Fransa-Afrika: Macron’u Kara Kara Düşündüren İlişkiler
*Köksal Çiftçi
“İslamcı terörle mücadelesinde gömdüğü askerleri ve milyarlarına rağmen, Emmanuel Macron’un ülkesine karşı kamuoyunun bir kısmında eleştiriler giderek artıyor.”
Afrika ülkelerinde yükselen Fransa karşıtlığı ile ilgili kapsamlı bir araştırmanın giriş cümlesi böyle olan yazının devamında şu ifadelere yer veriliyor:
“15 Kasım günü Bamako’nun Bağımsızlık Meydanında “Batsın Fransa”, “Barkhane Defol!”, “Mali’de Fransız Soykırımı Dursun” gibi sert ve aşırı sloganlar vardı.
Resmî olarak ülkenin Kuzeyi ve Merkezinde saldırıya uğran Mali Ordusunu desteklemek için düzenlenmiş olsa da, birkaç bin kişinin yürüyüşü, önceki hafta olduğu gibi, Fransa karşıtı gösteriye dönüştü.
Mali’nin sınırlarını aşan yankılarını düşünürsek olayın sembolik boyutu önemli.
Zira Mayıs ayı sonunda, benzer bir eylem Niamey’de gerçekleşmişti.
Ekim ortalarında ise, bu sefer Ouagadougou’da yüzlerce insan Fransa’nın gitmesini talep etmişti.”[1]
Peki, ne oldu da 2013 yılında sevinç gösterileri ile karşılanan Fransız askeri bugün çok ağır bir şekilde suçlanmakta?
Unutmayalım ki cihatçı teröre karşı mücadele bahanesi ile bulunuyor oradaki Fransız kuvvetleri. Oysa bitmeyi bilmeyen hatta şiddetlenerek devam eden bu savaşta, en büyük kayıpları yerel ordular veriyor. 30 Eylül 2019 günü Bulkisi Kampına düzenlenen bir saldırıda 41 Mali Askeri ölmüştü. Ekim ayının başlarında ise iki ayrı askeri kampa düzenlenen saldırıda Afrikalı askerlerden yirmi beşi ölmüş 78’i kayıp olmuştu. Bu olaylar ki örneklerini çoğaltmak mümkündür, halk arasında çeşitli sorgulamalar ve hatta spekülasyonlara yol açmakta.
En iyi niyetli yaklaşımlarda Fransız askeri varlığının hiçbir faydası olmadığı tespiti öne çıkıyor.
Meseleye farklı yaklaşan bir kesim Fransızları doğrudan suçluyor. Fransa’nın Bamako büyükelçiliği önünde düzenlenen bir protesto sırasında (Ocak 2018) “Fransa Suç Ortağı” pankartları görülmüştür mesela.
Halk arasında: “ nasıl olurda Fransız İHA’ları yüzlerce saldırganı göremez?” ,“burada sofistike silahlar kullanılmıştır. Askerlerimize aslında Fransa saldırmıştır..” gibi sorgulamalar yaygındır. [2]
Afrika ülkelerinde gelişen Fransız karşıtlığı iyice rahatsız edici boyuta ulaşmış olacak ki Cumhurbaşkanı Macron, o ülkelerin yöneticilerini, konuyla ilgili daha sert bir tutum almaya çağırdı. Nijer’de yaptığı bu açıklamada Sahel bölgesindeki Cihat’a karşı mücadelenin “bir dönüm noktasında” olduğunu belirterek oba altındaki sopayı gösterdi.
Bu cümle, hayatlarını terör saldırısında kaybeden, 71 Nijeryalı askeri anma töreninde kurulmuştur.[3] Emmanuel Macron’un çıkışını bağlamında düşünürsek burada bir şantajı olduğunu görebiliriz. Fransa karşıtı duygu ve düşünceleri bastırmasanız gideriz ve teröristlerle baş başa kalırsınız mealinde bir tehdittir aslında.
Macron’un bu “net tavır” talebi, iki helikopterin “Barkhane Harekatı” çerçevesinde yürütülen operasyon esnasında çarpışarak, 13 Fransız askerin ölmesinden kısa süre sonra gelmesi dikkat çekiyor.
Bu trajedi, hem Fransa’da hem o ülkelerde, Fransa’nın Sahel’deki meşruiyetini yeniden tartışmaya açtı.
Macron’un 4 Aralık’ta, NATO zirvesi sonrası, yaptığı şu açıklama yeterince aydınlatıcıdır:
“G5 Sahel grubuna üye 5 Afrika ülkesi ile (Mali, Burkina Faso, Nijer, Çad, Moritanya) çok kısa vadede, bizim Sahel’e müdahalemizin çerçevesini ve siyasi şartlarını, netleştirmek zorundayız. Onlardan Fransa’dan ve uluslararası topluluktan ne istediklerini netleştirmelerini ve resmileştirmelerini bekliyorum.
Orda bulunmamızı istiyorlar mi? Bize ihtiyaçları var mı? Bu sorulara açık ve sorumlu cevaplar istiyorum...” diyen Fransız Başkan “başını bazı siyasetçilerin çektiği Fransa karşıtı hareketleri” eleştirmeyi ihmal etmedi.
Macron’un kastettiği siyasetçilerden birisi, Fil Dişi Cumhuriyeti eski Meclis Başkanı (bugün muhalif), Mamadou Koulibaly olsa gerek.
Kaldı ki partisinin (LIDER) Facebook sayfasına koyduğu videodaki görüşler sömürgeci zihniyeti kızdıracak cinsten.[4]
Macron’un Fransız karşıtlığı söylemini reddeden Koulibaly, yerel halk ile Fransızların “tam bir uyum” içinde yaşadığını söylüyor ve bunun Abidjan’de rahatlıkla görüldüğünü vurguluyor:
“Abidjan Havalimanına inince, çıktığımız caddenin ismi Giscard d’Estaing, kullandığımız köprü De Gaulle Köprüsü, üniversiteye gitmek için François Mitterrand sokağından geçiyoruz.
Hayır, biz ne Fransızlara ne Fransızca’ya karşıyız”,diyen Koulibaly, yeni nesilin bazı konularda rahatsız olduğunu kabul ediyor:
“Yeni neslin istediği, bizim de istediğimiz, öz yönetimdir. Devlet adamlarımızın burada bize hesap vermelidir. Meşruiyet kazanmak için size hesap vermek zorunda olmasınlar. Artık kimsenin vesayeti altında olmak istemiyoruz. Yeniden özgür insanlar olmak istiyoruz.”
İşte bu gergin ortamda, G5 Sahel ülkelerinin Liderleri 13 Ocakta Emmanuel Macron’un talimatıyla, (pardon davetiyle!) durumu değerlendirmek üzere Fransa’nın Pau kentinde bir araya geldiler.
Bizim espriyle yaklaştığımız talimat/davet meselesi aslında ciddi bir polemik konusu oluşturdu bu süreçte.
Macron’un, muhatap ülkelerin liderlerine yaptığı çağrıda, kullandığı üslup o ülke kamuoylarında fazlasıyla yadırgandı.
Peki, ne çıktı bu zirveden?
Devlet Başkanları “Barkhane Gücünün, yani Fransız varlığının, devamından yana olduklarını teyit ettiler. Yetmedi, 220 Fransız askerin takviyesi ile, mevcut kontenjanın güçlenmesi kararlaştırıldı. Çekilirim, çekildim derken daha fazla asker gönderme vakasına biz Suriye’de daha rastlamıştık. İşin korkutucu tarafı “Trumpizm’in” bulaşıcı huyu olma ihtimalidir.
Liderlerin basın toplantısında bir diğer ortak görüş şuydu:
- Barkhane gücünün sonuçları beklentilerin altındadır,
- Tüm faaliyetler eşgüdümlü yürütülmesi gerekmektedir.
- Yöntemler yeniden konuşulmalı
Bu konuda (değişmesi gereken yöntemler) ayrıntılar şöyle:
- Operasyonlar, G5 ülkelerinden Mali, Nijerya ve Burkina’nın sınırlarının kesiştiği merkeze odaklanacak. Zira DEAŞ eylemlerinin çoğu bu bölgede gerçekleşiyor
- G5 ülkelerinin ulusal orduları güçlendirilecek
- İstihbarat paylaşımı olacak
- Sağlık merkezleri ve okul açılışlarıyla Devlet Otoritesi yeniden tesis edilecek.
Netice itibariyle çok derin bir yaraya yüzeysel bir pansuman gibidir bu tür toplantı ve orada alınan kararlar. Sömürgeci vesayetin son kalıntılarına dayanarak ayak sürse de Tarih hızını almış ve amansız yürüyüşüne devam etmektedir. Asırlar boyunca arka bahçesi gibi gördüğü, çaldığı-çırptığı, yaktığı-yıktığı Afrika kıtası ve halkı, Fransa’ya “çık git artık” diyerek kapıyı gösteriyor. Arka kapıyı.
Belki de şu dizelerle:
“...Ve işte onlardan geriye kalan:
boş bir kilise
taş bir kule
bronz bir çan
gel bunları da götür, gideceğin yere
adaletsiz medeniyetin babası
ölçüsü menfaat olan, beyaz insan.”[5]
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya