Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Sahte Algılar ve Gerçek: Yeni Dönemde ABD Yönetimini Bekleyen Sorunlar ve Türkiye

Güray ALPAR
25 Ocak 2021 12:04
A-
A+

Her nedense Joe Biden’ın başkan olarak seçilmesinin ertesinde, dünyada sadece ABD ve Türkiye varmış ve ABD’nin tek derdi Türkiye imiş gibi, ortada birçok iddia dolaşmaya başladı. İçinde gerçeklik barındıran konular ve ABD ile Türkiye arasında bir takım anlaşmazlık konuları var elbette ama iddiaların birçoğunun, bunun böyle olmasını isteyen art niyetli güçler ve Türkiye’ye öteden beri karşı olan lobiler tarafından, maksatlı olarak yayıldığı da bir gerçek. Diğer bir gerçek ise algı ve gerçek arasındaki fark ve duygusal ve gerçek duruma dayanmayan yönlendirme ifadelerle bir yere gitmenin mümkün olmadığı.  

Oysa ortada, giderek artan bir Çin ekonomik büyümesi ile askerî açıdan gün geçtikçe yeni teknolojilere sahip olan Rusya ve Çin gerçeği var. ABD’de yıllardır devam eden, ancak geçtiğimiz yıl sonlarında ortaya çıkarılan siber saldırıların, ülkeye ne kadar büyüklükte hasar verdiği daha tespit edilemedi. Dünyada Covid-19’dan en fazla etkilenen ülke de ABD. II. Dünya Savaşında bile 290 bin civarında kayıp veren ABD’nin Covid-19 sürecinde kaybı, şimdiden 500 bini geçti. Yani kuvvetli donanmalara sahip olmak ve etrafının okyanuslarla çevrili olması ABD için artık bir güvence değil. Tehditler mesafeleri rahatça aşıyor ve ülkeyi kalbinden vuruyor. AB ise giderek eski gücünden uzaklaşıyor. Dünya’da yeni güç dengeleri oluşuyor ve bunlara karşı kendini savunmak, ABD için giderek daha da zorlaşıyor. Kısaca bir anlamda ABD içeriden ve dışarıdan tehditlere açık durumda.

ABD’yi yeni dönemde birçok sorun bekliyor. Birçok ülke ile sarsılan ilişkilerini düzeltmek yanında, kendi iç dengelerini de yeniden onarmak zorunda ve bunlar öyle kolay kolay başarılabilecek şeyler gibi gözükmüyor. ABD’li düşünür ve tarihçi Timothy Snyder, 9 Ocak 2021 tarihinde, ABD’deki olayları değerlendirirken: “İnsanların temel gerçekleri unuttuğu ve gerçekleri bulacak ve savunacak kişi ve kurumların kaybolduğu dönemlerde; hukukun üstünlüğü, sivil toplum ve basının önemi bulanıklaşır.” diyordu. Temel gerçekleri unutan bir toplumda ise bunu tekrar bulacak ve sistemi yerine oturtacak filozofları ve kurumları bulmak öyle kolay değil.

Eğer başka sorunlar ortaya çıkmazsa, ki bu zaten mümkün değil, ABD’de normale dönmek aylar, hatta yıllar alacak. Foreign Policy Dergisinden Seteven A. Cook, 21 Ocak 2021 tarihindeki değerlendirmesinde “Yeni yönetim şimdi silahlı kuvvetleri potansiyel bir tehdit olarak görmeli”, Washington Üniversitesinden “1 Mayıs tarihine kadar 569 bin ABD’li daha yaşamını yitirecek” gibi açıklamalar yapılırken, 14 Ocak 2021 tarihinde Joh Bateman tarafından “ABD’nin içerideki güvenliği dışarıdaki güvenliğinden daha önemli hale geldi. İçeride çözülmemiş birçok problem mevcutken ABD’nin küresel maceralara atılması sonunu getirir.” değerlendirmesi ortadayken (Carnagie Endowment for International Peace) gerçek dışı algı yaratmaya yönelik yorumları anlamak da pek mümkün olmuyor. 

Uzmanlar tarafından böylesi analizler yapılır ve görüşler ortaya konulurken, ABD’nin bir de aynı ittifak içinde olduğu Türkiye’ye karşı yeni cepheler açması, ABD’nin çöküşünü hızlandırmaktan başka bir işe yaramaz ki, aklı başındaki hiçbir yönetim bunu istemeyecektir. Böyle bir durumu ancak ABD’nin bir an önce yıkılmasını isteyen mihraklar isteyebilir. Bir devlet akılla yönetilir. Bu nedenle gerçek durumla, seçim kampanyaları sırasında veya hiçbir yetkisi yokken söylenilen sözleri birbirinden ayırmak gerekir. Bu nedenle de gerçek duruma vakıf olunduğunda, ABD yönetimi için akıllıca olan, bölgesinde büyük bir güç unsuru olan Türkiye’yi bir şekilde yanında tutmak olacaktır. Yoksa tıpkı bir zamanlar Trump’ın Ortadoğu politikalarına ilişkin olarak: “Ortadoğu’da son 20 yılda 7 trilyon dolar harcadık ama hala Irak’a ışıkları kapatmadan uçağımızı indiremiyoruz.” dediği gibi Biden sonrasında da bu sözlerin daha fazla pişmanlık içeren sözcüklere dönüşmesi büyük ihtimal. Zaten, Soğuk Savaş Dönemi sonrası, dünyada tek egemen güç gibi görünen ABD’nin, lobiler tarafından içine sokulduğu Ortadoğu bataklığında oyalanırken, bu üstünlüğünü nasıl kaybettiğini de bugün yaşadığı olaylardan kolayca anlamak mümkün.

Bu anlamda Paul Kennedy tarafından yazılan “The Rise and Fall of the Great Powers (Büyük Güçlerin Yükselişi ve Çöküşü)” isimli eserde ABD ile ilgili olarak yapılan şu iki yorumu hatırlamakta fayda var. Bunlardan ilki: “ABD aşırı emperyalist yayılım denilebilecek bir riskin altında ve bu tıpkı İngiliz İmparatorluğunun gücünün zirvesindeyken bulunduğu durumla benzerlik gösteriyor. “ ve ikincisi de: “ABD’nin dünya gücünden aldığı pay giderek azalıyor ve bu da Fransa’nın 1780 yılında içine düştüğü iç bunalım dönemini hatırlatıyor.”

İnsanların temel gerçekleri unuttuğu ve gerçekleri bulacak ve savunacak kişi ve kurumların kaybolduğu dönemlerde, sorunları sağduyu ve akılla çözecek insanlara ihtiyaç duyuluyor. Türkiye, tarihi ve kültürel derinliği ile bölgesinde ağırlığı olan ve mutlaka dikkate alınması gereken bir güç konumunda. Böyle bir konumdaki ülkenin de doğal olarak birtakım sorunları olmuştur, olmaktadır ve olmaya devam edecektir. Bu normaldir. Ancak Türkiye’nin bölgesinde karşılaştığı her türlü sorunu çözebilecek geçmişten gelen tecrübe birikimi de vardır. Türkiye’nin geçmişinde yaşadığı sorunlar göz önünde bulundurulduğunda, şimdikinden daha zor koşulları birlik ve beraberlik içerisinde aştığı da görülmüştür. ABD ile sorunmuş gibi gösterilen konuların hiçbirinin, Türkiye’nin tutumundan kaynaklanmadığı da zaten bilinmektedir. Bu bölgelerde barış ve istikrar ancak adaletli bir paylaşım ve her ülkenin haklarına saygı göstermekle mümkün olabilir. Bölgesinde, Türkiye’yi dışarıda tutarak hiçbir sorun çözülemez. Türkiye bağımsız bir ülkedir ve müttefiklerinden de buna saygı duyulmasını beklemek en doğal hakkıdır. Çözülemez sorun yoktur. Ülkeler arasındaki sorunlar karşılıklı görüşmelerle çözülebilir ancak bunu diplomasi kurallarına sığmayan ve egemen bir ülkenin haklarını tamamen yok sayan bir anlayışla yapmak asla bir çözüm olamaz.