Kara Kıta Afrika'da Alman Sömürgesi

Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde "Kara Kıta Afrika'da Alman Sömürgesi" başlıklı konferans düzenlendi.

  1. Anasayfa /
  2. Tüm Faaliyetler
  3. /
  4. Konferans & Panel
SDE Editör | 09 Aralık 2022
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Stratejik Düşünce Enstitüsü'nde Dipl. Pedagog Dr. Abdulkadir İnalteki'in konuşmacı olarak yer aldığı "Kara Kıta Afrika'da Alman Sömürgesi" başlıklı konferans gerçekleştirildi. Afrika kıtasındaki sömürgeciliği tarihisel olaylara ve resmi belgelere dayandıran İnaltekin, konu üzerine çok önemli ve çarpıcı açıklamalarda bulundu. Sömürgenin kutsal kitabının İncil olduğunu belirten İnaltekin, sömürgeciliğin Afrika'ya Hristiyanlık dini üzerinden yayıldığını ve bunu yapanların insanları, "Adalet ve merhamet sahibi Tanrı'ya hizmet için" yaptıklarına ikna ettiklerini söyledi.  Batılıların, "Kara Kıta" Afrika’da kurduğu sömürge ağının, 19. yüzyılın başından itibaren Avrupa’nın ağır sanayi kalkınmasında ana etken olduğunu anlatan İnaltekin, bu süreçte Afrika'nın, tamamıyla ABD ve Avrupalıların sömürgesi altına girdiğini ve bu hususta Afrika’dan sömürge ülkelerine taşınan kölelerin fabrika tezgâhlarına zincirlenerek sadece karın tokluğuna günde 20 saat çalıştırıldığını aktardı.

İnaltekin, 1956’da köleliğin resmi olarak kaldırılmasından sonra işçi açığını kapatmak için 1960’dan itibaren Almanya ve gelişmiş Avrupa ülkelerinin Türkiye, Fas, Tunus, Cezayir, Yunanistan, İtalya, İspanya ve Eski Yugoslavya‘dan sözleşmeli işçi alımına başladığını ve Avrupa’nın sömürgeci geçmişi ile yakından ilgili olan bu süreçte kölelik uygulamasının yerini "sözleşmeli işçi" uygulamasının aldığını söyledi. Bakıldığında Afrika'nın çoğu insan için "kültür ve medeniyete sahip olmayan, fakir, gelişmemiş ve ilkel toplumların yaşadığı kıta"yı ifade eetiğini söyleyen İnaltekin, oysa ki insanlık tarihinin en eski kültür coğrafyası olan Afrika'nın,  zengin doğal kaynaklara, köklü kültür birikimine ve İslam tarihinde önemli yeri olan bir coğrafya olduğunu belirtti. 

Afrika'da İnsan Hakları

İnsanlık tarihi bağlamında ayrı öneme sahip olan Afrika'nın, uygarlığın ev sahibi olduğunu vurgulayan İnaltekin Avrupalıların İnsan Hakları için: "Kendilerini insan haklarının hamisi, demokrasinin banisi olarak gören Avrupalıların İkinci Dünya Savaşından sonra uygulamaya başladığı "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" kıstaslarını 1407 yıl önce Afrikalı hükümdar EnNecaşi Ashame b. Ebcer'in uygulamıştır" diyerek Afrika'nın bu hususta Avrupa'dan daha köklü geçmişe sahip olduğunu öne sürdü.

Kara Kıta'nın "Beyaz" Sömürge Hikayesi 

İnaltekin, Prusya Başbakanı Otto von Bismarck‘ın çağrısı ile düzenlenen "Berlin Kongo Konferansı" sonunda Avrupalı sömürgeci devletlerin Afrika’nın paylaşımı konusunda anlaştığını ve Afrika kıtasının sömürge sınırlarını çiztiklerini ve toplam 1 milyar, 129 milyon nüfusun köleleştirildiğini belirtti. Bu husuta sözlerine "ABD + AVRUPA ülkelerinin toplam yüzölçümünden ve nüfusundan daha büyük olan Afrika, zengin doğal kaynakları ve insan işçi gücü ile 200 yıldır, ABD, Avrupa ve dünyayı beslemektedir" şeklinde devam etti. 

İnaltekin, arkeolojik kazı, misyonerlik, tıp hizmeti ve bilimsel araştırma adı altında yürütülen işgal ve sömürge altyapı çalışmaları ile Batılı sömürgecilerin Afrika’yı ele geçirdiğini ve Alman seyyah ve hekim Gustav Nachtigal, İngiliz tacir Cecil John Rhodes ve İskoç misyoner David Livingstonebu'nun sömürgeci öncülerden tanınmış bazı isimler olduğunu söyledi. Berlin Kongo Konferansı’ndan 3 ay sonra, 3 katlı gemilerle Afrika‘dan "yenidünyaya" gemilerin her birinde 300 ila 600 olmak üzere tutuklu kölelerin taşındığını anlatan İnaltekin, firar etmeye kalkışan kölelerin de çeşitli işkencelere maruz bırakılarak öldürüldüğünü belirtti. İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar sömürge hâkimiyetinin dokunulmazlığının bu şekilde devam ettiğini belirten İnaltekin, savaştan sonra uluslararası alandaki siyasi, sosyal ve iktisadi değişimin Batılı güçlerin işini giderek zorlaştırdığını ekledi. 

Alman İmparatorluğu'nun Doğu-GüneyBatı Afrika'sındaki Sömürgelerini çeşitli haritalar ve o dönemde Alman İmparatorluğu’nun Alman Korunmuş Bölgesi içinde tedavüle sürmüş oldukları banknotlar üzerinden açıklayan İnaltekin, Alman sömürgeciliğinin Namibya'daki yayılışını da ele aldı. Daha sonrasında "Bilimsel deney" maksadıyla insanın açlık sınırını tespit etmek için ölüm açlığına terk edilmeleri ve daha bir çok işkencelere maruz bırakılan Hererolar'ın 1905 – 1907 yıllarında Namibya'da Alman sömürgesine karşı ayaklanmalarını anlatan İnaltekin bu özgürlük arayışlarının maalesef idamla sonuçlandığını belirtti. 

Sömürge süresi boyunca AVrupalıların Afrika halkı üzerinde "Kayıp Halka" gibi çeşitli bilimsel deneyleri denediklerini, onları ABD ve Avrupa'da hayvanat bahçelerine kapatarak sergilediklerini ve panayırlarda gösterilerinin yapılarak köle ticaretlerinin gerçekleştirildiğini anlatan İnaltekin, Almanya'da bu durumun Berlin Hayvanat Bahçesi'ndeki halk gösteriminin 1952'de sona ermesine kadar devam ettiğini belirtti. 

Sermayesinin kan, soykırım, sömürge ve uluslararası köle ticaretinden ibaret olan Alman ve "Batılı ülkelerin markalarının" insan kanının mahsulü olduğunu niteleyen İnaltekin, Afrikaların ünlü otomobil lastiği, çay ve kahve firmalarının  ürünlerinin üretimi için Afrika ormanlarından elde edilen süngerlerin hammaddesini toplamada yeterli başarıyı gösteremedikleri zaman ceza olarak elleri ve tek ayakları kesildiğini söyledi. Bu bağlamda sözlerine şu şekilde "Afrika’da kesilen kölelerin ellerinin, yine Afrika’nın çikolata hammaddesinden üretilen çikolata ürünleri ile zevke dönüşmesi, insanlığın nasıl yok sayılabildiğini gösteren ibretamiz bir durumdur…" devam etti.

21. Yüzyılda Devam Eden Sömürge ve Kölelik 

İnaltekin, 21. yüzyılda halâ devam eden Beyaz Sömürge'nin 200 yıldan beri aralıksız sürdüğünü ve eskilerin yerini alan yeni köleler için, dedeleri gibi kırbaç altında çalıştırılmıyor olmalarının, "beyaz efendileri tarafından kendilerine gösterilen en büyük lütuf "muş gibi b ir algının varlığını, ABD ve Batılı güçlerin attıkları sömürge temelinin sağlam olduğu açıkça görüldüğünü belirti. Aynı zamanda sadece gösterişten ibaret olduğunu söylediği BM, NATO, AİHM, UNICEF, UN WOMEN gibi uluslararası kuruluşların masa başından dünyayı yönetenlerin elinde sihirli değnek gibi durduğunu ve nereye, nasıl vururlarsa ona göre sonuç alacaklarını iyi bildiklerini de vurguladı.

1955 yılında Rosa Parks’ın tutuklanmasını ve özgürlük mücadelesini anlatan İnaltekin, Parkas'ı nesillere ilham kaynağı olmuş hürriyet kahrmanı bir kadın olarak nitelendirdi. Yaşanılan özgürlük direnişlerine rağmen Batılı güçlerin, "3. Dünya‘nın 3. sınıf insanları" olarak tanımladıkları Zencilerin, 21. yüzyılda da Batılı güçlerin sömürge kıskacından kurtulamadıklarını ekledi. Bun arağmen kolonileşme sürecinin ellinci yılından itibaren eğitim alanında giderek çoğalmaya başlayan Afrikalılar,ın kölelikten bilimsel alandaki ihtiyaçları karşılayan nitelikli işçi gücüne dönüştüğünü söyleyen İnaltekin, günümüzde Avrupa ve ABD’de milyonlarca Afrika kökenli aydının hayatın bütün alanlarında büyük başarılarını sürdürdüğünü ekledi.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA