Hatice ÇELİK

Hatice ÇELİK

Tüm Yazıları

BREXIT: AB’den Çıkmak Ya da Çıkamamak?

21 Ocak 2019
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması sürecini ifade etmek için kullanılan Brexit, Britain ve exit kelimelerinin bu şekilde birleştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu hafta içinde de hem ulusal hem de uluslararası medyada geniş yer kaplayan İngiliz parlamentosundaki oylamayla tekrar canlanan bu tartışmaya tarihsel süreçten bakarak aşamalarını anlatmaya çalışalım.

23 Haziran 2016’da yapılan referandumda AB’den ayrılma fikri oylamaya sunulmuş ve şu şekilde bir sonuç ortaya çıkmıştır:

 

AB’den çıkalım

AB’de kalalım

İngiltere

%53,4

%46,6

Kuzey İrlanda

%44,2

%55,8

İskoçya

%38

%62

Galler

%52,5

%47,5

 

 

 

Tablo: Bilgiler https://www.bbc.com/news/politics/eu_referendum/results sitesinden alınmıştır, daha detaylı istatistik için link ziyaret edilebilir.

Görüldüğü gibi İngiltere ve Galler AB’den çıkma kararı göstermişken Kuzey İrlanda ve İskoçya AB’de kalma yönünde karar vermiştir. Bu referandumun ardından İngiltere Başbakanı Theresa May 29 Mart 2017 tarihinde Lizbon Anlaşması’nın 50. Maddesi uyarınca süreci başlattı. Bu maddeye göre tarafların ayrılmanın şartlarını belirlemesi için 2 yıl süreleri bulunmaktadır. Bu da İngiletere’nin, aksi yönde bir gelişme yaşanmaması halinde, 29 Mart 2019’de AB’den resmen çıkacağı anlamına gelmektedir. “Aksi yönde bir gelişme yaşanmaması” şeklinde bir ifade koymamın birkaç nedeni var.

Bunlardan birincisi ve halihazırda gündemi meşgul eden esas nokta “anlaşmalı” mı yoksa “anlaşmasız” mı bir çıkış yaşanacağı tartışmasıdır. Ve buna bağlı olarak da herhangi bir sonuç elde edilememesi veya siyasi durumun konuyu bir şekilde ikinci bir referanduma götürme ihtimalinin bulunmasıdır. Eğer hükümet tüm bu zincirleme olaylar neticesinde parlamentonda bir çözüm bulamazsa konu tekrar referanduma götürülebilir ve İngiltere halkı bu kez AB’de kalmaya karar verebilir.

Bir diğer gelişme ise Avrupa Adalet Divanı’nın 10 Aralık 2018’de aldığı karardır. Avrupa Adalet Divanı, İngiltere’nin Lizbon Anlaşması’nın 50.maddesini isterse durdurabileceğini ve bunun için AB’ye üye 27 devletin onayını almasının gerekli olmayacağı yönünde bir karar aldı. Bu da isterse İngiltere hükümetine bu tartışmayı zahmetsiz şekilde sonlandırabileceği şeklinde bir imkan tanımış oldu. Tabii henüz hükümet cephesinden bu yönde bir adım gelmedi.

15 Ocak 2019 tarihinde Başbakan May Brexit planını parlamentonun oylamasına sundu ve 202 evet oyuna karşı 432 hayır oyu alarak reddedildi. May’in 580 sayfa civarında olduğu bilinen Brexit planı henüz tamamıyla kamuoyu ile paylaşılmadı; May iktidar partisi milletvekillerini bile Başbakanlık konutunda birer birer görüşmeye alarak planın özetini kendilerine gösteriyor ve herhangi bir fotokopisinin bile alınmasına izin vermiyor. Bu nedenle metnin içeriğinin ne derece İngiltere lehine olup olmadığına dair sağlıklı bir analiz yapılamıyor. Lakin iktidar partisinden bile bu plana tepki gelmesi içeriğin çok da İngiltere lehine olmadığına dair iddiaları güçlendirmekte.

Bu planda endişe yaratan temel konulardan biri İrlanda Cumhuriyeti (AB üyesi) ile Kuzey İrlanda (İngiltere’nin parçası ve İngiltere AB’den çıkınca haliyle bu toprak parçası da AB’den çıkmış olacak) arasındaki sınırın ne olacağıdır. Eğer Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti arasında katı ve keskin sınır uygulamaları tekrar devreye girerse bunun zaten kırılgan olan barışı tekrar tehdit edebileceğine dair endişeler İngiltere devletinde ve halkında bir nevi bölünme korkusu yaratmış durumda. Ayrıca daha da önemlisi yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere Kuzey İrlanda referandumdan AB’de kalalım yönünde bir sonuç çıkardı, bu da İngiltere’nin AB’den çıkmasıyla Kuzey İrlanda’nın, bir AB üyesi olan İrlanda Cumhuriyeti’ne katılma yönünde karar alabileceğine dair potansiyel bir risk oluşturmakta. Kaldı ki Kuzey İrlanda’nın böyle bir kararı alması halinde İngiltere bunu tanımak zorunda.[1] Bu nedenle AB’den çıkacağız derken aslında İngiltere Kuzey İrlanda’yı da kaybedileceği bir süreci başlatmış oldu.

İkinci kritik mesele ise ortak pazar. AB’den ayrılmayı destekleyen kesimin vurgusu ortak pazarda eşyaların, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşıma tabi olmasından mütevellit İngiltere’nin göç olgusunu kontrol edememesi idi. Brexit taraftarları Ortak pazardan çıkılırsa göçün daha etkin kontrol edilebileceği tezini savunuyorlar. Ancak ortak pazardan çıkmak demek aynı zamanda gümrük tarifelerinin de değişeceği anlamına geliyor ve anlaşma ile çözülmesi beklene noktalardan biri de tam olarak bu. Bir başka ifade ile İngiltere AB’den ayrılmak istiyor ama ekonomik ve ticari avantajlarını da en az zararla devam ettirmek için çabalıyor.

Brexit’in Maliyeti

İngiltere’nin AB’den ayrılmak için feda etmesi gereken meblağ yaklaşık 39 milyar pound.[2] Bu tutar temel olarak AB yetkililerine ödenecek emeklilik ikramiyelerini, Londra merkezli AB kurumlarının yeni yerlerine taşınma maliyetini ve yerine getirilmesi gereken AB bütçe ödemelerini kapsamaktadır. İngiletere’nin hiçbir ödeme yapmadan da ayrılmayı tamamlaması mümkün ancak bu seçeneğin uygulanması halinde birçok kurum ve kişinin hakkını yasal yollardan arayacağı öngörülmektedir.

Muhalefet Cephesi

Muhalefet cephesinde ise konu sadece Brexit’e indirgenemez. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn için öncelik erken genel seçime gitmek ve May hükümetini düşürmek. Bu yüzden Brexit planının parlamentoda reddedilmesinden hemen sonra bir güvenoyu yoklaması istedi. May, çok az farkla da olsa güvenoyu almayı  başardı. Plan reddedilmesine rağmen güvenoyu almayı başaran Başbakan May’in şu an “B” planı üzerinde çalıştığı ve bu planı da 29 Ocak’ta parlamentoya sunacağı beklenmektedir. Lakin ilk anlaşmayı reddeden muhalafet partilerinin ikinci anlaşmaya da red oyu vermeleri oldukça kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. İkinci bir red yaşanması halinde muhalefet tekrar güvenoyu isteyebilir, ve eğer bu kez May hükümeti güvenoyu alamazsa erken seçim gündeme gelecektir. Bu da Brexit konusunun bir süre daha gündemde kalmasına ve belirsizliğini sürdürmesine neden olabilir.

 


 

 

 

[1] 1998 yılında imzalanan Kuzey İrlanda Anlaşması’nın en kritik maddelerinden birini oluşturan bu maddeye göre İngiltere ve İrlanda Cumhuriyeti, Kuzey İrlanda halkının çoğunluğunun rızasını kabul edeceklerini taahhüt etmişlerdi. Yani Kuzey İrlanda halkı bir referandum yapar ve İrlanda’ya bağlanmak isterse İngiltere bunu tanımak zorunda.

[2] https://www.bbc.com/news/uk-politics-32810887

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA