571’de Doğan Peygamber’in Müjdesinin Gerçekleşmesinin 571. Yılı
29 Mayıs 2024.
Bugün dünyada bir devrin kapanıp yeni bir devrin açılmasına sebep olan İstanbul’un fethinin 571. Yılı. Peki, dünyada yeni bir dönemin başlamasına yol açan bu fethe nasıl gelindi?
Tarihçilere göre, kalıntıları 8 bin 500 yıl öncesine kadar giden şehir, Roma’nın barbar istilalarına karşı koyamaması sebebiyle 11 Mayıs 330 tarihinde Roma imparatoru I. Konstantinus tarafından İmparatorluğun yeni başkenti ilan edildi ve bu tarihten itibaren Konstantinopolis olarak anılmaya başlandı. Asya ile Avrupa’nın birleştiği noktadaki eşsiz coğrafî konumu, siyasî, askerî ve ticarî bakımdan merkez olma özelliği Roma’nın yerine başkent seçiminde etkili olmuştu.
476'da Batı Roma yıkılınca Bizans İmparatorluğu adını alan Doğu Roma, devlet dini haline getirdiği Hristiyanlığın hamisi oldu. Zamanla Konstantinopolis, Vatikan’a rakip, Ortodoks Hristiyanlığın merkezi haline geldi. Şehrin hem siyasi hem dini temsil gücü oluştu.
Konstantinopolis başkent ilan edilişinden sonra aralıksız dış saldırılara, işgallere, iç kargaşalarla yıkılıp yağmalanmaya maruz kaldı. Çünkü bu başkent her hükümdarın ele geçirip başına takmak istediği parlayan bir taç gibiydi. 1453 yılından önce, 28 kez birçok farklı devlet/güç tarafından kuşatılması çağının en önemli kenti olduğunu göstermekteydi. Fetih öncesinde Konstantinopolis’i kuşatan devletler/güçler arasında Sasaniler, Emeviler, Abbasiler, Katolik Haçlılar, Ruslar, Slavlar, Sırplar, Hırvatlar, Latinler, Venedikliler, Cenevizler, Avarlar, Bulgarların olduğu bilinmektedir.
Konstantinopolis’in fethinin hadis-i şerifle müjdelenmesi gibi, Sasani-Bizans savaşlarında yenilen Bizans’ın kısa zamanda Sasanilere karşı zafer kazanacağının ayetle müjdelenmesi de İslam tarihinde önemli bir hadise olarak yer aldı.
M. 615 yılında Rumların İranlılara yenildiği sırada müşrikler, Müslümanlarla "Sizin gibi kitabı olan Hristiyanlar, bizim gibi putperest olan Sasanilere yenildi." diye alay ediyorlardı. İşte bu sırada indirilen Rum Suresi’nin 2-5 ayetlerinde Allah Teâlâ; "Rumlar, (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.”buyurmuştu. Birkaç yıl sonra Allah`ın vaadi tahakkuk etti.
651 yılında Sasani Devleti Müslümanlar tarafından yıkılınca Bizans bundan sonra karşısında rakip olarak Arap Müslümanları buldu. Bizans hakimiyetinde bulunan Suriye, Filistin, Mısır, Kuzey Afrika, Kıbrıs, Rodos, Doğu Akdeniz, Anadolu’nun bir kısmı hızla İslam ordularını hakimiyetine geçti. Müslümanların asıl hedefi imparatorluğun başkenti Konstantinopolis’i fethetmekti. 663’ten itibaren her yıl Anadolu’ya akınlar yapan Emevî orduları 668’de Kadıköy’e kadar ilerledi ve ertesi yıl Boğazı geçerek İstanbul’u kuşattı. İlerlemiş yaşına rağmen bu sefere katılan sahabe Ebû Eyyûb el-Ensârî kuşatma sırasında vefat ederek surlar önüne defnedildi.
Daha sonra İslam ordularının Konstantinopolis’i kuşatmaları devam etti.
1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu'da devlet kuran Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar fetihlerle bir yandan Anadolu’dan diğer yandan Rumeli’den ilerleyerek Konstantinopol’e doğru yaklaştılar. Bizans için en büyük tehdit artık Türklerdi.
Fatih’ten önce 1. Bayezid, Mustafa Çelebi, 2. Murad gibi padişahlar liderliğinde Osmanlılar tarafından 7 kez kuşatılmasına rağmen şehrin fethi gerçekleşmedi.
Hz. Peygamber’in “Konstantiniyye elbette feth olunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel asker” hadis-i şerifi ile müjdelediği komutan olma arzusu birçok Müslüman devlet yöneticisini Konstantinopolis’i fethetmeye ve İslam dünyasına armağan etmeye teşvik etmişti. Müslüman dünyası için bu kutlu görev, çok genç yaşta tahta geçmiş olan 2.Mehmet’in de hedefi olmuştu.
Hz. Peygamber'in Konstantinopolis'i fetheden komutanı yücelten sözlerinin manevi değeri elbette büyüktü. Onu fetheden komutan kıyamete kadar anılmayı hak edecekti. Bunun yanı sıra şehrin coğrafi konumu, Roma'nın bıraktığı mirasın varisi olma, Hristiyanlar için kutsal bir şehrin hakimi olma, Fetih ve Gaza hareketlerini Balkanlar'a yönlendiren Osmanlı için bir güzergah olması ve fethedilen topraklarda coğrafi bütünlüğü sağlama gibi faktörler Konstantinopolis'in Osmanlı Devleti için stratejik önemini belirliyordu. Ayrıca, Karadeniz'e açılan önemli bir liman kenti olması ve ipek yolunun bir koluna hakim olunacak olmasının ekonomik kazançları da dikkate alınıyordu.
Şehrin fethedilmesinde etkili olan siyasi sebepler de vardı. Bizans İmparatorluğu'nun şehzadeleri kışkırtarak taht kavgaları çıkarması, Avrupa Hristiyanlarını tahrik ederek Osmanlı'yı Anadolu'dan çıkarmak amacıyla Haçlı Seferlerinin yapılması için zemin hazırlaması, Anadolu Beyliklerini Osmanlı devletine karşı kışkırtarak Türk birliğinin bozulmasına yol açması sebebiyle Osmanlı Devleti’nin İstanbul'u fethetmesi bir zorunluluk halini almıştı.
Sultan II. Mehmed, 6 Nisan 1453 tarihinde Konstantinopolis’i ya da fetihten sonra aldığı adıyla İstanbul’u hem karadan hem de denizden kuşattı. Ne var ki, şehrin muhkem surlarla çevrili oluşu Osmanlı ordusunun ilerleyişini güçleştiriyordu. Sultan Mehmed, şehri çevreleyen surları yıkabilmek ve ilerleyişi sağlayabilmek için Şahi adı verilen 800 kg'lık gülleler atabilen toplar döktürerek şehre girmeyi başardı. Bu devrine göre büyük bir savaş teknolojisi idi. Şahi dışında Osmanlı’nın elinde iki yüze yakın daha küçük çapta toplar da vardı.
Fetih için yapılan bir diğer hamleye gelince, şehri denizden de kuşatabilmek amacıyla 400 parçalık donanma hazırlanmıştı. Fetih harekatı sırasında Bizans’a yardım etmesi muhtemel devletlerden Venedik, Ceneviz, Eflak, Sırbistan, Macaristan ve Karamanoğulları beyliği ile barış antlaşmaları yapıldı.
Yine, Bizans İmparatorluğunun hakimiyetinde olan Misivri, Ahyolu, Vize ve Silivri kalelerinin ele geçirilmesi ve Karadeniz girişini kontrol altında tutmak üzere Rumeli Hisarı yapılması önemli hazırlık hamleleriydi.
Bizans da fethe karşı hazırlık yapmıştı. Şehrin surları yenilenmiş, denizden kuşatılmasını engellemek adına Haliç ve Karaköy arasında zincir çekilmiş, Papa tarafından Bizans’a destek amacıyla gönderilen 5 tam teçhizatlı yardım gemisi Haliç’e demirlemiş ve savaşta kullanmak amacıyla daha fazla Grejuva (Rum ateşi) imal edilmişti.
Fatih Sultan Mehmed bir savaş dâhisi olarak, 21 Nisan’ı 22 Nisan’a bağlayan gecede 70 parça Kadırgayı karadan yürüterek Haliç’e indirip Bizans’ı şaşkınlığa uğrattı. Haliç tarafında nispeten daha zayıf olan surları top ateşine tuttu.
Bizans İmparatoru, Fatih’in şehri teslim etme çağrısını reddetti. Tarih 29 Mayıs 1453’ü gösterdiğinde Fatih, vezirleri ve ulemasıyla şehre girdi; eski adıyla Konstantinopolis, yeni adıyla İstanbul Osmanlı’nın oldu.
Bu fetih, dünya tarihinde feodaliteye dayalı Orta Çağ’ın yıkıldığı Yeni Çağ’ın başladığı tarihi bir dönemeç olarak kabul edildi.
Fethin dünya üzerinde büyük tesirleri oldu. Bir defa Hazreti Peygamberin ümmetinden beklentisi gerçekleşmiş, “Kızılelma”ya erişilmişti. Bu Müslümanlar için büyük bir sevinç ve gurur kaynağı oldu. Bu fetih, Hilafete giden yolda, diğer Müslüman halkların Osmanlı Devleti’ne en büyük biat sebebi oldu. Fatih’in İstanbul’u fethetmesiyle, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük imparatorluklarından olan Roma İmparatorluğu tarihe gömüldü. Konstantinopolis’in Osmanlı Devleti’nin başkenti olması ile devlet, bugünkü deyimle küresel bir güce dönüştü. Fener Rum Patrikhanesi Osmanlı himayesine girdi. 2. Mehmet, Fatih ve Kayzer unvanlarını aldı.
1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı hilafetinin ilanı ve İstanbul’u hilafet merkezi yapması ile tarihi Konstantinopolis başka bir kimliğe büründü. Şehir bir hilafet merkezi olarak yeniden inşa edildi ve İslam dünyasının siyasi ve dini merkezi haline geldi. Osmanlı Devleti yüzyıllarca İslam aleminin tek devleti olarak hüküm sürdü.
Bugün 29 Mayıs 2024. Yani miladi 571 yılında doğan Hz. Peygamber’in müjdesinin gerçekleşmesinin üzerinden 571 yıl geçti.
Dünyamızın bin yıl sonra yeni bir doğumun arifesinde olduğu açıkça görülüyor. Bu tür kutlu doğumlar hep zulmün zifiri karanlığında gerçekleşmiştir.
7 Ekim 2023’te Gazze’de sömürgeci İsrail’e karşı işgal altındaki topraklarını kurtarmak üzere Hamas tarafından başlatılan Aksa Tufanı birkaç ay içerisinde bütün dünyayı derinden sarstı. Başta ABD, İngiltere, Almanya, Fransa olmak üzere batılı büyük güçler kayıtsız şartsız işgalci İsrail’in yanında yer almış, Filistin halkına karşı işlediği soykırım suçunun ortakları olmuştu. Yaşanan Siyonist zulmün dehşeti karşısında kendi halkları da isyan etmiş, bütün dünya sokaklarını, üniversitelerini küresel bir intifada sarmıştır. Sömürgecilerin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra inşa ettikleri “kurallara dayalı uluslararası sistem” ve kurumları insan hakları ihlalleri karşısında kör ve sağır kesilerek meşruiyetlerini yitirmişlerdir.
Bütün dünya tumturaklı sözlerin arkasına gizlenen zulmü görmüş ve zalimleri çözmüştür. Dünya, mazlumlar ve zalimler olarak net biçimde ikiye bölünmüştür. Artık zalimlerden hesap sorma sesleri yükselmektedir.
İkinci dünya savaşından sonra kurulan güç merkezleri Washington ve Brüksel sadece zulüm üretmiş, teni beyaz olmayan insanlara insan haklarını reva görmemiştir.
Halklar, mevcut düzenin yıkılacağı daha adil, herkesin eşit muameleye tabi tutulduğu bir dünya özlemi içindedir. İstanbul, fethinin 571’inci yılında bu taleplerin sesi olacak küresel başkent olmaya adaydır.
Aksa Tufanı ile başlayan süreç de, tıpkı 1453 tarihinde ortaçağ kapandığı gibi, içinde bulunduğumuz sömürge çağının sona erdirilip yeni bir çağın başlatılacağı müjdeler içermektedir.
Siyonist İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımın duygusal etkileri altında bu durumu anlamak biraz zor olsa da her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı vardır. Sabah yakındır. Gözü olana gün ışımıştır.
Stratejik Düşünce Enstitüsü(SDE)