Gökberk DURMAZ

Gökberk DURMAZ

Tüm Yazıları

Pelosi Ziyareti ve Tayvan Meselesi Üzerine

08 Ağustos 2022, Pzt
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

2022 yılı küresel salgının ekonomik ve siyasal etkilerini üzerinden atmaya çalışırken, uluslararası siyaset Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte bir ivme kazanmıştı. Bütün dünyanın gözü kulağı Ukrayna’dan gelecek haberlere çevrilmişti. ABD, Afganistan’dan geri çekilmesi; fay hatları belirginleşen iç meseleleri; Körfez ve Orta Doğu’yu, Türkiye gibi müttefiklerinin (!) arkasını oymak pahasına, istediği gibi şekillendirememesi; Asya-Pasifikte ise QUAD’ın üzerine AUKUS gibi “yeni” oluşumları ilanı ile Fransa başta olmak üzere Avrupalı müttefiklerini de (!) yüz üstü bırakması ile yalnızlaşmıştı.

Ancak, “kurnazca” çıkarılan Ukrayna Savaşı dağılmaya yüz tutan müttefiklik ilişkilerine “can simidi” olmuştu. Elbette Rusya, Ukrayna’ya saldırdı. Bunda herhangi bir soru işareti yoktur. Ancak, Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrası “bir inç” bile Doğu’ya genişlemeyeceği teminatı veren ve bu sözüne tutmayan Batı’nın hiç mi günahı yoktur? Hem de Ukrayna’nın tarafsız bir tampon bölge olarak kalmasının hem Batı için, hem Rusya için hem de kendisi için daha faydalı olacağı aşikâr iken.  Hülasa, Ukrayna halkı hegemon güçlerce kurban edilmiş; ülkenin bir kısmı Rusya’nın kontrolünü bırakılmışken; diğer kısmı ise silah harcamaları ile borçlandırılmış, “...tersanelerine girilmiş, orduları ve kurumları zapt edilmiştir...”.

Hayatlarını kaybeden masum vatandaşlar bir yana; geride kalan Ukrayna’nın Batı borçlarından kurtularak “belini doğrultması” on yıllar alacaktır. NATO Bloğu ise bu vesile ile “yeniden” bir araya gelmiş gözükmektedir (!?). Almanya ve Japonya gibi müttefiklerin savunma harcamaları, evvelce kendilerine konulan tahditlerin aksine, kat be kat arttırılmış; Finlandiya ve İsveç NATO üyeliği yoluna girmiştir. Bu vesile ile Ukrayna ve İsveç gibi görece uluslararası güvenlik meselelerinde tarafsız ülkeler bir taraf seçmek zorunda bırakılmıştır. İlaveten, Finlandiya’nın üyeliği ile birlikte NATO-Rusya sınırı ve potansiyel tehditler önemli bir ölçüde artacaktır.

Bir başka ifadeyle, somut bir uluslararası güvenlik tehdidi bulunmayan İsveç ve Finlandiya’nın bu adımla birlikte artık iç ve dış güvenlik tehditleri vardır.

Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz üzere, Shangri-La Diyaloğu da Singapur’da tam da böyle bir siyasal atmosferde gerçekleşmiştir.  Burada ABD Savunma Bakanı Austin; ABD’nin odağının hala ve büyük bir oranda Hint-Pasifikte olduğunu çok net ifadelerle vurgulamıştır.

ABD’li üst düzey yetkililerin beyanatları yan yana konulup incelendiğinde görülecektir ki; Ukrayna Savaşı ABD için bitmiştir. Avrupalı müttefikler konsolide edilmiştir. Öte yandan, Rusya hem bu süreçteki askeri harcamalarla hem de kendisine uygulanan ekonomik yaptırımlarla hırpalanmıştır. Bunun bir bedeli olarak Ukrayna’da istediği toprakları (belki de daha fazlasını) kontrol altına almasına göz yumulmuştur. Geride kalan Ukrayna ise Batı’ya “muhtaç” edilmiş, geri ödemesi on yıllarca sürecek şekilde borçlandırılmış ve hatta ilerleyen süreçte Batı üretimi silah sistemleri satılarak daha da ekonomik olarak bağımlı bir hale getirilecektir. Kısacası, ABD’ye göre “maksat hâsıl olmuştur”.

Gelelim asıl meseleye: Çin!

Çin Halk Cumhuriyeti ve Çin Cumhuriyeti (Tayvan) olarak iki farklı yönetim formunda ortaya çıkan bu ülkenin kaderi de maalesef Batılı müdahaleler ile şekillenmiştir.

Çing Hanedanı’nın sona ermesi ile Sun Yat-sen (Çin Milliyetçi Partisi) öncülüğünde anakarada bir cumhuriyet kuran Çinliler (1912); yıllar sonrasında dönemin siyasal atmosferinin ve iç çekişmelerinin de etkisi ile anakarada yönetimi görece “sol” bir anlayışa ve “eşitlikçi” söylemlere sahip Mao Zedong’a ve Çin Komünist Partisine (Zhōngguo Gongchandang) kaptırmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti olarak kendilerini tanımlayan Çin Komünist Partisi’nin etkin olduğu bir yönetim sonrasında, Sun Yat-sen’den sonraki süreçte Çin Milliyetçi Partisi’nin (Kuomintang) başına geçen Çan Kay-şek Tayvan Adası’na geçerek kurdukları Milliyetçi Çin yönetimine (Çin Cumhuriyeti) bu adadan devam edeceklerini ve Çin Komünist Parti yönetiminin anakarada işgalci olduğunu beyan etmiştir.

Tayvan Adası’na konuşlu Çin Cumhuriyeti evvelce anakarada bütün Çin’i temsil eden bir yönetim olarak dünyaca tanınmaktaydı. Öyle ki, yaklaşık 50 yıl süren Japon İşgali dönemi sonrası (1895-1945) Tayvan Adası’ndaki yönetim yani Çin Cumhuriyeti; Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerindendir.

Ancak sonrasında, 1970’lerin hemen başında, Sovyetleri yalnızlaştırma çabasına giren ABD yönetimi dönemin Devlet Başkanı Nixon döneminde “ping-pong diplomasisi” adı verilen görüşmelerle Çin Halk Cumhuriyeti ile görüşmelere başlamıştır. 1971 yılına gelindiğinde ise BM’e Çin Cumhuriyeti yerine (Tayvan), Çin Halk Cumhuriyeti (Pekin) kabul edilmiştir. Tayvan yönetimi ise, Sovyetleri yalnızlaştırma büyük gayesi doğrultusunda deyim yerindeyse “gözden çıkarılmıştır”.

21. Yüzyıla gelindiğinde ise, SSCB 90’larda dağılmıştır. Çin özeline tekrar döndüğümüzde artık yeni hedef Çin’i karıştırmaktır. Bu gaye ile 1970’lerde yüzüstü bırakılan Tayvan meselesi defaten uluslararası kamuoyunun gözü önünde tutulmaktadır.

Kaynak: Tayvan Dışişleri Bakanlığı

1970’lerde nasıl ki Sovyetleri yalnızlaştırma politikaları hâkimdi ise; bugün de Çin’i yalnızlaştırmak, mümkünse karıştırmak gibi politikalar Batı için önceliklidir. Ancak, dünya üretiminin çok önemli bir payını elinde bulunduran Çin, Batı için “kolay bir lokma” olmasa gerek, hala “Tek Çin” politikası resmen dünya ülkelerinin çok büyük bir çoğunluğu tarafından tanınmaktadır. Ancak, buna rağmen ABD’nin protokoldeki üç numarası Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin, 2 Ağustos 2022 tarihli Tayvan ziyareti ile ABD fiilen Tayvan yönetimini, Çin Halk Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkını ihlal ederek tanıdığını beyan etmeye çalışmıştır.

 Sonuç olarak 10 soruda yazımızı tamamlamak gerekirse:

-Tayvan meselesi Çin halkının iç meselesi değil midir? Tayvan, Çin Milliyetçi Partisi’nin kurucu ideolojisi gereği Çin anakarasını kendine ait ve Çin Komünist Partisi’ni de işgalci olarak görüyorsa; neden son dönemde Çinli değil Tayvanlı (Taiwanese) oldukları vurgusu öne çıkarılmaktadır?

-Yoksa Tayvan gerçekleşmesi güç hayallerle ABD tarafından avutulmakta, Tayvan meselesi Tayvan halkının güvenliği pahasına Çin’i yıpratmak adına araçsallaştırılmakta mıdır?

-Batı’nın üstün ırk, hâkim millet teorileri bayatlayarak, tarihin çöplüğüne hala atılmamış mıdır?

-Uluslararası Hukuk herkese eşit olarak uygulanmayacak mıdır? Yahut uluslararası hukuk fiiliyatta yok ise bunu beyan etmeleri, ismini de “Güçlünün Hukuku” olarak değiştirmeleri isabetli olmaz mıdır?

-ABD ve fikirdaş ülkeleri neden dürüst davranıp “Tek Çin” politikasından geri çekilerek, Tayvan’ı resmen tanı(ya)mamaktadır?

-ABD, Tayvan’ı bu kadar seviyorsa, neden 1971’de BM üyeliğini düşürerek, Pekin yönetiminin üyeliğini hem de BMGK daimi üyesi olacak şekilde sağlamıştır?

-Bu türden kışkırtmalar ile ABD, Çin milletinin “ulusal egemenlik hakkını” ihlal etmemekte midir?

-Yoksa Ukrayna Savaşı, Rusya’yı oyalayarak Çin’i yalnızlaştırma adına mı çıkarılmıştır?

-Ukrayna nasıl ki Rusya’nın üzerine itilmiş, (NATO üyeliği gibi) verilen vaatler tutulmamışsa, şimdi de sırf Çin’i uluslararası sistemden dışlamak adına Tayvan üzerinden bir kışkırtmaya mı gidilmektedir?

-Pelosi ziyareti ile (şu an için) zirve yapan bu kışkırtmalar, gerçekten Tayvan’da yaşayan Çinlilere demokrasi ve huzur mu getirecek, yoksa yakın dönemde Afganistan’da, Irak’ta, Ukrayna’da ve Suriye’de olduğu gibi Tayvanlı sivillerin de yeni mağduriyetlerine mi yol açacaktır?

 

Bu site içeriğinin telif hakları Stratejik Düşünce Enstitüsü’ne ait olup 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak alıntılar dışında önceden izin alınmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve yeniden yayımlanamaz. Bu sitede yer alan SDE'nin kurumsal bilgileri ile SDE Akademik Personeli'nin çalışmaları dışındaki diğer görüş ve değerlendirmeler, yalnızca yazarının düşüncelerini yansıtmaktadır; SDE'nin kurumsal görüşünü temsil etmemektedir.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA