Sadık Yalsızuçanlar - TV Yapımcısı - Yazar
Telefon, telgraf, dergi, gazete, radyo, sinema, televizyon, akıllı telefon, internet, sosyal media ortamları, her türden kitlesel elektronik mediumları… Bütün bunlar adına “iletişim çağı” denilen süreçte belirdi.
Bugün artık enformasyon denilen, dilimizde malumat diye karşılayabileceğimiz bilgi kategorisinin, haberin, bütün ileti türlerinin anlık dolaşıma girdiği bir süreçteyiz.
İletişim teknolojisi hızlı biçimde yenileniyor, yeni yeni iletişim ortamları hayatımıza giriyor.
Görsel ve dramatik nitelikleriyle film, alıcı üzerinde çok etkin iletişim dili.
Kapitalizmin bir propaganda ve ajitasyon aracı olarak da kullanılan sinema/televizyon, seyircinin özdeşleşme yoluyla bilincini belirleyebiliyor.
Medyanın kendinden menkul bir gücü yok. Daha yerinde ifadesiyle medyanın gücü yok, gücün medyası var.
Her türlü iletişim ortamı, ardındaki ekonomik/siyasal odağın bir aracı olarak işlev görüyor. Bu yüzden olası ekonomik, siyasal ve diplomatik çatışmalarda tıpkı savunma sanayi gibi muazzam malî yatırımlara sahne oluyor.
Bugün onmilyarlarca doların dolaştığı Hoolywood, dünya film sektöründe birinci sırada olmakla birlikte, özellikle Hindistan’ın Bombay kentinde oluşan Bollywood’un yaşadığı gelişmeyle tekel olmaktan çıkmağa başladı. Bolywood, bugün dünyanın en çok film üretilen ikinci merkezi.
1920”li yılların başındaki yükselişi uluslararası planda pek çok film yapımcısının dikkatini çeken Bollywood, 2000’li yıllara geldiğimizde dünyadaki büyüyen ve gelişen NRI ve Desi toplulukları nedeniyle popularitesini arttırdı. Hindistan ekonomisindeki hızlı büyüme ve bu çağdaki kaliteli eğlence talebi, üretim değerleri, görüntü yönetmelikleri ve yenilikçi öykü çizgileri açısından yeni boyutlara, ayrıca özel efektler ve animasyonlar gibi alanlarda teknik gelişmelere yöneltti.
Ondokuzun yüzyılın ikinci yarısından itibaren, dünyanın patronajlığını yürüten başta İngiltere olmak üzere, ABD, pek çok Avrupa ülkesi; dünyayı gözyaşı ve kanın oluk oluk aktığı bir zulüm ve vahşet ortamına dönüştürdü.
Moğol istilalarıyla yanan, yıkılan Anadoluyu Yunus Emre bir şiirinde şöyle resmetmişti:
“Gitti beyler mürveti
Binmişler birer atı
Yediği yoksul eti
İçtikleri kan olısar”
Bu tasvir sadece 13. Yüzyıl Anadolu’sundaki kaotik ortamı değil, ABD ve İngiltere’nin patronluğunu yaptığı gözyaşı ve kanla sulanan 20. Ve 21. Yüzyıl dünyasını da yansıtıyor.
Zulm ile abad olanın sonu berbad olur.
Besbelli ki, artık mazlumların semaya yükselen ahı gayretullaha dokundu. Dünyanın patronajlığı değişmeye başladı.
Her musibet bir masiyetin neticesi, bir saadetin de mukaddimesidir, der arifler.
Bedel ödendi, artık daha adil, daha merhametli ve daha huzurlu bir dünya doğuyor.
Dünyanın ekonomik, teknolojik, diplomatik ve kültürel dengeleri değişiyor.
Bu değişim, film sektörüne de yansıyor; çekim kutbu tersine dönüyor.
Bu değişim sürecinde en etkin aktörlerden birisi de Türkiye.
Türk film birikimi, bütün zaaf ve sorunlarına rağmen hatırı sayılır bir düzeye ve niteliğe erişmiş durumda.
Türkiye televizyon ve film sektörü, nicelik açısından Türkiye’nin ekonomik, siyasî ve diplomatik açılardan hızlı bir dönüşüm yaşadığı sürece koşut olarak kelimenin tam anlamıyla bir patlama yaşadı. Görsel teknikler bakımından gelişti, zenginleşti. Ne var ki, Yeni Türkiye’nin-Yeni Dünya’nın paradigmasıyla uyumlu olmayan tema ve içerikler film ortamımızın ciddî bir zihniyet sorunu yaşadığını da gösteriyor.
Türk dizilerinin, özellikle, kadın-erkek ilişkilerini konu edinenleri, çoğunlukla Türkiye’nin toplumsal gerçekliğiyle, ahlaki değerleriyle ve tarihsel kimliğiyle örtüşmüyor. Batıcı bir zihniyetle kotarılan bu dizilerde, sağduyulu Batılı aydınların dahi eleştirdiği çarpık ilişkiler, çürütücü ahlakî normlar, ailenin yapısal olarak çözülmesini hızlandıran fikirler, nihilistik tutumlar kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Batıda üretilen filmlerde, millî ve dinî semboller, değerler fonda yer alabiliyor. Sübliminal iletilerin karelerin ardına gizlendiği yoğun bir kültürel operasyon yapılabiliyor. Bizde, birkaç dizi dışında, özellikle de tarihdaş coğrafyamızda ilgi gören toplumsal içerikli dizilerde, örneğin bizim gündelik yaşamımızda sıkça rastladığımız bir cami, bir ezan, bir olumlu dindar ya da din görevlisi karakteri, yerli ve millî bir malzeme, özetle bize özgü temiz bir atmosfer bulmak neredeyse imkânsız. Kültürel kodlarımızın filmin fonuna sindirilmesini bırakın, böylesi doğal gerçekliklere rastlamak bile çok zor denilebilir. Bu haliyle, televizyon ve sinema yapımlarımız, özellikle dünya dolaşımına girenleriyle, kendi kendimizi dinamitlemek gibi bir hamakat ya da ihanetle karşı karşıyayız.
Bu cümleden obarak, örneğin bazı iletişimbilimciler, özellikle Ortadoğu’daki toplumsal/siyasal hareketlenme sürecinde, ironik biçimde şu soruyu sordular:
“Arap Baharı'nı Kıvanç Tatlıtuğ mu başlattı?”
Yüksek lisans tezini Türk dizilerinin Arap kadınları üzerindeki etkisi hakkında hazırlayan bir araştırmacı, “Türk dizileri Arap Baharı'nda rol oynadı” diyor, söz konusu dramatik malzeme olunca belirlemesinde abartıya düşmekten kaçınamıyor. Baharı tabii ki ulusal-uluslar arası toplumsal/siyasal dinamikler hazırladı ama dizilerin en azından tetikleyici işlevi inkar edilemez.
Tunus'ta 2010'nun Aralık ayında başlayan ve oradan tüm Arap dünyasında toplumsal/siyasal özgürlük istekleriyle yükselen Arap Baharı'nın altından Kıvanç Tatlıtuğ veya Tuba Büyüküstün çıkar mı?
O dönem Türkiye'nin imajı Arap ülkelerinde hayli yükselmişti. Arap dünyası Türkiye'ye bakıyordu. Dizilerimiz izleniyor, ticaret ağlarımız kullanılıyordu. Türk dizilerinin izlenme oranı yüzde seksenlere ulaşmıştı.
Arap Baharı'nda kadınların rolü çok etkin oldu. Buna en iyi örnek Mısır'daki Tahrir olayları. Esma Mahfuz, Mısır devrimini başlatan kadınlardan biriydi, kadınlar işin içinde bu kadar olmasaydı iş buralara gelir miydi, bilemeyiz. Ama düşünmeğe değer bir sorun. Peki, özellikle Arap kadınları bu dizilerde neler buluyordu? Türk dizilerinde gördükleri gündelik hayat akışı ve kadının yaşamdaki rolü mü onları etkiliyordu?
Arap kadınının 'Nur'da (GÜMÜŞ DİZİSİ) bulduğu 'nur': Laik İslâm’dı, diyor araştırmacı. Bu, abartılı ve kısmen eksik bir niteleme. İdeolojiden arınmış bir biçimde bakacak olursak, “laik” kavramından çok, “daha rasyonel, daha özgürlükçü ve toplumsal bakımdan daha barışçıl bir İslam” nitelemesini kullanabiliriz.
Araştırmalar, Türk dizilerinin Arap kadınlarının büyük bir özlemine karşılık geldiğini doğruluyor. 'Özgür, dilediğini yapabilen, özellikle sosyal ve cinsel ilişkilerinde seçim alanları genişlemiş, Müslüman kadın' olma özlemi bu.
Bahsi geçen çalışma, Arap dünyasına ilk nüfuz eden iki diziyi mercek altına almış: ‘Gümüş’ ve ‘Ihlamurlar Altında’. Arap ikliminde ‘Gümüş’ün adı ‘Nur’, ‘Ihlamurlar Altında’nın adı ‘Kayıp Yıllar’ olmuş. Neden olmasın ki, ıhlamur ağacı yok oralarda! Fakat Akın’ın dil konusunda dikkat çektiği bir başka husus, dizilerin popülerleşmesini anlama açısından çok önemli. Araplar rahatça dizi kahramanlarının isimlerini değiştirebilmiş. Çünkü karakterlerin havası, tavrı, edası, endamı benzer... Dolayısıyla bir ‘kültürel’ ortaklık, dizileri baştan aşinalaştırmış. Mehmet’i (Kıvanç Tatlıtuğ) ‘Muhannad’ (‘Kılıç’ demek!), Gümüş’ü (Songül Öden) ‘Nur’ yapmışlar. Düşünün Dallas’ta JR’ı ‘Cavit’, Sue Ellen’ı ‘Sümeyye’ yaptığınızı! Olmazdı. Bizim dizilerimizle gerçekleşti!
Ama işin asıl sırrı, dizilerin sunduğu hayat imajında. Dozunda din, dozunda modernlik bu da. Yani ‘daha özgürlükçü bir İslam! Bakın yüzyüze görüşme yaptığı bir kadın ne söylüyor bahsi geçen araştırmacıya : “Bizimkilere benzer değerleri görüyoruz bu dizilerde. İslâm da var ama çok fazla değil. Kadınlar erkeklerle daha rahat ve özgür konuşabiliyor. Arap kadınları bunları izlemekten hoşlanıyor. Ama hiçbir şey de Batı dizilerinde olduğu gibi abartılmıyor. Seks sahnesi, çıplak insanlar yok. Açık, ama çok açık da değil.”
Tabii sadece bu değil Arap kadınını etkileyen, diyor tezi yapan dostumuz ve devam ediyor: “Aynı zamanda kendi toplumlarında tabu sayılan veya mevzubahis dahi edilmeyen konuların tartışılması: Kadın-erkek eşitliği; kadınla erkek arasında daha dengeli ve romantik ilişkiler; aile içinde ahlakî ikiyüzlülüklerin dışavurulması; ve [belki de en dikkate değer husus] erkeklerin zayıf, kadınlarınsa güçlü, bağımsız/özgür düşünceli karakterler olarak çizilmesi.”
Araştırmada, dizilerin sadece kadınlara değil, genelde Arap toplumlarının gündelik hayat akışına etkileri üzerine de veriler var. Bir televizyon programında Batı Şeria’da bir kafede erkek arkadaşlarıyla oturan genç kadının şu sözlerini aktarıyor: “Eğer Türk dizileri olmasaydı bu gece burada erkek arkadaşlarımla olamayacaktım. Ailemin bunu kabullenmesi bu dizileri seyrettikten sonra oldu.”
Tabi, Türk dizilerinin Arap-İslam dünyasında gördüğü güçlü ilgiyi sadece bu nedenlere irca etmek gerçekçi olmaz.
İmparatorluk merkezi olarak Türkiye ve hemen bütün tarihdaş coğrafyanın toplumlarının kolektif bilinçaltında en azından kültürel merkez olma özelliğini koruyan İstanbul, dizilerin fonu olunca zaten doğal bir merak ve ilgi baş gösterebiliyor.
Kolektif hafızanın ve bilinçaltının uyuyan kodları hareketleniyor.
Bu ilgi, filmde geçen bir söz, bir mekân, güçlü karakter ve tipin bizatihi karizması, dönem filmiyse tarihsel olaylar, mekânlar ve aktörler aracılığıyla güçlenebiliyor.
Bunun dört tipik örneği: Kanuni Sultan Süleyman dönemini konu edinen Muhteşem Yüzyıl, tarihdaş coğrafyanın ortak tarihsel miti Sultan II. Abdulhamid’i konu edinen Payitaht, Osmanlı’nın kuruluş evresini yansıtan Diriliş ve dizi olmanın ötesinde toplumsal bir fenomene de dönüşmüş, güçlü ana karakteri Polat Alemdar’ıyla, son yüzyılda Türkiye’yi kuşatmış olan “Üst Yapı” gerçeğini ve nihayet onun tasfiyesini konu edinen uzun soluklu dizi Kurlar Vadisi.
Muhteşem Yüzyıl, tarihsel gerçeklikle arasına hayli mesafe koyan ve bilhassa Devlet-i Âliyye’nin en kudretli hakanını deforme ederek yansıtan bir dizi olmasına rağmen sadece Osmanlı coğrafyasında değil hemen bütün dünyada aşırı bir ilgi devşirdi. (Kişisel bir gözlemimi aktarmak isterim. Bir romanımın yayını üzerine gittiğim Endonezya’da, görüştüğüm pek çok Endonezyalı, Muhteşem Yüzyıl’da yansıtılan Kanuni Sultan Süleyman’ın, tarihteki gerçek kişilikten hayli uzak oluşunu üzüntüyle karşıladığını söylemişti)
Özellikle dizi dışında çekilen ilk sinema filmi olarak Kurtlar Vadisi Irak, ABD ve Avrupa medyasında habere konu edilme açısından deyim yerindeyse rekor kırdı. 2006 Pana Film yapımı olan film, uzun ömürlü Kurtlar Vadisi dizisinin belirli bir sorunu hedef alan sinema versiyonlarındandı. ABD’nin bazı eyaletleriyle, kimi Avrupa ülkelerinde gösterimi engellenen ya da vizyondan çekilen film, New York Times’tan başlamak üzere, hemen bütün ana medya ortamlarında yüzlerce habere konu edildi, kapağa çekildi, hakkında dosyalar yapıldı. ABD Senatosunda tartışıldı. Başkan, Başkan Yardımcıları, Savunma Bakanı, Dış İşleri Bakanı, Pentagon’dan bazı generaller, büyükelçiler filme ilişkin açıklamalar yaptı. Hatta bir karşı film olarak Başkomutan adındaki dizinin bazı bölümlerinden Vadi’ye cevap verildi. Dizide Türkiye’yi küçük düşürücü, zayıf gösterici ögeler yer aldı. Washington Post, Vadi’ye karşıt bir örnek olarak 24 dizisini öne çıkarmaya çalıştı. Vadi, ana akım medyaca, “Hollywood kökenli bazı oyuncuların da yer aldığı Amerikan karşıtı, tehlikeli bir film” olarak nitelendi. New York Times gazetesinde, "Rambo tarzında çevrilen filmde Türklerin düşmanı bir üçüncü dünya ülkesinin diktatörü değil, düşman Sam Amca. Filmin artistik değerleri ve kırdığı gişe rekorları bir yana, filmde Amerika ile başlayan görüş ayrılığının Türkiye'de ne derecede yükseldiği görülmektedir " yorumu yapıldı.
Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada Vadi ayrıntılı biçimde işlendi.
Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi'nde Türkiye ve Ortadoğu Uzmanı olarak çalışan Ryan Gingeras'ın kaleme aldığı kitapta, filmin, başta Türkiye olmak üzere, İslam coğrafyasında Amerika’ya duyulan nefret ve öfkeyi yansıttığı, bu yüzden abartılı bir seyirci kitlesine ulaştığı belirtildi.
ABD Temsilciler Meclisi Tahsisler Komitesi'nde 2007 mali yılı için Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın bütçesi ele alınırken Cumhuriyetçi Parti Virginia milletvekili Frank Wolf'un yönettiği oturumda konuşan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'a, Cumhuriyetçi Parti Pennsylvania milletvekili Curt Weldon, “Kurtlar Vadisi-Irak” filmini sordu.
Terörle savaşın çok cepheli bir savaş olduğunu söyleyen Weldon, ordunun bu savaşta fiziki mücadeleyi üstlendiğini, savaşın istihbarat ve teröristlerin finansmanının kesilmesi gibi unsurları bulunduğunu kaydetti. Weldon, Müslüman dünyasında “gönülleri fethetmenin” yolu olup olmadığını sordu ve “Kurtlar Vadisi-Irak” filmiyle ilgili olarak Amerikan basınında çıkan haberlere değindi.
Türkçe, Arapça, Kürtçe ve İngilizce diyaloglar içeren film, aralarında ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, Rusya, Mısır, Suriye ve Avustralya'nın da bulunduğu birçok ülkede gösterilmiş, olumlu-olumsuz yoğun bir tepkiye yol açmıştı.
Sadece tekabül ettiği toplumsal akupunktur noktaları açısından bile, vizyona girdiği dönemde bir fenomene dönüştü Kurtlar Vadisi. Diplomatik krizler üretti. ABD’nin özellikle bölgede yenilemez olduğu balonunu film ortamında patlattı. Bölge insanına ve hâmisi Türkiye’nin insanlarına kendine güveni aşıladı, zulme karşı direnenlerin daima galip geleceğini önerdi. Ardından gerçekleştirilen Filistin versiyonu ile de, Siyonist Yahudilerin Filistin halkı üzerindeki kronikleşmiş zulmüne ilişkin duyarlığı artırarak güncelledive hareketlendirdi.
Bir gazetecinin gözlemleri bize, Türk dizilerinin dünyadaki etkilerine ilişkin ilginç veriler sunabiliyor: Şöyle diyor Yazar : “ABD’ye 2011 yılında adım attığımda çalıştığım Disney’in bilgisayar odasında, genç bir kızın kulaklık takıp Ezel’i izlediğini görmüştüm. Yetmezmiş gibi aynı gün evime gitmek için bindiğim otobüste kısacık muhabbet ettiğim Faslı kız da bana Kurtlar Vadisi’nin her bölümünü izlediğini söylemez mi? Bununla yetinmeyip Necati Şaşmaz’ın hayat hikâyesini de anlatınca yok artık demiştim kızın yüzüne karşı! Demek ki bilmediğimiz bir Türk dizi furyası başlamış 2010'lu yıllarda. Bahsettiğim yıl 2011... Bir sonraki yıl yani 2012 yılında tekrar Florida’da bulunan Walt Disney World’de çalışıyordum. İsrailli bir aile ile konuşurken Türk olduğumu öğrenince küçük oğlu ile tanıştırıp bak Peppee’nin memleketlisi var burada dedi. Oğlunun TRT-Çocuk’un fenomen dizisi Peppee ile Türkçe öğrendiğini de ekledi. Sadece aşk, entrika, çekişme üstüne olan dizilerimiz değil, diğer formattaki programlarımız da dünya çapında seyirciye sesleniyor demek ki. 2017’de geldiğim Amerika Birleşik Devletleri, çok daha farklıydı. Sadece belli ülkeler değil artık bütün dünya Türk dizilerini izliyor. Bu arada Amerika kıtasında en popüler dizi Diriliş Ertuğrul. En ünlü oyuncu ise Kıvanç Tatlıtuğ. Kime Türk desem 'şu yakışıklı mavi gözlü sarışın' diye diye bitiremiyorlar. Küba’dan Rusya’ya, Ekvator’dan Yeni Zellanda’ya kadar tanıştığım onlarca insanın seyrettiği dizileri duydukça şaşkınlığım daha da arttı. Fatmagül'ü bile biliyor elin Ekvatorlusu! Aslında tüm dünyanın özeti ABD. Çünkü bütün milletlerden insanlar burada yaşıyor. Geçen hafta FOX Meksika’ya bakıyordum ve bizim 'Süleyman' vardı mesela. Muhteşem Yüzyıl'ın Süleyman'ı ekranda kıtaları fethederken, Meksika izleyicisinin kalbini İspanyolca dublaj ile kazanıyordu. Eğer diziyi altyazıyla izlemişlerse, mutlaka öğrendikleri birkaç Türkçe kelimeyi de söylemeden geçmiyor yabancılar... Diziler sadece Meksika’da değil Orta Doğu’dan Balkanlara, Orta Asya’dan Güney Amerika’ya kadar neredeyse her yere ulaşıyor. 2008 yılında 10 milyon dolar olan dizi ihracatımız, 2016’da 350 milyon dolara ulaşmış durumda. Türk dizilerine olan talep bölüm başına fiyatları da arttırmış. Dizilerimizin dünya pazarlarındaki fiyatları da son 5 yıl içinde yaklaşık 10 kat arttı. Türk dizi ihracatçıları 2023’te 750 milyon dolarlık ihracata imza atma hedefinde. Bundan 5 yıl önce 50’ye yakın ülkeye yapılan ihracat bugün 142 ülkeye yapılıyor. Son dönemlerde yurtdışına en çok satılan dizilerin başında ise Vatanım Sensin, Gümüş ve Hayat Şarkısı geliyor. Yapımcılar hem Türkiye’de kanallardan kazanıyor hem de ihracat ile gelir elde ediyorlar. Son tahlilde dizi film ihracatında ABD'den sonra ikinci sıradayız.”
Bu gezgin yazarımızdan yaptığım uzun alıntı aslında fotoğrafın neredeyse tümünü pozlamamıza imkân verebiliyor.
Bugün artık ciddi anlamda bir yekûn teşkil eden dizi gelirlerimiz açısından en kıymetli Pazar, Arap-İslam dünyası.
Örneğin, ABD’nin en pahalı dizisinin Ortadoğu’daki satış fiyatı 30 bin dolarken, Türk dizileri saat olarak 4 katına, 120 bin dolarlara çıktı. Özellikle Diriliş Ertuğrul ve Payitaht Abdülhamid gibi diziler kapışılıyor.
Başta Körfez ülkeleri, Balkanlar, Orta Doğu ve Latin Amerika ülkeleri olmak üzere Türk dizileri en çok şu ülkelere ihraç ediliyor; Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Ürdün, Bahreyn, Kıbrıs, Japonya, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Afganistan, Almanya, Fransa, Hollanda, Pakistan, Hindistan, Arnavutluk, Avusturya, Bosna Hersek, Endonezya, Malezya, Ukrayna, Estonya, Lübnan, Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan, Fas, Cezayir, Tunus, Çek Cumhuriyeti, Yemen, Yunanistan, Güney Kore, Çin, Estonya, Fas, Gürcistan, Hırvatistan, Irak, İran, İsveç, İsviçre, Japonya, Karadağ, Güney Kore, Kosova, Letonya, Libya, Litvanya, Macaristan, Sırbistan, Hırvatistan, Makedonya, Malezya, Mısır, Romanya, Rusya, Slovakya, Slovenya, Suriye, Tayland, Tayvan, Umman ve Vietnam, Peru, Şili, Venezuela, Uruguay, Paraguay, Ekvator, Meksika, Arjantin, Kolombiya ve daha niceleri…
Başta Muhteşem Yüzyıl, Kurtlar Vadisi, Diriliş Ertuğrul ve Payitaht Abdülhamid olmak üzere, Binbir Gece, Ezel, Gümüş, Asi, Sıla, Aşk-ı Memnu, Küçük Kadınlar, Dila Hanım, İffet ve Medcezir, Adını Feriha Koydum, Annem, Arka Sokaklar, Azad, Benden Baba Olmaz, Berivan, Bir Bulut Olsam, Bütün Çocuklarım, Candan Öte, Çemberimde Gül Oya, Düğün Şarkıcısı, Elveda Derken, Fatmagül’ün Suçu Ne?, Fırtına, Gece Gündüz, Genco, Geniş Zamanlar, Gümüş, Hanımın Çiftliği, Haziran Gecesi, Ihlamurlar Altında, İki Aile, Kampusistan, Kavak Yelleri, Kaybolan Yıllar, Keşanlı Ali Destanı, Kınalı Kar, Kod Adı, Kuzey Güney, Küçük Kadınlar, Küçük Sırlar, Menekşe ile Halil, Öyle Bir Geçer Zaman Ki, Sağır Oda, Sonbahar, Türkan, Unutabilsem, Vazgeç Gönlüm, Yaprak Dökümü, Yılan Hikayesi, Yol gibi diziler yayınlandıkları ülkelerde ilgiyle izleniyor.
Bu ilginin dinamiklerini araştıran iletişim bilimcilerden birisi, Türkiye‘nin Latin Amerikalılar için egzotik bir ülke olduğuna dikkat çekerek, Türk dizilerinin bu bölgedeki televizyonlara taze bir hava getirdiğini belirtiyor : “Her bölgede insanlar içinde kendilerinden birşeyler bulabiliyor“ diyor. Örneğin Yunanlar eski İstanbul dizilerinde nostalji yaşayıp, ailenin önemi gibi 70’li yıllardaki kendi değerlerini hatırlıyorlar.”
Türk dizilerinin Latin Amerika’da estirdiği rüzgâra ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Süremizin imkân vermediği bu başlığı sadece iki ayrıntıyla açmış olalım:
"İnanması zor bir hikâye!" BBC, Reuters, AFP, Washinton Post gibi dünyanın önde gelen basın kuruluşları Türk dizilerinin binlerce kilometre uzaklıktaki Güney Amerika'da fenomen haline gelmesinden böyle bahsediyor
Bugün The Global Agency'nin Latin Amerika'ya ihraç ettiği Binbir Gece dizisiniKolombiya'da Caracol TV, Arjantin'de El Trece TV, Uruguay'da Canal 10, Peru'da Frecuencşa Latina, Elvador'da Ecuavisa, Brezilya'da Brasil, Bolivya'da Unitel ve Paraguay'da Telefuturo'da yayınlanıyor. Binbir Gece yüzde 50 share alırken rakipleri yüzde 10'larda seyrediyor. Şili, Peru, Arjantin ve Ekvador Binbir Gece'de Halit Ergenç ve Bergüzar Korel'in canlandırdığı Onur ve Şehrazat karakterlerini konuşuyor, yeni doğan bebeklere bu isimleri koyuyor.
Muhteşem Yüzyıl geçen yıl Şili'de “El Sultan” adıyla yayınlandı ve tüm Güney Amerika'da konuşulmaya başladı. Fatmagül'ün Suçu Ne dizisi finali yayınlanırken birçok Latin Amerika ülkesinde hayatın durma noktasına geldiği, dizinin dramatik finali milyonlarca Güney Amerikalı’nın nefeslerini tutarak izlediği günlerce gazetelerde yazıldı. Binbir Gece Arjantin'de 12 milyon kişi tarafından seyredildi, Şili'de en çok izlenen yapımı oldu.
TÜRK DİZİLERİ MEKSİKA YAYINCILIĞININ SONUNU GETİRDİ
Türk dizi sektörü büyümesine hız kesmeden devam ediyor. Elde edilen başarılar, oyuncuların da yurt dışında geniş bir hayran kitlesine ulaşmasını sağlıyor.
Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ, Burak Özçivit, Songül Öden, Bergüzar Korel, Gaye Turgut Evin gibi isimler bu başarı sayesinde Amerika, Arap ve Asya televizyon dünyasında milyonlarca hayrana ulaşmış durumdalar.
Bu durum belirli ülkelerin dizi piyasasını da derinden vurmuş durumda. Meksika bu ülkelerden sadece biri. Meksika’nın televizyon gruplarından biri olan Televisa, geçtiğimiz yıl gelirlerinin sadece yüzde 45’inin ‘pembe dizi’lerden geldiğini açıkladı.
2017 Ağustos itibariyle Cesur ve Güzel Kolombiya’da yayınlanmaya başladı. Daha önce birçok Latin Amerika ülkesinde gösterilen dizinin 2017 sonu itibariyle Bolivya ve Porto Riko’da da gösterileceği duyuruldu. Öyle bir Geçer Zamanki de Kolombiya’da seyirci ile buluştu. Şimdilerde Latin Amerika’nın en gözde dizisi: Diriliş Ertuğrul.
“TÜRK DİZİLERİ ASIL PATLAMAYI AMERİKA’DA YAPACAK”
1998 yılında Amerika’da ilk etnik yayın platformlarından biri olan DFH Network’ü kuran, çanak antenlerle yola çıktığı etnik yayıncılığı, IP World TV ile HD dijital yayın formatınla Amerika’nın 50 eyaletinde evlere taşımayı başaran Hakan Çizem, Amerika’nın Sesi’ne verdiği bir demeçte, Türk dizilerine Amerika’da son yıllarda çok yoğun bir ilgi olduğunu söylüyor ve bu alanda asıl patlamanın ABD’de yaşanacağını belirtiyor. Cannes’da yapılan bir içerik fuarı MIPCOM’da birçok Türk dizi yapım firmasının Amerikan televizyon kanallarıyla yeni anlaşmalar imzaladığını belirterek, şöyle diyor : “Amerika’da nüfusun yüzde 70’i bir başka dili daha konuşuyor. 400 milyonluk dünyanın en önemli pazarı. Türk dizileri son yıllarda yapım kalitelerini arttırdı ve dünya pazarında yıldızı parladı. Önümüzdeki yıllarda büyük bir izleyici kitlesini çeşitli etnik kökenli kişilerin oluşturduğu Amerika’da Türk dizilerine ilgi giderek artacak ve asıl patlama burada gerçekleşecek.”
TÜRKİYE DİZİLERİ ERMENİSTAN’DA ZİRVEDE
Türk dizilerinin ilgiyle seyredildiği ve başta Türkçe öğrenme olmak üzere kalıcı etkiler oluşturduğu ülkelerin birisi de Ermenistan. Özellikle Muhteşem Yüzyıl, bu ülkede izlenme rekorları kırdı.
Med Cezir, Kiralık Aşk, Çalıkuşu ve Kiraz Mevsimi gibi dizilerin, devletler arasında, bilhassa Fransa ve benzeri ülkelerin derinleştirmeye çalıştığı fay hatlarının rehabilitasyonuna dolaylı ve sonuçları zamanla ortaya çıkacak katkılar verdiği söylenebilir. Toplumsal işlevleri bakımından son derece olumlu gerçekleşen bu etkileşim artarak sürüyor.
Bu etkinin Sadece Ermenistan’daki Ermenileri değil, diasporadakileri de kapsadığını belirtmek yerinde olacak.
2017’DE PAKİSTAN’DA YAYINLANAN TÜRK DİZİLERİ
Urdu1, merkezi Dubai’de olan, Arap Emirlikleri, Avrupa ve Pakistan’da Urduca yayın yapan ve bu dili konuşan milyonlarca izleyiciye ulaşan bir televizyon kanalı. Son yıllarda Türk dizilerinin dünyaya açılması ile birlikte Urdu1 Televizyonu’nda da dizilerimiz Urdu dilinde yayınlanmaya başladı.
İlişki Durumu Karışık, Cesur ve Güzel, Köşem Sultan da Pakistan’da yayınlanan dizilerimizden. Medcezir ve Adını Feriha Koydum tekrar bölümleri Urdu1 televizyonu üzerinden Asya’da, Orta Doğu’da ve Avrupa’da Urduca olarak yayınlanıyor.
FRANSA TEDİRGİN: TÜRK DİZİLERİ DÜNYAYI FETHEDİYOR
TRT'de yayınlanan 'Payitaht Abdülhamid' adlı televizyon dizisi, Fransız kanalı'nda yayınlanan '28 Dakika' programında tartışma konusu oldu. Programda Türk dizilerinden bahsedilirken, TRT1'de yayınlanan ve büyük beğeni toplayan Payitaht Abdülhamid'e özel vurgu yapılması dikkat çekti.
PAYİTAHT ABDÜLHAMİD BİRÇOK REFERANS İÇERİYOR
Programı hazırlayan gazeteci Nadia Daam, bu dizilerin bir ortak noktasının Türk milli kimliğinin tanıtımını yapması olduğunu belirtirken, “Payitaht Abdülhamid dizisi aynı zamanda günümüz Türkiye'si ile ilgili olduğu kadar İslam'la da ilgili birçok referans içermektedir” şeklinde konuştu.
"HER EVE GİRECEĞİZ"
Ayrıca Türk dizilerinin yabancı ülkelerde hemen her yerde yayınlandığının belirtildiği programda Orta Doğu, Balkanlar ve Kuzey Afrika'da Türklerin yumuşak gücünü oluşturduğu; hükümetin de bunu gizlemeden “hemen her eve gireceğiz” şeklindeki açıklamalarına değinildi.
Türklerin dizi izlemeyi çok sevdiği ve haftada 50 civarında dizi yayınlandığına dikkat çekilen programda bu yumuşak güç ve ulaştığı yerlerin gözden kaçırılamayacak kadar etkili olduğu vurgulandı.
FRANSIZLAR TÜRK DİZİLERİNDEN NEDEN RAHATSIZ
Programda TRT'nin tarihi dizilerine özel vurgu yapılarak kesitler sunulması ve Türkiye ile ilgili diğer yorumları, Fransızlar Türk dizilerinden neden rahatsız oluyor sorusunu akla getiriyor. 2016 yılı itibariyle Türkiye'de dizi sektörü son yıllarda büyük atılım göstererek dünyanın dört tarafına ihraç ediliyor.
TRT'nin iddialı yapımları batılı dizilerden farklı olarak olayları bölge insanının bakış açısıyla, gözüyle işliyor. Hal böyle olunca bu diziler Ortadoğu ülkeleri olmak üzere yayınlandığı ülkelerde de büyük ilgi görüyor.
ÖZETLE : “TÜRKLER (YENİDEN) GELİYOR!”
Asıl sorun, Türklerin son dünya sahnesine çıkışlarındaki saf, pür ve alemşumul ideallerini, bu diziler, filmler, yayınlar ne ölçüde güncelleyebildiler ve yansıtabiliyorlar?
Bu çetin sorunun cevabını önümüzdeki yıllarda daha net görebileceğiz.