Hatice ÇELİK

Hatice ÇELİK

Tüm Yazıları

Asya’nın Yeni Ticaret Savaşı: Güney Kore – Japonya

20 Ağustos 2019
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Uzun süredir hem ekonomi piyasalarını hem de uluslararası ilişkiler camiasını meşul eden Çin Halk Cumhuriyet ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ticaret savaşına bir yenisi daha eklendi. Bu kez Asya’nın iki ileri teknoloji ve sanayi güçleri olan Güney Kore ve Japonya arasında ortaya çıkan bu gerilimin hem kendisine hem de arkaplanına yakından bakalım istedim.

Tarihi Arkaplan

Kore Yarımadası 1948 yılında iki ayrı devlete bölünmeden önce tek bir krallık olarak yönetilmekteydi. Son krallık olan ve Kore’yi en uzun süre yöneten hanedan olan Chosun Krallığı (1392-1910) 19.yüzyılın sonuna doğru Çin ve Japonya arasında egemenlik mücadelesine dönüşen bir çatışmanın merkezi oldu. Uzak Asya, Asya-Pasifik veya Kuzeydoğu Asya olarak birkaç farklı isimle ifade edilmeye çalışılan bu bölge uzun yüzyıllar Batı dünyasından (Westphalia sisteminden) farklı bir sistem içinde kendini var etmiştir. Bu sistemde Çin’in mutlak etkin ve baskın olduğu ve komşu ülkelerin bağımsızlıklarını korumakla birlikte Çin’e kültürel, ekonomik ve siyasal açıdan başkaldıramadığı bir düzen söz konusuydu. Ancak Japonya’nın 1868’den itibaren Meiji Restorasyonu sayesinde yaşadığı değişim ve dönüşüm (özellikle askeri alanda yapılan reformlar sayesinde ordu güçlenmiştir), Japonya’yı Çin’e başkaldırabileceğine dair siyasi bir atmosfere sürüklemiştir. Bu noktada Japonya için en yakın ve en ulaşılabilir hedef Kore Yarımadası olmuştur. Japonya ilk olarak Kore’den Japon İmparatoru Meiji’yi ‘İmparator’ olarak tanımasını istemiş ancak Kore Kralı bu talebi “Kore’nin sadece Çin İmparatoru’nu imparator olarak tanıdığını, bu bölgede başka hiçbir imparatoru tanımayacağını” belirterek reddetti. Kore’nin bu hareketi Japonya’da ciddi tartışmalara neden olmuş, bu hadsizliğin askeri olarak cezalandırılması gerektiği yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştı. Japonya’nın askeri gücünün ve Çin’in kendisini savunamayacak durumda olduğunun farkında olan Kore Kralı Kojong Japonya ile 1876 yılında Kanghwa Anlaşması’nı imzalayarak tehlikeyi bir nebze de olsa hafifletmeye çalışmıştır. Lakin bu anlaşma ile ticari imtiyazlar elde eden Japonya ilk adımı atmış olmaktaydı ve ilerde yarımadayı tamamen işgal edecekti. Ayrıca bu anlaşma ile kendini dışarıya kapalı tutan Kore için pandoranın kutusu açılmış oldu ve birçok Batılı devlet de benzer imtiyazlar için Kore’ye baskı yapmaya başladılar.

Japonya’nın Çin’i 1894-1895 savaşında ve Rusya’yı da 1904-1905 savaşında yenilgiye uğratamasıyla Asya’da dengeler iyice sarsılmaya başlamıştır. Kore üzerindeki nüfuzunu artıran Japonya 1910 yılında Kore’yi tamamen işgal etmiştir. Japonya 1945 yılında ABD tarafından işgal edilip II. Dünya Savaşı’nı kaybedene dek Kore’yi kontrolünde tutmuştur. Bu 35 yıllık Japon işgali Kore toplumunun hafızasında unutulmaz bir yer etmiş ve o günden kalan birçok sorun yüzünden ikili ilişkiler zaman zaman (özellikle seçim dönemlerinde) gerilmeye devam etmektedir. Bu sorunlardan bir tanesi ise geçtiğimiz aydan beri ticaret savaşı niteliğindeki sürtüşmeyi tetikleyen arkaplandaki sebep olarak görülen II. Dünya Savaşı sırasında Japon firmaları için zorla çalıştırılan Koreli işçilerdir.

Japonya’dan ilk misilleme

1 Temmuz’da Japonya açıkladığı bir kararla yarı iletken üretiminde (semiconductor manifacturing) kullanılan üç grup kimyasal (bu ürünlerin tedariğinde oluşacak problem hafıza kartlarında akıllı telefonlara, bilgisayarlardan birçok elektronik alete kadar fiyat artışına neden olabilir) için ayrı ayrı ihraç onayı isteyeceğini söylemiştir. Yarıiletken üretimini mümkün kılan bu ürünlerin dünyaya arzında Japonya en büyük sağlayıcıdır. Buna karşın Güney Kore’nin devasa şirketleri olan Samsung Elektronik ve SK Hynix de en büyük satın alıcılar arasındadır. Güney Kore bu kararın elektronik ürünlerin tedarik zincirinde büyük riskler yaratacığına dair endişelerini paylaşmış Japonya ise Güney Kore’yi “beyaz liste” olarak ifade edilen listeden çıkarmıştır. Bu liste 27 ülkeden oluşmakta ve Japonya’ya göre bu ülkeler ürettikleri/sattıkları askeri alanda kullanılabilecek nitelikteki hassas ürünler üzerinde doğru ve yeterli kontrolleri yapan ülkelerdir. Japonya’nın temel argumanı Güney Kore’nin bu ürünlerin üçüncü ülkelere ihracını engellemediğidir. Buradaki üçüncü ülkelerden en fazla dert edilen Kuzey Kore’dir. Japonya, Kuzey Kore rejiminin nükleer denemelerini kendine doğrudan tehdit olarak görmekte ve bu nedenle Kuzey Kore’ye sözde ihraç edilen bu ürünlerden son derece rahatsızdır.  Ancak birçok kaynak Kuzey Kore’ye böyle bir ihracat yapılmadığını belirtmektedir. Ayrıca bu iddia Güney Kore tarafından da reddedilmektedir. Japonya’nın bu hareketi ise Güney Kore’de Japon mallarının boykot edilmesi şeklinde bir manevrayla karşılanmıştır.[1]

1965 Diplomatik İlişkilerin Kurulması Anlaşması

1965 yılında Japonya ve Güney Kore arasında imzalanan bu anlaşma ile diplomatik ilişkilerin yeniden oluşturulması karara bağlanmış ve kolonyal dönemden kalma sorunların çözümü için kullanılmak üzere Japonya 300 milyon dolar yardımda bulunmayı kabul etmiştir. Japonya’ya göre bu anlaşma ile kolonyal dönemden kalan bütün sorunlar çözüme bağlanmıştır. Fakat bu görüş Güney Kore tarafından benimsenmemektedir. Çünkü Japonya’nın yaptığı yardım Kore’nin kalkınması için gerekli görülen altyapı ve diğer alanlar için harcanmış, bireysel olarak işçilere veya kolonyal dönemden kalan diğer bireysel vakalara herhangi bir tazminat ödenmemiştir. Mağduriyet yaşayanlar anlaşma müzakerelerinde seslerini duyuramamışlardır. Ancak 2018 yılının Aralık ayında binlerce Güney Kore vatandaşı Japon firmalarına dava açmış ve II. Dünya Savaşı sırasında zorla çalıştırılmaarının karşılığı olarak tazminat talebinde bulunmuşlardır.[2] Bu adımı tetikleyen ise aynı yılın ekim ayında Güney Kore mahkemesinin Japonya’nın Nippon Çelik ve Sumitomo Metal Şirketi’nin yıllar önce zorla çalıştırdıkları 4 işçiye tazminat ödemesi gerektiği kararı olmuştur. Mahkeme bu insanların haklarının 1965 anlaşması ile karşılanmadığını  da eklemiştir.

Diplomatik Sorunlardan Ekonomik Sorunlara

Japonya Başbakanı Shinzo Abe, geçen yıldan bu yana alınan zorla çalıştırılan işçilere tazminat ödenmesi kararına ve yeni açılan tazminat davalarına tepki olarak ticari bir kararla karşı hamlede bulunmuştur. Ancak Doğu Asya ve hatta daha geniş Asya coğrafyası için unutulmaması gereken bir denklem mevcut. O da II. Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar diplomatik sorunların büyük ölçüde halı altına süpürüldüğü ve ekonomik kalkınmanın ve refahın artırılmasının öncelenerek ticari işbirliklerine önem verildiğidir. Bu denklemde Çin başta olmak üzere birçok devlet tarihi sorunları mümkün olduğunca gündeme getirmeden ekonomik büyümeye odaklanmıştır. Eğer diplomatik sorunlar ekonomik yöntemlerle ve kararlarla çözülmeye kalkılırsa bu hiç beklenmedik bir kriz dalgasına dönüşebilir. Zira Güney Kore’nin büyük firmaları Japonya’nın en iyi müşterileri durumundalar. Ancak kendilerine yönelik bu tavır sürdürülürse Japonya haricinde yeni bir tedarik kaynağı bulmayı kısa vadede çözüm olarak benimseyebilirler. Orta ve uzun vadede ise ‘her şerde bir hayır vardır’ sözünden hareketle belki de kendi ihtiyaçlarını kendileri üretme yolunu seçeceklerdir ki bu da Japon ekonomisi için hem ciddi bir kayıp hem de dünya pazarındaki güvenilirliği için kolay temizlenemeyecek bir leke olacaktır. Tüm bu duruma, hem Güney Kore’nin hem Japonya’nın ABD’nin Asya-Pasifik’teki iki önemli müttefiği olduğu hatırlanıp yeniden bakılırsa ikisi arasındaki krizin ABD’nin Asya-Pasifik’teki varlığı ve güvenliği için de tehlike oluşturacağı söylenebilir.

___________________________________

[1]https://www.reuters.com/article/us-southkorea-japan-laborers-boycott/from-beer-to-pens-south-koreans-boycott-japanese-brands-as-diplomatic-row-intensifies-idUSKCN1UE095

[2]https://www.reuters.com/article/us-japan-forcedlabour-southkorea/thousand-koreans-sue-government-over-wartime-labor-at-japan-firms-idUSKCN1OJ0F7

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA