Gökberk DURMAZ

Gökberk DURMAZ

Tüm Yazıları

Çin Nereye?

24 Temmuz 2023, Pzt
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Çin Halk Cumhuriyeti, Mao Devrimini takip eden üretim ekonomisini gün geçtikçe arttırarak dünyanın üretim üssü olmayı 20. yüzyılın sonlarında çoktan başarmıştı. 21. yüzyıla gelindiğinde ise Çin ekonomideki karşılaştırmalı üstünlüğünü uluslararası siyaset alanına da taşımayı hedefledi. Bunu yaparken de hiç de acele etmedi.

Dünya üretim bantlarının günden güne Çin’e kaydırılması; ülkeyi uluslararası ticaret savaşlarının daimî kazananı olma konusunda da avantajlı bir konuma yerleştirdi. Yoğun teknoloji istemeyen, emek yoğun kitlesel üretim (mass production); ülkede yerini zamanla yüksek katma değere sahip üretimlere terk etti. Yazılım, yapay zekâ (AI), nesnelerin interneti gibi pek çok alanda tahayyülü zor atılımlar yapan Çin; yerli üretim gücünü uluslararası yüksek nitelikli iş gücü ile de desteklemeyi ihmal etmedi.

Kovid-2019 salgınına kadar geçen sürede bu önemli mesafeleri kat eden Çin; Batı tarafından Hong Kong; Macau ve Tayvan gibi kendi içişlerini ilgilendiren meseleler dışında uluslararası ilişkilerde güncel bir krizin dışında pek yer almamayı tercih etti.

Avrupa ve ABD ile ekonomik ilişkilerini sekteye uğratmaktan çekinen Çin bu ülkelerin yarattığı uluslararası sorunlar doğrudan kendini ilgilendirmediği sürece sessiz kalmayı tercih etti. Batılı ülkelerin iç işlerine de karışmadı.

Öte yandan, Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi “gelişmekte olan” coğrafyalarda ise ticaret, altyapı yatırımları ve maden işletmeleri gibi alanlarda yayılımcı politikalarını sürdürdü. Bu politikalar zamanla Çin lehine asimetrik bir hal aldı. Stratejik limanlar, ticaret yolları, demir yolları ve doğal kaynakları eline geçiren Çin, 2013 yılında tarihi İpek Yolunu 21. yüzyılda tekrar canlandırmayı hedefleyen Çin “Bir Kuşak Bir Yol Projesini” ilan ederek küresel büyüme stratejisinin (beklenildiği üzere) ekonomi tabanlı olacağını da beyan etti.

Kaynak: AA

Kovid-19 pandemisi, dünya kamuoyunun dikkatini yeniden bu kez bambaşka bir sebeple üzerine çeken Çin; bütün dünyanın ağır sıhhi ve iktisadi tahribatlarla uğraştığı pandeminin yıkıcı etkisini süratle bertaraf ederek kalkınma ve büyümesine kaldığı yerden devam etti.

Pandeminin hemen ardından dünya kamuoyunun dikkati Avrupa’nın ortasında patlak veren Rusya-Ukrayna Savaşına yoğunlaşsa da Batılı müttefikler Çin’i çevreleme, hatta izole etme politikalarını sürdürdü. Peşi sıra, ilan edilen QUAD ve AUKUS gibi Asya-Pasifik bölgesindeki “Batılı ittifaklar”; Çin’e karşı birer gövde gösterisine dönüşürken tırmandırılan Tayvan meselesi Çin’i meşgul ederek gücünü tüketme gayesini taşıyordu.

Çin tam da böylesine bir kıskacın ortasında beklenmedik bir hamle yaptı. Rusya-Ukrayna savaşında doğrudan Rusya’nın yanında olması beklenen Çin daha rasyonel bir politika ile iki tarafla da müzakere yolunu tercih etti.

Bununla da yetinmeyen Çin, Suudi Arabistan ve İran arasında yıllardır süregelen (vekalet) çatışmalarda arabulucu bir rol üstlendi.

Körfez, konusunda bir parantez açmak gerekirse; yakın zaman öncesine kadar Türkiye ve Katar ile derin ihtilafları olan BAE ve Suudi Arabistan pandemi sürecinde süratle Türkiye ile ikili ilişkileri en üst seviyeye çıkarması ve hatta Rusya-Ukrayna savaşı gibi uluslararası krizlerde Türkiye ile ortak bir tavır takınması İslam ülkeleri arasındaki koordinasyon ve ortak aklın bir ürünü olarak yorumlandı.

Astana’da gerçekleşen 6. CICA zirvesinde Asya’nın geleceğinin Asya ülkeleri tarafından belirlenmesi yönündeki ortak irade bölgesel istikrara giden yolda hegemon güçlerin bölgeden defedilmesi adına önemli bir dik duruş göstergesi oldu.

Türkiye Rusya’dan satın aldığı S400 Hava Savunma Sistemleri öncesinde, Çin ile uzun menzil hava savunma sistemi ithalatı için anlaşmaya varmıştı. Ancak sonrasında bu anlaşma iptal oldu ve Türkiye; NATO teçhizatına alternatif olarak S400’lerden yana bir irade ortaya koymuş oldu.[i]

Bu olayın üzerinden tam 8 yıl sonra, Çin bu kez Türkiye’den savunma sanayi ihracatı yönünde ve iş birliği yönünde arayışa girdi.[ii] Bu durum bile başlı başına Türkiye’nin geçtiğimiz on yılda savunma sanayinde kat ettiği yolu görmemiz için önemli bir nişanedir.

Elinde bulundurduğu üretim gücünü kaybetmemek adına enerji güvenliğini öncelikleyen Çin, bunun için iki yol tercih etmektedir. Birincisi, henüz ana kaynak olarak görülen fosil enerji kaynaklarına erişimdir. Bunun için şu an küresel yaptırımların muhatabı Rusya ile Ukrayna savaşının başından bu yana enerji anlaşmasının kapsamını güncellemiş. Yeni boru hatları üzerinden önümüzdeki 30 yılı garanti edecek şekilde enerji ithalatını arttırmış.[iii]

Enerji ithalatını çeşitlendirerek, enerji arz güvenliğini de sağlamayı hedefleyen Çin, İran ile de pandemi sürecinde 25 yıllık iş birliği ve yatırım anlaşması imzalamıştır.[iv] Yaklaşık 400 milyar dolarlık bir kapsamı olan bu anlaşma ile Çin hem yaptırımlarla sarsılan İran ekonomisine can suyu olmuş; hem de kendi enerji arz güvenliğini de sağlama almıştır.

Öte yandan, Orta Asya Türk Devletlerinden de enerji ithalatını sürdüren Çin, bu ülkelerle ilişkilerini de yine enerji güvenliği hassasiyeti temelinde inşa etmektedir.[v][vi]

Kaynak: euronews

Aynı şekilde Körfez ülkeleri ile de pandemi sonrası süreçte ilişkilerine ivme kazandıran Çin, Körfez liderleriyle ilişkileri stratejik seviyeye çıkarmayı başardı. Körfez ülkeleri de Batı’nın tüm “kaygı” adı altında dayattığı yaptırımları görmezden gelerek buna karşılık verdi.[vii][viii]

Çin fosil yakıtlarla bu denli ilgilenir iken gerek ülkesinde gerekse de iş birliği yaptığı diğer dünya ülkelerinde yenilenebilir enerji kaynaklarına erişimi kolaylaştıracak adımlar atmaktadır. Öyle ki, ülkede ki enerji yatırımlarında fosil olmayan enerji adımları %50 oranını çoktan aştı.[ix] Bu doğrultuda, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu verilerine göre Çin’in nükleer enerji üretimi konusunda dünyanın en hızlı büyüyen gücü konumundadır. [x]

Türkiye ise halihazırda üç farklı nükleer enerji santrali için kolları sıvamış durumdadır. Yapımı neredeyse tamamlanan Rusya ile ortak yapılan Akkuyu (Mersin) Nükleer Santralini, Japonlarla görüşmeleri başlanılan Sinop Nükleer Enerji Santrali takip etmektedir. Ancak, Japonya Fukushima Nükleer Reaktöründeki tsunami sonrası meydana gelen sızıntı sonrası dünyadaki nükleer girişimlere daha ihtiyatlı yaklaşmaktadır. Bu sebeple Sinop Nükleer Santralinin görüşmeleri Kore ya da Rusya tamamlanması hedeflenmektedir.  Türkiye’nin bu alandaki yeni kozu ise Çin ile Trakya bölgesinde gerçekleştirilmesi planlanan üçüncü nükleer santraldir.[xi] Bu vesile ile Türkiye hem kendi enerji arz güvenliğini ortak üretim yaptığı ülkeleri çeşitlendirmek ve riski dağıtmak suretiyle garanti altına almış olacaktır. Hem de petrol ve doğalgazda bir “hub” konumuna ulaştırmayı hedeflediği Trakya bölgesinin enerji üretimini nükleer enerji ile de zenginleştirmiş olacaktır. Bu noktada Çin ile yapılacak ortaklık oldukça stratejiktir.

Kaynak:AA

Sonuç olarak bugün Çin Halk Cumhuriyeti ucuz üretim üssü olma hususunu terk ederek yüksek nitelikli ve katma değerli üretim üssüne dönüşmüş; bu dönüşümün getirdiği iktisadi gücün altyapısını oluşturduğu uluslararası siyasette önemli bir aktör konumundadır. Önümüzdeki, süreçte Çin dünya siyasetinde daha görünür olduğu bir sürece girmiştir. Bu sebeple artık Çin için tarafsızlık bir seçenek değildir. Taraf olmak ise Çin’i siyaseten ve iktisaden eskisinden daha çok yıpratacaktır. Çin'in ekonomi dışında küresel siyaseti de belirleyen süper bir güç olarak bütün dünya devletleri tarafından kabulü bakımından ülke içinde ve dışında barış ve adaleti devlet politikalarında öncelediğini göstermesi icap etmektedir. Bu konuda soru işaretleri mevcuttur.

Bunun için içeride, bütün Uygur Türklerine yönelik “terörist” muamelesi yapıldığı algısının kaldırılması, dışarıda ise ABD'nin yerini alacak yeni bir emperyalist güç olduğu endişesini gidermesi gerekmektedir.

 

[i] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151116_cin_fuze_turkiye

[ii] https://www.scmp.com/news/china/military/article/3228264/china-cautiously-eyes-defence-production-opportunities-nato-member-turkey

[iii] https://www.reuters.com/world/asia-pacific/exclusive-russia-china-agree-30-year-gas-deal-using-new-pipeline-source-2022-02-04/

[iv] https://www.nytimes.com/2021/03/27/world/middleeast/china-iran-deal.html

[v] https://www.scmp.com/news/china/diplomacy/article/3220788/how-energy-powering-chinas-relationships-central-asia

[vi] https://apnews.com/article/china-central-asia-energy-terrorism-security-f20090e0bacf961d0c87d50f1bcbd052

[vii] https://www.reuters.com/world/middle-east/gcc-china-free-trade-deal-must-protect-emerging-gulf-industries-saudi-minister-2023-06-11/

[viii] https://www.sde.org.tr/gokberk-durmaz/genel/cin-suudi-arabistan-ve-yeni-dunya-duzeni-kose-yazisi-29349

[ix] https://www.reuters.com/business/energy/chinas-installed-non-fossil-fuel-electricity-capacity-exceeds-50-total-2023-06-12/#:~:text=Non%2Dfossil%20fuel%20power%20sources,fossil%20fuel%20capacity%20by%202025.

[x] https://www.iaea.org/bulletin/how-china-has-become-the-worlds-fastest-expanding-nuclear-power-producer

[xi] https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiye-2-nukleer-santral-icin-guney-kore-ve-rusya-3-santral-icin-cin-ile-gorusuyor/2927652

 

Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA