Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Üç Deniz Hattı: Enerji Koridorları ve Yeni Kuşatma Stratejileri

Güray ALPAR
22 Eylül 2020 18:21
A-
A+

1. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan “Soğuk Savaş Dönemi”nde ABD ve NATO, Sovyetler Birliğini “Kenar Kuşak Teorisi”ne göre çevreleyerek yıkmayı başarmıştı. İçinde bulunduğumuz dönemde de Rusya ve Çin’in yeniden bir güç olarak ortaya çıkışı ile birlikte yeni teoriler uygulama alanı buluyor. Bu dönemdeki uygulamalar değerlendirildiğinde, esas olarak yeni bir savunma ve çevreleme hattının oluştuğu ve özellikle enerji kaynaklarını ve stratejik geçiş koridorlarını kontrol ederek, hasım tarafı etkisizleştirmeyi hedef alan bir anlayışa geçildiği görülmektedir. Bu kapsamda Çin, Güney Çin Denizi ile durdurulmaya çalışılırken, Rusya için esas itibarıyla Baltık Denizinden güneye inen bir hat oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Baltık Denizi’nden Karadeniz’e ve buradan Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden Akdeniz’e inen bu yeni hat “Üç Deniz Hattı” olarak isimlendirilebilir. Bu aynı zamanda bu bölgeler arasında yeni bir Berlin Duvarı’nın örülmesi anlamına geliyor. 2019 yılında Rusya’da bulunan Sivil Rus Hava Radar Takip Merkezi tarafından yayınlanan verilere göre ABD ve NATO; Baltık, Karadeniz ve Akdeniz’de Rusya’ya yönelik istihbarat uçuşlarını artırıyor. 

Yine bu stratejik planlamalarda, Avrupa’ya giden enerji kaynaklarının kontrol edilmesinin esas alındığı da göze çarpmaktadır. Yani bir anlamda Mackinder’in ortaya koyduğu Kalpgah teorisi biraz değişerek; “Enerji kaynaklarını ve hatlarını kontrol eden dünyayı kontrol eder.” şekline dönüşmektedir.

1. Dünya Savaşını bitiren de bir anlamda enerji kaynaklarına ulaşamamak olmuştu. Bu savaşın sonuna doğru Almanlar ve Japonlar uçak ve gemilerini hareket ettirecek yakıtı bulamamıştı. Japonlar deniz ticaret yollarını korumak için hiçbir tedbir getirmemişlerdi ve bu yüzden Amerikan denizaltılarının saldırılarına maruz kalınca, Japon ticareti sekteye uğradı. Savaşın sonunda, Japon ticaret filosunun ve tankerlerinin yarısından fazlası batırılmıştı. Bu Japonların savaşa devam için ihtiyaç duyduğu hammaddelerden mahrum kalması demekti. Kısaca gemiler manevra yapamaz, uçaklar uçamaz hale gelmişti. Japonlar yokluktan, yakıt yerine çam ağaçlarından “çam kökü yağı” ürettiler. 200 çam ağacının kökü bir uçağı ancak bir saat havada tutabiliyordu. Bir varil petrol elde etmek için ise 1000 kişinin üç gün çalışması gerekiyordu.

AB ihtiyaç duyduğu enerjiyi dışarıdan karşılamak zorunda. Zengin doğalgaz kaynaklarına sahip olan Rusya bu ihtiyacı karşılamaya hazır. Rus doğalgazını Baltık Denizinin altından Almanya’ya taşıyan, 1225 km uzunluğundaki Kuzey Akım 1 Doğalgaz Boru hattı yanında, Kuzey Akım 2 için çalışmalar devam ediyor. 

Kuzey Akım 2 Doğalgaz Boru Hattı, Avrupa’nın Rusya’dan doğalgaz alımı için alternatif projelerden birisi. Güzergahı, başlangıç noktası hariç, hemen hemen Kuzey Akım 1 Hattı ile aynı ve 1200 km uzunluğunda. Rusya’nın Vilborg bölgesinden başlayarak Baltık Denizinin altından Almanya’nın Greifswald bölgesine ulaşacak. Proje Finlandiya, İsveç ve Danimarka’nın münhasır ekonomik bölgelerinden geçiyor. Finlandiya ve İsveç tamam. Sadece Danimarka’dan izin bekleniyor. Kuzey Akım Projesi, 2 hat birden, yıllık 55 milyar m3 kapasitede olacak.

Bu boru hattı için faaliyetlere başlanıldı. Ancak ABD bu projeye karşı. Bunun nedeni, bir taraftan kendi gazını Avrupa’ya satarak kar elde ederken diğer yandan Rusya’nın Avrupa’ya gaz satışını engellemek istemesi.

ABD Başkanı Donald Trump, Almanya’yı, Rus doğal gazına milyarlarca dolar ödemekle suçlamış, Helsinki’de Rusya Başkanı Vladimir Putin ile yapmış olduğu görüşmede de Avrupa’ya ABD gazını ihraç etmek istediklerini ve bu nedenle de Kuzey Akım 2 ile rekabet edeceklerini söylemiştir. Almanya tarafından yapılan açıklamada, birçok bölgeden gaz temin ettikleri tek başına bu hattın kendilerini Rusya’ya bağımlı kılmayacağı ifade edilmiş, Rusya ise bu projenin ticari bir proje olduğunu, ABD’nin bunu engelleme çalışmasının ise tamamen politik bir nitelik taşıdığını belirtmiştir. Kısaca amaç Avrupa-Rusya enerji bağlantısı koparmak. Bu durumu bölgedeki her iki tarafın yürüttüğü askeri faaliyetler ve tatbikatlarla bir arada değerlendirmek gerekiyor.

Baltık Denizi bölgesindeki faaliyetleri “Doğu Avrupa” bölgesi ile birleştirmek gerekir. Bilindiği üzere bu bölgede, Belarus ile Avrupa içindeki Rus toprağı Kaliningrad bulunuyor. Dikkatle incelendiğinde enerji hatları yönünden Belarus’un özel bir konuma sahip olduğu ve bu bölge üzerindeki mücadelelerin boşuna olmadığı hemen anlaşılıyor. Belarus, coğrafi olarak Rusya ile Avrupa arasında, dünyanın en büyük petrol boru hattına (Druzhba boru hattı) ev sahipliği yapıyor ve bundan para kazanıyor. Siyasi ve kültürel bağlarının dışında iki ülkeyi birbirine sıkı sıkıya bağlayan en büyük bağ bu boru hattı. 

Bu hatlara ait haritalar, ABD’nin halen Polonya ve Romanya üzerindeki askeri faaliyetlerini ve konuşlanmasını da açıklık getirir. Bu hattın kontrolü aynı zamanda Rusya ile Avrupa arasındaki enerji koridorunu da kontrol etmek anlamına gelmektedir. Rusya kontrolündeki bir Belarus’un, Polonya’ya yakınlığı ise ABD açısından takip edilmesi gereken bir husustur. ABD’nin Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan ile Karadeniz bölgesinde bulunuşuna da enerji açısından bir açıklama getirmek mümkündür. Bu dönemde Karadeniz üzerinde yaşanan askeri krizlerde, ABD uçaklarının Romanya ve Bulgaristan askeri uçakları ile birlikte operasyonlar icra etmesi de yeni döneme ait ip uçlarını vermektedir. Aynı şekilde ABD’nin, enerji hattını kontrol eden Batı Trakya üzerinde Yunanistan’dan üs elde etmesi de iyi analiz edilmelidir.

ABD’nin kendi sınırları dışında 800’den fazla üssü bulunmaktadır. Bu üsler, hasım devletin caydırılması ve bölgede meydana gelebilecek olaylara hızlı bir şekilde müdahale imkânı verme yanında, bazı dönemlerde kendi müttefiklerini de kontrol altına alma amacıyla kullanılabilmektedir.

Bugünlerde Balkanlarda Rusya ve İngiltere’den sonra Çin ve ABD gibi küresel oyuncular girmişlerdir. Rusya, Bulgaristan üzerinde daha önce var olan etkisini bazı siyasal partiler üzerinden artırmaya çalışıyor. Ancak pek başarılı olduğu söylenemez. Çin ise büyük sermayeler akıtarak Dedeağaç-Budapeşte hızlı tren yolu ile bölgeye girdi. Çin’in Sırbistan ile ilişkileri hızlı bir şekilde gelişiyor. Bu hat Bulgaristan’ı devre dışı bırakırken, Bulgaristan TANAP Doğal Gaz Hattının da dışına itildi. Diğer taraftan ABD bu ülkede 2005 yılından beri başlatmış olduğu girişimleri ile Avrupalı Bulgaristan Vatandaşları (GERB) partisinin iktidar olması için çalışıyor. Bunun masrafları ise CIA bağlantılı Alman “Hans Zaydel Vakfı” ile “Konrad Adenaur Vakfı” tarafından karşılanıyor. Son dönemde bu oluşuma aktarılan kaynakların azaldığı ifade ediliyor. Yeni kurulan “Cumhuriyetçi Bulgarlar” partisi ise oylarını hızla yükseltiyor.

Bulgaristan üzerinde Soğuk Savaş Döneminde etkili olan Rusya 2000’li yıllarda bu bölgeye tekrar girmeyi denedi. Elinde üç büyük enerji projesi vardı. Bunlar; Varna-Sırbistan Güney Akım Doğal Gaz Boru Hattı Projesi, Burgaz-Dedeağaç Petrol Boru Hattı ve Belene Nükleer Elektrik Santrali’ydi. Ancak bugüne kadar bu projelerin hiçbirisi gerçekleşmedi. Diğer taraftan ABD bölgeye askeri alanda hızla yerleşti. Yunanistan üzerinden Bulgaristan ve Romanya’yı kullanarak Karadeniz’e yerleşmeye çalışıyor. Bezmer, Rakowski ve Kavarna hava üslerinin yanında, Aytos bölgesinde eğitim tesisleri ve mühimmat depolama alanları var. Bunun dışında Varma ve Burgaz’da denizaltılar için korunaklı limanlar tesis etmeye çalışıyor. Karadeniz üzerinde ABD-Rus rekabeti devam edecek görünüyor. Zaten son dönemde ABD’nin bu bölgedeki uçuşları sırasında yaşanan çekişmeler ve tatbikatlar da bunu açıkça göz önüne seriyor.

Üç Deniz Hattı’nın Güneyinde Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi var. Bu kapsamda ABD tarafından Yunanistan’da, Türkiye sınırına yaklaşık 40 km mesafedeki Dedeağaç’ta yeni bir üs kurulduğu bildirildi. Bu kapsamda Dedeağaç limanı gemiler için askeri amaçlı kullanılacak.

Aslında Yunanistan Savunma Bakanı’nın 2018 yılındaki teklifine binaen Yunanistan, ABD ile 2019 yılında daha önce imzalamış olduğu Savunma ve İşbirliği Antlaşmasına ek bir protokol imzaladı.

Buna göre Yunanistan’ın Girit adasında bulunan askeri üs modernize edilecek, Teselya bölgesinde bulunan Larissa (Yenişehir) Havaalanı yenilenecek, Larissa’ya yaklaşık 50 km mesafedeki Stefanovikeio Hava Üssü güçlendirilecek ve Dedeağaç Limanı genişletilerek modern hale getirilecekti.

Bu bir anlamda 5 Ekim 2019 tarihinde bu tür bir hazırlığın yapılmış olduğu manasına geliyordu. Yani ABD, Rusya’ya karşı Yunanistan’ı kullanarak, Ege ve Akdeniz’de askeri olarak daha etkin hale gelmiş oluyordu. Dedeağaç bölgesi ABD’nin Ruslar’a karşı Karadeniz’e de karadan çıkışı olacak. Yunanistan ise askeri bakımdan zayıflamış bir AB’yi terk ederek ABD’leriyle birlikte hareket etmiş, böylece kendisine bölgede yeni avantajlar sağlamayı amaçlamıştı. Yunan medyasına göre ABD, daha önce Doğu Avrupa’ya askeri helikopterlerin sevk edilmesi için Dedeağaç limanını kullanmıştı. Dedeağaç’taki Doğu Akdeniz’in en büyük deniz üssünde deniz piyadeleri ile helikopterler bulunacak. Dedeağaç ile Bulgaristan’ın Burgaz limanı arasında kara ve demiryolu yapımı da gündeme geliyor. Rusya bu nedenle daha önce Bulgaristan’a sert tepki göstermişti. ABD, Larisa’da insansız hava araçlarını konuşlandırıyor ve Volos askeri havaalanı da yakıt ikmal uçakları için kullanılacak. Kısacası ABD, Yunanistan’ı bir baştan bir başa askeri üs olarak kullanacak gibi görünüyor.  

ABD’nin bunun dışında Kıbrıs’ta da üs elde etme talepleri var. Kıbrıs Rum Kesimi Hükümet Sözcüsü tarafından yapılan yazılı basın açıklamasına göre bu talep kabul edildi. Buna göre ABD eğitim ve operasyonlar için bu üssü kullanacak. ABD Kıbrıs’ta ayrıca “Kara, Açık Denizler ve Liman Güvenliği Merkezi” oluşturmayı da planlıyor. Bunun anlamı, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin yeni dönemde süper güçlerin mücadelesinde ileri karakol olma görevini üslenmesidir.

Baltık Denizinden ve Polonya’dan başlayan hattın, güneye doğru Romanya ve Bulgaristan üzerinden Yunanistan ve Kıbrıs’a uzandığı görülmektedir. Bu bir anlamda tıpkı kuzey bölgede olduğu gibi Akdeniz’deki doğal kaynakların kontrol edilmesi de demek. Buna bir de Suriye ve Türkiye üzerinden dağıtımı yapılan kaynaklar eklenebilir.

2009 yılında gündeme gelen Katar-Türkiye-Avrupa Boru hattı projesi o dönemde Katar doğalgazının Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaştırılmasını planlıyordu (Habertürk, 8.6.2017). Bu projenin hayata geçirilmesi ile Avrupa için, Rus gazına alternatif bir güzergâh oluşturulabilecekti. Ancak bu proje gerçekleşmedi. Çünkü Rusya gerek Akdeniz gerekse başka bir bölgedeki gazın Avrupa’ya ulaşıp kendisine rakip olmasını istememektedir. Nitekim Rus siyasetçi Vladimir Jirinovsky, konuk olduğu bir televizyon programında “Eğer Suriye’ye yardım etmeseydik, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya bir doğalgaz hattı geçerdi yani Katar gazı Avrupa’ya taşınabilirdi. Avrupa bu durumda bizden asla doğalgaz almazdı ve kaynaklarımız burada paslanmaya bırakılırdı. Türkiye zenginleşirdi ve Amerikalılar Avrupa’yı Rus enerji kaynaklarına bağımlılıktan kurtarırdı.” diyerek bu konuya açıklık getirmiştir (www.referansmedya.com, 24/8/2020). Açıkça görülüyor ki, gerek Akdeniz, gerekse Rusya ve Baltık Denizinde herkes Avrupa’ya uzanan enerji koridorlarını kontrol altına almayı hedefliyor. Bu kapsamda enerji hatları, Rusya ve Avrupa adeta bir üçgen oluşturmuş gibi.

Sonuç olarak, strateji bir anlamda olaylar arasındaki bağlantıları bulup bundan gelecek için sonuçlar çıkarabilme sanatıdır. Çoğu zaman tek başına incelendiğinde bir anlam ifade etmeyecek olaylar bir araya getirilip değerlendirildiğinde bizlere anlamlı ip uçlarını verebilmektedir. Bu anlamda, Baltık Denizinden başlayarak Akdeniz’e ulaşan hat üzerindeki askeri tertiplenmeler, tatbikatlar ve hepsinden önemlisi enerji nakil hatlarının bir arada değerlendirilmesi de bizlere bu bölgenin geleceğine dair emareleri veriyor.