Güray ALPAR

Güray ALPAR

Tüm Yazıları

Baltık Denizi’nin Stratejik Önemi

29 Eylül 2020
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Dünyada tarih boyunca önemini kaybetmeyen bazı bölgeler vardır. Bir iç deniz olan Baltık Denizi ve onu çevreleyen bölge de bunlardan birisidir.

Baltık Denizinin derinliği 65 ile 550 m arasında değişir.  Denizin tuzluluk oranı çok düşük olup binde sekizdir. Bu nedenle de doğuya gittikçe donma olayları artar. Almanya kıyısındaki limanlarda senede 27 gün, İsveç’te 75 gün, Finlandiya’da ise 180 güne kadar donmalar görülür.

9 devletle çevrili olan 420 bin km2’lik bu iç deniz, Danimarka ile İsveç arasında bulunan Kattegat kanalı ile Kuzey Denizine bağlanır. Kanalın en derin yeri 8 metredir. Bu nedenle de kanal gemilerin geçişinde zorluk çıkarır. Bu kanal üzerinde Büyük Belt, Küçük Belt ve Onesund adıyla üç giriş bulunur.

Baltık Denizi geçmişte de büyük mücadeleler sahne olmuştur. 1618-1648 yılları arasında gerçekleşen ve Vestfalya Anlaşmasıyla sonuçlanan 30 yıl savaşları sırasında İsveç orduları şaşırtıcı bir şekilde Fransa sınırına kadar ilerlemişti. İsveç’in kalabalık orduları ve güçlü donanmasıyla komşularının aleyhine sürekli genişlemesi, Fransızlar yanında Rus Çarı Petro’yu da rahatsız etmişti. İsveçlilere karşı, Rusya, Prusya, Danimarka-Norveç ve Lehistan devletleri bir araya gelerek Kuzey İttifakını kurdular. 1700-1721 yılları arasında gerçekleşen Büyük Kuzey Savaşı esnasında İsveç Kralı Demirbaş Şarl, 1709 yılındaki Poltava Savaşında bozguna uğradı ve Osmanlı Devleti’ne sığındı. Her ne kadar Osmanlılar 1711 yılındaki Prut Savaşında Rusları yenseler de Ruslar, Baltık Denizi kıyılarında geniş bir kıyıya sahip oldular. Bu onların dünyanın en büyük devletlerinden birisi olmasına da imkân sağlayacaktı. Bu tarihten yaklaşık 60 yıl sonra 1770 yılında Rus Baltık Donanması Cebelitarık yoluyla Çeşme Körfezine gelerek Osmanlı Donanmasını tamamen yok edecek (Rus Donanmasında İngiliz Amiral John Elphinstone ve Grieg danışman olarak görev yapmıştır), bundan sonra da yine 60 yıl kadar sonra 1827 yılında Mora’da Osmanlı-Mısır ortak donanması Rus-Fransız-İngiliz donanması tarafından yakılacaktır. Osmanlı, Rusların Baltık Denizine çıkmasını önleyememiş bunu da Akdeniz’de üstünlüğünü kaybederek ödemişti. Bunun sonuçları günümüzde bile hissedilmektedir. Rus donanmasının İngilizlerin izni olmadan bu bölgeye gelemeyeceğinin de akıllardan çıkarılmaması gerekir.

Baltık Denizi I. Dünya Savaşında da önemini korumuştu. İngiliz Donanması, savaşta dar Kuzey Denizini, mayınlayarak ve devriye gemilerini kullanarak, Alman su altı ve su üstü askeri ve sivil ticaret gemilerine kapamışlar ve Alman Donanmasının, İskandinavya ile Danimarka arasından Kuzey Denizine çıkışını önlemişlerdi. Bu tecrübe dolayısıyla Almanlar II. Dünya Savaşına yönelik tedbirler geliştirmişler ve savaşın başlarında Norveç ve Danimarka’yı işgal etmişlerdi. Bu bölge günümüzde de ABD ve İngiltere tarafından kontrol edilmesi gereken bir alan olarak önemini muhafaza etmektedir.

Günümüzde Baltık Denizi üzerindeki mücadelelerin incelenmesinin, “5 ana nokta” üzerinden yapılması uygun olacaktır. Bunlar; Rusya’nın Baltık Denizine çıkışı, Rusların Avrupa içlerindeki toprağı Kaliningrad’ın durumu, Belarus’taki gelişmeler ve Arktik bölgesinin giderek artan önemidir. Bunların üstünde ise asıl konu yer alıyor: Avrupa’ya ulaşan enerji hatları. Mücadelenin temelinde Enerji hatları ve ekonomik konular var ve bunların ortaya konulması ile mücadeleler de daha kolay anlaşılabiliyor. Hatta, ABD’nin Polonya’daki tertiplenmesi ile Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan/Dedeağaç konuşlanması ve Karadeniz’deki faaliyetlerinin de Baltık Denizi ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. Son dönemde icra edilen tatbikatlar da analiz edildiğinde geleceğe yönelik beklenti ve mücadele alanları kendiliğinden ortaya çıkar.

Baltık Denizi kıyısında Rusya’nın St. Petesburg şehri yer alır. Moskova’ya yaklaşık 700 km. mesafede bulunan St. Petesburg şehri günümüzde 6 milyon nüfusu ile Avrupa’nın da büyük şehirlerinden birisi. İsveç’ten alınmasından sonra 1703 yılında Rusların dünyaya açılan kapısı olması için kurulan şehir 200 yıl çarlığa başkentlik yapmıştır. Kuruluşundan bir yıl sonra 1704 yılında Cebelitarık Boğazının Birleşik Krallık ve Hollanda deniz kuvvetleri tarafından ele geçirilmesi ise başka bir konudur. St. Petesburg şehri Rusya’nın dış dünyaya açılması ve ticaretinde önemli bir yere sahip. Rusya’nın üretim ve ticaret merkezi durumunda. Şehir ayrıca taşıma ve lojistik üssü konumunda. Rusya’nın taşımacılığının %25’e yakın bölümü bu şehirden yapılıyor. Bu konu doğalgaz açısından da geçerli. Şehirde inşa edilen ve 2023 yılında tamamlanması planlanan gaz işleme tesisi Rusya’nın en büyük, dünyada ise sayılı tesislerden birisi olacak. St. Petesburg limanının ablukaya alınması Rusya’nın dış dünya ile bağlantısını keser ve Rusya’yı stratejik açıdan sıkıntıya sokar.

Avrupa Birliğinin tam ortasında bir Rus toprağı olan Kaliningrad, Polonya ile Litvanya arasında Baltık Denizi kıyısında Ruslara ait bir bölge. Askeri uzmanlar tarafından bu bölge “Avrupa’nın bağrına sokulan hançer” olarak isimlendiriliyor. Bu bölgede Ruslar, güçlü askeri birliklere ve silahlara sahipler ve kısa bir zamanda Avrupa’nın kalbine ulaşma imkanına sahipler. Burası ayrıca Baltık’ı kontrol eden konumu ile Rusya’nın Baltık Denizindeki tek üssü konumunda. 

Baltık ülkeleri AB ve NATO üyesi olduktan sonra Kaliningrad sadece bir askeri üs olması dışında bu ülkeleri ve Avrupa’yı kontrol eden konumu ile Avrupa için bir risk oluşturmaktadır. Rusların bu bölgede iyi donatılmış 200 binden fazla kuvvetinin bulunduğu tahmin ediliyor.

Kaliningrad tek başına ele alındığında pek bir anlam ifade etmeyebilir ama bu Rusya’nın Belarus üzerindeki etkisi ve Sırbistan ile birlikte düzenlemeye başladığı “Slav Kardeşliği” tatbikatları ile beraber düşünüldüğünde, Rusya’nın bu bölgedeki faaliyetleri daha iyi anlaşılabilir. Nitekim Belarus Savunma Bakanlığının yazılı açıklamasında, “2020 yılında icra edilen Slav Kardeşliği tatbikatının Polonya sınırında Rus-Belarus ve Sırp ordusunun özel kuvvetleri ile ortak yapılacağı”nın açıklanması tatbikatın gelecekte hangi maksatları gerçekleştirmeye yönelik olduğunu göstermektedir.

Bu açıdan değerlendirildiğinde Rusya’nın Belarus üzerindeki etkisinin giderek artacağı değerlendirilmektedir.

Rusya’nın Baltık Denizinde kuşatılmak gibi bir yumuşak tarafının bulunduğu açık ve Ruslar bu kuşatılmayı önlemeye yönelik her türlü tedbiri geliştiriyor. Rusların Baltık Bölgesinde artan faaliyetleri ile 2008 yılında Gürcistan’ın Güney Osetya ve Abhazya bölgelerindeki saldırıları ve Kırım’ı 2014 yılında işgal etmeleri, anketlerde de açıkça görüldüğü üzere, Polonya başta olmak üzere Rus sınırındaki küçük Baltık devletlerini endişelendiriyor. Buna karşılık NATO’nun 2019 yılında Londra’da yapmış olduğu toplantıda “Baltık Savunma Planı” onaylanması nispeten bu ülkeleri biraz rahatlattıysa da endişelerin tam olarak giderildiği söylenemez. Ukrayna gerginliği devam ederken, Belarus’da ortaya çıkan kriz ve olaylar bu endişeyi daha da artırdı. ABD yapmış olduğu tatbikatlarla bu ülkelerin endişelerini azaltmaya çalışsa da, bu çalışmaların Rusların icra ettikleri karşısında oldukça küçük düzeyde kaldığı da gözden kaçmıyor.

Yine bu bölgeyle alakalı olarak Rusların gerçekleştirdiği bir diğer faaliyet olan “Okyanus Kalkanı” tatbikatı da gelecekteki rekabet alanının resmini göstermektedir. Bu manada Baltık Bölgesi Arktik Bölgesi ile irtibatlanmış görülmektedir.

Arktik, aynı bölgedeki buzla kaplı okyanusun ismiyle anılan iklimi ve yüzeyi itibarıyla Antarktika’ya benzeyen 15 milyon km.2’lik bölgenin adı. Global ısınma nedeniyle bu bölgedeki buzulların erimesi yeni kaynakların kullanımını ve bu bölgenin kritik bir ulaşım hattı olma durumunu gündeme getirdi. Kutup buzları 1980 yılına göre %40’tan fazla küçülmüş ve bu nedenle Bering Boğazından yapılan deniz ticareti %120’den fazla artmıştır. Bu artış devam etmektedir.

Konu ekonomik kaynaklar olunca da bölge doğal bir rekabet alanına dönüştü. Bu bölgeye bitişik 4 esas ülke bulunmakta. Bu ülkeler; Danimarka (Grönland), ABD, Norveç, Rusya, Kanada. Bu ülkelere İzlanda ve kıyıları ve hukuki talepleri olmamasına rağmen, İsveç ve Finlandiya’nın da katılması ile, 1996 yılında Arktik Konseyi oluşturuldu. Bölge o kadar önemli ki, 2011 yılından itibaren Japonya, Güney Kore, Çin, Almanya, Fransa, Singapur, İngiltere ve Polonya’da gözlemci olarak konsey toplantılarına katılıyor. Aslında; iklim, çevre, arama kurtarma gibi alanlara yönelik konsey faaliyetlerinin uygulamada farklı alanlara yöneldiği gözlemleniyor. Yani bunların dışında ekonomik kaynakların kontrolüne yöneldiği görülüyor. Bunun nedeni bu bölgedeki kaynakların ekonomik değerinin oldukça yüksek olması. Yapılan araştırmalara göre bölgede bol miktarda altın, elmas gümüş yatağı var. Bölge balıkçılık ve mineral kaynakları açısından da zengin. Daha da önemlisi dünya doğalgaz rezervinin yaklaşık %30’u ile petrol rezervinin yaklaşık %15’inin Arktik bölgesinde olduğu tahmin ediliyor. Bu nedenle büyük petrol, maden, gıda ve ilaç şirketleri bölgeyi dikkatle takip ediyor. Ayrıca buzulların erimesi nedeniyle, deniz yolu ticaretinin bu bölgeden yapılabilecek olması da önemli. Artık Almanya’dan Çin’e Süveyş kanalı yerine bu bölgeden altı bin km daha kısa bir şekilde gidilebilecek. Aynı kısalık durumu Amerika kıtası ile Asya arasında da mümkün olabilecek.

Arktik bölgesindeki kaynaklar üzerinde rekabetin ve sürtüşmelerin şimdiden başladığı görülüyor. Rusya ile diğer kıyıdaş ülkeler arasında kıta sahanlığı sorunu var. Bunun nedeni Rusların Arktik bölgesini Sibirya’nın doğal bir uzantısı olarak kabul etmesi ve münhasır ekonomik bölge sınırını 350 km olarak belirlemek istemesi. Rekabetin askeri alana yansıdığı da gözden kaçmıyor. Rusya burasını “Savunma Planlaması”na dahil etti ve bunun için ayrı bir birim oluşturdu. Rusya bölgeye nükleer denizaltılar ve buz kırıcı gemiler gönderiyor. Bölgede nükleer denemeler yapıyor, bölgeyi kontrol edecek şekilde karakollar ve üs bölgeleri kuruyor. Rusya Arktik bölgesinde hava üstünlüğü için Pasifik ve Kuzey filolarının büyük bir kısmını yöneltmiş görünüyor. Ayrıca uzman bir hava savunma birimi de bölgede görevli. Bu bölgedeki askeri birlikler ise soğuk iklim koşullarına göre teçhiz edilmiş durumda.

Rusların bu bölgeye ilgileri askeri tatbikatlarda da kendisini gösteriyor. Rusya, Pasifik Filosunun yanı sıra, Kuzey Filosu ile Baltık Filosunun katılımı ile icra ettiği “Okyanus Kalkanı” tatbikatı ile Kuzey Kutbuna yönelik kontrolünü güçlendirmeyi hedeflemektedir. 2020 yılının ağustos ayında tamamlanan tatbikatta Rus donanması, Kuzey Kutbu civarında yeteneklerini sergiledi ve bu bölgedeki geleceğe yönelik varlığını ve düşüncelerini ortaya koydu.

Baltık Denizinde başlayan ve Rusya’ya bağlı Çukotka ve ABD’ne bağlı Alaska arasında geniş bir alanda icra edilen tatbikat gövde gösterisine dönüştü.

Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Nikolai Evmenov, yapmış olduğu açıklamada “Rusların ilk defa bu denli büyük bir hedefe yönelik tatbikat gerçekleştirdiğini” ifade ederek “Rusya Kuzey Kutbuna geri döndü. Bu bölgedeki varlığımızı kuvvetlendiriyoruz.” değerlendirmesini yaptı. Tatbikat esnasında zaman zaman ABD güçleri ile temas hattına girildi. Denizaltılar, denizaltısavar uçakları, Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar, füze kruvazörü ve nükleer denizaltı kruvazörlerinin katıldığı tatbikatlarda ortak füze fırlatma eğitimleri de yapıldığı duyuruldu.

Ruslar geleceğe yönelik hazırlıklarını aksatmadan sürdürüyor ve tatbikatlar bunun için bir fırsat oluşturuyor. Füze kruvazörü Varyag, gemilere karşı üretilen “Vulcan” füzeleri fırlatırken Omsk denizaltısı da yine gemilere karşı kullanılan “Granit” füzelerini denedi. Fırlatılan füzelerin 320 kilometre ile 450 kilometre arasında değişen çeşitli hedefleri başarıyla vurduğu tespit edildi. Rusya bu tatbikatlar esnasında gelecekte olası çatışmalardaki ihtiyaçları da tespit ediyor ve ihtiyaç duyulan alanlarda askeri teknolojisini geliştirmek için bu tatbikatları bir fırsat olarak kullanıyor.

ABD, Kanada, Norveç gibi ülkeler ise Rusların bu girişimlerine karşılık vermeye çalışıyor. Ancak ABD tarafından icra edilen tatbikatlar Ruslara nazaran daha küçük kalıyor. ABD, Arktik bölgesinde savunmayı Kanada’nın üzerine yıkmış gibi. ABD’nin Kuzey Kutbuna en yakın hava üsleri Grönland adasında yer alıyor ve burada Soğuk Savaş döneminde bulundurduğu unsurlarını oldukça azaltmış durumda.

Sonuç olarak; Baltık Denizi kontrol ettiği ve etkilediği bölgeler itibarıyla, Akdeniz ve Güney Çin Denizi ile birlikte dünyanın geleceğinin belirleneceği bir alan olarak öne çıkmaktadır. Bu bölgeler Çin ve Rusya’nın kontrol edileceği ve kuşatılacağı alanlardır. Baltık Bölgesini, Karadeniz, Akdeniz ve Arktik Bölgesi ile beraber değerlendirmek gerekir. Bu durum gerek tatbikatların yapılış şekli ve yapıldığı alanlar, gerekse ABD ve Sovyetler Birliğinin kuvvetlerini konuşlandırmalarıyla artık kendini iyice belli etmektedir. ABD’nin enerji nakil hatları üzerinde kontrol sağlama çalışmaları ile Polonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Akdeniz’deki faaliyetlerini de bu kapsamda değerlendirmek gerekir.

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA