Türkiye ve Pakistan arasındaki, kökü tarihin derinliklerine ulaşan, gönül bağını hepimiz zaten biliyoruz. Pakistan halkının Türk Kurtuluş Savaşına verdiği maddi ve manevi destek yanında, zor zamanlarda bu iki ülke halklarının yan yana duruşları da ayrı bir gerçek. Ancak bu gerçeği, yerinde bizzat görmek ve insanların gözlerinden okumak insanı mutlu ediyor.
Pakistan’ın ekonomik, siyasi ve kültürel durumu hakkında resmi bilgilerin, en yetkili kişiler tarafından verildiği bir etkinliğe davet edilmemiz zaten heyecan vericiydi. Ancak Pakistan’a gittiğimizde, gördüğümüz misafirperverlik ve içten ilgi bizi daha da mutlu etti. Gerçekten de Pakistan halkı, inançları ve gelenekleri gereği, son derece barışçıl ve misafirperver bir anlayışa sahip ve bu anlayışı gittiğiniz her yerde görebiliyorsunuz. Bu insanlar maalesef, uluslararası medyada, Pakistan’ı baskı altına almak maksatlı, bilinçli olarak üretilen yanlış propagandaları hiç hak etmiyor. Pakistan, dışarıdan maksatlı olarak müdahale edilmediği sürece, güvenli ve huzurlu bir ülke. Bunu Pakistan’da bulunduğumuz sürece, gece dahil gittiğimiz her caddede, sokakta bizzat hissettik.
Yaptığımız küçük bir araştırma sonucu da örneğin “Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC)” rakamlarına göre 100 bin kişi başına yıllık kasıtlı öldürme olaylarında Pakistan, ABD’nin oldukça altında yer alıyor. ABD için bu oran yıllık 23 bin kişiye yaklaşırken (2021 yılı), Pakistan’da ise 8000 kişi (2018 yılı). ABD nüfusunun bir miktar Pakistan’dan fazla olduğunu düşünsek bile yine de Pakistan’daki rakamlar ABD’ye göre düşük düzeyde. Bu oranların diğer suçlarda da düşük olduğu görülmektedir. Kadınlara yönelik saldırıların önlenmesi konusu hepimizin üzerinde durması ve önlenmesi gereken önemli bir konu ve nüfusa göre bir analiz yapıldığında; Afrika (3.1), Amerika (1.6), Okyanusya (1.3) Asya (0.9) ve Avrupa (0.7) gibi oranlara sahip. Buradaki durum değerlendirildiğinde Asya’nın, Avrupa ile birlikte en düşük oranlara sahip olduğu zaten görülür.
Bu anlamda Türkiye’de kadınlara yönelik saldırılarda ölen kadın sayısı, yıllık olarak 300 civarında. En az cinayetin işlendiği İngiltere’de 250. ABD’de ise sadece 2019 yılında 3000 kadın öldürüldü (The Silent Epidemic of Femicide in the US, 10 March 2023). Bu durum, maksatlı oluşturulan önyargılardan ziyade, bilimsel analizlere ne kadar ihtiyacımız olduğunu da bizlere gösteriyor. Bu günlerde Pakistan’ın, yanlış yargılar oluşturmaya çalışılan ülkelerden birisi olduğu anlaşılıyor.
Bölgeyi kötüleyen, aşağılayan, birbirine düşman eden yayınlar ve medya propaganda girişimleri oldukça yaygın. Bölge insanını birbirine karşı kötüleyen, birbirinden ayıran ve birbirine düşüren böylesi art niyetli yayınları, Pakistan’daki toplantı esnasında beraber olduğumuz, birçok ülkeden üst düzeydeki akademik ve diplomatik gruplarla birlikte, yaptığımız çalışmalarda açıkça ortaya çıkarmamız ve bunun önlenebilmesi için aydınlatıcı çalışmalar yapılmasının önemine vurgu yapmış olmamız belki de bu toplantının en faydalı taraflarından birisi oldu. Birbirini doğru şekilde tanımak, sorunları da daha başlangıçta çözmeye imkân sağlıyor.
Asya kıtasındaki ana sorun halklar ve ülkeler arasındaki bağların koparılmış olmasıdır. Bugün Asya kıtası, Afrika kıtası ile birlikte ulaşım şebekesi açısından en zayıf durumda olan bölgelerden birisidir. Bir ülkeden diğerine, bırakalım kara yolunu, havadan bile ulaşmak günler almaktadır. Yapmış olduğumuz çalışmaya Pakistan’a çok yakın olan Nepal’den katılan akademisyenlerin, neredeyse bir gün süren yolculuktan sonra ulaşması bu durumu zaten açıkça ortaya koyuyor. Avrupa’daki ve Kuzey Amerika’daki karayolu, demiryolu ve havayolu trafiği ile Asya’yı kıyaslamak bile bunu hemen anlamamız için yeterli. Neden Asya insanlarının birbirinden ayrı tutulmak istendiği de ayrı bir değerlendirme konusu. Zaten zor olan coğrafi konuşlanmalara bir de ulaşımın engellenmesi eklenince ortaya çıkan manzara, neden bu ülkelerin gelişemediklerini ve durum böyle devam ederse bundan sonra da gelişmeyeceklerini ortaya koyuyor. Asya ülkelerinin birbirine bağlanmasına yönelik projeleri engelleyici girişimler sadece ve sadece art niyetli olabilir. Böylesi bir girişimin kabul edilmesi de mümkün olamaz.
Çalışmalar esnasında tespit ettiğimiz diğer önemli bir konu da Pakistan’a yönelik haksız bir şekilde ekonomik bir baskının uygulandığını görmek olmuştur. Pakistan 1979 yılında başlayan Sovyet işgalinden ve ardından ABD’nin bölgeye yönelik müdahalesinden bu yana, Afgan halkının yaşadığı sıkıntıları, coğrafi konumundan dolayı, kendisi de yaşamış bir ülke. Bu sıkıntılı sürecin yaratılmasında Pakistan’ın hiçbir rolü olmadığını da biliyoruz. Bu süreçte Pakistan’ın, bölgesel istikrarın korunmasına yönelik katkıları açıkça ortada. Pakistan sorumlu olmadığı bu konuda çok haksızlığa uğradı ve ağır bedeller ödedi. Buna rağmen bu çalışmaların görülmeyip, son süreçte Pakistan’a sırf ekonomik kalkınmasına yönelik projeleri hayata geçiriyor diye, baskılar ve üstü örtülü ambargoların uygulanması, kabul edilemez. Bu Pakistan’a ve halkına karşı büyük bir haksızlık.
Pakistan ekonomisi ve kaynaklarının ileriye dönük büyük bir potansiyeli var. Çevresindeki ülkelerin de. Bu potansiyelin kabul edilip, uygun şekilde harekete geçirilmesinin ise büyük fırsatlar yaratacağı açıkça ortada. Bu noktada, Afganistan’da istikrarın sağlanması ve Pakistan ile birlikte Hindistan ve İran gibi ülkelerin birlikte hareket etmesinin, bu ülkelerin insanlarının refahının artırılmasına önemli katkılar sağlayacağı da bir gerçek. Türkiye’nin bu konuda bölgesel barışın sağlanmasına yönelik aracılık rolü önemlidir. Ancak böylesi bir düşünce bölgenin kaderini değiştirebilir. Bu gerçeğin vizyon sahibi ve halkının geleceğini düşünen yönetimlerce görülmesi ve halklar arasında, düşmanca değil, barışçıl ilişkilere yönelik söylemlerin üretilmesi de güçlü ve filozof liderlere ve düşün adamlarına ihtiyaç gösteriyor. Savaşa, şiddete, nefrete yönelik değil; yaklaştırıcı yaklaşımlara ihtiyacımız var. Aksi durumda bölge insanları onlarca yıl sonra bile benzer acıları ve ekonomik zayıflığın getirdiği sıkıntıları yaşamaya devam edecektir.
Böylesi bir barış ve refah ortamının yaratılmasında, bölgeye kültürel, ekonomik ve tarihi olarak çok yakın olan Türkiye’nin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yapabileceği çok şey var. Türkiye bu bölgeleri biliyor, insanları ve onların kültürlerini yakından tanıyor. Pakistan’da karşılaştığımız bir iş adamının, Türk olduğumuz öğrendiğinde, anneannesinin kendisine küçükken, kendilerinin ve özellikle kadınların Türk Kurtuluş Savaşı esnasında bileziklerini, yüzüklerini ve kolyelerini çıkararak Anadolu’ya gönderdiğini söylemesi bizi duygulandırdığı kadar, yakınlığı ortaya koyması açısından da önemliydi. Gerçek dostlar, kötü ve ihtiyaç olan günlerde ortaya çıkar. Bu anlamda Türkiye’nin yaşadığı her sıkıntıda, Pakistan yönetiminden ve halkından bu yakınlığı gördüğü ortada. Bu durum Pakistan için de geçerli. Tarihi ve antropolojik incelemelerimize göre, Pakistan ile kültürel yakınlığımız 2 bin yılın ötesinde kopmaz bir derinliğe dayanıyor. Düşünce tarzımız, Mevlâna gibi ortak değerlerimiz bunu daha da sağlam kılıyor, bizi birbirimize yakınlaştırıyor.
Biz Pakistan’ı onlar ise Türkiye’yi tanıyor. Pakistan’a yönelik gerçek dışı algı yaratımlarının ise maksatlı olduğunu zaten biliyoruz. Bu ülkenin zengin kültürünü tanımak çok güzel. Pakistan’ın çevresinde barış ve istikrarı sağlama girişimlerini de saygıyla karşılıyoruz. Kültürel zenginliği yeniden keşfetme yanında, ekonomik iş birliği alanında gecikmeden yapmamız gereken bir çok girişim var. İş adamlarımızın karşılıklı bir araya gelmesi, bölgeye ve geleceğe yönelik ortak yatırım alanlarının belirlenerek hayata geçirilmesi bunlardan birisi. Şüphesiz böylesi bir iş birliği; bölgesel olarak güvenlik ve istikrar ortamının oluşmasına katkı sağlayacağı gibi, bir model olarak, bölge insanının orta ve uzun vadede refahını da artıracaktır.