İç Hat Manevrası, bir savaş esnasında birden çok düşman veya saldırı ile karşı karşıya kalındığında, öncelikle daha zayıf olana karşı savunmada kalınırken, öncelikle “güçlü olanı bertaraf etmek”, sonra da “zayıf olana yönelmek” esasına dayanır. Bunu yaparken, bir yandan müttefik ilişkileri kurularak cephe kuvvetlendirilir; düşmanlar birbirinden ayrı tutulur, aralarında itilaflar oluşturulur ve çelişkilerden yararlanarak hasım taraf zayıflatılır.
İç Hat Manevrasını, “Schlieffen Planı” ile Almanlar, I. Dünya Savaşında uygulama alanına koymuşlardı. Alman Genelkurmay Başkanı, Alfred Von Schlieffen tarafından geliştirilen bu plana göre, önce daha kuvvetli olan Fransa’ya taarruz edilerek saf dışı bırakılacak ve ardından daha zayıf olan Rusya cephesine yöneleceklerdi. Ne yazık ki, Schlieffen savaştan önce hayatını kaybetti ve planının uygulamasını göremedi. Almanlar iyi planlamışlardı ancak planı sonuna kadar düşünememişlerdi. Başlangıçta hızla ilerlemişler ancak daha sonra Ruslar taarruza başlayınca, kuvvetlerini Fransa cephesinden çekip Doğu’ya aktarmışlar, Rusları yenilgiye uğratmalarına rağmen, Batı Cephesinde muharebeleri yıllarca süren ve ağır kayıplara neden olan mevzi harbine kilitlemişlerdi.
Şimdi ise ABD’nin, Rusya ve Çin’e karşı “İç Hat Manevrası” uygulayarak harekete geçtiği görülüyor. Bu anlamda ise ilk aşamada hedef, Rusya gibi görülüyor. Son günlerde ABD ve Rusya’nın, Rusya’nın Donbas’a askeri yığınak yapması ve Karadeniz üzerindeki krizler nedeniyle karşı karşıya geldiği görülüyor.
Aslında buna dair emareler daha önceden verilmeye başlamıştı.
ABD Başkanı Joe Biden bu yıl şubat ayında icra edilen, Münih Güvenlik Konferansında; “ABD geri döndü!” mesajı ile Çin ve Rusya’ya gözdağı vermişti. Biden, “Çin ile rekabet çetin geçecek, Çin ile uzun vadeli stratejik bir rekabete beraber hazırlanmalıyız. Bu dönemde en önemli işlerimizden birisi ABD ve Avrupa’nın, Pasifik’teki çıkar ve değerlerimizi güvence altına almak olacaktır ve ABD bu rekabete hazırdır.” derken, Çin’in insan hakları ve demokrasiyi ihlal ettiğini ve ekonomide yarattığı haksız rekabetin farkında olduklarını söylemişti. Çin’in ardından Rusya’yı da eleştiren Biden’e göre Moskova, transatlantik ittifakı için Çin’den daha yakın bir tehditti. Öyleyse öncelik Rusya’ya verilecekti.
Biden, ardından AB ülkeleri liderleri ile yaptığı çevrim içi bir toplantıda da Rusya ve Çin’e karşı birlikte çalışılması teklifinde bulunmuştu.
Bu yıl yayınlanan ABD Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi de ABD’nin, Ortadoğu’da menfaatlerini korumak için yeterli gücü bırakarak; Çin ve Rusya’ya karşı Avrupa ve Pasifik bölgelerinde askeri varlığını artırmasını öngörüyordu. Belgenin giriş bölümünde dünya güvenlik ortamı tanımlanırken; Çin, Rusya ve diğer otoriter devletlerle büyüyen rekabet ortamının, zorluklar yanında fırsatları da beraberinde getirdiğinden ve bunların yaratıcı yaklaşımlar ve geniş bir anlayışla çözülebileceğinden bahsedilmekteydi.
Biden Strateji Belgesi’ne yazdığı önsözde ayrıca; “yeni meydan okumalarla karşı karşıya olduklarını ve dinamiklerin değiştiği günümüz dünyasında, müttefikleriyle birlikte kendilerini yenileyerek başarılı olacaklarına” vurgu yapmaktaydı.
ABD’nin askeri yönden kendisinden sonra gelen Rusya ile yine ekonomik alanda yine kendisinden sonraki güç olan Çin’e karşı yürüttüğü faaliyetlerde “İç Hat Manevrası” yöntemi ile hareket edeceği de şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Buna göre askerî açıdan ABD’nin, öncelikle Avrupa’da müttefikleri ile Rusya’yı etkisiz hale getirdikten sonra, Transatlantik İttifakı ile Hindistan, G. Kore, Japonya ile birlikte Çin’i alt etmeyi planladığı tahmin edilebilir. Kaldı ki, muhtemelen bu ittifaka, Çin’in bu bölgedeki genişlemesinden rahatsızlık duyan; Avustralya, Yeni Zelanda, Tayvan, Vietnam, Filipinler, Endonezya, Malezya ve Singapur gibi devletlerin de destek vereceği hesap ediliyor.
Bu arada Çin’in izlediği politika gereği, Rusya’ya yönelik bir harekatta bu ülkeye destek vereceği de kesin değil. Nitekim bu ay, Hindistan Dışişleri Bakanı ile görüşen Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, yapılan basın toplantısında; Rusya ve Çin’in askeri blok oluşturacağına ilişkin söylentileri yalanlayarak, Çin ile ilişkilerinin iyi olmasına rağmen, NATO ve ABD’ye karşı resmi bir ittifak oluşturmayacaklarını ifade etmiştir.
Rusya ve Çin’e karşı uygulanması muhtemel bir iç hat manevrası durumunda askeri ve ekonomik güç durumu ortaya konulduğunda durum daha açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Her yıl yayınlanan Global Firepower askeri güç 2021 sıralaması şu şekildedir.
Bu sıralamaya göre ABD’nin, askeri bakımdan güçlü olan Rusya’nın ilk hedef olarak belirlenmesi ve daha sonra askerî açıdan daha zayıf, ancak ekonomik açıdan güçlü olan Çin’e yönelmesi iç hat manevrası açısından uygun bir seçim gibi durmaktadır.
Yine IMF tarafından 2019 yılı sonlarında hazırlanan rapora göre ekonomisi 1 trilyon doların üzerinde olan ülkeler sıralaması da konuya açıklık getirmektedir. Bu durumda da Rusya saf dışı bırakıldıktan sonra, tek başına kalan Çin’in kolayca alt edilebileceği düşünülebilir.
Sonuç olarak; bu göstergeler ABD’nin müttefikleri ile birlikte ve söylendiği gibi yaratıcı yaklaşımlarla; Çin ve Rusya’ya karşı hareket tarzları geliştirebileceğini göstermektedir. Nitekim Rusya’ya karşı yapılan manevralarda doğrudan Amerikan gücünün kullanılması yerine; İngiltere gibi müttefik güçlerin de harekete geçirildiği, Rusya’nın müttefikleriyle arasının açıldığı, yaptırım kararlarının gündeme alındığı, muhaliflerin kullanıldığı ve iç karışıklıkların başlatıldığı görülmektedir.
ABD, açıkça kendi gücünü ilk aşamada kullanmamaktadır. Zaten bunu tek başına yapması da büyük bir risk oluşturacaktır. Bunun nedenlerinden birisi de Rusya ve Çin’in askeri alanda gösterdiği gelişmeler ve muhtemel durumlara karşı yapmış oldukları hazırlıklardır. Böylesi bir durumda ABD’nin muharebe sahasında, hiç ummadığı durumlarla karşı karşıya gelmesi olasıdır. Diğer taraftan ABD’nin müttefiklerinin tam desteğini sağlayıp sağlayamayacağı ise şüpheli gözükmektedir.