Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Enflasyon, Döviz Kuru ve Dış Denge

*Bu yazı 02/06/2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Abuzer PINAR / SDE Ekonomi ve Finans Koordinatörü

 

Son dönemde en çok konuştuğumuz iktisadi konu döviz kuru ve Merkez Bankası oldu. Temel eleştiri döviz kurunun bastırılması idi. Zira döviz kuru enflasyonu takip etmediğinde dış iktisadi denge bozuluyor. Ayrıca döviz kurunun enflasyonu mutlaka yakalayacağı düşüncesiyle yabancı paraya spekülatif yönelişler de oluyor. Şimdi bakalım tam olarak ne oldu ve ne olmalı?

Merkez bankalarının temel görevi fiyat istikrarı ve finansal istikrardır. Fiyat istikrarı piyasada fiyat düzeylerinin öngörülebilir olması, aşırı dalgalanmaması ve ekonomik kararları olumsuz etkilememesidir. Yani enflasyon aşırı arttığında fiyat algısı bozulduğu gibi göreli fiyatları da bozar. Tüketiciler ve tasarrufçular kendilerini korumaya almak için döviz, altın ve diğer güvendiği mallara yönelir. Spekülatif davranışlar artar.

Finansal istikrar ise parasal akışların sekteye uğramamasıdır. Hem yurtiçinde kredi mekanizmasının normal işlemesi, hem de dış finansmanda sıkıntı yaşanmamasıdır. Yani kredili mal satın almak isteyen birisi bunu alabilmeli, ithalat yapan bedelini ödemek üzere yabancı para bulmakta zorluk çekmemelidir.

Merkez bankalarının birincil görevi fiyat istikrarı olsa da finansal istikrar da buna bağlı zaten. Milli para aşırı değer kaybettiğinde ekonominin bütün dengeleri sarsılır. Zira enflasyon paranın değer kaybetmesidir.

Daha kötüsü para değer kaybettiği halde, yabancı paralara karşı değerini düşürmemektir. Bunun için de merkez bankaları döviz satar ya da kanuni karşılıklar ve benzeri oranları değiştirerek yabancı paraya yönelişi durdurmak ister. Bir ölçüde başarılı olabilir. Mesela seçime kadar olan dönemde dolar kuru 20 TL’nin altında tutuldu. Lakin bunun bedelleri de var.

Öncelikle kuru aşağıda tutmanın ithalat yoluyla gelen enflasyonun önlenmesine olumlu katkısı var. Son birkaç ayda enflasyonun düşmesinde baz etkisi yanında bunun da katkısı oldu elbette. Fakat olumsuz etkileri de var. Çünkü enflasyonun olduğu bir ekonomide üreticinin TL gideri artmaktadır. Döviz kuru düşük kaldığından İhraç ettiği mallardan elde ettiği döviz girdisi de düşük kalmaktadır. Bu da kar marjlarını daraltarak üretim üzerinde baskı yaratmaktadır. Kamu bankalarından verilen ucuz işletme kredileri ile bu maliyet bir ölçüde hafifletildi fakat uzun süre devamına imkân vermedi.

Döviz kurunun düşük kalmasında bir sorun daha var. İhracat pahalı hale gelirken ithalat ucuzlar. Bu da dış ticaret açığının artması demektir ki son iki çeyrekte ihracat düştü. İthalatın artması ile dış ticaret açığı da büyüdü.

Bu tür bir stratejinin sürdürülebilir olması pek mümkün değil. Uluslararası rezervler tükendiğinde bu politikaya devam edilemez zaten. Bunun daha sert örneği sabit döviz kuru uygulamasıdır. 2000 yılında olduğu gibi önceden döviz kurunun ne olacağı ilan edildi. Bu politika bir taraftan güven verir ama diğer taraftan sürdürülebilmesi için elde yeterince döviz olması gerekir ya da döviz gelirinin dış finansmana yetmesi gerekir. Enflasyon ortamında bu mümkün olmuyor.

Sorunun çözümü için döviz gelirinin artması gerekiyor. Bu da ihracat, turizm ve sermaye girişi ile olur. İhracat ve turizm hala fena gitmiyor ama yukarıda değindiğimiz gibi açık büyüdü. İhracatta kur avantajı kaybediliyor. Turizm iyi gidiyor. Lakin yabancı sermaye girişinin desteklenmesi gerekiyor.

Swap işlemleri ve ülkemizde bulundurulan yabancı para mevduatı ile bir süre idare ettik. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta bu paranın kalıcı olmadığıdır. Kalıcı olabilmesi için ülkeye gelen yabancı paranın TL’ye çevrilmesi ve TL varlıklara yatırılması gerekir. Bu yatırım bir tesis kurulması olabileceği gibi, mevcut bir firmaya ortaklık da olabilir. Gayrimenkul alımı da benzer bir etki yapar. Bu doğrudan yatırımlar yanında devlet tahvillerine ve hisse senetlerine de yatırım yapılabilir. Bu tür yatırımlar fazla dalgalı olsa da ekonomiyi rahatlatır.

Yeni dönemde yabancı para girişi özendirilmelidir. Yabancı para batı kaynaklı olabileceği gibi körfez ülkelerinden de gelebilir. Bu konudaki ayrımcılık yapmak kötü niyet değilse anlamsızdır. Körfez sermayesi ülkemizde değilse Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerindedir. Öncelikle bu tür bir ayrımcı bakışı bir kenara itmek gerekir.

Yabancı para girişinde bir de netameli konu var. İster batıdan ister körfez ülkelerinden olsun, şu an bir yabancının parasını ülkemize getirmek istediğini düşünelim. Eğer döviz kurunun enflasyonun altında kaldığını düşünüyorsa, TL’nin biraz daha değer kaybedeceğini düşünerek parasını bu kurdan bozmak istemeyecektir. Mesela dolar denge kurunun 24 TL olduğunu düşünüyorsa, 20 TL ile farkı %20’dir. Yani bu para bugün devlet kağıdına yatırılacak olsa elde edilecek kazanç gösterge faiz üzerinden %11 civarıdır. Sonuç olarak eğer dolar kuru 24 TL’ye çıkarsa yıllık bazda %9 zarar etmiş olacaktır. Bu yüzden kurun dengeye gelmesini beklemeyi tercih edebilir.

Doğrudan yatırım için de benzer bir durum söz konusudur. 10 milyon TL’lik bir konut alınacağını düşünelim. Dolar kuru 20 TL ise 500 bin dolar, 24 TL ise 417 bin dolar ödenecektir. Yabancı yatırımcı düşük kuru neden tercih etsin? İtiraz seslerini duyar gibiyim. Mallarımızı ucuzlatarak mı satalım? Öyle görünüyor ama buradaki suçlu yatırımcı değil, enflasyonun gerisinde kalan döviz kuru nedeniyle mallarımızın olduğundan daha pahalı hale gelmesidir. Gerçek bu maalesef.

Döviz kurunun yükselmesi enflasyon üzerinde bir miktar olumsuz etki yapar ancak para girişi arttıkça kur da gevşeyeceğinden yıllık bazdaki etkisi gözardı edilebilir. Bu yüzden kontrollü bir dalgalanma olacaksa bile kurun gerçekçi olması gerekir. Finansal istikrar amacı varsa döviz kurunun aşırı düşüşüne de yükselişine de izin verilmemelidir.

İstikrarlı bir döviz kuru, ekonomik faaliyetlerin güven içerisinde yürütülmesine ciddi katkı sağlayacaktır.