Yaptırım, bir hukuk kuralına aykırı davranılması sonucu meydana gelen zararın ortadan kaldırılmasını hedefler. Amacı huzur ve barış ortamını sağlayarak, sosyal düzenin uyum içinde tekrar devam ettirilmesini temin etmektir. Ancak günümüzde uluslararası alanda uygulanan yaptırımlar göz önüne alındığında, bu kuralın daha çok yaptırım uygulanan ülkedeki savaşa katılmayan sivil halka zarar verdiğini ve birtakım ülkelere gereğinden fazla avantaj sağlamak maksatlı uygulandığını görüyoruz. Hatta daha da ileri giderek, tüm dünyada insanlığın geleceğine yönelik bir tehlike yarattığına şahit oluyoruz.
Daha önceki yaptırımlarda olduğu gibi, 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren Rusya, dünyanın en fazla yaptırımlara maruz kalan ülkesi oldu. Ancak bu durum Rusya yanında tüm dünyayı etkiledi. Avrupa jeopolitiğinde rekabet gerilimi tırmanırken, ABD eski Başkanı Trump, daha 2018 yılında yaptığı açıklamalarında, Avrupa ülkelerinin Rus gazı almalarına ve savunma harcamalarını düşük tutmalarına karşı çıkıyordu. Nitekim yaptırımların uygulanmaya başlamasıyla Avrupa ülkeleri ile Rusya ve Çin arasındaki gelişen ekonomik ilişkiler azalmaya başladı. Avrupa ülkelerinin savunma harcamaları yanında, ABD’nin bu ülkelere silah satışları belirgin ölçüde arttı. Bunun yanında Avrupa ülkeleri ihtiyaç duydukları enerji ihtiyacını ABD dahil başka kaynaklardan ve doğal olarak daha fazla bir fiyata, sağlamaya başladılar. Nitekim doğalgaz fiyatlarının geçen yılın ağustos ayında tarihin ey yüksek seviyesini görmesinin ardından, bu yılın ağustos ayında Hollanda Merkezli sanal doğal gaz ticaret noktasının, eylül vadeli kontratlarında megavat saat başına gaz fiyatları bir gün içinde %24’e yakın artmış ve 39 euroya kadar yükselmiştir. Bu fiyat ekim ayı kontratlarında 41,5 dolar. Bütün bu olup bitenlerin, Avrupa başta olmak üzere, tüm dünyada bir etkisinin olacağı muhakkak.
Ancak tüm dünyayı etkileyecek asıl krizin gıda arzındaki güvenlik noktasında ortaya çıkacağı kesin gözüküyor.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından geçen yıl yayınlanan verilerde, Rusya ve Ukrayna’nın dünya ayçiçek üretiminin yarısını, buğday ve arpa üretiminin %30’dan fazlasını, mısır üretimin ise %20’sini karşıladığı belirtilerek, gerginliğin tarımsal üretimin sekteye uğramasına ve gıda krizine yol açacağı gerçeği açıkça ortaya konulmuştu. Bu bağlamda Dünya Bankası raporlarında da buğday fiyatlarının %40’tan fazla artmasının ve tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmasının beklenildiği ifade edilmişti. Bu rakamların daha fazla artması olasılığı da tahminler dahilinde. Nitekim Afrika kıtasında 25’ten fazla ülke, buğday için Rusya ve Ukrayna’ya bağımlı ve Afrika Kalkınma Bankası Başkanı Akinwumi Adesina, halihazırda Afrika kıtasındaki buğday fiyatlarının %60 oranında artış gösterdiğini açıkladı.
Yaptırımlarda öncü rolü oynayan ABD’li yetkililer de bu durumu iyi biliyor. Geçtiğimiz aylarda ABD Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan raporda, bu durum ve 2024 yılına ilişkin beklentiler net olarak ortaya konuldu. Rapora göre; başta buğday ve mısır olmak üzere, küresel tahıl üretimine ilişkin tatmin edici olmayan bir tablo gözüküyor ve Çin, Ukrayna ve AB ülkelerinin buğday üretiminde önemli düşüşler kesin. Kısaca 2024 yılı için bir kriz söz konusu. Peki bu konuda bir şey yapılıyor mu? Hayır çünkü bu krizin bir de kazananları mevcut ve her şey onların istediği gibi gidiyor gözüküyor.
Asıl üzerinde durulması gereken ve ilginç olan husus ise tarımsal gübre yaptırımları konusunda ortaya çıkıyor.
Gübre, tarımda verimliliği artırmak ve dünyadaki insanlara yetecek ürün yetiştirmek için elzem bir madde. Yaptırımlardan en fazla etkilenen ürünlerden birisi de “gübre”. Nitekim daha yaptırımların başında gübre fiyatlarında %300’ü aşan bir artış görüldü. Geçen seneye göre fiyatlarda 7 kata varan artışlar mevcut. Şüphesiz bu durum gıda fiyatlarındaki artışın da ana nedenlerinden birisi. Çünkü gübrenin önemli bir kısmında doğal gaz hammadde olarak kullanılıyor. Doğal gaz fiyatlarındaki artış, özellikle Avrupa olmak üzere tüm dünyada gübre üretimini olumsuz yönde etkiledi. Bir de gübrenin pahalı olması ve gübreyi istediği fiyata alamamak, üretilen ürünlerin azalmasına da yol açıyor. Gübre üretimindeki düşüş ve fiyatlardaki artış AB tarım bakanlarının gündemindeki yerini koruyor. Aynı husus birkaç ülke hariç tüm dünya için de geçerli. Dünya nüfusunun neredeyse 1/3’ü gerekli gıdaya ulaşmakta sıkıntı çekiyor ve BM raporları dünyada her geçen gün kötü beslenen ve açlık çeken sayısının arttığı konusunda uyarılar mevcut. Latin Amerika ve Afrika ülkeleri de bundan en fazla etkilenen ülkeler arasında ve tedbir alınmadığı takdirde gıda krizi kesin gibi.
Mevcut sistemin bozulmasından sonra, yani kapanan bir gübre fabrikasının ve buna ait tesislerin tekrar faal duruma getirilmesi yıllar sürüyor. 2010’lu yıllarda, dünyanın en fazla üretim yapan 10 gübre fabrikası şu şekildeydi: 1. PotashCorp (Kanada), 2 Uralkali (Rusya), Belaruskalı (Belarus), Yara (Norveç), OCP (Fas), CF Industries (ABD), Israel Chemicals (İsrail), Agrium (Kanada), K+S (Germany). Diğer taraftan yaptırımlar öncesi Rusya, 9 milyon tonu aşan ihracatıyla, dünyanın en fazla gübre üreten ülkesiydi. Yine Rusya, Belarus ile birlikte dünya piyasasının en büyük gübre tedarikçisi durumundaydı. Kanada ve ABD ise bunların ardından geliyordu. Özellikle mi planlandı bilinmez ama yaptırımlar nedeniyle Rusya ve Belarus geriye itilirken, daha gerideki ülkeler, fiyat artışları ve elde ettikleri sonuçlardan herhalde memnunlardır. Ancak gerçek şu ki bütün dünya bir gıda krizini giderek daha fazla hissederken, sırf bir azınlığın daha mutlu yaşaması uğruna böyle bir durumu yaratmak veya seyirci kalmak hiç de etik olmasa gerek.
Daha adil ve güvenli bir gelecek için, tüm dünyanın, giderek daha fazla hissedilen krizleri önleme yönünde daha aktif bir tutum takınması ve yaptırımlar oluşturulurken; sivilleri, kadınları, çocukları ve krizden sorumlu olmayanları etkileyecek alanların kapsam dışı tutulması konusunda hassas davranması gerekmektedir.