Stratejik Yönelimde Farklılık Yaratmak: Karşı Tarafın Güç Oluşturmasını Önleme ve İç Çember-Dış Çember Kuramı
“Faaliyetler nadiren planlandığı şekilde gerçekleşir” şeklinde bir kurmay özdeyişi vardır. Bu nedenle en iyi plan veya konumuzla ilgisi açısından strateji, onun gerçekleşme oranı ile doğrudan ilgilidir. Eğer bir strateji başından sonuna kadar, beklenmedik durumları da karşılayacak şekilde, sabırla planlanıp uygulanmıyorsa bir anlam ifade etmeyecektir.
1940 yılının 24 Mayıs’ında binlerce İngiliz ve Fransız askeri 60 mil uzunluğunda 20 mil genişliğinde bir alanda sıkışmışken, Hitler işin bittiğini düşünüp büyük bir hata yaptı ve “dur” emrini verdi. Oysa yapılacak tek şey çemberi tamamlamaktı. Almanlar Fransa’da hata yapıp duraksayınca, İngilizler 350.000 askeri, İngiltere’den gelen küçük balıkçı tekneleri ile 80 kilometre uzaklığa bir hafta boyunca taşıyarak savaşa devam edebildiler. Bu sırada Hitler, savaş prensiplerine aykırı olarak İngiltere’nin işgalinden vazgeçip Rusya’ya saldırmaya karar vermişti. Hâlbuki kıstırılan “İngiliz Yurtdışı Kuvvetleri” ordunun belkemiğiydi ve yok edilseydi İngilizlerin toparlanması çok zor olurdu. 350.000’den fazla asker Hitler sayesinde kurtulmuştu (Akan, 2014: 169).
Gücün etkili kullanımına yönelik seçimlerle ilgili olan strateji, esas anlamda durumu ve tehdidi algılayıp, analiz ederek içindeki tehlikeleri ve fırsatları görme yeteneği ile de ilgilidir. Diğer taraftan strateji oluştururken sadece ufkun değil, ufkun da ötesinin görülmesi gerekir ve strateji geleceği öngörme yanında aynı zamanda onu şekillendirebilmektir. Bu anlamda yetenekli bir stratejist, hedefe ulaşmak için ne yapılması gerektiğini ve kötü durumların nasıl önlenebileceğini öngörür ve bunu yaparken de özellikle rakibin önündeki seçeneklerin neler olduğunu ve kendi hareket tarzlarının nasıl engellenebileceğini düşünerek, gerekli tedbirleri önceden alır.
Stratejide kendi gücümüzle birlikte, gücü korumak ve en önemlisi rakibin bizi etkileyebilecek güce ulaşmasını önlemek de bir anlam ifade eder. Çoğu zaman gözden kaçırılan nokta da işte burasıdır. Strateji oluştururken, rakibin dengesini bozacak hassas noktaların belirlenmesi ve gücün bu noktalara teksifi önemlidir. Bu açıdan geleneksel “Doğu Stratejileri” ile “Batı Stratejileri” arasında bazı farklılıkların olduğu da görülmektedir.
Güneşin doğduğu ve battığı yerleri işaret eden “Doğu” ve “Batı” kavramı, aslında insanın kendi yerini de anlaması bakımından bir referanstı. Ancak bu coğrafi konumlandırma zamanla bir ötekileştirmeye de dönüşmüş ve kendini var etmek isteyen Batı, bir şekilde Doğu’yu kurgulayarak ona kendince anlamlar yüklemiştir. Oysa Batı, Doğu’dan binlerce yıllık kültür birikimini alıp, bir şekilde maddeci de olsa, yorumlayarak kendine mal etmişti. Şüphesiz bütün bu hususlar günümüze yansıyan strateji oluşturma anlayışlarında da kendisini hissettirmektedir. 12’nci yüzyılda Avrupalı bilginler için filozof ve Müslüman deyimi neredeyse aynı anlamdaydı (Thierry, 1996: 67). 1423 yılında Floransa’nın Osmanlı Elçisi Giovanni, ülkesine 238 adet el yazması eserle dönmüştü (White, 2001: 51). 13’üncü yüzyılda İngiltere’de uzay bilimleri ile matematik ve Felsefenin; Farabi, İbn Sina ve İbn Rüst gibi bilginlerin eserlerinden öğrenildiği Oxford ve Cambridge üniversitelerinin açıldığı bilinen bir gerçektir (Altaş, 2011: 327). Strateji’nin birçok esası da Doğu’dan alınmıştı. Ancak bir süre sonra Doğu, kendi köklerindeki bu anlayışı bırakıp, kendi taklidini taklit etmeye başlayacaktır. Günümüzde de tercümelere dayalı olarak öğretilmeye çalışılan strateji anlayışının temelinde, bu düşünce vardır ve sonuçta uygulanan bu stratejilerin bir işe yaramaması veya daha başlangıçta başarısızlığa uğratılmasının ana nedeni de bu yanlışlıkta yatmaktadır. Bu noktada 1800’lü yıllar sonrasında uygulanan “Batılı Strateji” esaslarını tam olarak anlamlandıramamanın da büyük payı vardır.
Napolyon Savaşlarından sonra Avrupa’da yeni düzen, 1815 yılındaki Viyana Kongresi ile oluşturulmuştu. Bu sistemde İngiltere, Rusya ve daha sonrasında Fransa kendi aralarındaki sorunları bir süreliğine bir tarafa bırakarak ortak çıkarlar için bir araya geliyordu. Müttefikliğin sonuçlarının ne olacağını en iyi gören ABD oldu. Amerika kıtasına karışmamaları şartı ile o dönemde, kendisini sonraki yüzyılda dünya güç merkezi konumuna taşıyacak, manevralarını gerçekleştirdi (1823, Monroe Doktrini).
Bu birleşmenin sonuçlarını hiç anlamayan ise Osmanlı Devleti oldu. 1827 yılında Osmanlı-Mısır donanması; İngiliz, Fransız ve Rus donanması tarafından Navarin önlerinde yakıldı (Danişmend, 1972: 112).
Sultan II. Mahmut Navarin’de Osmanlı donanmasının yakılması karşısında gözyaşlarına hâkim olamamış ve Avrupalı bir diplomata: “Tek başıma Rusları durdurmaya çalıştığım sırada Avrupa’nın Ruslarla birleşmesine ne demeli demişti (Lamartine, 2011: xxviii).
Ardından, Yunanistan bağımsız oldu, Fransızlar Cezayir’i ele geçirdi, Ruslar Edirne ve Erzurum’a kadar geldi (Uçarol, 2005: 117, Erim, 1957: 297). Mısır Valisi isyan etti, ordusu Anadolu’ya girdi (Altındağ, 1988:44), daha kötüsü Çanakkale’deki Osmanlı donanması Mısır’a götürülerek Mısır Valisine teslim edildi. Buna dayanamayan Padişah II. Mahmut ise 1839 yılında kahrından öldü (Karal, 1983: 142). Strateji anlayışında büyük değişikliklerin yaşandığı bu dönemde bütün bunlar, neredeyse 10 yıllık bir sürede gerçekleşti. Değişimi anlayamayanlar ve zamanında tedbir geliştiremeyenlerin, sonrasında ağlamaları bir anlam ifade etmeyecektir.
Batı bundan sonrasında da Doğu’nun aksine müttefiklik ilişkilerini hep kullanmaya devam edecektir. ABD Başkanı Biden’ın seçilmesinden sonra katıldığı “NATO Zirveleri” ve “Münih Güvenlik Konferansı” gibi toplantılarda gerek Rusya gerekse Çin’e karşı geliştirdiği stratejilerde sürekli olarak, “bütün bunları müttefiklerimizle birlikte yapacağız”, vurgusu da bunu doğrulamaktadır. Doğu düşüncesinde ise müttefiklik kavramının pek gelişmediği, ilk dönemlerden beri genellikle tek başına güçlü olma üzerine yoğunlaşıldığı dikkat çekmektedir.
Günümüzde de bunun pek farklı olmadığı görülmektedir. Örneğin: ABD’nin strateji belgelerinde sürekli olarak Rusya ve Çin’e karşı ayrı ayrı planlamaları olduğu ortaya konulmasına ve iç hat manevrası uyguladığı (Önce askerî açıdan kuvvetli olanı etkisiz hale getirip, sonrasında diğer rakibe yönelme) açıkça ortada iken, Rusya ve Çin’in tarihi nedenlerden ötürü hala gerçek anlamda bir araya gelip müşterek tavır geliştirdikleri söylenemez.
Batı strateji anlayışında dikkat çeken diğer bir nokta ise sürekli bir derin kontrol mekanizması oluşturarak, kendisine karşı oluşumları daha başlangıçta etkisiz hale getirmesidir. Kontrol mekanizması; basın, diplomatlar, istihbarat görevlileri gibi ayrı unsurları içerir ve yapılanma boşluk bırakmayacak şekilde oluşturulur. Komplolar kurulur, rüşvetler verilir, iftiralar atılır, faydalı projeler içeriden de alınan destekle başarısızlığa uğratılır. Dışarıya yönelik bu tür düşünce tarzı Doğu’da pek görülmez (Bu tür davranış kalıpları genelde kendi içerisindedir). Bunu küresel pazarda hâkim olan bir şirketin, rakip olacak firmaları ve ürünleri satın alarak başlangıçta yok etmesine benzetebiliriz.
Bir ülke ile ilgili Batı basınında çıkan olumlu bir haber, genelde ön plana çıkar ve kıvançla “Bakınız onlar bile bizi takdir ediyor.” düşüncesi hâkim olur. Hakikatte ise bu bir uyarıdır ve ilgili birimler buna göre faaliyetlerini yönlendirir ve gereği yapılır. Bir süre sonra olumlu haber çıkan olayın, tam bir başarısızlığa dönüştüğü görülür.
Böyle bir durumun oluşmasının asıl nedeni ise strateji oluşturmadaki eksiklikte yatar. Stratejiyi sadece güç oluşturma olarak algılanırsa başarılı olamaz. Bu iç çemberdir. Olması gereken ise iç çemberin dışına “rakibin faaliyetlerine karşı kendini koruma” ve “rakibin güç oluşturmasını engelleme” konularını içeren ikinci bir çemberin oluşturulmasıdır. Buna “Karşı Tarafın Güç Oluşturmasını Önleme ve İç Çember-Dış Çember Kuramı” diyebiliriz.
İkinci çemberin oluşturulması en az ilk çember kadar önemlidir ve konusunda uzman ehil personele ihtiyaç gösterir. Genelde Doğu, son 200 yüzyıldır bu ikinci çemberi oluşturmakta yetersiz kalmıştır ve bu nedenle güç oluşturmaya yönelik stratejiler genelde başarısız olmuştur.
Türkler için de bu eksiklikten dolayı, son 200 yıldır stratejik kimlik ve tercihler hep sınırlı sonuçlar doğurdu. Soğuk Savaş Döneminin sonuna kadar, sağlıklı müttefiklik ilişkilerinin kurulamayışı güç oluşumunu önlerken, Batılı başkentlerde alınan kararların sorgusuz kabul edilmesi uygulamasıyla beraber, karşı tarafın hamlelerine karşı kendini koruma mekanizmalarının geliştirilememesi ve hepsinden önemlisi kendisine ileride zarar verecek gücün oluşmasını önleyememe, Türkiye’nin kendisini bölgesel ve küresel güç yapacak hamlelerini başlatamadı.
Türklerin tarihin derinliklerinden gelen, kanıtlanmış derin bir stratejik anlayışı ve devlet geleneği mevcuttur. Bugün yapılması gereken bu anlayışın kompleksiz bir şekilde tekrar hatırlanması ve milli bir strateji oluşumu ile geleceğe yönelik politikaların, ehil ellerde dirayetli bir şekilde ortaya konmasıdır.
Kaynakça:
Akan, Esin. (2014). 2. Dünya Savaşının Bilinmeyenleri, Kastaş Yayınları: İstanbul.
Alpar, Güray. (2014). Antropolojik Bakış Açısıyla Stratejik Dünya Tarihi, Palet Yayınları: Konya.
Alpar, Güray. (2015). Uluslararası İlişkilerde Strateji ve Savaş Kültürünün Gelişimi, Palet Yayınları: Konya.
Altaş, Seyithan. (2011). Uygarlık Tarihi, Nobel Yayınları: Ankara.
Altundağ, S. (1988). Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı, Mısır Meselesi, I.Kısım, TTK Basımevi: Ankara.
Bilim Tarihi. (1997). Doruk Yayınları: İstanbul.
Danişmend, Hami. (1972). İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul.
Erim, Nihat. (1957). Devletlerarası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri, C.1, Ankara. Gürkan, Ahmet. (1969). İslam Kültürünün Garbi Medenileştirmesi, Akçağ Yayınları: Ankara.
Hentch, Thierry. (1996). Hayali Doğu, Batının Akdenizli Doğuya Bakışı, Metis Yayınları, 1996.
Karal, E.Z. (1983). Osmanlı Tarihi, c.V. TTK Basımevi: Ankara.
Külebi, Ali. (2010). Askerî Doktrinler ve Stratejik Yaklaşımlar, Berikan Yayınevi: Ankara.
Lamartine de Alphonse. (2011). Osmanlı Tarihi, Çev. Serhat Bayram, Kapı Yayınları: İstanbul.
Özkaya, Sefa (Editör). (2019). Hunlardan Günümüze Türk Askerî Kültürü Tarih, Strateji, İstihbarat, Teşkilat, Teknoloji, Kronik Yayınları: İstanbul.
Şimşir, N. Bilal. (1976). Ege Sorunu Belgeler, C.1, Ankara.
Uçarol, Rıfat. (2005). Siyasi Tarih, HAK Yayınları: İstanbul.
Tetlock, Philip, Gardner. (2018). Süper Tahmin, İsabetli Tahmin ve İyi Yargının Bilim ve Sanatı, Optimist Yayınları: İstanbul.