Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Gazze Savaşı Sonrası Körfez Güvenlik Dinamiklerindeki Dönüşümler

 

 Bu yazı 13.09.2024 tarihinde yayınlanmıştır.

*Mithat Işık/SDE Savunma ve Güvenlik Koordinatörü

 

Basra Körfezi kıyısında bulunan ülkelere körfez ülkeleri denir. Bu ülkeler Suudi Arabistan, Bahreyn, Irak, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, İran ve Umman’dır. 2 Ağustos 1990 tarihinde Irak’ın Kuveyt'i işgali ile başlayan ve aynı gün Birleşmiş Milletler kararıyla uluslararası bir boyut kazanan krize Körfez Krizi denir. Bu kriz, Irak’ın işgal ettiği Kuveyt topraklarını terk etmemesi üzerine 17 Ocak 1991'de Körfez Savaşı'na dönüşmüştür. ABD öncülüğündeki çok uluslu hava güçleri Ocak 1991'de Irak üzerinde harekete geçti. Irak güçleri yenildi. 6 Nisan 1991'de Irak, Birleşmiş Milletler şartlarını kabul etti.

Irak toprakları ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından işgal edildi. ABD'nin oluşturduğu güvenli bölge ve 36. paralelin kuzeyine Irak güçlerinin geçmesinin yasaklanması nedeniyle Irak resmen ikiye bölündü. ABD böylece körfeze yerleşmiş oldu. ABD'nin bölgeye yerleşmesiyle birlikte bölge kan gölüne döndü. ABD'nin sağladığı sınırsız desteği alan İsrail'in 7 Ekim'de başlattığı Gazze'deki insanlık dışı katliam devam ediyor. Gazze Savaşı, Körfez güvenlik dinamiklerinde dönüşümlere de neden oldu. Son yıllarda küresel siyasette güç dengelerinde önemli değişimler yaşanıyor. Bu durum Körfez siyasetine de yansıdı. Bu nedenle bölgede güvenlik haritası yeniden şekilleniyor. Körfez bölgesi bölgesel siyasette olduğu kadar, küresel siyasette de stratejik öneme sahip.

-Bölge Hint okyanusunu körfeze bağlayan Hürmüz Boğazı, Babül Mendep Boğazı ile Hint Okyanusu'nu Kızıl Deniz’e ve Süveyş Kanalı’na bağlayan önemli geçiş yollarından biri olarak stratejik ve jeopolitik öneme sahiptir.

-Körfez bölgesi dünyanın toplam hidrokarbon enerji kaynaklarının yarısından fazlasına sahiptir.

-Körfez ülkeleri petrol gelirleri nedeniyle büyük ekonomik güce sahipler. Bu nedenle uluslararası silah sanayisinin en karlı pazarlarından birisini oluşturuyorlar. Bütün bu önemli sebepler körfez bölgesini uluslararası hegemonya iddiasına sahip ülkeler için odak noktası haline getirmiştir.

ABD liderliğindeki Batılı emperyal güçler körfez ülkeleri ile geliştirdikleri siyasi ve güvenlik ittifakı çerçevesinde bölgesel sistemin dizayn edilmesine zemin hazırlamışlardır. ABD'nin hakim olduğu bu güvenlik mimarisi yıllardır etkisini sürdürmektedir. Özellikle Gazze Savaşı nedeniyle bölgede yaşanan değişimler hızlanmıştır. ABD'de Trump'ın yerine Joe Biden’ın seçilmesiyle ABD'nin İran politikalarına yaklaşımı farklı olmuştur. İbrahim anlaşmalarıyla başlayan süreçte BAE'nin İsrail ile normalleşmesi İsrail’e bölgesel güvenlikte alan kazandırmıştır. Bu durum Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan dış politikalarında etkili olmuştur. Bu süreç KİK ülkelerinin siyasi ve güvenlik ilişkilerini Rusya, Çin gibi ülkelerle çeşitlendirmelerine neden olmuştur.

Türkiye'nin bölgeye Katar ile açılımının başlaması bölgede değişimin başlamasında önemli bir etki yaratmıştır. 19 Aralık 2014'te Türkiye Katar arasında imzalanan ve 15 Haziran 2015'te yürürlüğe giren Güvenlik İşbirliği Anlaşması ile Türkiye'nin Katar'da askeri eğitim, savunma sanayi ve Katar topraklarında asker bulundurma konularında karar alınmasıyla Katar'da konuşlanan Türk askeri varlığı bölgesel güvenlik çerçevesinde önemli bir denge unsuru olmuştur. Katar-Türkiye ortak güvenlik sistemi bölgedeki çatışma siyasetini uzlaşma siyasetine dönüştürmüştür. Bu durum bölgede Katar krizini de sonuçlandırmıştır. Çin’in devreye girmesiyle Mart 2023'te Suudi Arabistan-İran Antlaşması sağlanmıştır. Bu durum bölgede ABD hegemonyasının belirlediği çatışma siyasetinin bozulmasına, uzlaşma siyasetine geçilmesine neden olmuştur. Buna rağmen ABD'nin bölgesel güvenlik sistemindeki etkisi nedeniyle İran'ı çevreleme siyaseti devam etmektedir.

7 Ekim 2023’ten beri devam eden Gazze Savaşı nedeniyle Suudi Arabistan Birleşik Arap Emirlikleri yönetimlerinin yaklaşımlarında özellikle Suudi Arabistan yönetimi Doğu Kudüs’ü de kapsayan 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devleti tanınmadıkça, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları durmadıkça İsrail ile diplomatik ilişki kurulmayacağı yönündeki tutumunu sürdüreceğini açıklaması ve bu durumu ABD yönetimine iletmesi önemlidir. Suudi Arabistan ABD destekli İsrail ile ilişkilerini normalleştirme planını rafa kaldırdığını açıklamıştır.

Türkiye bölge ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmiş, gelişen savunma sanayisi ile bölgesel güç olma yolunda hızla ilerlemektedir. Türkiye'nin dış politika ve güvenlik politikasında geliştirdiği bu yaklaşım körfez ülkeleri için bir cazibe kaynağı haline gelmesine neden olmuştur.

ABD'nin oluşturduğu güvenlik sistemi bölge için güvenlik yerine güvensizlik üretmektedir. ABD bölgede kalmak için bölge ülkeleri arasında özellikle İran-Suudi Arabistan arasında mezhep çatışması ekseninde politikalar üretmektedir. Ayrıca bölgede terörü de bir tehdit olarak kullanmaktadır. KİK ülkelerinde çok sayıda ABD, İngiltere, Fransa üsleri ile İran çevrelenmiştir. Terör ve İran tehdidi bahanesi ile KİK ülkeleri ihtiyaçlarından fazla silahlandırılmıştır.

Bölgedeki huzur ve güvenlik için Körfez ülkeleri Bahreyn, BAE, Suudi Arabistan, Katar, Umman, İran, Irak ve Türkiye, Suriye, Mısır birlikte hareket etmelidir. Gazze katliamı bölgedeki güvenlik dinamiklerini mutlaka değiştirecektir. ABD ve AB’nin tek amacı İsrail'in güvenliğidir. Bölgenin kan gölüne dönmesi onların umurunda değildir. Siyonizme ve ABD emperyalizmine karşı tüm Ortadoğu ülkeleri birleşmelidir. Birlikte hareket etmelidir.