Fransa terörle mücadele adı altında 2013 yılından beri Sahel bölgesinde operasyonel faaliyetlerde bulunuyor.
Mali, Fransa’ya 3.500 km uzaklıkta. Fransa “terörle mücadele ediyorum.” söylemiyle 11 Ocak 2013 yılından bu yana (Serval Operasyonu) Mali’den başlayarak Afrika’da faaliyetlerini sürdürüyor. Fransa Sahel Bölgesinde kalıcı askeri varlığı olan tek Avrupa ülkesi konumunda.
Afrika’da yaklaşık 20 ülkede sömürgeci geçmişi bulunan Fransa, bu operasyonunun 15 Temmuz 2014 tarihinde bittiğini açıklamasına rağmen askerlerini çekmeyerek; Çad, Nijer, Burkina Faso ve Moritanya’da konuşlandı. Daha sonra ise operasyonlarını Sahel Bölgesi olarak isimlendirilen; Senegal, Moritanya, Burkina Faso, Nijer, Nijerya, Çad, Sudan ve Elitre bölgelerine kadar genişletti (Barkhane operasyonu). Fransa bu bölgelerin dışında zaman zaman Kongo ve Orta Afrika gibi Afrika’nın diğer bölgelerine de operasyonlar düzenliyor.
Fransa’nın bölgeye girmesinden sonra terör faaliyetleri azalmak bir yana giderek arttı.
Fransa her yıl neredeyse 1 milyar avronun üzerinde harcama yaptığı bu operasyonlardan bugüne kadar herhangi bir sonuç alamadığı gibi bölgedeki huzur ve güven ortamı da giderek daha kötüye gidiyor.
Fransa Sahel bölgesine girdikten sonra anlaşılmaz bir şekilde bölgedeki terör örgütlerinin sayısının ve faaliyetlerinin giderek arttığı görülüyor. 2017 yılının mart ayı başlarında, bölgedeki El Kaide bağlantılı terör grupları Cemaat Nusret el İslam vel Müslümin (CNİM) adı altında yeniden organize olup bütünleşmeye gittiler ve bundan saldırılarını artırdılar.
Birileri bölgeyi karıştırmaya devam ediyor. Örneğin 2016 yılında Burkina Faso’da terör saldırılarında 80 kişi hayatını kaybetmişken, BM verilerine göre 2019 yılında Burina Faso’da 1.800’den fazla kişi hayatını kaybetti. Buna göre saldırılar 23 kat artmış gözüküyor. Saldırıları kimin yaptığı ise çoğu zaman belirsiz.
Bölgedeki terör örgütleri Fransa ve onu destekleyen güçlere karşı olduklarını söylüyorlar ama saldırılardan zarar görenler çoğunlukla Müslümanlar.
Saldırıların Fransa’dan daha çok, (13 bin kişiden oluşan BM Mali Çok Boyutlu İstikrar Misyonu (MINUSMA) gücüne geçtiğimiz kasım ayında füzelerle yapılan ve 18 askerin yaralandığı saldırıda olduğu gibi) BM askerlerine, Fransa’yı destekleyen yönetimlere ve en çok da Müslüman halka yöneltildiği görülüyor. 13 Ekim 2019 tarihinde Burkina Faso’da cami saldırısı hedefin kimler olduğunu açık olarak ortaya koyuyor. Son olarak 22 Ocak 2020 tarihinde Burkina Faso’da 2 köye kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından yapılan saldırıda 36 kişi hayatını kaybetti. Bölgede geçtiğimiz 4 yıl boyunca yapılan saldırılarda 300 bine yakın Müslüman yerlerinden edilmiş durumda.
Başkent Quagadougou’da 2017 yılında bir Türk restoranına yapılan saldırıda 18 kişi hayatını kaybetmişti. Somali’de yapılan saldırılar da her nedense daha çok bölgeyi kalkındırmak üzere gelen Türklere yönelmiş durumda.
Fransa’nın kayıpları fazla gözükmüyor.
Terör saldırılarında bölge insanı büyük kayıplar verirken, doğrudan Fransa’nın kayıpları fazla gözükmüyor. 2013 yılından bugüne kadar 28 Fransız askerinin öldüğü söyleniyor ancak bunun yarısı helikopterin çarpışması sonucu. Oysa 2019 yılı kasım ayında Mali’nin kuzeyinde bir askeri birliğe düzenlenen tek bir saldırıda 53 asker ve 1 sivil hayatını kaybetmişti. Ardından aralık ayında Nijer’in Mali sınırına yakın bir askeri üssüne yapılan saldırıda 73 asker hayatını kaybetti.
Bölge ülkelerinin verdiği askeri kayıplar bölge halkı ve yönetimlerinin tepkilerini çekmeye başladı.
Bu durum giderek bölge halkında ve yönetimlerinde tepkilere neden oluyor. 19 Ocak 2020 tarihinde Nijerlilerin, (Nijer askerlerinin Fransızlar nedeniyle çok kayıp verdikleri ve huzurlarının bozulduğu gerekçesi ile) ayaklanmaları bunun sadece bir örneği. Göstericiler; Fransız askeri üslerinin kapatılmasını ve Fransız askerlerinin bölgeden ayrılmalarını istiyorlar. Bölgede Fransa’ya direnişinin giderek artış gösterdiği görülüyor.
Diğer taraftan El Kaide bağlantılı olduğu gerekçesiyle hapiste tutulan mahkumların örgütün baskınlarıyla serbest bırakılma operasyonları ise bölgedeki mücadele konusunda şüpheler uyandırıyor.
Terörle mücadele yöntemleri terörü azaltmaktan çok daha da artırıyor.
Silahlı insansız hava araçları gibi teknolojinin de kullanıldığı mücadelede örgütün dağınık yapısının mücadeleyi etkilediği söyleniyor. Bu noktada “terörle mücadele” adı altında uygulanan yanlışlar da terörü ve terör örgütlerine olan desteği artırıyor. Örneğin, Burkina Faso’da terörü desteklediği gerekçesi ile toplanan ve belirli bir kabileye ait çobanların kurşuna dizilmesi gibi acımasız uygulamalar halkta tepki yaratıyor. Çok önceden mevcut bir çok husumet “terör” kisvesi bahane edilerek çözülmeye çalışılıyor. İnsan Hakları İzleme birimleri ve sivil toplum kuruluşları bu olayların radikal gruplara daha fazla üye kazandırmaktan başka bir şeye yaramadığını açıkladı.
Fransa’nın bölgede oluşturduğu sözde teröre karşı işbirliği yapılanması zaten fakir olan bölge ülkelerinin ekonomilerini zorlamaya başladı.
Kuruluş aşamasında Sahel gücüne; AB’nin 50 milyon avro, Suudi Arabistan’ın 100 milyon dolar, BAE’lerinin 30 milyon dolar, ABD’nin 60 milyon dolar ve Fransa’nın 60 milyon avro destek sağlaması taahhüt edilmişti ancak bugüne kadar bu destek tam olarak sağlanamadı. Diğer taraftan zaten dünyanın en fakir ülkeleri arasında olan Sahel ülkelerinin ekonomileri de Fransa’nın kendi çıkarları için zorladığı operasyonlar nedeniyle giderek zorlanıyor.
Kendilerinin olmayan ve Fransız çıkarlarına hizmet eden bir savaşa girmenin yanında, operasyonlarda yapılan yanlış uygulamalar neticesi olaylar öylesine arttı ki, Burkina Faso askeri personel açığını kapatmak için sivilleri eğitim altına almayı amaçlayan ve maddi karşılığı olan bir yasal düzenleme yapmak zorunda kaldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi bazı uluslararası kuruluşlar ise bunun gelecekte durumu daha da zorlaştıracağı ve insan hakları ihlallerini artırarak olayları işin içinden çıkılamaz hale getireceğini bildiriyor.
Libya’da gayrimeşru Hafter güçlerinden ele geçirilen Javelin füzeleri de Fransa’ya ait çıktı.
Fransa’nın terörle mücadelesinde karanlığına diğer bir örnek ise Libya’daki BM tarafından tanınan meşru Ulusal Mutabakat Hükümetine karşı ortaya çıkartılan, gayrimeşru Hafter güçlerine verdiği destektir. Fransa BM’in silah ambargosuna rağmen bölgedeki gayrı meşru oluşumlara silah desteği vermeye devam etmiştir. Hafter güçlerinden 2019 yılı içerisinde ele geçirilen ABD yapımı Javelin füzelerinin Fransız ordusuna ait olduğunun anlaşılması bunlardan sadece birisidir. Konunun ortaya çıkması üzerine Fransa Savunma Bakanlığı “Füzelerin silah ihracatı kısıtlamalarına dahil olmadığı, bunların imha edilmek üzere bir depoya geçici olarak istiflendiği ve Hafter güçlerinin eline geçtiği” gibi inandırıcılığı olmayan bir açıklamada bulunmuştur.
Bu gerçekler ortada iken Fransa hedef şaşırtmaktadır.
Bu olayla doğrudan ilgi kurulması gereken diğer olaylar da vardır. Fransa terör örgütlerine destek konusunda hedef şaşırtmaktadır. Geçtiğimiz yıl sonlarında gerçekleşen NATO liderler zirvesinde Macron’un, Ankara’yı terör uzantılarıyla beraber çalışmakla suçlaması konusu da oynanan oyunları ve bu hedef şaşırtmasını en açık biçimde ortaya koymaktadır.
Fransa’nın Sahel bölgesindeki askeri operasyonlarının arkasında bu bölgelerin zengin kaynaklarına sahip olma düşüncesi vardır.
Başta Mali olmak üzere Sahel Bölgesi, her ne kadar bu kaynakları başkalarının kullanması nedeniyle dünyanın en fakir yerlerinden birisi olarak bilinse de oldukça zengin doğal kaynaklara ve zenginliklere sahip. 14. Yüzyılda Batı Afrika’da hüküm süren Mali Kralı Mansa Musa’nın tarihçiler tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en zengin hükümdarı olarak kabul edildiğini söylemek bile bu zengin kaynakları ifade etmeye yeter. Fransa’nın ısrarla operasyonlarını sürdürmeye çalıştığı Batı Afrika ülkesi Mali zengin elmas, altın, uranyum, fosfat ve boksit yataklarına sahip. Bu zenginlikler diğer Sahel ülkeleri için de geçerli.
Fransa terörle mücadele adı altında Fransa-Afrika Zirvesinde aldığı kararlar, Fransa’nın bu bölgedeki faaliyetleri için bölge ülkeleri yanında Avrupa ülkeleri ile ABD desteğinin alınmasına yönelik gözüküyor.
13 Ocak 2010 tarihinde Fransa; Moritanya, Mali, Niher, Burkina Faso ve Çad’ın katıldığı Fransa-Afrika Zirvesini düzenlemiş ve toplantı sonunda ortak bir açıklama yapılmıştır. Buna göre;
-Teröre karşı uluslararası bir mücadele başlatılması,
- Bunun için Avrupa ülkelerinin desteğinin alınması,
- Terörle mücadele için ABD’nin SAHEL bölgesindeki askeri varlığını azaltmasının önüne geçilmesi,
- Mali-Nijer-Burkina Faso sınırında askeri operasyonlara odaklanılması kararları alınmıştır.
Alınan kararlar Fransa tarafından vakit geçirilmeden uygulanmaya başlanmıştır.
Fransa’nın Sahel bölgesinde 4.500’den fazla askeri bulunuyor. Ancak bunların bir kısmı lojistik destek unsuru. Kararın ardından belirlenen bölgelerde operasyonlara başlamak maksadıyla Fransa Cumhurbaşkanı Makron, “Fransız Ordusuna ait birimlerin Fildişi Sahilinden üçlü sınır bölgesine taşınması “ emrini verdi.
Diğer taraftan Fransa Genelkurmay Başkanlığı, Helfire füzeleriyle (Uçak ve helikopterden fırlatılan at-unut tipi tank katili olarak ünlenmiş bir füze olup 8 km menzillidir.) donatılmış ABD yapımı Reaper tipi uçakların (ABD ordusu tarafından da son dönemde Predatorların yerine kullanmaya başlayan ondan daha fazla bomba atma kapasitesine sahip, kamerası gelişmiş insansız hava aracı) faaliyete geçeceğini duyurdu. Fransa Savunma Bakanı Florence Party ise Avrupa ülkelerinin desteğini sağlamak üzere Portekiz, Estonya ve İsveç Savunma Bakanları ile toplantı yaptı. Fransa bu ülkelerin de katılımı ile 2020 yılı sonuna kadar bir Avrupa Komando Gücü oluşturmayı hedefliyor. Savunma Bakanı ayrıca Fransız parlamentosunda yaptığı bir konuşmasında, ABD’ne de giderek bölgedeki mücadeleleri için Amerikan desteğini almayı planladığını söyledi.
Fransa’nın terör örgütlerini kullanarak bölgeyi dizayn etmeye çalışması giderek daha fazla tepki çekmektedir.
Fransa’nın Ruanda’da yaşanan ve milyonlarca insanın hayatını kaybettiği saldırılardaki rolü herkesin hatırında. Fransa’nın Afrika’da kendisine bağlı yapılanmalarla terör örgütlerini dizayn ederek bölgeyi ve bu bölgelerdeki kaynakları kontrol etmek istediği açıkça görülmektedir. Çin, Hindistan, Japonya ve Rusya gibi ülkelerin Sahel bölgesine girmeleri sonucu bölgedeki durumu gittikçe zorlanan Fransa’ya karşı bir de bölgeden karşı tepkiler artmaya başladı.
Benin Cumhurbaşkanının CFA konusundaki açıklamaları (Batı Afrika ülkelerinin oluşturduğu Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği (EUMOU) üyesi 8 ülke Benin, Burkina Faso, Gine Bissau, Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Senegal ve Togo 2020 yılından itibaren “Eko” denilen bir para birimine geçme kararı almıştır. Fransız Afrika Sömürgeleri (CFA) frangı uygulaması 1945 yılında başlatılmıştı. Buna göre Fransa bu paranın değerini korumak için garanti verme karşılığında bu ülkelerden döviz rezervlerinin %64’e kadar ulaşan bir oranı Fransız hazinesinde tutma zorunluluğu getirdi. Fransa her yıl milyarlarca dolar tutan bu rezervleri Paris borsasında sabit kar oranıyla günlük olarak işletiyor ve buradan elde ettiği geliri kendisi kullanıyordu.) ile Burkino Faso’nun izinsiz uçan insansız hava araçlarının vurulacağı konusunda Fransa’yı uyarması ve askerlerinin gereksiz yere ölmesi nedeniyle Çadlıların başlattığı halk hareketleri bu tepkilerin sadece birkaçıdır.
Afrika’da Fransa’nın kanlı saltanatının sonu geliyor.
Sonuç olarak Fransa’nın 2013 yılından beri “sözde terörle mücadele adı altında” Afrika’da sürdürdüğü sömürü mücadelesinde yolun sonuna geldiği görülüyor. Fransa’nın Afrika kıtasındaki sömürgeci varlığı Fransa içinde de yoğun eleştirilere konu olmakla birlikte, Afrikalı entelektüeller arasında giderek daha fazla eleştiri konusu oluyor. Bu arada saldırıları durdurmak bir yana mücadeleyi sürdürdüğü ülkelerde kayıplar bariz biçimde artıyor. İnsanlar birbirine düşüyor, yerlerinden oluyor, hayatını kaybediyor. Zaten kendi iç sorunları giderek artan Fransa’nın bu mücadeleyi kazanmasının da mümkün olmadığı açıkça görülüyor.
Afrika’da içine düştüğü durumdan kurtulmak isteyen Fransa kendisine müttefikler arıyor.
Terör faaliyetleri bütün insanlık için büyük bir tehdittir. Terörü kullanarak bir yerlere varmaya çalışmak ise yapılabilecek en büyük hatadır. Mücadeleyi tek başına sürdüren ve başarılı olamayan Fransa, artık bölgede kendisine ortak aramaktadır. “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” diyen Makron, NATO’nun bundan sonraki hedefinin Fransa’nın Afrika ve Orta Doğu’da sürdürdüğü mücadeleye destek olması gerektiğini ima ederken, Afrika’da, ABD ve Avrupalı ülkeleri de dahil ederek kendi çıkarları için bu ülkeleri kullanmak ve böylece bir çıkış yolu bulmak istemektedir. Bu anlamda önümüzdeki dönemde Afrika üzerinde mücadelelerin ve karışıklıkların daha da artarak devam edeceği beklenmelidir. Diğer taraftan hangi ülkenin Fransa’nın Afrika’daki çıkarları için askerlerinin ölümünü göze alacağı konusu ise merak konusu.