Hizbullah’ın Uğradığı Siber Saldırıda Güvenlik Açığına İhmal mi Yoksa Aşırı Güven mi Sebep Oldu?
Lübnan'da 17 Eylül'de Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazlarında eş zamanlı patlamalar meydana geldi. Patlamalarda ikisi çocuk 12 kişi hayatını kaybederken 300 kadarı ağır, yaklaşık 2 bin 800 kişi yaralandı.
Ertesi gün, 18 Eylül'de bu defa çok sayıda el telsizinin patlatılması sonucu 25 kişi öldü, 450'den fazla kişi de yaralandı.
Patlayıcılar cihazlara Lübnan’a girmeden yerleştirildi
Lübnan'ın Birleşmiş Milletler misyonundan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) gönderilen mektuba göre, Lübnanlı yetkililerin Lübnan'da patlayan iletişim cihazlarıyla ilgili yaptığı ön soruşturmada, cihazlara ülkeye varmadan önce patlayıcı yerleştirildiği tespit edildi. Mektupta, yetkililerin, çağrı cihazları ve el telsizlerini de içeren cihazların, cihazlara elektronik mesaj gönderilerek patlatıldığının belirlendiği ifade edildi.
Nasrallah’tan akıllı telefonları bırakın talimatı
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah saldırıdan yaklaşık 7 ay önce (13 Şubat) televizyondan yaptığı açıklamada, akıllı telefonların İsrail casuslarından daha tehlikeli olduğu konusunda uyararak Hizbullah mensuplarından telefonlarını kırmalarını, gömmelerini ya da demir bir kutuya kilitlemelerini istemişti.
Bu açıklamalardan bir süre sonra Hizbullah, silahlı unsurlarına ve sivil destekçilerine çağrı cihazı ve el telsizleri dağıtmaya başladı.
Cevaplanması gereken sorular
17 Eylül’de çağrı cihazlarının, 18 Eylül’de de telsiz cihazlarının eş zamanlı olarak siber saldırılarla patlatılması operasyonunda ilk tahminler, tedarik zincirine MOSSAD’ın sızarak cihazlara patlayıcı yerleştirmeyi başardığı yönünde. Henüz tedarik öncesi safha hakkında bilgiler bulunmasa da bu ön yorumlar 7 Ekim Aksa Tufanı’nda itibarını büyük ölçüde kaybeden MOSSAD’a prestij kazandırıyor.
Ancak, cihazların sipariş ve tedarik kısmında pek çok karanlık nokta bulunuyor.
Hizbullah’ın yeni ve daha güvenli bir haberleşme sistemine geçme kararının 13 Şubat’tan önce alındığı biliniyor. Haberlere göre, çağrı cihazları ve el telsizleri 5 ay önce, benzer zamanlarda teslim alınmış.
Ağır bir siber saldırıya uğrayan yeni haberleşme sistemleri ile ilgili bir takım soruların cevaplarının bulunması gerekiyor. Yeni sistemi, kullanılacak cihaz ve markaları kim tavsiye etti? Tedarik işi kime verildi? Nerede ve kime imal ettirildi? Kim cihazları Hizbullah’a teslim etti? Hizbullah liderinin örgüt mensupları tarafından kullanılan cihazlar konusunda çok hassas olduğu 13 Şubat'taki konuşmasında belli olduğuna göre tedarik edilen cihazlara patlayıcı ya da dinleme aparatlarının yerleştirilmesi konusunda kontrol testleri yapılmadı mı?
Güvenlik açığı
Lübnan devletinin tespitine göre, haberleşme cihazlarının bataryalarına yerleştirilen patlayıcı madde “PETN”, cihazlar Lübnan’a girmeden önce ya imalat safhasında ya da imalat sonrası teslimden önce yerleştirilmiş.
Garip olan husus şu ki; çağrı cihazının patent sahibi Tayvan merkezli Gold Apollo firması AR-924 çağrı cihazının imalatını kendisinin yapmadığını, üretim lisansının Macaristan merkezli BAC Consulting KFT isimli şirkette olduğunu açıklıyor ancak bu şirketin üretim faaliyetinin bulunmadığı, "posta kutusu şirket" olduğu ve sadece aracı olduğu tespit ediliyor. Dolayısıyla çağrı cihazının kimin tarafından ve nerede üretildiği gizemini koruyor.
Aynı belirsizlik, patlayan el telsizleri için de söz konusu. Japon malı IC-V82 el telsizleri üreticisi ICOM Inc.'dan yapılan açıklamaya göre, 2004 ile Ekim 2014 arasında üretilmiş ve Ortadoğu dahil olmak üzere ihraç edilmiş, o zamandan beri başka bir sevkiyat yapılmamış.
Aşırı güven
İlk bakışta, bütün bu süreçte Hizbullah’ın ihmalinin olduğu ve güvenlik açığı verdiği sonucu çıkıyor. Ancak, Hizbullah gibi 1982’den beri İsrail ile savaş halinde bulunan, düşmanını ve kabiliyetlerini iyi tanıyan, gelişmiş askeri yapısı ve istihbaratı bulunan bir örgütün bu kadar basit hatalar yapması pek akla uygun görünmüyor.
Belki de güvenlik açığına sebep olan ihmal değil aşırı güvendir.
Hizbullah, Direniş Ekseninin bir parçası olarak Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü tarafından yapılandırılmış olup, Kudüs Gücü’nün örgüt üzerinde ciddi bir hakimiyeti ve kontrolü hep olmuştur.
Dolayısıyla, yeni haberleşme sistemi kullanma kararının alınmasında, cihazların seçim ve tedarikinde, Hizbullah’a tesliminde Kudüs Gücü’nün belirleyici olduğunu düşünmekte bir beis yoktur. Bu güven ve hiyerarşik ilişki sebebiyle Hizbullah haberleşme konusunu tamamen Kudüs Gücü’ne havale etmiş olabilir. İran’ın Beyrut büyükelçisinin 17 Eylül günü üzerinde taşıdığı çağrı cihazının patlaması sonucu yaralanması da haberleşme sisteminin İran’ın bilgisi dahilinde olduğunu ve bazı personelinin kullanmakta olduğunu göstermektedir.
Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye'nin 31 Temmuz günü Devrim Muhafızları'na ait olan güvenlikli bir misafirhanede şehid edilmesi yöntem olarak Lübnan’daki cihaz patlatmalarına benzerdir. İddialara göre, İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezekşiyan'ın cumhurbaşkanlığı töreni için Tahran'da bulunan İsmail Heniye, Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Ensar el Mehdi güvenlik biriminden İsrail’in işbirliği yaptığı bazı elemanların odasına önceden yerleştirdiği bir bombanın uzaktan MOSSAD’ın patlatmasıyla şehid edilmişti. Olaydan sonra aralarında üst düzey istihbarat görevlileri, askeri yetkililer ve personelin de bulunduğu 24 kişi tutuklanmıştı.
Daha sonraki İran’ın resmi açıklamalarına göre ise odasındaki cep telefonu sinyalini takip eden bir füze ile şehid edilmiştir.
Sonuç olarak, Hizbullah’ın güvenlik açığı verdiği tartışmasızdır.
Ancak, Hizbullah gibi tecrübeli bir örgütün basit ihmalkarlıklar sebebiyle MOSSAD’a boş alan bırakarak ağır bir siber saldırıya uğraması da düşük ihtimal görünüyor. Haberleşme cihazları tedariki için Direniş Ekseni içindeki dostlarıyla dayanışması ancak –buradaki işbirlikçilerin marifetiyle- ihanete uğraması, yani güvenlik açığına duyduğu aşırı güvenin sebep olma ihtimali de göz ardı edilmemelidir.