Enerji Hakimiyet Teorisi: Stratejik Anlamda Enerji Güvenliği ve Türkiye
Enerji alanı artık dünyadaki mücadelenin en önemli parçası (Dannreuther, 2010: 3-8) ve bu anlamda birçok stratejik çalışmanın hatta teorilerin ana konusu. En önemlisi de enerjiye sahip olmak kadar onu kontrol edebilmek de günümüzdeki uluslararası sistemin uygulamalarından birisi.
Enerji, genelde teknik anlamda gündeme gelmekle birlikte stratejik anlamda, uluslararası ilişkilerde etkin bir kontrol ve üstünlük konusu olabilme özelliğine sahip. Bu anlamda bir ülke için enerji güvenliği o ülkenin faaliyetlerini kesintisiz sürdürebilmesi için kesintisiz ve güvenilir enerji kaynaklarına sahip olması manasına geliyor. Enerji temin edilemediğinde birçok alanda faaliyetler durmakta, üretim yapılamamakta, tarihte yaşandığı gibi askeri gücün aktarımında bile sorunlar yaşanmaktadır.
Enerji; fiziksel manada iş yapabilme yeteneğidir ve stratejik bir meta olarak günümüzde insanlar ve ülkeler için vazgeçilmez ve hayati bir unsur olarak karşımıza çıkar (Bayrak ve Esen, 2014: 139-140). Güneşten veya rüzgârdan elde edilenler gibi yenilenebilir veya petrol, doğalgaz, kömür gibi yenilenemez olarak sınıflandırılmakla birlikte; elektrik, kimyasal, termal, mekanik veya nükleer yapılarda bulunabilir veya bir formdan diğerine dönüştürülebilir.
Enerji kaynaklarının güvence altına alınmasının öneminin farkında olan ülkeler, enerji kaynaklarına sahip olma yanında, başka coğrafyalardaki enerji kaynaklarını ve bu kaynakların ulaşım yollarını da kontrolleri altına almak istemektedirler. Öyle ki, geçmişteki kara, deniz ve hava hakimiyet teorileri yanında bir de adı konulmamış ve gizliden sürdürülen adına “Enerji Hakimiyet Teorisi” diyebileceğimiz yeni bir anlayış gündemdedir. Özellikle II. Dünya Savaşı ve sonrasında kendisini giderek daha fazla hissettiren bu güvenlik; enerjinin bulunması, çıkarılması, nakledilmesi yanında sürekliliğinin sağlanmasını da içermektedir. Son yıllardaki kriz ve üslenme bölgeleri ile tatbikatların yoğunlaştığı alanlar değerlendirildiğinde de aynı sonuca ulaşmak mümkündür. Bu bir anlamda siyasi ve askeri gücün siyaset yanında enerji alanına da aktarılmasıdır.
Bu anlamda enerjinin kontrol edilmesi üzerine mücadele; Hint Okyanusuna ulaşan yollar ve boğazlar ile Kuzey Kutup Dairesinin üstünde kalan Arktik bölgesinde devam ederken, son dönemde Baltık Denizinden Karadeniz ve Akdeniz’e uzanan hat üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu tertiplenme sonuç verdiği taktirde Avrupa’ya ulaşan enerji kaynakları, Akdeniz’den Arktik bölgesine kadar kontrol altına alınmış olacaktır. Buradaki esas gayenin, Çin ve Rusya öncelikli olmak üzere, Avrupa ile Asya’nın bağlantısını kesmek olduğu söylenebilir. Bu noktada Rusya’nın Avrupa’nın enerji kaynağı olmasının önlenmesi yanında, Çin’in AB ile ticari ilişkilerinin kısıtlanması ve enerji kaynaklarına erişiminin engellenmesi ana düşünce olarak ortaya çıkmaktadır.
Nitekim ABD’nin Rusya’dan Avrupa’ya giden Kuzey Akım 2 projesine karşı olması ile eski ABD Başkanı Trump’ın bu proje ile rekabet edeceklerini Putin’e açıkça ifade etmesini (www.dünya.com: 18 Mayıs 2018) ve Baltık Bölgesinde son dönemlerde artan askeri tatbikat ve güç gösterilerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir (Alpar, Tatbikatlar Yalan Söylemez: Askeri Tatbikatların Verdiği Mesajlar, SDE Analiz: 09 Eylül 2020).
Enerji talebi kapsamında, ihraç edilen enerjinin kesintisiz olarak ihtiyacı olan bölgelere nakledilmesi gerekirken, enerji güvenliği açısından bunun anlamı kesintisiz ve uygun fiyata alınmasıdır ve mevcudiyet, hesaplılık, devamlılık ve erişilebilir olması esastır. ABD açıkça Avrupa’nın kendisi dışında başka bölgelere bağımlı olmasını istememektedir. Bu faaliyetlere Avrupa ve Asya arasında petrol boru hatlarına ev sahipliği yapan Belarus gibi ülkelerde geçtiğimiz yıldan beri tırmanan olaylar ile ABD’nin Polonya’dan başlayarak; Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan’daki üslenme faaliyetleri de eklenince alandaki resim iyice netleşmektedir (Alpar, 2021: 59-65). Böylece daha şimdiden Avrupa ve Asya arasında; Polonya, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan, Doğu’ya göre kenar kuşak ülkeleri durumuna gelmiştir. Bu kuşak bir duvar olarak düşünüldüğünde ise bu sefer de Avrupa Birliği’nin çevrelendiği sonucu çıkarılabilir. Neticede kavramsal olarak, başarabildiği taktirde kontrolü elinde tutacak taraf, gücü de elinde tutacaktır.
Enerji; bir ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesindeki en önemli etkenlerden birisidir. Türkiye enerji talep artışı açısından Çin’den sonra ikinci sıradadır (Karacaer, Rakamlarla Türkiye’nin Enerji Görünümü: 2018). Enerji ihtiyacının ülkenin gelişmesine paralel olarak daha da artacağı değerlendirilmektedir.
Enerji güvenliği, güç ve güvenlik odaklı yaklaşımda; asimetrik bağımlılık, çıkar ve uluslararası sistemin yapısı üzerine odaklanmaktadır (Kalkan, 2015: 60-62). Türkiye ve çevresi enerji kaynakları yönünden oldukça zengin. Bu bölgedeki kanıtlanmış petrol rezervlerinin tutarı 100 trilyon doların üzerinde ancak Türkiye, son 100 yılda bu oyunun dışında tutulmak suretiyle kaynaklardan istifade etmesi engellendi. Aynı şekilde son 20 yıldır Doğu Akdeniz bölgesindeki Türkiye’nin 570 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak doğalgaz rezervlerinden de adeta yok sayılarak ayrı tutulmak isteniyor. Ortadoğu ve Akdeniz’de oynanan oyunların ve gerçekleşen mücadelelerin arkasındaki nedenlerden en önemlisi de bu.
Şimdiye kadar Türkiye enerji ihtiyacı için kalkınması için gerekli kaynağı harcayarak bunu oldukça pahalı bir şekilde karşıladı. Özellikle doğalgazda tamamen dışa bağımlı olan ülke, son 10 yılda enerji için 400 milyar doların üzerinde para ödedi. 2006 yılında Türkiye’nin 85 milyar dolar tutarındaki ihracatının 28 milyar doları enerji ithalatı için harcanmıştı (Satman, 2007). Bu %32 gibi oldukça yüksek bir orandı. Daha sonraki yıllarda Türkiye’nin ihracatındaki artışlara da paralel olarak enerji maddeleri ithalatı da artmış ve 2012 yılında zirve yaparak 60 milyar dolara yükselmiştir. Bu tarihten sonra ise alınan önlemlerle bu rakam düşmeye başlamıştır. Enerji ithalatı için harcanan rakam 2013 yılında 56 milyar, 2018 yılında 43 milyar ve 2019 yılında ise 41 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir (Türkyılmaz, 2015:2).
Bu düşüşte Türkiye’nin enerji alanında ileriye dönük olarak aldığı önlemlerin ve planlamaların payı büyüktü. Ayrıca 2017 yılından itibaren temin ettiği 3 sondaj (Fatih, Yavuz, Kanuni), 2 sismik araştırma gemisiyle (Barboros ve Oruç Reis) Karadeniz ve Akdeniz’de faaliyetlerini sürdürmesi de önemliydi. Nitekim 3 yıl geçmeden Karadeniz açıklarında keşfedilen doğalgaz, Türkiye'nin enerji ithalatını azaltacak boyutta. Daha şimdiden bulunan gazın ekonomik değeri 100 milyar doları geçmiş durumda (540 milyar m3). Gerek Karadeniz gerekse Akdeniz bölgesinde devam eden aramalar neticesi önümüzdeki dönemde bu rakamın üzerine çıkılacağı ve enerji ve enerji güvenliği açısından Türkiye’nin elini güçlendireceği açık.
Daha önceleri yılda 50 milyar metreküpün üstünde doğalgaz ithal eden Türkiye, EPDK raporlarına ve diğer verilere göre 2019 yılında 44,5 milyar m3 civarında doğalgaz aldı ve yılda 15 milyar dolar civarında doğalgaz harcaması yapıyor. En fazla ithalat yapılan ülke ise Rusya. Doğal olarak gelir kaybına uğrayacağını düşünen bu ülkeler keşiflerden bir miktar rahatsızlık duyuyor.
Sonuç olarak, günümüzde enerjiyi kontrol eden gücü de kontrol ediyor. Bu alandaki rekabet giderek tırmanıyor. Öngörü ileriyi görme yeteneği, bir işin gelecekte alacağı şekli kestirme, önceden anlayabilmek demek. Türkiye’nin stratejik enerji güvenliği bu açıdan önemli ve özellikle sıkıntılı dönemler için çalışmalar yapılması bir zorunluluk. Akdeniz ve Karadeniz’de bulunan ve gelecekte keşfedilecek hidrokarbon yataklarının güvenliği yanında, nükleer enerji santralleri ile diğer enerji tesislerinin güvenliğinin ayrıntılı olarak planlanması gerekiyor. Ayrıca kesintisiz ve güvenilir enerji ihtiyacının karşılanması için şimdiden gerçekçi planlamaların yapılması ve mevcutların geliştirilmesi de gerekiyor. Bu noktada; enerji çeşitliliği, dışa bağımlılığın azaltılması, değişik kaynaklardan temin, işbirliği yapabilecek müttefikler bulma, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme, enerji kaynakları ve tesisleri için koruma kalkanları oluşturma, enerji kuşatmasını ortadan kaldıracak askeri gücü oluşturma ve enerji alanları yanında taşınmasını da güven altına almak şimdiden planlanarak gerçekleştirilecek çalışmalardan bazıları.
Kaynakça:
Alpar, Güray. (2021). Uluslararası İlişkilerde Stratejiyi ve Coğrafyayı Anlamak, Stratejik Düşünce Enstütüsü Yayını, Palet Yayınları: Konya.
Alpar, Güray. (09 Eylül 2020). Tatbikatlar Yalan Söylemez: Askeri Tatbikatların Verdiği Mesajlar, SDE Analiz.
Bayrak Metin ve Esen Ömer. (2014). Türkiye’nin Enerji Açığı Sorunu ve Çözüme Yönelik Arayışlar, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 3.
Dannreuther, Roland. (2010). International Relations Theories: Energy, Minerals and Conflict, Polinares working paper 8, s. 3-8.
https://tr.sputniknews.com/seyir-hali/2020101610430-karadenizin-dogalgaz-ve-petrol-potansiyeli-ne- boyutta/ 16 Ekim 2020).
Kalkan, Duhan. (2015). Soğuk Savaş Dönemi Sonrası Türk Dış Politikasında Enerji, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi: Ankara.
Karacaer, Ulusoy, Merve. (2018). Rakamlarla Türkiye’nin Enerji Görünümü, SDE Köşe yazısı, 17 Eylül 2018: Ankara.
Satman, Abdurrahman, Editör (2007). Türkiye’de Enerji ve Geleceği, İTÜ Görüşü, İTÜ: İstanbul.
Türkyılmaz, Oğuz. (2015). Enerji Politikaları Artan Bağımlılık Çıkmazında, TMMOB Makine Mühendisleri Odası Raporu, Şubat 2015 Bülten.
www.dunya.com/dunya/putin-kuzey-akim-2-icin-mucadele-edecegiz-haberi-416229 (Erişim tarihi: 5 Haziran 2021).