı işlenmiş sayılmalı.” (12 Eylül 2011 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu)
Ve son olarak Cezayir asıllı yazar Yasmina Khadra’nın isabetli tespiti:
“Elbette teröristlerle en sert biçimde mücadele edilmeli ancak onları besleyen eller mutlaka kırılmalı.” (16/11/2015 Le Figaro gazetesi)