Osman Çıtlak
18 Haziran 2018 tarihinde Takvim Gazetesi’ne verdiği röportajda Prof. Dr. Teoman Duralı hoca aynen başlıktaki sözü söylemişti: “Sömürgecilik eğitimle başladı”.
Eğitimle başlayan bu sömürgeciliğin ülkemizdeki köklerine dair ise hoca şu tespiti yapmıştı aynı röportajda…
“Bunun en güzel örneği Amerika'nın 1830'larda Anadolu'nun ücra köşelerinde açtığı kolejlerdir. Babasının hayrına yapmadı bunları. Buraya İngiliz-Yahudi kültürünü boca edecek ki burada üretilen mallara ihtiyaç duyulsun. Kültürünüzde hamburger, Coca Cola yoksa buna alıştırılmanız gerekir. Sadece yiyecek içecek değil onun arkasındaki bütün kültür dünyası da gerekir.”
Eğitimle zihinleri işgale başlayan sömürgecilerin bu zihni işgalin devam eden aparatlarını ise şu şekilde işaret ediyor Prof. Dr. Teoman Duralı hoca,
“Eğitim ile geldiler ama basın yayın-propaganda ile devam ettiler. Emperyalizm sömürgeleştirilmiş ülkelerin değişime uğratılması hareketidir.”
Yukardaki tespitler ışığında soralım, bu süreç olmuş bitmiş bir süreç midir? Yoksa halen devam etmekte midir? Yani halen sömürgeciler eğitimle kendilerini sömürülmeye hazır nesiller yetiştirmek için ellerinden geleni yapıyor mu? Yoksa sömürülen milletler uyandığı için artık kendilerinin sömürülmesine izin vermiyorlar mı?
Yukarıdaki soruların cevabını arayanlara, ülkemizde 13 Mart 1950 tarihinde kabul edilip 18 Mart 1950 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5596 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imza edilen Anlaşma gereğince temin edilen paraların kullanılmasına dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında imzalanan Anlaşmanın onanması hakkında Kanun” bize ışık tutabilir. Kamuoyunda Fulbright anlaşması olarak bilinen anlaşmadan bahsettiğimiz anlaşılmıştır.
Bu kanun birinci maddesinde, bu kanunun 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire’de imzalanan anlaşma gereği temin edilen paraların kullanılmasına dair 27 Aralık 1949 tarihinde Ankara’da imzalanan anlaşmanın onanmasına dair kanun olduğu hususu düzenlenmiştir.
27 Şubat 1946 tarihinde Kahire’de imzalanan anlaşma ve buna bağlı olarak 27 Aralık 1949 tarihinde Ankara’da imzalanan anlaşmanın hangi düzenlemeleri yaptığını bilmemiz gerekir ki onanan anlaşmanın ne ifade etiğini anlayalım.
Bu kanun ile onanan anlaşmanın giriş kısmında amaç olarak:
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti; Eğitim sahasında yapılacak temaslarla bilginin ve meslekî istidat sahiplerinin daha geniş mikyasta mübadelesi suretiyle Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri milletleri arasında karşılıklı anlaşmayı daha ziyade inkişaf ettirmek arzusunda bulundukları” belirtilmektedir.
Yani öğrenci değişimi ile anlaşmanın daha da geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bunu öğrenci değişimi olarak mı anlamak daha doğrudur yoksa Türkiye’den öğrenci devşirmek olarak mı anlamak daha doğrudur?
Giriş kısmının 2. paragrafında finansman düzenlenmiş 3 paragrafında ise bu finansmanın harcama yerleri düzenlenmiştir.
Anlaşmanın 1. Maddesinde, anlaşmanın, uygulanması vs. işleri takibi için bir komisyonunun kurulması öngörülmüş olup düzenleme şu şekildedir:
“Türkiye'de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu (ki aşağıda «Komisyon» ismiyle anılmıştır) namı altında bir komisyon teşkil olunacak ve bu komisyon işbu Anlaşmanın hükümleri dairesinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından temin edilen paralarla finanse edilecek olan eğitim programının idaresini kolaylaştırmak için ihdas ve tesis edilmiş bir teşekkül olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri tarafından tanınacaktır.”
Komisyonu Türkiye ve ABD’nin finanse edeceği belirtildikten sonra, bu paraların kullanılacağı maksatlar şu şekilde düzenlenmiştir.
Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bursla ABD’ye gönderilmesi ve bunların tüm masraflarının karşılanması, ABD vatandaşlarının bursla Türkiye’ye getirilmesi ve onların tüm masraflarının karşılanması.
Yukarda belirttiğimiz anlaşmanın giriş kısmının 3.paragrafında aynen şöyle denilmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire'de imza olunan Anlaşmanın (ki aşağıda «Kredi Anlaşması» ismiyle anılmıştır) 1 nci faslı ahkâmı gereğince Amerika Birleşik Devletlerinin her hangi bir sene zarfında, her hangi bir tarihte veya zaman zaman, tediye tarihinde hesap edilen faiz de dâhil olmak üzere, Kredi Anlaşmasının ahkâmınca verilen kredi gereğince o tarihte ödenmesi matlup bakiye yekûnun yarışma kadar her hangi bir meblâğın veya meblâğların resmî rayiç üzerinden Türk Lirası olarak tediyesini isteyebileceği, ve bu suretle talep olunan Türk Lirası meblâğlarının Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında hususi bir hesaba yatırılarak, diğer maksatlar meyanında kültür, eğitim ve insani gayeler için kullanılabileceği tasrih edilmiş bulunduğu.”
Bu paragrafta atıf yapılan 27 Şubat 1946 tarihli anlaşma 4882 sayılı kanunla kabul edilen Amerika ile yapılan kredi anlaşmasıdır. “Bu anlaşmanın özü dünyanın değişik yerlerinde ABD'nin elinde kalan ve ülkesine geri götürmesi pahalı olan eskimiş savaş artığı malzemeleri satın alması koşuluyla Türkiye'ye borç verilmesiydi.” http://www.akintarih.com/turktarihi/cumhuriyetdonemi/abd.htm
İşte bu 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire'de imza olunan kredi anlaşmasının geri ödemelerinde ödenecek miktarın bir kısmı Türk Merkez Bankasında hususi bir hesaba yatırılacak ve bu paralar sözleşmedeki ifade ile “diğer maksatlar meyanında kültür, eğitim ve insani gayeler için kullanılabileceği” hükme bağlanmıştır.
Yani, bize kredi olarak verdikleri paranın geri ödemesi ile “diğer maksatlar” dışında, bizim çocuklarımızı kendi ülkelerinde bursla okutarak iki şekilde kazanç elde ettikleri hiç yoruma gerek kalmaksızın anlaşılmaktadır.
Sorulması gereken sorulardan biri de, bursla tahsili desteklenecek olan öğrencileri kim seçecektir sorusudur? Bunun cevabı yukarda belirtilen komisyondur.
O zaman bu komisyonun yapısı nasıl oluşmaktadır? Cevabı anlaşmanın 5. Maddesinde.
“Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır.” Bu düzenlemede bir adalet varmış gibi gözükebilir.
Ancak anlaşmanın en önemli noktası devam eden cümle olup cümle şu şekildedir:
“Bunlara ilâveten Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye'deki diplomatik heyetinin başı (ki aşağıda «Misyon Şefi» ismiyle anılacaktır). Komisyonun fahrî başkanı olacaktır. Misyon Şefi komisyonda reylerin tesavisi halinde katî reyi verecek ve komisyon başkanını tayin edecektir. Başkan, komisyonun fiili âzası sıfatiyle rey hakkını haiz bulunacaktır.”
Yani aziz okuyucu ABD büyükelçisi bu komisyonun başkanıdır. Türkiye’den ABD’ye bu anlaşma gereği gidecek öğrencilerin seçen komisyonun başkanıdır. 4 Amerikalı ve 4 Türkiyeli üyeden oluşan komisyonda reyler eşit olursa ABD büyükelçisinin olduğu tarafın kararı geçerli olacaktır.
7. maddede ABD Dışişleri bakanlığının tayin edeceği şekilde her yıl bir rapor tanzimini düzenlenmiştir.
10 maddede ise “Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı, tensip ettiği takdirde, komisyonun her husustaki kararlarını gözden geçirebilir.” hükmü getirilmiştir.
Aziz okuyucu yukardaki sorulara cevap olarak bu anlaşmanın hükümlerini ortaya koyduğumuzda, vardığımız netice nedir?
Toparlayıp özetleyeyim; bizim ülkemizden diğer ülkeye gidecek öğrencileri, diğer ülkeden bizim ülkemize gelecek öğrencileri tespit eden bir komisyonun 4 yabancı üyesi, bu komisyonun fahri (!) başkanının yabancı ülkeden olması ve bu komisyonun yabancı ülkeye her yıl rapor vermesi yabancı ülke dışişleri bakanının komisyonunu her husustaki kararını gözden geçirme yetkisine sahip olması bir sömürgecilik değilse, nedir?
Yazıyı bitirmeden aşağıda belirtilen adresten iktibas ettiğimiz bir bilgiyi de paylaşalım ki bu Fulbright anlaşmasının sadece burslu öğrenci değişimi ile ilgili olmadığı, milli eğitimin tüm sahalarını kapsadığı hususunu dikkate sunalım.
“Bu anlaşmayla, Milli Eğitim Bakanlığı’nda bugün çalışmalarını "etkin” bir biçimde sürdüren, personel politikalarından ders programlarına, pek çok konuda stratejik kararlar önerebilen, "Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon vardır. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.” (Kaynak: http://muratcalik.com/19-fulbright-anlasmasi.html) Fulbright komisyonunun http://fulbright.org.tr/hakkimizda internet adresinde kendileri şu şekilde anlatılıyor:
“…….Komisyonumuz, Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için kurulmuştur.
Komisyonumuzun bütçesi 1949 yılındaki kuruluşu itibariyle, Türk ve Amerikan Hükümetleri tarafından ortaklaşa oluşturulmaktadır. 2010 yılında kuruluşunun 70. yılını kutlayacak olan Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, kurulduğundan bu yana yaklaşık 6.500 Türk ve Amerikalı öğrenci ile akademisyene burs olanağı sağlamıştır. Fulbright mezunu Türk öğrenci ve öğretim üyeleri, ABD’deki çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek ülkemize faydalı çalışmalar yapmaktadırlar. Türkiye’ye gelen Amerikalı akademisyenler de, çeşitli dallarda gerçekleştirdikleri araştırmalar ve aldıkları eğitim ile alanlarına önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Programlarını tamamlayıp ülkelerine dönen Fulbrightlılar, görev aldıkları önemli pozisyonlarda, Türkiye ile bağlarını sürdürerek, Fulbright’ın amacını uygulamış ve gerçekleştirmiş olmaktadırlar.”
ABD ile ortak bir anlayış geliştiren kişilerin bu ülkeye aidiyeti olabilir mi? Soruları artırmayalım. Yukardaki kendi anlatımları da vurgulamak istediğimiz hususu teyit ediyor.
Şu konu çok önemli: bu anlaşma öğrenci değişiminden öteye gidip, ders programlarından müfredata kadar milli eğitimin tüm yapısı hakkında söz sahibi mi? Bu sorunun cevabını ilgililerden bekliyoruz.
Son olarak; ABD’nin bizimle açıkça savaştığı bu günkü şartlarda yapacağımız en önemli bağımsızlık adımlarından biride bu anlaşmayı onaylayan kanunun yürürlükten kaldırmak ve anlaşmayı feshetmek olmaz mı?
13.08.2018
Diğer İçerikler