David K. Rees, The Times of Israel için kaleme aldığı yazısında, İsrail’in son 16 yıldır kendini savunmak için sürekli savaşmak zorunda kaldığını belirtiyor. 1948, 1967 ve 1973 savaşlarını kazandığını, 2006’da Hizbullah ile sonuçsuz bir savaş yaptığını hatırlatan Rees, ancak bu sefer durumun değiştiğini vurguluyor. Ona göre, İsrail’in Hamas ile yaptığı barış anlaşması, açıkça Hamas’ın zaferi ve İsrail’in yenilgisi olarak değerlendiriliyor. Yazar, bu nedenle Gazze’de kutlamaların yapıldığını ifade ediyor.
Rees, bu savaşta Hamas’ın kazandıklarını şu şekilde sıralıyor:
İsrail’in 6 Ekim 2023’te Sahip Olmadığı Ancak Şimdi Elde Ettiği Şey: Neredeyse Hiçbir Şey
Rees, İsrail’in 6 Ekim 2023’te sahip olmadığı ancak şimdi elde ettiği tek şeyin “neredeyse hiçbir şey” olduğunu belirtiyor.
Yazar, anlaşmanın üç aşamadan oluştuğunu ve şu ana kadar yalnızca ilk aşamanın şartlarının kabul edildiğini aktarıyor. İkinci ve üçüncü aşamalar için ek müzakereler yapılması gerektiğini belirten Rees, Hamas’ın bu aşamalarda İsrail’e herhangi bir ek taviz vermemek için müzakereleri zora sokabileceğini ifade ediyor. Ayrıca, tüm rehinelerin serbest bırakılmayacağını ve Hamas’ın savaş sırasında zarar gören tünel sisteminin yaklaşık %40’ını hâlâ elinde tuttuğunu ekliyor.
Rees, bu durumun yeni bir gelişme olmadığını belirterek, Hamas’ın daha önce de İsrail ile yaptığı ateşkes anlaşmalarını ihlal ettiğini hatırlatıyor. En son 2021’de benzer bir süreç yaşandığını belirten yazar, Katar’ın barış sağlanması karşılığında Hamas’a milyonlarca dolar gönderdiğini ancak Hamas’ın bu süreci askeri güçlenmek için kullandığını öne sürüyor. Rees’e göre, Hamas tüneller inşa ederek ve binlerce füze hazırlayarak 7 Ekim saldırısını planladı. Yazar, Hamas’ın bu kez de sözünde durmayacağını ve Gazze’den İsrail’e yeniden saldırmayacağını düşünmek için hiçbir sebep olmadığını savunuyor.
Rees, yazısının sonunda İsrail’in iç siyasi dinamiklerine de değiniyor. Netanyahu’nun Smotrich ve Ben-Gvir liderliğindeki aşırı sağcı ve ultra-dindar partilerle koalisyon kurarak yeniden başbakan olabilmek için büyük tavizler verdiğini belirten yazar, Netanyahu’nun bu süreçte Smotrich ve Ben-Gvir’e önemli bakanlıklar ve Batı Şeria üzerinde büyük kontrol verdiğini ifade ediyor. Netanyahu’nun yaklaşan bir savaşta başbakan olmasının kritik olduğunu düşünerek bu adımları attığını belirten Rees, ancak bu savaşın Netanyahu’nun siyasi mirasını zedelediğini ve onu İsrail tarihinde bir savaşı kaybeden ilk başbakan olarak anılmaya mahkûm ettiğini öne sürüyor.