Gökberk DURMAZ

Gökberk DURMAZ

Tüm Yazıları

“Asya-Pasifik”ten “Hint-Pasifik”e

19 Mayıs 2021, Çar
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

 

GİRİŞ

Amerika Birleşik Devletleri, Çin’e karşı ekonomik ve siyasi politikalar (her ne kadar devlet başkanı değişmiş olsa da) devam edecek gibi gözükmektedir. Çin’in ekonomisinin hızlıca gelişmesi, siyasi ilişkilerini güçlendirmesi, ‘‘Bir Kuşak Bir Yol’’ projesi ile kendi nüfuz sınırlarını genişletmesi ve bunu yaparken de masraftan kaçınmaması gibi etkenler dolayısıyla Amerika için hızla gelişen bir tehdit haline gelmiştir. Amerika bu gelişmeleri takiben Çin’e karşı gümrük vergilerini arttırmış, Huawei gibi önemli bir akıllı telefon üreticine büyük yasaklar dayatmış ve son olarak COVID-19 salgınını bile Çin’e karşı siyasi bir araca dönüştürerek virüse ‘‘Çin Virüsü’’ demiştir. Her ne kadar Joe Biden yönetimi yeni göreve gelmiş olsa da, bir önceki yönetimin Çin’e bakış açısının kendi yönetimi ile aynı olmayacağını söylememiştir. Dahası, Asya-Pasifik olarak alışagelen kullanım yerine Çin’e karşılık Hindistan ile işbirliğine vurgu yaparak “Indo-Pacific” yani Hint-Pasifik terimini sıkça kullanır hale gelmiştir bölgesine. Asya-Pasifik kavramı daha önce Japonya, Tayvan ve Filipinler gibi Doğu Asya ülkeleri üzerine yoğunlaşırken, artık bölgede kendinden daha fazla söz ettiren Hindistan’ın da oyuna müdahil olması ile birlikte bölgeye verilen dikkat sadece Pasifik Okyanusu’ndan çıkmış olup Hint Denizi etrafında olan ülkelere de yayılmıştır. Bu ülkelerin başında her ne kadar Hindistan gelse dahi, Endonezya ve Filipinler gibi ülkeler de bölgedeki siyasete nüfusları, ekonomik ve askeri kabiliyetleri ile müdahil olmaktadırlar. Bu durum ile beraber artık ABD’nin Asya konusunda daha farklı bir yol haritasının izleyeceğini göstermektedir.

İNCELEME

Asya-Pasifik coğrafyasının Amerika için önem teşkil etmesini, yakın çevresinde olması ve müttefiklerinin bu çevrede sıralanması olarak yorumlamaya başlayabiliriz. Burada her ne kadar Japonya ve Güney Kore gibi Amerika’nın önemli müttefikleri bulunsa dahi, müttefikleri zor duruma sokacak ve onları tehdit edecek yeni bir gücü yani Çin Halk Cumhuriyeti’nin yükselişine tanık olmaktayız. Çin’in ABD ile Alaska’da yaptığı görüşmede Tayvan’ı Çin’in ayrılmaz bir parçası olduğuna vurgu yapması ve Tayvan’ın bağımsızlık ilanının savaş sebebi olarak sayılacağını belirtmesi göstermektedir ki Amerika’dan korkmayan ve kendi çıkarları için savaşı bile göze alabileceğini düşündürten yeni bir Çin ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler ile birlikte Biden yönetiminin, Trump yönetiminden farklı bir politika izleyeceğini, NATO yani Avrupa ile daha fazla ilgileneceğini ve Çin’i cezalandırmaya çalışacağı gibi söylemleri çıkarmaktayız. Burada Amerika Çin’in aleyhine gerçekleşen gelişmelerden kendine yeni stratejik ortaklar bulma arayışına girmiştir. Bu noktada Amerika’nın nihai amacı Çin’i sıkıştırmak ve baskılayabildiği kadar baskılamaktır (her ne kadar ABD Dışişleri Bakanı Blinken böyle olmadığını iddia etse de).

2020 yılı Çin için karşılıklı ilişkiler bakımından daha önceki yıllara nazaran daha farklıdır. Bu yılda başlayan COVID-19 salgını ile birlikte birçok ülke Çin’e karşı pozisyon almaya başladılar ve bundan ikili ilişkiler ziyadesiyle kötü etkilendi. COVID-19’un bir epidemiden, pandemiye dönüşmesinin üzerinden fazla vakit geçmeden 10 Mayıs 2020’de Çin ve Hindistan askerleri sınır bölgesi Nathu La’da karşı karşıya geldiler. Bu iki ülkeyi karşı karşıya getiren sebep Galwan Nehri Vadi’si üzerine Hindistan’ın yol inşa etmek istemesiydi. Bu tansiyon haziran ayı içerisinde doruk noktasına ulaşarak iki ülke kuvvetlerinin birbiri üstüne hücum etmesine sebebiyet verdi. Karşılıklı bu hücum sonucunda 20 Hintli asker ve 30 ve 40 arası Çinli asker yaşamlarını kaybettiler. Bu çatışma sonrasında iki ülkenin ilişkileri neredeyse dibi vurma noktasına geldi. Hindistan’da Çin mallarına karşı büyük bir boykot hareketi başlatıldı ve bu süre içinde Hindistan’da yaşayan Çinlilere ve (yanlışlıkla da olsa) diğer Asyalılara karşı linç girişimleri görüldü. Galwan Vadi’si olaylarından tam iki hafta sonra Hindistan Hükümeti Çin’in en popüler 59 dijital uygulamasına yasak getirdi. Bu yasak hala devam etmektedir. Bu yasağın ardından Hindistan’a gelecek olan Çinli iş adamı, öğrenci ve akademisyenlere güvenlik soruşturmasından geçme şartı da getirildi. Ayrıca çatışma sonrasında dönemin Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Başkanı Mike Pompeo bu gibi otoriter rejimlerin eylemlerinin gerçek sonuçlar doğurduğunu ve bu olayın Çin’in komşularına nasıl yaklaştığını bütün dünyaya gösterdiğini bildirdi. Galwan Vadi’si olayları sonrası Hindistan tarafından Amerika Birleşik Devletleri ile bir yakınlaşma sürecine adımlar atıldığını görmekteyiz. 25 Haziran 2020’de Amerika Birleşik Devletlerinin teklifi ile Almanya’da konuşlanmış olan birlikler Hindistan ve diğer Güney Asya ülkelerine gönderildi. Bununla beraber Çin Halk Ordusu’na gözdağı verilmiş oldu.

Bu süreçten sonra Amerika bölgeye Asya-Pasifik yerine Hint-Pasifik olarak hitap etmeyi sıklaştırdı. Bu değişiklikle beraber Amerika Çin’in saldırgan ve hak iddia edici tavrına karşı cephe almaya başladı. Kısaca, kanaatimizce Asya-Pasifik kavramının Hint-Pasifik olarak değiştirilmesinin ana sebebi Çin’e karşı özellikle ekonomik ve askeri büyümesini yavaşlatacak ve önleyecek yeni bir strateji belirlemektir ve bu yeni strateji uluslararası gelişmeleri Çin aleyhine kullanıp baskılamaya çalışma gayesidir. Mevcut durumda COVID-19 salgınından çok ağır etkilenen Hindistan’da yaşanan bu olaylar Amerika’nın zaten Çin üzerinde oluşturmaya çoktan başladığı baskıyı daha fazla arttırabilmesi için yeni bir sebep oldu. Şu anda Çin’in yıllık hesaplanan ve öngörülen büyüme hızına bakıldığın 2028 yılında ekonomik olarak ABD’yi geride bırakacağı tahmin edilmektedir. Ekonomik olarak büyüyen bir ülke bu büyümeyi askeri, diplomatik ve       sosyal konulara taşımaktadır. Mevcut durumda ABD, Çin Denizi çevresinde askeri tatbikatlar yapmakta ve ayrıca Tayvan’a olan desteğini ve karşılıklı işbirliğini her fırsatta dillendirmekten çekinmemektedir. Burada Amerika’nın amacı Çin’in ekonomisini denizden sıkıştırarak gelişmesini engellemeye çalışmaktır. Her ne kadar Çin deniz üzerinden baskılanmaya çalışılsa da, ‘‘Bir Kuşak Bir Yol’’ projesi ile Çin bu sıkıştırmayı ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirmek sureti ile engellemeye çalışmaktadır. Çin borç-tuzağı politikası ile birlikte kendi çıkarlarını korumaya ve başka ülkeler üzerinde ekonomik baskı kurmaya çalışmaktadır. Dahası, Hindistan’a karşı kendi müttefiklerini bu yolla organize etmeye de çabalamaktadır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Asya kıtasında hızla büyüyen ve aralarındaki tansiyonun devamlı yüksek olduğu bu iki ülke BRICS ülkeleri arasında en fazla nüfuza sahip olan iki ülkedir. Ayrıca, Çin ve Afrika dünyanın üretim kapasitesinin tavan yaptığı yerlerdendir. Burada yapılması gereken, dünya ticaretine ve ekonomisine zarar vermeden; barışçıl yöntemlerle sorunları çözmektir. Çin ve Hindistan kendi ülkelerinin dünya siyasetindeki nüfuzlarını göz önünde tutup, gerçekleştirdikleri her eylemin bir domino etkisine yol açacağını bilmelidir. Şu unutulmamalıdır ki bir ülkenin gelişebilmesi ve güvenli bir yer haline gelebilmesi için çevre ülkelerinin de benzer istikrarlı özellikleri taşıması gerekmektedir. Çin ve Hindistan birbirlerine karşı olan çıkarlarını, sorunu daha da fazla büyütüp diğer ülkeleri ve hatta uluslararası organizasyonları müdahil etmek yerine; tam tersine karşılıklı diyalog ve diplomatik ilişkiler üzerine oturtmalıdır. Bununla beraber hem karşılıklı ilişkiler gelişecek hem de bölgedeki diğer ülkelere aralarındaki sorunların nasıl çözüme kavuşturulabileceği konusunda yol gösterici olacaktır. Her ne kadar bu yazıda bahsedilen ülkelerin ve dünyanın iyiliği ve güvenliği için bu tür temennilerimizin olmasına rağmen, ülkeler arası rekabetin ve gerilimin gittikçe artması ve tırmanan Çin-Hint geriliminin özellikle Güney Asya’da ve Afrika’da yeni ittifaklara yol açması daha büyük bir ihtimal olarak görünmektedir. Bu yeni ittifaklar Afrika ve Orta Doğu gibi bölgenin dışına taşma ve modern Soğuk Savaş blokları oluşturma potansiyeli taşımaktadır.

 

Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA