Aylardır süren ve ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak amacıyla düzenlenen Ulusal Tartışma’nın sonuçlarını değerlendirmek üzere Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 25 Nisan 2019 günü bir basın toplantısı düzenledi.
Notre Dame Katedrali’nde çıkan yangın sebebiyle bir hafta ertelenen buluşmaya 320 kadar basın mensubunun katılımı, beklentilerin seviyesi hakkında ciddi bir işaret idi.
Ayrıca hükümet yetkilileri tarafından günler öncesinden yürütülen “amigoluk” çalışmaları çıtayı iyice yükseltmişti.
Kimi bakan bu toplantının Fransa için bir “dönüm noktası olacağını” vaat ederken kimi sözcü “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyordu.
Kısaca Macron ’un megaloman kişiliğine uygun, kendisini bütün dikkatlerin merkezine koyan ortam, oluşmuştu.
Siyasi yorumculara göre bu basın toplantısı Macron için hayati önem taşıyordu.
Zira burada yapılacak açıklamalar yirmi beş haftadır devam eden toplumsal olayların seyrini olumlu veya olumsuz yönde etkileyecekti.
Fransa’nın her köşesinden gelen arz, talep, şikayet, öneri ve katkı iktidar tarafından derlenip toplandıktan sonra üzerine çalışılmıştı.
Bu çalışmaların neticesinde somutlaşan kararları “pazarlamak” ise doğal olarak, Macron ‘un kendi deyimiyle, “Jupiteryan Başkana” düşüyordu.
İktidarın halkla yaşadığı kopukluğun derinliğini anlayıp anlamadığı atılacak adımlardan, alacağı önlemlerden anlaşılacaktı.
Tabii ki arka planda dinmeyi bilmeyen ve artan şiddet sahneleriyle devam eden sokak eylemleri.
Son olarak polislerin bir göstericinin pantolonuna cop sokarken çekilen görüntüleri kaygıların artmasına ve tartışmalara neden olmuştu.
“Her şeyden önce kamu düzeni sağlanmalı” şartını ön koşan Emmanuel Macron “.. fakat bu durumda Sarı Yelekliler Hareketinin haklı taleplerini gözden kaçırmamalıyız” diyerek devam etti.
Fakat hemen arkasından “Başlattığımız ve devam eden değişiklikler durdurulmamalıdır çünkü vatandaşlarımızın beklentilerine uygundurlar” diyerek aslında bildiğini okumaya devam edeceğini açıklamış oldu.
Belli konularda somut önerileri vardı elbette:
Ne var ki başta söylediğimiz gibi, “Duyduklarınıza inanmayacaksınız” söylemi o kadar abartıldı ki Macron ne dese yetersiz kalmaya mahkumdu.
Nitekim öyle de oldu.
Sarı Yelekliler vaatleri “ekmek kırıkları” olarak değerlendirdi ve eylemlere devam derken;
Muhalefet 26 Mayıs’ta gerçekleşecek AB Parlamento Seçimlerinde işaret ederek seçmenleri iktidarla sandıkta hesaplaşmaya çağırdı.
Özetle hükümet çevreleri hariç kimseyi memnun edemedi Fransa Cumhurbaşkanı.
Aslında bu basın toplantısından geriye kalan çok farklı bir şey oldu: “Fransız Olma Sanatı”.
Bu orijinal ifadenin sahibi, tahmin edeceğiniz gibi: Emmanuel Macron.
Neyi kastettiği, ne demek istediği pek anlaşılmamış olacak ki ertesi gün bütün platformlarda bu konu tartışıldı, yer yer tartışılmaya da devam ediyor.
Hemen ardından, trend konu olarak gündeme oturduğu için, “Sizin için Fransız olma sanatı nedir?” gazetecilerin favori sorusu oluverdi.
Sayısız cevapların arasında, muhafazakar sağcı partinin (LR, eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Partisi) önde gelen yöneticisi Éric Ciotti’nin şu açıklaması çok anlamlı olduğu için paylaşıyoruz: “Benim için Fransız olma sanatı mültecilerin sayısını radikal biçimde azaltmaktır”
Fransızların “evrensel sanattan” ne anladıklarını herhalde net ortaya koyuyor Eric Ciotti.
Bu beyefendinin açtığı yoldan gidelim, katkımız olsun:
Emin olun bu liste bitmek bilmez.
İkide bir François Mitterrand’ın “Milliyetçilik savaştır” sözünü tekrarlayan Macron, Fransızlığı “Sanat” mertebesine çıkartıyor.
Anlayan anlasın.
Son olarak bir cümleyle değinip geçelim şu kronik ve klasik İslam düşmanlığına. Macron’a göre “Siyasal İslam” Fransa için tehdit oluşturuyormuş. Yine, “Türkiye ile Diplomatik İslam hakkında açık ve samimi bir görüşmemiz olmalı” açıklamasını hatırlıyoruz.
“Ayının kırk türküsü vardır kırkı da armut üzerinedir.”
Diğer İçerikler