Askerî açıdan ülkelerin doğrudan söyledikleri kadar, bir de doğrudan ifade etmeden başka vasıtalarla verdikleri mesajlar vardır. Bunlardan belki de en önemlisi icra edilen tatbikatlardır. Bu tatbikatların uzman bir kişi tarafından analize tabi tutulması ile verdikleri birçok mesaj ortaya çıkarılabilir. Geçmişte kriz öncesi yaşananların, aslında yaşanacak krizlere dair emareleri bünyesinde barındırdığı görülmüştür. Bu çalışmada bugüne kadar çok fazla üzerinde durulmayan tatbikatlar analiz edilecektir.
Krizlerin, sonlandırılamadığı zaman, silahlı çatışmaya dönüşme ihtimali vardır.
Ülkeler arasındaki sorunlar zaman zaman krizlere yol açar. Ortaya çıkan kriz ortamı ise bazen yavaş yavaş tırmanır, bazı zamanlarda ise hızlı bir şekilde zirveye çıkar. Kriz yönetimi ise krizin başladığı safhadan itibaren, krizin istendik şekilde yönetilmesi ve çözülerek istikrarın yeniden sağlanması üzerine kurgulanır. Bu maksatla; öncelikle bilgilerin sağlıklı bir şekilde toplanması, iç ve dış kamuoyunun bilgilendirilmesi ve harekât ortamının hazırlanması ile milli güç unsurlarının hazırlanan planlar çerçevesinde harekete geçirilmesi önem taşır. Kriz konusu hangi ülke için hayati ise, o ülke gerektiğinde riske girer. Örneğin; 780 bin km2 bir alana ve Akdeniz’de en uzun kıyılara sahip Türkiye’nin, 2 km yakınındaki 10 km2’den bile küçük bir Meis adası ile kendi ana karasına hapsedilmeye çalışılması Türkiye için hayati öneme sahip bir konudur. Kriz sonlandırılamaz ise silahlı çatışmaya dönüşme ihtimali vardır. Bu ise savaştır. Prusyalı bir general olan Clausewitz’e (1780-1831) göre savaş; politikanın bir aracıdır ve politik stratejinin gerçekleşmesi için gerekli zemini hazırlar.
Askeri tatbikatlar, milli stratejinin belirlediği hedeflere ulaşmak için bir araçtır.
Askeri strateji, milli stratejinin belirlediği hedeflere ulaşmak için askeri gücün yeterli oranda planlanması, geliştirilmesi ve gerektiği durumlarda kullanılmasıdır. Tatbikatlar ise bu ihtiyacın tespit ve denenmesi için en uygun araçtır.
Askeri tatbikatlar, genellikle savaşlar esnasında gerçekleşebilecek olası durumları ve savaşın etkilerini ortaya çıkarmak üzere icra edilen faaliyetlerdir. Arapça kökenli olan bu terim, “askeri birlikleri savaşa hazırlamak üzere gerçekleştirilen denemeler” anlamına gelir. Tatbikatlar esnasında doktrinlerin uygulanma durumu kontrol edilir; komuta, manevra, silah sistemleri gibi yeteneklerin gerçek savaşın koşullarını karşılama durumları kontrol edilerek gerekli düzenlemeler yapılır. Tatbikatlar aynı zamanda verilen bir caydırıcılık mesajıdır.
Askeri başarılarının arkasında önceden yapılan tatbikatlar vardır.
Askeri harekatlar, önceden gerçeğe yakın şartlarda tecrübe kazanılması ile başarıya dönüşür. Türklerin askeri stratejideki başarılarının altında da savaş taktiklerinin gerçek koşullar altında denenmesi yatar. Mete Han zamanından beri “Av Partileri” düzenlendiği ve günümüzde “Dış Hat Manevrası” olarak bilinen ve Büyük Frederick ile Napolyon’a mal edilen, ayrı kollardan ilerleyerek hedefte buluşma ve silahların gerçeğe yakın koşullarda kullanılması gibi birçok taktiğin, savaş öncesi buralarda denendiği bilinmektedir. Türklerde buna ilave olarak, askerleri ve savaşlarda görev yapacak sivilleri gerçek savaş şartlarına alıştırmak maksadıyla spor oyunları da düzenlenmekteydi. Bu uygulamalar sonraki dönemlerde geliştirilerek uygulanmaya devam etti.
Örneğin, çok bilinen ve bugün dahi bazı yerlerde oynanan cirit oyunu tamamen askeri maksatlı bir spordu. At üzerinde oynanan bir spor olarak cirit; rakibe karşı isabetli cirit fırlatmayı, muharebe anında kendisine ve bineğine olan hakimiyetiyle rakibine üstün gelmeyi amaç edinir. Bir takım oyunudur. Bireysellik kadar koordinasyonu ve ekip halinde başarıyı teşvik eder. Bir şekilde “savaşa hazırlanma” tatbikatıdır. Ancak bu sporun aynı zamanda felsefi ve etik ilkeleri bünyesinde barındıran bir yönü de vardır. Örneğin; rakibini affetme ve bağışlama, zayıf düşene el kaldırmama gibi özellikleri ile bugün birçok savaşta var olmayan ahlaki ilkeleri ve erdemler, bünyesinde taşıyor. Hasmının önünü kesip, ona ciritle vurma fırsatı varken vurmayan, rakibini affeden sporcuların bu anlamlı davranışları onların asaletini de ortaya koymaktadır. Bu davranış biçimi Türklerin savaşlardaki insani yönüne de yansımıştır.
Selçuklu Sultanı Selçuk Bey, avcılık teşkilatını resmi bir kurum haline getirmişti ve “avcı birlikleri” kurarak, ordusunu dinamik tutmak için askeri amaçlı sürek avları tertip etmişti. Sultan Melikşah ise avcılık konusunda dünyadaki ilk bilimsel kitap olan Şikar-name (Avcılığın Usul ve Esasları)’yi yazdırmıştı. Orta Asya’dan gelen bu gelenek Osmanlılar döneminde devam ettirildi. Nitekim Osmanlı devlet teşkilatında avcılık resmi bir kurum haline gelerek, ordu içinde “Avcı Birlikleri” oluşturuldu. 1703 yılına kadar bütün Osmanlı padişahlarının askeri amaçlı av faaliyetleri tertip ettiği ve “Avcı” lakaplı IV. Mehmet döneminde bunun zirveye çıktığı görülür. Her ne kadar bu faaliyetlerin bir kısmı eğlence ve vakit geçirmeye dönük olsa da askeri ve idari amaçlar taşıyordu ve bu faaliyetler bir nevi planlama, keşif, pusu, koordinasyon usulleri, nişancılık, binicilik, takip gibi usullerin denendiği askeri tatbikatlardı.
Türklerde olduğu gibi Roma ordularının başarısı da iyi bir örgütlenme ve disiplin yanında gerçeğe uygun koşullarda tatbikatların icra edilmesinden geliyordu. Modern savaşların ortaya çıkışı ile eski dönemdeki Türklerin ve Romalıların savaş taktiklerinin incelendiği ve savaş öncesi ortaya konulan tatbikatlarda denemelerinin yapıldığı görülür. Birinci Dünya Savaşı öncesi de birçok ordu savaşa hazırlanmak için tatbikatlar icra etmişti. Ancak manevralar yapılamadığından, Almanya-Fransa sınırında olduğu gibi savaşın planlandığı gibi gitmediği ve adeta mevzilere ve tel engellere kilitlenmiş bir durumda her iki tarafın da aşırı kayıplar verdiği bir duruma dönüştüğü görülmüştür. Örneğin, Fransız ordusu askerlerinin kaçmasını önlemek üzere kendi askerlerinin üzerine topçu ateşi açmak zorunda kalmış ve bu savaşa katılan 8 milyona yakın Fransız askerinden 5 milyonu evine dönememiştir.
Osmanlı Devleti, Balkan Savaşındaki hatalarından dersler çıkararak süratle düzeltmeye çalıştı.
Balkan Savaşını kaybeden Osmanlı Ordusunun, Birinci Dünya Savaşına hazır olmadığı düşünülüyordu. Osmanlı Ordusu Balkan Savaşında; siyasi hatalar, askeri hazırlıktaki eksiklikler, taktik konulardaki ilgisizlik, çekememezlik ve ordunun düşük morali nedeniyle kazanabileceği bir savaşı onur kırıcı bir şekilde kaybetmişti. Bu savaşta muharip birliklerle ihtiyat birlikleri arasında irtibat iyi değildi, seferberlik yetersizdi, yeterli tatbikat yapılmadığından topçu ve piyade işbirliği zayıftı ve yürüyüş kollarından muharebe düzenlerine geçişte zayıf kalınıyordu. Savaşın bedeli ağırdı ancak Ordu üst kademesi bundan dersler çıkarmasını bildi. Yeni düzenlemelerle kısa zamanda doktriner yönden çağdaş Avrupa ordularıyla aynı, taktik yönden ise onların önüne geçildi. İcra edilen tatbikatlarla bu değişimler denendi. Öyle ki “Teşkilat-ı Askeriye Nizamnamesi“ ile benimsenen, hantallıktan uzak “Türk Modeli Kolordu Kuruluşu” önce Almanlar, sonra da bütün Avrupa ordularınca kopyalandı. Yapılan düzenlemeler öylesine isabetliydi ki, Avusturyalı bir tarihçi bu dönemdeki Türk ordusunu Prusya ordusuna benzetiyor ve “Disiplinsiz perişan yığınlar şimdi kaz adımlarıyla geçit yapıyor.” diyerek değişim karşısında şaşkınlığını dile getiriyordu.
Gerçekten de zayıf olduğu düşünülen Osmanlı ordusu Birinci Dünya Savaşının en fazla şaşırtan tarafıydı. Seferberliğini savaş esnasında tamamladı ve savaşta sürekli kendini geliştirdi. Öyle ki, 6 uçakla girdiği savaş sonunda 300 adet uçağı vardı. Osmanlı ordusu Sadece Boğazı kapatarak Rus İmparatorluğunun çöküşüne neden olmadı, Ortadoğu coğrafyasında yaptığı direnişle de İngilizlerin gücünü tüketerek dünya hakimiyetine son verdi.
İkinci Dünya Savaşı öncesi yapılan tatbikatlar da bu savaşa dair emareleri açıkça veriyordu.
Savaş sonrasında,1920 yılından itibaren, Almanlar 60’tan fazla komite oluşturarak hatalarını incelediler ve çalışma koşullarını talimnamelerine yansıtarak, tatbikatlarda denediler. İkinci Dünya Savaşı öncesi yapılan tatbikatlar da bu savaşın nasıl gerçekleşeceğine dair emareleri veriyordu. İkinci Dünya Savaşı zırhlı birlikler kullanılarak yapılan yıldırım harpleri olarak bilinir. İngilizler 1927 yılında dünyada ilk kez zırhlı tugay seviyesinde tatbikatlar yaparken, bunun ardından Almanlar, 1930’larda zırhlı birlik konseptlerini oluşturdular ve tatbikatlarda denediler. Gerçekten de planlanan ve tatbikatları yapıldığı şekilde bu savaş zırhlı birliklerin etkin olarak kullanıldığı muharebelere sahne oldu.
Bu savaş öncesi, Türklerin yapmış olduğu hazırlık ve çalışmalar da beklentilere göreydi. Hazırlıklar Atatürk’ün hayatta olduğu dönemde başlamıştı.
Sonraki dönemde de özellikle, Alman işgaline karşı Trakya, Boğazlar ve Ege kıyılarının savunulması maksadıyla İngiltere ile imzalanan ikili askeri anlaşmalar çerçevesinde gerekli tedbirler alınmaya çalışılmış ve tatbikatlar yapılmıştı.
Soğuk Savaş Döneminde tatbikatlar ve güç gösterileri bir caydırıcılık unsuru olarak öne çıkmıştır.
İkinci Dünya Savaşında yaşanan kutuplaşma askeri alana da yansımış ve oluşan denge içerisinde gerginlik, hiçbir zaman taraflar arasında sıcak bir çatışmaya dönüşmemesine rağmen, her anlamda tarafların birbirini yıpratmaya çalıştığı görülmüştür. Tatbikatlar ve güç gösterileri ise bu dönemin caydırıcı unsuru olarak kendisini göstermiştir.
NATO’nun siyasi-askeri tatbikatları, ittifakın Washington anlaşmasının 5. Madde dahil, caydırıcılık ve savunma düzenlemelerini çalıştırmak üzere düzenlenmişti. Nitekim 1950 yılından 1989 yılına kadar Varşova Paktı ülkelerinin yarattığı konvansiyonel tehdit ve endişe tatbikatlara yansıdı.
Soğuk Savaş Döneminde NATO tatbikatlarının niteliği
Bu dönemde NATO’nun kararlı duruşu tatbikatlara da yansıyordu. Tatbikatlar “gerçek tehdidi” karşılayacak şekilde planlanıyor ve uygulanıyordu. Soğuk Savaşın ilk dönemlerinde FALLEX denilen Sonbahar Tatbikatları NATO’nun en yüksek düzeyli tatbikatlarını oluşturuyordu.
Daha sonra tekli yıllarda Kış Tatbikatı ve Sivil Askeri Tatbikat (WINTEX-CIMEX: Nükleer boyutu da olan Kara, Deniz ve Hava unsurlarını kapsayan ve stratejik, operatif ve taktik alanları kapsayan takviye tatbikatı) ve çift sayılı yıllarda Yüksek Düzeyli Tatbikat (HILEX: Toplu savunmada güvenlik ortamı anlayışını içeren NATO Genel Karargahına yönelik personel eğitim tatbikatı) yapılmaya başlandı. Bu tatbikatlar gerçekten etkiliydi ve Varşova Paktının dağılmasında önemli bir yere sahipti. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ise toplu savunma konusu NATO tatbikatlarının tek odağı olmaktan çıkmaya başladı.
NATO için sorun Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra başladı.
Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra artık Sovyet tehdidinin sona erdiğini düşünen “Batı Dünyası” için yeni arayışlar ve yeni düşmanlar aranmaya başlanmış ve bu dönemde “Medeniyetler Çatışması” gibi sahte teorilerin ortaya çıktığı görülmüştür. Bu dönemde NATO başta olmak üzere “harekât alanı” buna göre düzenlenmiş ve tatbikatlar da buna göre yapılmıştır. “Barış için Ortaklık”, “Barış Gücü Harekatları”, “Barışı Koruma Operasyonları” ve “Barış Yapma” gibi terimler bu dönemin temel kavramlarıydı.
Bu dönemde bir anda Rusya ve Çin unutulmuş ve NATO’ya” İslamiyet” gibi bir düşman oluşturularak, asla kazanamayacağı bir savaşın içine çekilmişti. 1990 yılındaki Irak’a yönelik harekât bunun başlangıcıydı. ABD bu harekât için kendini hazır hissediyor ve kolay bir galibiyet alabileceğini düşünüyordu. Aslında Amerikalılar, Vietnam geçmişini iyi değerlendirmişlerdi ve buradaki tecrübelerinden yararlanarak; gece görüş imkânları ve haberleşme sistemlerini geliştirmiş, aylar süren çöl tatbikatlarıyla da eğitim en üst düzeye çıkarılmıştı. Ayrıca, birliklerinin atış altında kayıp vermeden harekâtı devam ettirme yetenekleri geliştirilerek, topçu ve hava desteği konusunda önemli çalışmalar yapılmıştı. Savaş sırasında bir Amerikan tümeni sahip olduğu teçhizat, eğitim ve iletişim imkânları yönünden, neredeyse dört Irak tümenine eşitti. Her şey mükemmel gidiyor gibi görünüyordu.
Aslında her şey mükemmel gitmiyordu.
İlk Körfez Savaşı bir noktada Kuveyt’i işgal eden Irak’a karşı yapılmıştı ve belli oranda birçok ülkenin desteğine sahipti. Nitekim savaş sonunda Kuveyt kurtarılmıştı. Ancak her şeyin mükemmel gittiği de söylenemezdi.
Başarının getirdiği zafer sarhoşluğu en büyük yanılgıydı. Sorun anlaşılamadığından çözümler de başka yerlerde arandı. Antropolog ve sosyologlardan yararlanmak yerine, verilen kayıpların askeri yetersizliklere bağlı olduğu değerlendirildi. Vietnam sonrasında olduğu gibi bu savaş sonrası da değerlendirmeler yapıldı ve işe yaramayacak yeni doktrinler geliştirilmeye çalışıldı. Bundan sonra bunlar çeşitli askeri manevralarla denendi. 1994 yılında Kaliforniya’daki bir çölde 44 farklı birimden 1000’den fazla asker, 150 değişik silah ve sistemle bir araya getirildi.
Bu çalışmada; tank ve piyade bölükleri, özel birlikler, havacılar, istihbaratçılar, uydulardan sorumlu personel, sağlıkçılar, bakım ve destek üniteleri hepsi bir aradaydı ve bütün unsurlar yatay olarak bilgi paylaşımında bulunabilecekleri bir şebekeyle birbirine bağlanmıştı. Paylaşılan bilgiler zaman tasarrufu sağlama yanında, etkinliği de artırıyordu. Artık bu noktadan sonra geriye dönüş olamazdı. Böylece ilk kez bir komutan, erişilebilir bütün bilgilerin yardımıyla, savaş alanı hakkında ortak bir algılama yeteneği geliştirmiş oluyordu. Hatalar görüldü, insanlar çözümler üretmeye başladı. Hem kendisi hem de düşman hakkında fazlaca bilgi sahibi olan komutan, kendine güven kazanmıştı ve daha hızlı kararlar verebiliyordu. Artık savaş alanına hâkim olunabileceği gibi sanal bir düşünce oluşmuştu. Bu psikoloji ile ikinci defa Irak’a girildi ve başlangıçta kolay bir zafer kazanıldığına inanıldı.
Asıl sorun, sorunun tespit edilemeyişiydi.
Bir savaşta önemli olan karşı tarafın askeri kuvvetlerinin yenilmesi değil, harekatın icra edildiği yerdeki insanların desteğinin kazanılmasıdır. Açıkça harekatta çok önemli olan “hedef” prensibi yanlış seçilmişti.
Sadece kendilerine karşı tehdide odaklanılmış ve halk ihmal edilmişti. Gidilen yerlerde halkın gönlünün kazanılması bir yana; hedef gözetilmeksizin yapılan atışlar, herkesi suçlu gören bir anlayış ve şehirlerde taş taş üstünde bırakmayan bombalamalar düşman kitleleri yaratıyordu.
Çözüm için değişik bakış açısını yakalamak gerekiyordu.
Yine de “harekât nadiren planlandığı gibi gerçekleşir” kuralı bu savaşta da geçerliydi. Ancak eksikliklerini gidermek ve başarılı olmak için değişik bir bakış açısının ortaya konulması gerekiyordu. Amerikalılar bu yüzden, Irak’ta ve Afganistan’daki gerçekleştirdikleri harekatlar esnasında çok büyük kayıplar verdiler. Ancak istenilen başarı bir türlü sağlanamıyordu.
Nitekim ABD Başkanı Trump, 2019 yılında Irak’a inerken uçağın ışıklarının kapatılmasına “Bu çok kötü. 7 trilyon dolar harcadık ve inerken ışıkları kapatmak zorundayız.” diyerek tepki gösteriyor ve yapılan hatayı en üst seviyede dile getiriyordu.
Peki bu hatayı dünyanın bu dönemde tartışmasız tek gücü olarak gösterilen ABD’ne kim yaptırmıştı? Gerçekten de birileri ABD’ni yanıltmış ve kaynaklarını 30 yıllık süreç içerisinde boşuna harcatmıştı. Üstelik demokrasi getiren Amerika imajı da bu dönemde yerle bir olmuştu.
Soğuk Savaş Dönemi Sonrası tatbikatların söylediği
Soğuk Savaş Dönemi ertesinde icra edilen tatbikatların kısaca değerlendirilmesi dünyanın alacağı yeni düzen hakkında bizlere bilgi veriyor.
Soğuk Savaş Dönemi sonrası değişen anlayış NATO tatbikatlarına da yansıdı. 1990’lı yıllarda NATO’nun kriz yönetimi tatbikatları daha ziyade Koruma Sorumluluğu adı altında NATO sınırları dışındaki senaryolar üzerine yoğunlaşmaya başlamıştı. 1992 yılında, pilot olarak gerek personel gerekse komuta seviyesinde yeni duruma göre yöntemlerin denenmesi ve NATO’nun müdahale edebilmesi maksadıyla “Kriz Yönetim Tatbikatı” icra edilmeye başlandı.
2001’deki Afganistan askeri müdahalesinden sonra ise tatbikat düzenlemelerine uluslararası kuruluşlar da dahil edildi ve konular daha ziyade “asimetrik tehditler” ve “terörizm” sorunsallarına yöneldi. Bu dönemde tatbikatlar değişik bağlantılar ve uluslararası örgütler ile irtibat kurmanın bir aracı gibi görülüyordu.
Oysa asıl üzerinde durulması gereken konu “terör” ne demekti? Kimler teröristti? Bu terör olayları ile dünya nasıl bir evreye sokulmak isteniyordu? Daha önemlisi “Terörün arkasındaki asıl güçler kimlerdi?”
Aynı dönem içerisinde Rusya ve Çin’in bir güç merkezi olarak ortaya çıkışı da tatbikatlara yansıdı.
ABD ve NATO’nun hayali düşmanlarla güç kaybettiği bir dönemde, Çin ve Rusya kendisini toparladı. Bu toparlanma yapılan tatbikatlarda bu durum açıkça kendisini gösteriyor. ABD Deniz Enstitüsünde bir makale yazan Amiral Michael McDevith, “ABD hala dünyanın en güçlü donanma gücü olduğuna inanıyor ancak Çin hızla Amerika’ya yetişiyor. 2030 yılında Çin donanması dünyanın en güçlü donanması olacak.” Değerlendirmesinde bulundu. Üst düzey bazı ABD yetkililerin de bunu sözlü olarak defalarca ifade etmelerine rağmen, uygulamada tedbir alınmadığı görülüyor. ABD, Ortadoğu’da içine sokulduğu bataklıktan bir türlü kendisini kurtaramıyor.
Çin, silah teknolojisi alanında kendini aşıyor. Birçok konuda muazzam gelişmeler gösteriyor ve bunu da tatbikatlarda açıkça gösteriyor.
Çin donanmasının hava ve deniz unsurları ile Güney Çin Denizindeki tatbikatları buna bir örnek. Çin, Uluslararası Tahkim Mahkemesinin 2016 yılında Filipinler’in başvurusu üzerine vermiş olduğu karara rağmen, 1947 yılında kendisinin yayınladığı “Dokuz Hattı” denilen bir haritaya dayanarak kaynaklar bakımından zengin olan bu denizdeki egemenlik haklarının yüzde 80’inin kendisine ait olduğunu iddia ediyor.
Çin, tartışmalı sularda inşa ettiği yapay adalar üzerinde kurduğu üsleri silahlandırması nedeniyle ABD ve bölge ülkeleri ile sürekli bir gerginlik yaşıyor. Çin bu denizdeki bazı adalarla ilgili olarak Japonya ile de anlaşmazlıklar yaşıyor ve ABD’nin bu bölgeye yönelik politikalarından hiç de memnun değil. Bu bölgeye yönelik olarak uzun bir süredir yapılan tatbikatlar esnasında karşılıklı sürtüşmeler yaşanıyor.
İran, Çin ve Rusya işbirliğinin gelişimi tatbikatlara yansıyor.
Çin’in, Rusya ve İran ile gerçekleştirdiği tatbikatlar ise ABD yönetimine karşı güçlü mesajlar gönderiyor. 2019 yılı sonuna doğru İran, Rusya ve Çin tarafından ortak olarak gerçekleştirilen askeri tatbikat esnasında, her ne kadar İran Deniz Kuvvetler Komutan yardımcısı ve tatbikat sözcüsü Gulam Rıza Tehani, tatbikatın, “korsanlık ve terörizm ile mücadele ve arama kurtarma amaçlı” olduğunu ifade de etse de, “Devrimden sonra ilk defa bu ülkeler arasında icra edilen bu tatbikat, İran, Rusya ve Çin arasındaki ilişkileri manidar düzeye ulaştığını göstermektedir” açıklaması, tatbikatın açıkça ABD’ne karşı olduğuna dair işaretleri veriyor.
İran’ın 2020 yılı temmuz ayında Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazında gerçekleştirdiği tatbikatlarda, kendi teknolojisi ile geliştirdiği yeraltı balistik füzeleri kullanması ve yine bu tatbikat esnasında Amerikan donanmasındaki bir uçak gemisine benzetilen maketin kullanılması da bu yöndeki emareleri artırmaktadır. Nitekim tatbikat esnasında yapılan atışlar sonucu uçak gemisinin batış görüntüsü basına verildi.
İran’ın milli savaş teknolojisini giderek geliştirmesi ise ayrı bir konu. İran Devrim Muhafızları Füze Sistemleri komutanı General Amir Ali Hacızade devlet televizyonunda, "Yeraltının derinliklerinde gizlenen fırlatıcılarımızı deneyerek ilk kez balistik füzelerimizi ateşledik. Bu da şu demek oluyor; artık geleneksel roket fırlatma sistemlerini kullanmamıza gerek kalmayacak. Birdenbire yerin altında gömülü olan füzeler ortaya çıkacak ve hedefleri nokta atışı olarak tespit ederek vurabilecek." şeklinde açıklamada bulundu.
Çin’in yanında, Rusya’nın artan gücü de tatbikatlarda kendisini hissettirmeye başladı.
Rusya, Kırım’ı işgal ettikten sonra özgüvenini her alanda göstermeye başladı. Bunu açıkça tatbikatlarda görmek mümkün. Geliştirdiği süpersonik füzelerle ABD savunmasının kendisini artık durduramayacağını en üst düzeylerde gündeme getiriyor. Kırım’ı işgal etmesinden sonra, Suriye’de deniz ve hava üsleri elde ederek Akdeniz’e hatta Libya’ya kadar uzandı. Bununla da yetinecek görülmüyor. Afrika’da ve Arap Yarımadasında kendisine yeni alanlar açıyor ve Sovyetler döneminde var olduğu alanlara yeniden dönmek istiyor.
NATO açısında üzerinde durulan hususlardan birisi de Rusya’nın icra ettiği tatbikatlar ve savaş hazırlıkları. Rusya ülkesini beş bölgeye ayırmış ve bu bölgeler arasında rotasyon ile stratejik düzeyde tatbikatlar icra etmektedir. Stratejik düzeyde icra edilen bu tatbikatlar; ZAPAD, VOSTOK, TSENTR ve KAZKAZ tatbikatlarıdır. Bu tatbikatlardan amacın, “kısa bir hazırlık ile büyük çaplı çatışmaları yürütecek yetenek seviyesine ulaşmak” olduğu bildirilmiştir. Bu bölgelerde icra edilen tatbikatlar da Rusya’nın geleceğe yönelik askeri düşüncelerini yansıtmaktadır.
Bunun dışında, Rusya devlet Başkanı Putin tarafından 2013 yılından itibaren habersiz tatbikatlar da çeşitli düzeylerde başlatılmış olup her yıl birçok birimi kapsayacak şekilde 4-6 adet bu türden tatbikatlar icra edilmektedir. Bu tatbikatlar ile güçlendirilen yetenekleri Rusların; Gürcistan, Kırım ve en son olarak Suriye’deki müdahalelerini mümkün kılmıştır. NATO tarafından bu tatbikatlar Avrupa- Atlantik ittifakındaki istikrarsızlığın nedeni olarak görülmektedir.
Rusların Çin ve Moğolistan ile yaptıkları tatbikat adeta bir güç gösterisine dönüştü.
Rusya’nın icra ettiği tatbikatlar yüzbinlerce askerin ve çok sayıda silahın kullanıldığı bir güç gösterisine dönüşmektedir. Örneğin VOSTOK 2018 tatbikatına; 300 binden fazla asker, 1000’den fazla uçak ve helikopter, 36 bin tank ve zırhlı aracın katılacağı çok önceden ilan edilmişti. Tatbikat esnasında atışlı tatbikatlar yapıldı, Devlet Başkanı Putin ve Çin savunma bakanının izlediği tatbikatta, Rus, Moğolistan ve Çin askerleri muazzam geçit törenleri düzenlediler. Bu, Batıya karşı bir gözdağı ve bu ülkeler arasındaki güçlü işbirliğine işaret ediyordu. Tatbikat, Rusya ve Çin’in ortak düşman olarak gördükleri ABD’ne karşı ortak duruşlarının da bir fırsatını sunmuştu. Rusya ve Çin Japon denizinde de ortak tatbikatlar planlıyor. Rusya ve Çin güçlenmeye ve modernleşmeye devam ediyor ve bu durum artık icra edilen tatbikatlar giderek daha fazla yansıyor. NATO’daki 1990 sonrası çözülme düşünüldüğünde, kaybolacak bir dengeyi yeniden ortaya koymak ise giderek zorlaşıyor gibi gözüküyor.
Güç gösterisi bununla da sınırlı değil. Nitekim öngörülmeyen durumlara karşı, 2019 yılı eylül ayında yapılan ve 8 ülkeden (Rusya, Çin, Kırgızistan, Hindistan, Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan) 130 bine yakın askerin katıldığı “Merkez 2019” askeri tatbikatını Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sooronbay Ceenbekov ile izledi.
Bu tatbikat, Rusya-Moğolistan-Çin bağlantısından sonra Kazakistan-Hindistan-Kırgızistan ve Özbekistan üzerinden Çin bağlantısını sağlamaya yönelikti ve açıkça Rusya bu dönemde kenar kuşağa yönelik tedbirlerini geliştirmiş görünüyordu. Bu tatbikat 2005 yılında hayali bir ülkeye karşı yapılan, Rus-Çin ortak askeri tatbikatının geldiği son nokta olma özelliğini de taşıyor. Bu tatbikat esnasında Rusya yeni nesil silahlarını sergileyerek güç gösterisi yaptı. Çin ise bu silahlara sahip olmak istiyordu. Tatbikatta, Birleşmiş Milletler adına gerçekleştirilen operasyonda, askeri kargaşanın olduğu ülkede Çin ve Rus askerleri müdahale ederek barış ve istikrarı sağlıyordu. Tatbikatın hiçbir ülkeye karşı olmadığı iddia edilmesine rağmen ABD’nin hedef alındığı çok açıktı. 29 Temmuz 2005 tarihinde Özbekistan ABD Taşkent Büyükelçiliğine bir nota vererek ülkede bulunan Amerikan üssünün derhal boşaltılmasını istedi.
Rusya’nın Karadeniz ve Kafkaslara yönelik tatbikatları ise bu bölgenin geleceğine yönelik emareleri ortaya koyuyor. 2018 yılında Rusya’nın Karadeniz ve Hazar Denizi merkezli gerçekleştirdiği ve 150 binden fazla askerin katıldığı askeri tatbikat bunlardan birisi. Hazar denizindeki bazı tatbikatlar İran başta olmak üzere bölge ülkelerinin katılımı ile icra ediliyor.
Rusya Savunma Bakanlığı; toplam 35 askeri üs ile 17 deniz üssünde 56 taktik tatbikat gerçekleştirileceğini ve tatbikatların sonbahar için planlanan “Kafkas 2020” tatbikatına hazırlık işlevini göreceğini belirtti ve tatbikatın amacının “Rusya’nın güneybatısındaki ciddi terör tehlikesine karşı güvenliği sağlamak” olduğunu açıkladı. Tatbikata Rusya’nın güney batısında konuşlu kara birlikleri ile hava unsurları da katıldı. Deniz tatbikatları ise Karadeniz ve Hazar denizi yanında Kuzey ve Pasifik unsurlarını kapsıyor. “Kafkas 2020” tatbikatı ise 9 ülkenin katılımı ile daha geniş kapsamlı olarak icra ediliyor. Çin ve Pakistan ordularının da katılacağı tatbikattan Hindistan, Çin ile yaşadığı sınır sorunları nedeniyle son anda çekildi.
Rusların son 10 yıldır yapmış oldukları tatbikatlar analiz edildiğinde aşağıdaki haritada gösterilen bölgeleri kendi güçleri veya müttefikleriyle beraber kontrol etmek istediği sonucuna ulaşılabilir. Bu ise 100 yıldan uzun bir süredir, ABD tarafından kontrol edilmek istenilen “Kenar Kuşak” bölgesinin bu kez Rusların kontrolüne girmesi manasına geliyor.
Bilindiği üzere NATO ve ABD bu kuşağı kontrol ederek Sovyetler Birliği’ni kuşatmış ve bu sayede Soğuk Savaşı kazanmıştı. Ancak günümüzde ABD’nin Soğuk Savaş Dönemi sonrası yaşadığı zafer sarhoşluğu ile bu bölgenin önemini küçümseyerek kaybettiği, Rusların ise geçmişten aldığı derslerle bu kuşakta yer alan ülkeleri giderek kendi safına çektiği görülmektedir. Ortaya çıkan bu tablonun bölge geleceğine yönelik yapılanmasına da yansıyacağı açıktır.
2020 yılı temmuz ayında Rusya’nın Azerbaycan-Ermenistan sınırına yakın bölgede 150 bin asker ve 400 uçakla başlattığı askeri tatbikat ise bu bölgeye yönelik kuvvetli mesajları içeriyor. Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya dışında; Kırım, Sivastopol ve Ermenistan’da askeri üsleri bulunuyor. Rusya Savunma Bakanlığı tatbikatın bu bölgedeki çatışmalarla bağlantılı olduğu iddialarını reddederek, bunun Rus askeri birliklerinin hazırlık durumunu ölçmek için Rutin bir tatbikat olduğunu belirtti. Tatbikatın bölgede güvenlik sağlama amaçlı olduğu da vurgulanıyor.
Rus ordusu Kırım’da da askeri tatbikatlar düzenliyor. Rusya Savunma Bakanlığı 2020 yılının ortalarında düzenlenen tatbikatta, kıyı hedeflerine topçu ateşi ile Karadeniz Filosunun muharebe eğitimlerini gerçekleştirdiğini ifade etti.
Rusya’nın en fazla önem verdiği bölgelerden birisi de ülkenin batısı ve bu bölgeye yönelik NATO faaliyetlerinden son derece rahatsız. Rus Dışişleri Bakanı Belaruslu meslekdaşı ile görüşürken Batılı ülkelere ateş püskürdü ve AB ve NATO tarafından Belarus seçimlerine yapılan açıklamaları “yıkıcı ve baskı kurmaya yönelik” olarak değerlendirdi. Rusya bu nedenle bu bölgelere yönelik hazırlıklarını her zaman en üst düzeyde tutuyor. Belarus’a lideri Lukaşenko’ya yardım elini uzatan Ruslar, her iki ülkenin genelkurmay başkanları tarafından, 2020 yılının sonuna kadar ortak tatbikatların gerçekleştirileceğini duyurması verilen kuvvetli desteği gösteriyor. Putin ise bu ülke ile entegrasyon için uzun dönemdir hazırlık yapıyor ve Belarus için bir polis gücü hazırladıklarını açıkladı.
Rusya, Belarus ile tatbikatlara yeni başlamadı. Bugünlere yönelik adımlar önceden atılmıştı. Batı’nın itirazına rağmen 2017 yılında Belarus ile geniş kapsamlı tatbikatlara başlamıştı. Tatbikatın ismi “Sapad” olarak belirlendi. Tamamen savunma amaçlı ve kimseye karşı değildir denilen tatbikatın anlamı da manalıydı. “BATI”.
Rusya’nın Mısır ile ortak tatbikatı ise bu ülkenin Afrika kıtasına olan ilgisini yansıtıyor. Bunun yanında Rusya, Mısır ve Belarus’un ortak hava tatbikatı ise Rusya’nın yakın çevresindeki güvenlik kuşaklarını birbirleri ile irtibatlandırmasına yönelik girişimler olarak algılanıyor. Rusya, Soğuk Savaş yıllarındaki bağlantılarını kullanarak bir süredir kaybettiği Afrika Coğrafyasına geri dönüyor. Bu alanda en güçlü silahı ekonomik ve askeri bağlantılar. Rusya, Belarus ve Mısır Savunma Bakanlıkları tarafından ilki 2016 yılında Mısır’ın İskenderiye şehrinde düzenlenen “Dostluğun Savunucuları” tatbikatı 2019 yılında Rusya’nın başkenti Moskova’ya 200 kilometre uzaklıktaki Ryazan kentinde gerçekleşti.
Son dönemde Rusya’nın çevresindeki ülkeleri tatbikatlar yoluyla kendisine bağlama çalışmaları çok geniş kapsamlı olarak devam ediyor. Bu kapsamda Rus, Belarus ve Sırbistan hava kuvvetlerinin 2016 yılında “Slav Kardeşliği” adıyla başlattığı tatbikatlar dikkat çekiyor.
Slav Kardeşliği tatbikatları 2020 yılında da devam etti. Belarus Savunma Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, Polonya sınırına yakın bir bölgede gerçekleştirilecek tatbikata Rus ve Sırbistan ordusunun özel kuvvetleri de katılıyor.
Tek tek incelendiğinde bir anlam ifade etmeyen bu küçük ülkelerdeki tatbikatlar, Rusya’nın Avrupa içindeki güçlü askeri birliklerinin bulunduğu Kaliningrad ile bir araya getirildiğinde anlamlı sonuçlar ortaya çıkarıyor. Bunu, Avrupa’nın Rus sınırında yer alan küçük devletler görüyor ve büyük endişe duyuyor. Ancak Fransa ve Almanya konuya ilgisiz.
Özellikle Fransa, konuyu sadece ABD’ne bırakıp Akdeniz ve Afrika’daki çıkarlarına yönelmiş durumda. Macron açıkça, NATO’nun Rusya’ya yönelmek yerine, Fransa’nın Afrika ve Akdeniz’deki operasyonlarına destek sağlaması gerektiğini ifade etti. Üstelik kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için yaptığı uygulamalar NATO’yu bölüyor. Avrupa’nın güçlü desteğinden uzak kalan ABD’nin ise bölgedeki güçsüz ve küçük devletlerle Rusya’ya yönelik bazı önlemler geliştirmeye çalıştığı görülüyor.
Örneğin, NATO’nun “Covid 19” salgınının sürdüğü Nisan ayında Rusya’nın batı sınırında yer alan Letonya’da, 600 askerle gerçekleştirdiği küçük bir tatbikat ise caydırıcılık sağlamaktan daha çok Rus tehdidine karşı bu ülkeye moral verme amacını taşıyor gibi görülüyor.
Rus sınırına yakın bölgelerde yapılan NATO tatbikatlarına tepki gösteren Putin ise ani bir kararla Avrupa’nın ortasındaki Rus toprağı olan Kaliningrad’a füzeleri yerleştirme kararı aldı. Burada vurgulanması gereken diğer bir husus ise Rusların gerçekleştirdiği tatbikatların ABD ve NATO tarafından gerçekleştirilen tatbikatlara göre çok daha geniş kapsamlı, kalabalık ve daha fazla silahla gerçekçi şekilde yapılıyor olması.
Nitekim Letonya Silahlı Kuvvetler Komutanı Raimonds Graube, “Ruslar 50 bine yakın askerle bu tatbikatı yaparken yapılan bu küçük tatbikatın Rusya’yı provoke etmesinin mümkün olmadığı” açıklamasını yaptı. Graube’nin, “Letonya’nın helikopter üssü bile yok ama İskender füzeleri hemen dibimizde. Hatta sınırlarımıza 26 kilometre yakında Rusya’ya yakın bir adada 70 helikopter bekliyor.” açıklaması ise yoruma gerek bırakmayacak bir çaresizliğin ifadesi gibi.
Diğer taraftan Rusya, Pasifik Filosunun yanısıra, Kuzey Filosu ile Baltık Filosunun katılımı ile icra ettiği “Okyanus Kalkanı” tatbikatı ile Kuzey Kutbuna yönelik kontrolünü güçlendirmeyi hedeflemektedir. 2020 yılının ağustos ayında tamamlanan tatbikatta Rus donanması, Kuzey Kutbu civarında yeteneklerini sergiledi ve bu bölgedeki geleceğe yönelik varlığını ve düşüncelerini ortaya koydu.
Tatbikatlar, Baltık Denizinde başladı ve Rusya’ya bağlı Çukotka ve ABD’ne bağlı Alaska arasında geniş bir alanda icra edildi. Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Nikolai Evmenov yapmış olduğu açıklamada “Rusların ilk defa bu denli büyük bir hedefe yönelik tatbikat gerçekleştirdiğini” ifade ederek “Rusya Kuzey Kutbuna geri döndü. Bu bölgedeki varlığımızı kuvvetlendiriyoruz.” değerlendirmesini yaptı. Tatbikat esnasında zaman zaman ABD güçleri ile temas hattına girildi. Denizaltılar, denizaltısavar uçakları, Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar, füze kruvazörü ve Nükleer denizaltı kruvazörlerinin katıldığı tatbikatlarda ortak füze fırlatma eğitimleri de yapıldığı duyuruldu. Füze kruvazörü Varyag, gemilere karşı üretilen “Vulcan” füzeleri fırlatırken Omsk denizaltısı da yine gemilere karşı kullanılan “Granit” füzelerini denedi. Fırlatılan füzelerin 320 kilometre ile 450 kilometre arasında değişen çeşitli hedefleri başarıyla vurduğu tespit edildi.
Bu tatbikatlarda yüzlerce yeni teknoloji denenirken, aynı zamanda ihtiyaç duyulan alanlarda yapılacak keşiflere de yol gösteriyor. ARMY-2020 Uluslararası Askeri Teknik Forumu etkinlikleriyle aynı döneme denk gelen duyuru ile Rusya Savunma Bakanlığı “Yenilikçi Araştırma ve Teknolojik Destek Genel Müdürü” Tümgeneral Andrey Goncharov; 186 etkinliğe, 11 binden fazla bilimsel kurum temsilcisinin katıldığını belirterek 300’den fazla gelecek vaat eden yenilikçi proje ve icadın seçildiğini açıklamıştır. Bu yenilikçi askeri teknolojiler ise giderek daha fazla alandaki tatbikatlara yansıyor.
Rusya’nın, önemi giderek artan “Arktika” Bölgesine yönelik çalışmalara şimdiden başladığı görülmektedir. İklim değişikliği nedeniyle buzullar erimekte ve böylece bu bölge bir ulaşım yolu olma yanında doğal kaynaklara da erişimin kolaylaşacağı bir bölge haline dönüşmektedir. Bu nedenle bölgenin birbirleriyle çatışan iddiaların ve egemenlik mücadelelerinin yaşandığı bir alan haline geldiği görülmektedir.
Rusların yaptığı manevralara NATO’dan karşılık geliyor. NATO, Rusların bu tatbikatına 29 Haziran 2020 tarihinde Arktika’da başlattığı “Dynamic Mongoose” tatbikatı ile cevap vermeye çalıştı. Yüksek yoğunluklu denizaltı savunma savaşı ortamında gelişmiş sonar yeteneklerinin denendiği ve 8 ülkenin katıldığı tatbikatta Fransa, Almanya, Norveç, Birleşik Krallık ve ABD’den denizaltılar; Kanada, Norveç, İngiltere ve ABD’den savaş gemilerine eşlik etti. Tatbikata ev sahipliği yapan İzlanda ise Reykjavik’te müttefiklere lojistik destek sağladı. Türkiye de gözlemci olarak tatbikata iştirak etti.
Rusya’nın 360 derece esasıyla, her yönde geliştirdiği ve bilimsel projelerle beslediği bu tatbikatların giderek güçlendiği ve Batının aksine aşırı bir mevcut ve silah gücüyle güç gösterisine dönüştüğü görülmektedir. Diğer taraftan ABD ve NATO bu tatbikatlara nispeten daha küçük askeri birlikler ve silahlarla karşılık vermeye çalışmaktadır. Örneğin, “müttefikler arasındaki dayanışmayı artırmaya ve işbirliğine yönelik” icra edilen, ABD’nin “Muhafız 2000” tatbikatına katılan asker sayısı sadece 20 bindir. Mayıs 2019 ayında düzenlenen ve 2000’den fazla katılımcıyı bir araya getiren “Kriz Yönetimi Tatbikatı” ise Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” şeklinde ifade ettiği şekilde her ne kadar kriz yönetimini düzenlemek amacıyla sahte bir kriz yarattığını iddia ediyorsa da NATO’nun gerçekte bir krizin içerisinde bulunduğu ve dayanışma bilincinin giderek kaybolduğu açıkça görülüyor. Fransa ve Almanya eskiden de olduğu gibi Rus tehdidine karşı savunma harcaması yapmak istemiyor ve bu durum yıllardı Avrupa’yı büyük harcamalar yaparak koruyan ABD yönetiminde rahatsızlık yaratıyor.
NATO’yu Parçalayan Tatbikatlar: NATO üyeleri Akdeniz’de kendi müttefikleri ile savaşıyor.
Rusya ve NATO’nun karşı karşıya geldiği en ilginç alan ise Akdeniz. Bilindiği gibi Ruslar, yüzyıllar süren hayallerini ABD’nin yapmış olduğu hatalar neticesi gerçekleştirmeye muvaffak olmuş ve Suriye üzerinden Akdeniz’e inmeyi başarmışlardır. Bununla da kalmayan Ruslar buradan Libya’daki savaşın baş oyuncularından birisi olma becerisini gösterebilmişlerdir.
Rusların, Akdeniz’de deniz ve hava üsleri elde etmelerinin yanı sıra Akdeniz’de dolaştırdıkları füze taşıyan denizaltıları ve Libya üzerinden Avrupa’ya güneyden yaklaşarak tehdit oluşturmaları büyük bir endişeye neden oldu. NATO’nun bu bölgede icra ettiği faaliyetler ise uygulanan belirsiz politikalar neticesi paramparça olmuş izlenimi veriyor.
Bunun başlıca nedeni NATO’nun bir taraftan bir müttefik olarak Türkiye ile ortak tatbikatlar icra ederken (Şubat ve mart aylarında icra edilen Türkiye, Kanada, Fransa, Almanya, Yunanistan, İspanya, İtalya, İngiltere ve ABD’nin katıldığı “Dynamic Manta 2020” tatbikatı) diğer taraftan sanki düşmanıymış gibi Türkiye’nin karşısında faaliyetlerin içine girmesidir.
Özellikle bu konuda ABD ve Fransa’nın tutarsız uygulamaları bölgedeki dengelerde NATO’yu giderek zayıflatmaktadır. Macron’un açıklamaları ise NATO’dan ziyade Avrupa Birliğini ön plana çıkaran ve bu suretle bölgede Fransız çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelik gibi görünmektedir.
Bunun karşısında Türkiye’nin, bölgede kendisini koruyacak adımları tek başına attığı ortadadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarına yönelik taciz ve saldırılarından sonra “TurAZ Kartalı” tatbikatında olduğu gibi ortak tatbikatları artırdığı ve Türkiye-Azerbaycan işbirliğinin bu noktada en üst düzeyde gerçekleştiği görülmektedir.
Aynı yakın işbirliği KKTC ile de (Doğu Akdeniz’de 6-10 Eylül tarihleri arasında Türkiye ve KKTC’nin düzenlediği Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel Akdeniz Fırtınası Tatbikatı gibi) devam etmektedir.
Diğer taraftan, Türk Millî Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Rusya Federasyonu ile herhangi bir tatbikat/atış ya da eğitim faaliyetinin icra edilmeyeceği açıkça ortaya konulmuştur.
Türk Millî Savunma Bakanlığından, Rusya tarafından ilan edilen NOTAM sonrasında ilan edilen NAVTEX'lerin seyir emniyetinin sağlanması açısından yapılan rutin bir uygulama olduğu ve Rusya Federasyonu ile herhangi bir tatbikat, eğitim, atış faaliyetinin icra edilmeyeceği bildirilmiştir. Suriye’de Rusya ve Türkiye’nin ortak tatbikatlar yaptığı haberleri ise daha çok sürdürülen ortak devriyelere yönelik olası sabotajların etkisiz hale getirilmesi ile zarar gören teçhizatın tahliyesi ve yaralılara tıbbi yardım amaçlıdır.
Sonuç:
ABD’nin 11 Eylül 2001 sonrası İslam coğrafyalarına yönelik başlattığı savaşlar sonucunda 50 milyon kişinin yerinden edildiği ortaya konuldu. Gidilen yerler yakılıp yıkılıp acılar içinde bırakılırken insan faktörü değersiz ve yok sayıldı. ABD ve Batı, Soğuk Savaş Dönemi sonrasında kaynaklarını gereksiz yere orada burada harcarken, aynı dönemde Rusya ve Çin akılcı politikalarla yeni güç merkezleri olarak ortaya çıktı. ABD ve NATO hedefini şaşırıp gücünü dağıttığı dönemde Huntington gibi düşünürler, zihinsel hatalarla, değil uzağı 2020’li yılları bile görememişlerdi. Belki de bu nedenle bugün Huntington Hastalığı, hastaların davranışsal bozukluk, zihinsel yıkım ve kontrol edilemeyen hareketleri yaşadığı ileri derecede genetik bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır.
Rus Ordusu Kırım’ı işgali öncesinde tatbikatlarını artırmaya başladı. 2014 yılında bir önceki yıla göre tatbikat sayısı 3 kat arttı. Rusya Savunma Bakanlığı verilerine göre sadece 2015 yılında icra edilen tatbikat sayısı 4 binin üzerine çıkmıştır. Bu daha sonraki dönemde daha da arttı. Ruslar savaşa hazır görünüyor. Rusya NATO’yu hala büyük bir tehdit olarak görüyor ve kendisine yönelik tüm NATO tatbikatlarına kararlı bir şekilde misliyle karşılık veriyor. Yapılan açıklamalar da bu yönde ve “NATO bize saldıramıyorsa bu güçlü bir ordu ve güçlü silahlara sahip olmamızdan dolayıdır” şeklinde açıklamalar yapılıyor. Tatbikatlar Rusya açısından stratejik görülen ve mutlaka kontrol edilmesi gereken Arktik, Doğu Avrupa ve Baltık, Karadeniz, Kafkaslar, Akdeniz gibi bölgelere yoğunlaşıyor.
Her ne kadar geleceği tahmin etmek güç gibi görülse de dünyada icra edilen tatbikatlar önümüzdeki dönemde bizi nasıl bir dünyanın beklediğini apaçık gösteriyor.
Rusya’nın, Çin dahil 9 ülkenin katılımı ile icra ettiği “Kafkas 2020”, Belarus, Sırbistan ve Rus özel kuvvetlerinin katıldı “Slav Kardeşliği” tatbikatları ile aynı tarihlerde Fransa kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için 6 Avrupa ülkesini, Türkiye’ye karşı Korsika adasında toplantıya çağırıyor. Elysee Sarayının gündemi farklı.
Soğuk Savaş Dönemi sonrası NATO içerisinde de bir ikilem yaşandığı ortadadır. 1683 yılında gerçekleşen Viyana Kuşatmasından sonra, Batı’dan bir saldırı olmadığı sürece, Türkler tarafından Batıya yönelik doğrudan herhangi bir saldırı gerçekleşmediği halde, Batı’da yaratılan sahte Türk korkusu devam ediyor. Sovyet tehdidi bunun üstünü bir süreliğine örtmüş gibi gösterse de bu duygusal düşmanlık hiç kaybolmadı ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra yeniden ortaya çıkarak gerçekçi politikaların oluşmasını önledi. Batı artık öngörü sahibi devlet adamı ve diplomat yetiştiremiyor. Bu dar görüşlü politikalarla Batı kendi kendini tüketecek gibi.
Geleneksel olarak var olan bu tutum, Sovyet tehdidine karşı büyük bir orduyu besleyerek Batıyı koruyan ve bu nedenle de kalkınmasına yönelik ayırabileceği kaynakları askeri harcamalar için kullanan Türkiye’ye karşı büyük bir haksızlıktı. Soğuk Savaş Sonrası dönemde mademki Sovyet tehdidi sona ermişti, o halde Türkiye dışarıda tutulmalıydı. “Zafer kazanıldı” düşüncesiyle oluşan sarhoşluk sonrası öylesi bir hataya düşülmüştür ki, sahip olduğu doğal kaynaklar ve askeri gelenekleri ile 2010 sonrası kendini toparlayan ve yeniden tehdit durumuna gelen Rusya’nın konumunun ihmal edildiği, bugün Akdeniz ve çevresinde icra edilen tatbikatlarla açıkça ortaya çıkıyor.
NATO ve Batı Soğuk Savaş Dönemlerinden gelen bir anlayışla hala kendini güçlü görme eğiliminde. Fransa ve Almanya’nın da Ruslara daha yakın durduğunu anlamak zor değil. NATO, bir yandan, Akdeniz’de Türkiye’nin de dahil olduğu deniz ve hava unsurları ile Rus gücüne karşı tatbikatlar icra ederken, yine aynı coğrafi bölgede NATO üyesi olan Fransa, ABD ve Yunanistan gibi ülkeler, Türkiye’ye karşı tatbikatların ve uygulamaların bir parçası konumunda. Rusya ve Çin, geleceğe yönelik projeksiyonlarını ortaya koyup, akılcı yöntemlerle kararlı bir şekilde uygularken, NATO ve ABD kapıldıkları Huntington Hastalığının etkisinde, hayali düşmanlarıyla ve müttefikleri ile uğraşarak kendi kendilerini bitirmekle meşgul. Baştan ifade etmiştik: Tatbikatlar yalan söylemez.