Güvenlik, kişilere ve devletlere yönelik tehlikelerin olmaması durumudur. Ancak tedbir alınmadığında güvenlik de olmaz. Diğer taraftan, Latin Amerika coğrafyasının bazı kısımlarında güvenlik açısından birtakım sıkıntıların olduğu da gerçektir. Geçmiş kanıtlardan yola çıkarak oluşturulur ve onlardan gelecek için anlamlı sonuçlar çıkarılır (Gümüşçü vd., 2014:104). Bu açıdan bölgenin, derinliği olan bir anlayışla analize tabi tutularak, bundan gelecek için sonuçlar çıkarılmasından daha doğal bir şey olamaz.
Jeopolitik, politikaların tespitinde coğrafi unsurların dikkate alınmasıdır. Jeopolitikçi Spykman bunu, güvenlik politikalarının coğrafi koşullara göre planlanması olarak tanımlar (Özbalcı, 1992:4-5). Zaten her türlü faaliyet güvenlik ekseni dikkate alınarak başlatılır. Çatışmalar coğrafyalar üzerinde olur ve çatışmaların sebebi de coğrafi kaynaklardır (Ucuzsatar, 1986:1). Coğrafya kaderdir ve şüphesiz Latin Amerika coğrafyasının koşulları da bölgenin kaderine etki etmektedir.
Şüphesiz oldukça geniş bir alana yayılmış olan Latin Amerika coğrafyasını değerlendirmek ve genel geçer sonuçlar çıkarmak elbette çok zordur. Ancak, bu geniş coğrafya üzerinde genel çatışma alanlarına ve belli konulara odaklanmak mümkündür. Bu çalışma ile eldeki kaynaklara dayanılarak, Latin Amerika ve çevresi ile ilgili durum analizi yapılacak ve askeri ve güvenlik açısından bazı değerlendirmeler ortaya konulacaktır.
Latin Amerika coğrafyasının genel özellikleri
Oldukça geniş bir alana yayıllmış Latin Amerika coğrafyası çeşitlilik gösterir. Bölgede esas olarak 6.000 metreye ulaşan yüksekliği ile Şili’nin güneyinden başlayarak; Bolivya, Peru, Ekvador ve Kolombiya’ya kadar uzanan And Dağları silsilesi ile Güney Amerika’nın merkezinde yer alan 2.5 milyon milkare bir alana sahip, dünyanın en büyük ve önemli yağmur ormanı olan, serin bir iklime sahip Amozon Yağmur Ormanları ve Güney Konisi kuru otlakları dikkat çeker. Karayipler tropik adalar topluluğudur. Bolivya ise dağlık yapısı ile bir yayla ülkesi konumundadır.
Latin Amerika’nın sınırları
1492 yılında Kristof Kolomb, Asya’ya kestirme bir yol bulduğunu zannederek Karayipler’e ulaştığında, yeni bir dünyaya ulaştığını bilmiyordu. Farkı 10 yıl kadar sonra bir başka gezgin olan Ameriko Vespuçi anladı ve yeni kıtaya onun ismi verildi.
Haritaya bakıldığında Amerika kıtası, Kuzey ve Güney Amerika olarak ikiye ayrılır. Panama’nın kuzeyindeki bölüm, Kuzey Amerika olarak isimlendirilir. Kuzey Amerika’nın Panama’dan değil de Meksika’nın güneyindeki Zapatek kültürünün (Orta Amerika’da geçmişteki bir uygarlık olup Orta Amerika kültürünü etkileyen birçok şehir devletleri kurmuşlardır. Bu uygarlığa mensup 400.000 kişi günümüzde Meksika’da etnik bir azınlık olarak varlıklarını sürdürmektedir) merkezi olarak kabul edilen Tehuantepec’ten başladığını iddia edenler de vardır.
Buna göre Latin Amerika coğrafyasına dahil edilen Meksika ülkesinin bir kısmı, Orta Amerika’da yer almasına rağmen, esas olarak Kuzey Amerika’da yer almaktadır. Yine Kuzey Amerika’da yer alan Kanada ve ABD Anglo-Amerika olarak isimlendirilir ve resmi dilleri İngilizcedir. Ancak ABD’de İngilizceden sonra en yaygın dil İspanyolcadır ve ülkenin güneyinde çoğunluk bu dili kullanır.
Latin Amerika ayırımında dil esas faktör gibi görünüyor
İspanyolca, günümüzde İngilizceden sonra kullanılan en yaygın dildir. En çok konuşulan diller sıralamasında ise Çince, İngilizce ve Hintçeden sonra 4’üncü sırada yer alır. Amerika kıtasında, Kuzey Amerika bölümünde yer alan Meksika ile Güney Amerika’nın istisna ülkeleri hariç ağırlıklı olarak Latin dilleri konuşulur.
Eski bir Fransız sömürgesi olan Haiti ülkesinin ve doğrudan Fransa’ya bağlı olan ve Fransız Anayasasına göre atanan bir vali ile denizaşırı illere ilişkin hükümlere göre yönetilen Fransız Guyanası’nın resmi dilleri Fransızca, Surinam ülkesi Felemenkçe (Hollanda), eski İngiliz kolonileri; Bahamalar (Colomb’un Amerika kıtasına ilk ulaştığı yer), Belize (Orta Amerika’daki tek İngilizce konuşulan ülke), Saint Kitts ve Neviz, Antiqua ve Barbuda, Barbados, Saint Vincent ve Granadinler, Sint Lucia, Jamaika, Trinidad ve Tobago, Guyana devletlerinin resmi dilleri ise İngilizce’dir. Bu tespit bir harita üzerinde şu şekilde gösterilebilir.
Eski sömürge bağlantısından tamamen kopma mümkün olmamıştır
Haritaların da bir dili ve söyledikleri vardır. Orta ve Güney Amerika ile Karayipler’de yer alan ülkelerin tamamının eski sömürgeci ülkeleri ile bağlarının tamamen kesildiği söylenemez. Birçok hususla birlikte bu ülkelerin eski sömürgeleri ile bağları, şüphesiz savunma politikalarına da yansır. (Örneğin, 1981 yılında bağımsızlığını ilan eden ve günümüzde 23.000 km2 yüzölçümüne ve 400.000 civarında bir nüfusa sahip olan Belize’nin bağımsızlığına, komşusu Guatemala’nın karşı çıkması ve ülke üzerinde hak iddia etmesi üzerine bu tehdide karşı ülkesinin savunmasını İngilizlere vermiştir.)
1936 yılında temelleri atılan ve bugün eski İngiliz sömürgesi 54 üyesi bulunan İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth), özellikle II. Dünya Savaşından sonra İngiltere için tam bir kurtarıcı olmuş ve böylece İngiltere en azından bu ülkelerle bağını tamamen koparmaktan kurtulmuştu. Eğer bir ülke İngiliz Milletler Topluluğuna üye ise, o devletin halkları, Birleşik Krallıkta ikamet ettikleri takdirde, her türlü yerel ve ulusal düzeyde seçimlere katılabiliyor. Politik bilimci Peter Boyce, İngiliz Milletler Topluluğunu, uluslararası ilişkiler bakımından benzeri görülmemiş bir başarı olarak niteler (Boyce, Peter:2008).
İngiliz Milletler Topluluğu içerisinde Kraliçe aynı zamanda İngiliz Milletler Topluluğunun da başkanıdır. Vali genellikle emekli olmuş eski politikacılardır ve Kraliçenin temsilcisidir.
Bu bölgedeki, Barbados, Bahama Adaları, Grenada, Saint Lucia, Saint Vincent ve Gradinler, Antigue ve Barbuda, Jamaika, Saint Kitts ve Nevis ile Belize ülkeleri İngiliz Kraliçesinin atadığı valiler tarafından yönetilir. Yine Turks ve Caicos adaları gibi İngiltere’den atanan valiler tarafından yönetilen adalar da bulunmaktadır.
Turks adasının isminin neden bu şekilde isimlendirildiği hakkında elimizde kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte bazı iddialar bulunmaktadır. Bu iddialar arasında adada yetişen kaktüs cinsinin Türk fesine benzetilmesi ve 17. Yüzyılda bu odaya sığınan korsanlar arasında Osmanlı-Türk korsanlarının olması gelmektedir (Kohen: 2008 ve Çiftçioğlu:2016).
Özellikle 19’uncu yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğundaki Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün bölgesinden, bir milyona yakın insan ağırlıklı olarak Arjantin olmak üzere; Şili, Peru, Brezilya ve Kolombiya gibi Latin Amerika ülkelerine göç etmiştir. Bu göçmenler Osmanlı pasaportu taşıdıklarından, gittikleri bölgelerde “El Turco” olarak isimlendirilmiştir (Tuncer ve Zengin, 2020:304). Oldukça çalışkan olan bu göçmenler giderek ülkelerinde ekonomik ve siyasi anlamda güçlü bir duruma gelmişlerdir.