Ekonomide U Dönüşü mü?
Bu yazı 09/06/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
*Prof. Dr. Abuzer Pınar/ SDE Ekonomi ve Finans Koordinatörü
Ekonomi yönetimi oluşmaya başladı. Cumhurbaşkanı yardımcılığına ekonomi alanındaki yetkinliği tartışmasız Cevdet Yılmaz atanırken, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na uluslararası itibarı tartışmasız Mehmet Şimşek atandı. Ardından akademik kariyeri ve finans sektöründeki tecrübesi tartışma götürmeyen Hafize Gaye Erkan Merkez Bankası başkanlığına atandı. Bankacılık sektöründe oldukça iyi bir tecrübeye sahip önceki başkan Şahap Kavcıoğlu ise Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanlığı’na getirildi. Bürokrasinin diğer kademeleri de muhtemelen kısa sürede şekillenecektir.
Sayın Mehmet Şimşek’in adı gündeme geleli tartışmaların odağında “ekonomi politikalarında U dönüşü olacak mı?” sorusu var. Toplum olarak nedense “sil baştan” söylemi ve davranışlarını severiz. Keskin doğru ve yanlış nitelemelerimiz çok fazla. Siyasette oy verdiğimiz parti tek kurtuluş yoludur ve diğerleri memleketin batacağı anlamına gelir. Gelene övgüler dizer, gidene söylemediğimizi bırakmayız. Ancak hayatın gerçeği böyle değil. Devlette, siyasette ve hele ekonomide geniş bir gri alan vardır. Daha esnek düşünmemiz gerekir.
Bazı değişimler oluyor ve olacak ama bu değişime neden U dönüşü diyelim. Bunu besleyen nedenler var elbette. 1980’lerin başından beri ihracata yönelik bir strateji izlediğimiz halde son dönemde ihracata yöneldiğimize dair bir söylem oluştu. Tamamen farklı bir model uyguladığımıza dair söylemler bugünkü keskin dili besliyor.
Siyasetin dili farklı olabilir. Hele de seçim dönemlerinde bu fark daha da belirginleşir. Maalesef seçim dönemlerinde dil biraz keskinleşir. Rasyonaliteden uzaklaşır. Doğasında vardır bu. Ancak seçimler sona erip hayatın gerçeğine dönülünce o keskin dil geri plana itilir. Zira gerçek hayat, hele de ekonomi alanı keskin dili kaldıramaz.
Siyasal, sosyal ve iktisadi alanda hiçbir şey sil baştan yapılamaz. Yapılan her şey bir etki bırakır ve kaldığınız yerden devam edersiniz. Ne yıllarca faizi sıfıra yakın indiren ve piyasayı paraya boğan ABD merkez bankası, ne faizi negatifte tutan Japonya merkez bankası, ne de faizi %90’ların üzerine kadar çıkarmak zorunda kalan Arjantin merkez bankası hiçbir şeyi sil baştan yapmadı.
Ülkemizde seçime kadar olan dönemde uygulanan politikalar küresel salgın, deprem ve seçim konjonktürünün şekillendirdiği arızi politikalardı. Öncekilerden bir U dönüşü değildi. Bir iktidar neden 13 yıl boyunca uyguladığı politikalardan U dönüşü yapar? Ne son üç yılda uygulanan politikalar önceki politikalardan U dönüşüdür, ne de şu an uygulamaya hazırlandığımız politikalar. Bunu düşündürten tek şey politika faizi ile ilgilidir. Tek başına bu araç bir modeli belirleyemez. Öncelikle bu keskin dil, hele de akademik çevrelerde bırakılmalıdır.
Seçim sona erdiğine göre artık normale dönülecek ve bir program açıklanarak ona göre hareket edilecek. İhracata yönelik büyümeye devam edilecek. 40 yıldır yaptığımız gibi. Yapmamız gereken şey, yüksek teknoloji içeriği ihracatın payını arttırmaktır.
Salgın sonrası ortaya çıkan konjonktürde bütün dünyada enflasyon arttı. Bizi de etkiledi. Deprem ve seçimin etkisiyle faizi indirip piyasaya fazla para verince, enflasyona ek bir katkı geldi. Şimdi enflasyonu kontrol altına alacak bir program hazırlamak zorundayız. Lakin bu o kadar kolay bir iş değil. Çünkü depremin etkisi devam ediyor. Yüksek enflasyon hanehalkı gelirini aşındırdı. İşsizliği makul düzeylerde tutabildik ama iş bekleyen genç bir nüfus var. Bu yüzden de sadece faizi arttırıp kredi kanallarını daraltarak kolayca yapabileceğimiz bir iş değil bu.
Anti enflasyonist bir program uygularken, bu programın maliyetini topluma nasıl dağıtacağımız önemli. Asgari geçim düzeyindeki geniş kitlelere yükleyeceğimiz bir maliyet değil bu. Vergi tarafını ciddiye almak zorundayız. Bütçe açıklarımız var. Bu açıkları makul düzeye indirmenin yolu harcamaları kısmak ve/veya vergileri arttırmaktır. Hangi harcamaların kısılacağı ve hangi vergilerin arttırılacağı zorlu bir karar olacak. ABD’de de aynı tartışma var. Başkan Biden bu dönemde servetlerini arttıranların ek vergi ödemeleri gerektiğini boşuna söylemedi. Bizde de gündeme gelecek. Mevcut vergi gelirleri yetmiyorsa kapsam dışında kalan gelirlerin kapsama alınması ve mevcut vergilerin oranlarının arttırılması gibi seçenekler önümüze gelecek.
Kamu bankaları olmasa bu dönemde kredi mekanizmaları pek çalışmadı. Önümüzdeki dönemde kredi kanalları bir ölçüde çalıştırılacak. Ancak enflasyonu tetiklemeyecek bir kredi mekanizmasının çalıştırılması temel meselelerimizden birisi olacak. Bu yüzden de selektif kredi politikalarını yeniden gözden geçireceğiz. Mesela konut veya taşıt sahip olmak isteyenlerin hayatını kolaylaştıracak adımlar atılmalıdır. Ancak spekülatif amaçlı kredi kullanımlarının önüne geçilmelidir. Konuya ilişkin tartışılacak çok detay var.
Sorunlarımız ortada. Nasıl çözüleceğine ilişkin bilgi birikimimiz var. Ekonomi yönetiminde yer alan insanların yetkinliği de tartışılmaz. Ama zorlu olan konu şu: Sorunları hafifletmenin maliyeti ve refah artışının nimeti değişik toplum kesimleri arasında nasıl paylaşılacak? Toplumsal mutabakat bu noktada gerekli.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya