Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Ekonomik Gelişmeler ve Seçmen Davranışı

Bu yazı 25/04/2024 tarihinde yayınlanmıştır.

*Abuzer PINAR/SDE Başkanı

 

Geçtiğimiz bir yıl içerisinde iki seçim yapıldı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhur ittifakı kazanırken, bir yıl geçmeden yapılan yerel seçimlerde Millet ittifakının liderliğini yapan CHP oransal olarak birinci sıraya çıktı. Sonucu değiştiren, sandığa gitmeyen yaklaşık %10’luk seçmen oldu. Bu sonuçta etkili olan ne idi?

Seçim sonuçlarının en çok ekonomik gelişmelerden etkilendiği dillendirildi. Öncelikle seçim sonucunu bir tek faktör ile açıklamak mümkün değildir. Ekonomik gidişat, iktidarın davranışı ve söylemi, muhalefetin vaatleri; her biri etkilidir. Ancak öncelikle seçmen kitlesininin davranışını tanımlamakta yarar var.

Batı endüstriyel demokrasilerinde genellikle iki temel seçmen tanımı yapılır: Partizan ve rasyonel seçmen. İlki ne olursa olsun ideolojik olarak kendisini bir partiye bağlı bulur ve davranışını değiştirmez. Kendi partisine çok kızgınsa sandığa gitmemeyi tercih eder. İkincisinde parti bağlılığı yoktur. Günün şartlarına göre hareket eder.

Partizan seçmen hem batı demokrasilerinde hem de bizde küçümsenmeyecek oranlardadır. Cumhuriyetin kurucu partisi olan CHP’nin en yüksek partizan seçmene sahip olduğu söylenebilir. Partisinden hiçbir şekilde vazgeçmeyen, bazen sandığa gitmemeyi tercih eden, ama gittiği zaman da kendi partisine oy veren bir seçmendir bu. Arızi bazı durumlarda SHP gibi yine solda tanımlı partiler öne çıksa da taban değişmedi. Çok partili hayata geçtikten sonra ise geniş kitleler hep bir adres aradılar ve bu adres genellikle sağ-muhafazakar partiler oldu. Ancak bu partilerin tabanı değişmese de her defasında muhafazakar-sağ-liberal çizgide gidip gelen farklı yapılanmalar oldu. DP, AP, ANAP, RP, AKP gibi. Bu anlamda seçmen davranışı çok benzerdir.

Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beka sorunu öne çıktı ve HDP-DEM faktörü CHP ile tanımlandığı için cumhur ittifakı kazandı. Yerel seçimlerde ise cumhur ittifakı devam ederken millet ittifakı dağılmış ancak fiili durum olarak devam etmiştir. Yerel seçimlerde aday önem kazandığından farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır.

Bu sonuçlarda ekonomi faktörü ne kadar önemli idi? Partizan seçmen davranışını değiştirmemiştir. Ancak sandığa gitmeyen %10’luk bir seçmen kitlesi sonucu değiştirmiştir. Bu kesimin davranışında birinci sırada ekonomi, ardından da liyakatsizlik ve yolsuzluğa ilişkin algıların etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Ekonomi açısından bakıldığında mesele şöyle görünüyor: Türkiye ekonomisi son yıllarda 15 Temmuz, küresel salgın ve depremin etkisinde kaldı. Bunların herbiri ciddi maliyetler getirdi. Üzerine genel seçimler de gelince iktidar düşük faizli kredi ve bütçe açığı ile finanse edilen harcamaları arttırdı. Bu yapılmayabilir miydi? Kanaatimce yapılmak zorundaydı. Ancak miktar ve hedeflemeler tartışmaya açıktır.

Düşük faizli krediler kitlesel olarak ve ihtiyacı olan ve olmayan her kesime verildi. Mesela hiç aklından kredi çekmek geçmeyen şirketler ve şahıslar bile böyle bir imkan varken kredi çekti ve bunu verimsiz alanlara yatırdı. Mevduat, altın, döviz, taşıt ve gayrimenkul alımına yöneldi. Üretime katkısı olmayan ve büyük ölçüde spekülatif davranışlardı bunlar. Eğer sadece ihtiyacı olana verilmiş olsaydı ekonomiyi destekleyebilirdi. Hiçbir katkısı olmadığını iddia etmiyoruz. Ancak verilen destekler ile alınan sonuç çok zayıf kaldı. Sonuç olarak karşılıksız artan yüklü miktardaki para piyasaya girince başta döviz, otomobil ve gayrimenkul fiyatları olmak üzere aşırı fiyat artışları, ardından spekülasyon ve yüksek bir enflasyon ortaya çıktı.

Bu durumlarda en kırılgan kesim sabit gelirli ücretli kesimdir. Seçime giden süreçte bu defa başta asgari ücret olmak üzere ücretler arttırıldı. Ücret-enflasyon döngüsü ile yola devam edilirken bu politika genel seçimleri kurtardı. Bu arada iktidarın başlangıçta kesin bir dille reddettiği emeklilikte yaşa takılanlar meselesi de tekrar gündeme geldi ve talepler büyük ölçüde karşılandı. Bütün bunların asıl enflasyonist can yakıcı etkisi yerel seçimlerdeki süreçte ortaya çıktı.

Genel seçimlerden sonra atanan ekonomi yönetimi niyetini açıkça ortaya koydu. Daraltıcı para ve maliye politikaları ve bununla uyumlu gelirler politikası uygulanacaktı. Kısmen uygulandı. Ancak bazı araçlar için yerel seçimler beklendi. Bu kısmi uygulamayla bile daraltıcı politikaların seçmen davranışı üzerindeki etkisini gördük.

Daha önceki genişletici politikalar fiyatları aşırı ölçüde arttırırken, ücret artışları bunu takip edemiyor. Artık ev alma, araba alma, kredi çekme imkansız hale geldi. Geleceğe yönelik beklentilerde bozulma ortaya çıktı. Dar gelirli kesim artık geleceğe yönelik plan yapamaz hale geldi.

Bu süreçten herkes zarar görmedi elbette. Ödeme gücü olan ve fırsatı kullanmasını bilen kesimler kazandı. Ancak ödeme gücü yetersiz ve bu fırsatı kullanamayan veya kullanma imkanı olmayan bir seçmen kitlesi zarar gördü.

Bu ekonomik etkilerin yanında liyakatsizlik ve yolsuzluk algısı zihinlerde fazla yer buldu. Elbette bütün atananların liyakatsiz ve yapılan bütün ihalelerde yolsuzluk olduğunu savunmak insafa sığmaz. Ancak kısmi de olsa bu tür sorunların fazlaca gündeme gelmesi ve “kol kırılır yen içinde kalır” yaklaşımı, ekonomiden zaten canı yanan geniş kitlelerin algısında ciddi ölçüde bozulmaya yol açtı.

Sonuç olarak kendi partisininden vazgeçmese bile Cumhur İttifakı’nı destekleyen bir kısım seçmen, bunun nihayetinde bir yerel seçim olduğunu da düşünerek sandığa gitmeyerek tepkisini ortaya koydu.

Genel seçimlere yaklaşık dört yıl var. Sonucun ne olacağı, uygulanacak politikaların başarısına ve siyasal partilerin yeniden nasıl şekilleneceğine bağlıdır.