Hazar Jeopolitiği: Tamam mı, Devam mı? Kazakistan’dan Bir Bakış
* Doç. Dr. Ainur NOGAYEVA [1]
12 Ağustos 2018 tarihinde 5’nci Hazar zirvesinde Rusya, İran, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan, 20 yıldan uzun süredir uzlaşı sağlanamayan Hazar Denizi'nin hukuki statüsüyle ilgili bir Anlaşma imzaladi[2]. 24 maddeden oluşan bu anlaşmanın önemi, Hazar’ın Batı ve Doğu çizgisinde bulunduğunu coğrafya, zengin su üstü kaynakları (dünyanın mersin balıklarının 90% burada olup, en kaliteli havyarı Hazar Denizi’ndeki bu canlılardan üretiliyor), sualtı doğal kaynak rezervleri (kıydaş ülkelerinin çoğunun sahip olduğu yaklaşık 50 milyar varil petrol ve 9 trilyon metreküplük doğalgaz rezervleri Hazar’ın dibindedir, bu da dünya petrolün %19, doğal gazın %45’ne tekabül ediyor) ve transit/ulaşım koridoru (yük ve enerji kaynakları taşımacılığı) niteliklerinden kaynaklanmaktadır.
Uzun yıllardır anlaşamayan Hazar’ın beş kıydaş ülkesi neden bu günlerde bu anlaşmaya vardılar? Buna dış unsurların etkisi oldu mu? Medyada “tarihi” olarak nitelenen anlaşma uzun ve çetin sürecin mutlu sonu niteliğinde mi? Bu anlaşma nihâi bir anlaşma mı? Hazar’ın statüsünün belirlenmesinde son nokta koyuldu mu? Beş kıydaş devleti ile çevre ülkeleri ilgilendiren ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından “Hazar Anayasası” olarak nitendiren bu anlaşma neler içeriyor ve hangi konuları ele alıyor? Bu soruların cevabı analizimizde.
Hazar havzasının statüsünü belirleyen bu önemli anlaşmanın Kazakistan’da imzalanması da tesaddüf olmasa gerek. Zira 2018’de Hükümetler, üniversiteler, araştırma enstitüleri ve diğer düşünce kuruluşlarının verilerini analiz eden Avustralya merkezli düşünce kuruluşu Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) 2018 yılına dair Barış/Huzur Endeksi GPI (Global Peace Index) raporundaki verilere göre, Kazakistan diğer bölge ve çevre ülkelerini geride bırakmıştı. Dünya nüfusunun yüzde 99.7’sini kapsayan bu Barış Endeksi şu üç alanda yapılan ölçümlerle belirleniyor: “Toplumsal güvenlik düzeyi, devam eden iç ve uluslararası çatışmaların boyutu, askerileşme derecesi. 2008’den bu yana her yıl yapılan ve 2018’de 163 ülkenin sıralandığı Küresel Barış/Huzur Endeksi GPI (Global Peace Index)’te Kazakistan 70’inci, Türkmenistan 119’uncu, Azerbaycan 132’inci pozisyonda yerlerini almışlardı. (Diğer Orta Asya ülkelerinden Özbekistan 104, Kırgızistan 108, Tacikistan114, Rusya ve İran ise sırayla 154 ve 131’inci sıraya yerleştiler)[3].
Türkiye- Rusya arasında 2015’te patlak veren krizin çözümlenmesinde önemli rol oynayan, Suriye krizin müzakere sürecine de ciddi katkı sağlamaya devam eden barışçıl ülke olarak, aynı zamanda da AGIT, EXPO, geleneksel Semavi ve Evrensel Dinler Kongresi gibi bir çok önemli küresel ve bölgesel toplantılara ev sahipliği yapan Kazakistan günümüzde yine Aktau şehrine beş ülke liderini bir araya getirdi ve yıllardır devam eden Hazar havzasınındaki belirsizlik durumuna bir açıklık getirmiş oldu.
Hazar Denizi statüsü sorunun kısa tarihçesi
Hazar havzasının bir deniz mi göl mü tartışmaları meşhurdur. Okyanuslara doğal çıkışı olmayan, dolayısıyla uluslararası deniz hukuku kurallarına uymadığı için göl, ancak sahip olduğu muazzam akvatoryasından dolayı deniz olarak tanımlanan Hazar günümüzde Avrasya kıtasında yer alan dünyanın en büyük kapalı su havzasıdır.
Kuzeyden güney uzunluğu 1200 km, batı- doğu genişliği ise 195-435 km arasında olup kıyı uzunluğu 6500-6700 km, adalarla birlikte — 7000 km. Alan genişliiği yaklaşık 371 bin km2, azami derinlik — 1025 m idi. Hazar’ denize akan 130 nehir mevut olup, bunların en irileri- Volga,İdil,Terek, Sulak ve Samur’dur. Doğal biyolojik kaynaklara zengindir: burada 500 bitki ve 800^den fazla balık çeşidi var, bu çeşitlerin bir kısmı ticari açıdan önem taşımaktadı: beluga, stellate, sterlet, levrek, mersin balığı (dünya mersin balığı stoklarının yaklaşık% 90'ı Hazar’da). Petrol ve doğal gaz: bazı kaynaklara göre, Hazar Denizi'nin (petrol ve gaz) öngörülen hidrokarbon kaynaklarının 18 milyar ton yakıt, kanıtlanmış rezervleri ise – yaklaşık 4 milyar ton olduğu tahmin edilmektedir. Bu, Basra Körfezi'nden sonra petrol ve gaz rezervleri açısından ikinci sıradadır. Ulaşım: Gemiler Hazar Denizi'nden,Volga-Don deniz taşımacılığı kanalıyla Azak Denizi'nden geçip Dünya Okyanusuna ulaşmaktadır. Kaynak: TASS[4] |
SSCB döneminde Hazar Denizi'nin hukuki çerçevesi 26 Şubat 1921 ve 25 Mart 1940 tarihli Sovyet- İran antlaşmaları ile belirlenmiştir. Bu anlaşmalarda, tüm su üstü alanında gemilere seyahat özgürlüğü ile -on mil ulusal balıkçılık sahaları hariç "ortak su alanı" ilkesine dayanan- balıkçılık özgürlüğü öngörülmekteydi. Ancak bu anlaşmalar, Hazar’ın dibinin paylaşımı yani sualtı kullanımı, denizde askeri faaliyetleri, deniz üzerinde taşıma -transit meseleleri, çevre sorunları gibi konularda herhangi bir düzenleme getirmememişti. Bununla birlikte, uluslararası hukuki geçerliliği olan bu anlaşmaların SSCB’nin dağılmasıyla ve kıydaş devlet sayısının artmasıyla yeniden düzenleme ihtiyacı ortaya çıktı. İlk Hazar zirvesi 2002’te Aşgabat’ta, 2007’de Tahran’da, 2010’da Bakü’de, 2014’de Astrahan’da yapıldı. Bu zirveler, tarafların Hazar sorununu çözülmesi için ortak irade gösterişi niteliğindeydi.
Hazar havzası neden önemli?
Yukarıda belirtilen anlaşmaya varma girişimleri Hazar’ın önemine dikkat çekmektedir. Çözülmesi gereken problemlerin başında enerji, enerji tedariki/ lojistik, güvenlik ve çevre gelmektedir. Burada kıydaş beş ülkeyle birlikte birkaç büyük devletin çıkarları söz konusu olduğundan Hazar meselesi sadece bölgesel olmaktan çıkmıştır.
7000 km sınırı olan Hazar kıydaş ülkelerden kuzey –batı ve batıda Rusya’nın sahili yaklaşık 700 km, kuzey doğu ve doğuda- Kazakistan’ın 2340 km, güney doğuda Türkmenistan’ın 1200 km, güney batıdaki Azerbaycan’ın 955 km, güneydeki İran’ın 724 km’dır. |
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra kurulan Türk cumhuriyetlerin hükümetleri “açık kapılar ve ekonomik reformlar” politikasını uygulamaya başladı. 1993'ten beri Avrupa ve Asya'daki gaz ve petrol şirketleri, Rusya, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile mevcut alanların işletilmesi konusunda çeşitli anlaşmalar imzalamıştır. Ancak, kıyıdaş devletler Hazar Denizi'nde petrol üretimi için gerekli teknolojiye sahip değildi. Bu yüzden Kazakistan’ın Tengiz, Karaçaganak, Kashagan gibi bölgenin büyük petrol ve gaz rafinereleri uluslararası konsorsyumlar ile başta ABD olmak üzere, İtalya, Fransa, Hollanda ve İngiltere’ye ait Batılı şirketler tarafından işletilmektedir. Türkmen gazının en büyük ithalatçısı durumunda olan Çin ise bölgede nakliye altyapısının geliştirme çabasında. Çin’in Ulusal şirketi CNPC yetkilileri de özellikle, TAPI (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan) doğal gaz boru hattının yanı sıra Trans-Hazar doğal gaz boru hattı projesinin uygulanması halinde Türkmenistan'a yardım etmeye hazır olduklarını sık sık dile getirmektedirler.
Kıyıdaş devletlerin, kendi toprakları aracılığıyla uluslararası pazarlara zengin enerji kaynaklarının tedariki için boru hatlarının inşası için rekabet etme girişimleri, bu bölgeyi uluslararası barış ve güvenlik açısından önemli ve hassas bir alana dönüştürmüştür. Örneğin, Temmuz 2001'de, Azerbaycan ve İran savaşın eşiğine gelmişti.
Dolayısıyla, gerek bulunduğu jeopolitik konumu ve zengin petrol kaynakları açısından, gerek Hazar’a kıyısı olan Orta Asya ülkeleri Kazakistan ve Türkmenistan’ın landlock (denize çıkışı olmayan ülke) durumundan kaynaklanan önemi dolayısıyla, günümüzde çevre ve çevredışı ülkelerin yoğun ilgisinden dolayı Hazar’ın statüsünün belirlenmesi ihtiyacı doruk noktasına ulaşmıştır. Bununla birlikte Suriye krizinin patlak vermesiyle ve Rusya’nın bu sürece dahil olmasından sonra Hazar’daki filosunu devreye sokmasıyla Hazar bu sefer askeri açıdan da önemli hale gelmiştir.
Tarafların talepleri ve Aktau bildirisi ile ne değişecek?
Aktau bildirisiyle taraflarların anlaştığı temel şey şu: Hazar’ın suyu ortak, dibi paylaşılacak. |
Hazar’a kıydaş ülkelerin sahip oldukları sahil sınırlarına bakınca, tarafların öne sürdüğü istekleri ve Hazar anayasanın öngördüğü hususlar şöyle özetlenebilir:
Hazar’ın “eski” sahiplerinden Rusya ve İran’ın, günümüzde yeni bağımsız devletlerle kıyasladığımızda daha az sahil sınıra sahip olmalarına rağmen, eski yetki ve mevcut ağırlıklarını kullanmak için çaba gösterdiklerinini görüyoruz. Rusya, İran’la sınır komşu özelliğini kaybetmemek ve serbest gemi dolaşımının engelenmemesi için ülkelerin münferit karasuları haricinde ortak kullanmaya açık olmasını istiyordu. Ayrıca Hazar'ın göl olarak kabul edilmesi gerektiğini savunan Rusya, buradan geçecek boru hatlarında ise tüm ülkelerin onayının alınması gerektiğinde ısrar ediyordu.[5] Bu isteklerin bazılarının kabul edilmeyip, bazıların ise net ifadeler kullanmadan muğlak bırakıldığını görüyoruz.
Aktau Bildirgesi’nin 14.maddesinde tarafların Hazar dibinden kablo ve boru hatları döşeyebilecekleri, bunun uluslararası çevre standarlarına uygun olması gerektiği belirtilmektedir. Döşeme güzergahlarında bu kablo ve boruhatların geçtiği sınır ülkesiyle müzakere edeceği belirtilmektedir. Yine 11’inci maddenin 8’inci bendinde boru hatların döşenmesiyle birlikte ele alınan diğer sorular arasında şöyle bir ifade yer almaktadır: “Taraf (kıydaş ülke kastedilmekte), ...karasuların içerisinden geçmesine ilişkin işbu Anlaşmanın maddelerine ve diğer uluslararası hukuk yasalarına uygun olarak yasa ve kural kabul edebilir”. Diğer ifadeyle, boru hatlarının inşası ülkelerin inisiyatiflerine bırakılmış gibi görünse de tarafların komşularıyla müzakeresini şart koşmuştur. “Bu Anlaşma kimin lehine” sualine Rus analistler, bu bildirleride bir uzlaşı söz konusu olduğu, Rusya’nın isteği doğrultusunda olduğu, aynı zamanda diğer kıydaş devletlerin de çıkarların da gözetlendiğini altını çiziyorlar. Nitekim, Türkmenistan, Kazakistan ve Azerbaycan’ın Hazar’ın dibinin ulusal sektörlere ayrılması gerektiği düşünceleri de anlaşmaya yansımış oldu.
İnişli-çıkışlı İran-Azerbaycan ilişkilerinin Aktau Bildirisiyle raylara oturtulması ve rekabet yerine işbirliğinin tercih edileceği tahmin edilmektedir. Tarafların yakınlaşmasının Uluslararası Kuzey-Güney Ulaşım Koridorunun faaliyete geçirilmesiyle ivme kazanacağı beklenmektedir. Bu proje, Hindistan ile Güneydoğu Asya’yı Azerbaycan ve İran üzerinden Rusya ile Kuzey Avrupa’ya bağlayacaktır.
Azerbaycan’ı ve diğer kıydaş ülkeleri yakından ilgilendiren ve işbirliğine sevk eden diğer bir konu da Hazar Anlaşması’nın Trans-Hazar boru hattı projesine yeşil ışık yakmasıdır. Söz konusu gaz boru hattı Türkmenistan gazını Azerbaycan üzerinden denizin dibinden Avrupa’ya taşıyabilecek. Bu projenim hayata geçebilmesiyle Türkmen gazı Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaşabilecektir.
Günümüze kadar, yapılan müzakereler sonucu kimi zaman Hazar tarafların ikili-üçlü anlaşmalara varmalarına rağmen, ortak bir irade söz konusu değildi. Kıydaş beş ülke yetkililerinin katılmasıyla günümüze kadar 52 toplantının yapılması da bu konunun karmaşıklığını ve ciddiyetini göz önüne sermektedir.
Aktau bildiri ile Hazar Denizi'nin hukuki statüsü belirlenmiş, yani Hazar’ın dibi ve yüzeyinin uluslararası hukuk normlarına uygun olarak ayrılmasına bir temel oluşturulmuştur. Diğer ifadeyle, Hazar bölgesinde mevcut olan sorunları çözmek için yasal bir platform teşkil edilmiştir. Kıyı devletlerinin egemenlik sınırlarının belirlenmesi, seyrüsefer rejimi, sualtı boru hatlarının döşenmesi gibi konular bu Aktau Bildirisi çerçevesinde çözümlenecektir. Ele alınan konular arasında Hazar’ın iç sulara, kara sularına, balıkçılık bölgelerine ve ortak alanlara bölünmesi, devletlerin mineral kaynaklarının uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak kullanılması; gemi yapımı, balıkçılık, bilimsel araştırmalar, kablo ve ana boru hatları döşeme kurallarının belirlenmesi; büyük ölçekli açık deniz projelerinin uygulanmasında çevre unsurunun göz önünde bulundurulması öngörülmektedir.
Yine zirvede, bu temel anlaşmayla birlikte, Hazar devletlerinin bakanları tarafından, Hazar Denizi'nde organize suçla mücadelede işbirliği Protokolü, ticaret ve ekonomik işbirliği anlaşması ve taşımacılık alanında işbirliği gibi çok sayıda hükümetler arası anlaşmalar da imzalandı.
Lojistik
Enerji bağımlılığından (petrol iğnesinden) kurtulmaya çalışan yeni ülkeler Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan enerji haricinde bir ekonomi yaratma çabasındadırlar. Bunun için ticaret, transit yolları, ulaşım /lojistik imkanları geliştirme gayretindedirler. Bu anlamda Aktau Bildirisi Baltık denizinden de olumlu karşılanmaktadır. Letonyalı gazeteci Lyudmila Pribylskaya’ya göre, Hazar’ın hukuki statüsünün belirlenmesi, Avrupa’dan Hindistan ve İran’a yük taşımacılığı imkanı, Hint okyanusu’na alternatif transit anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu da Avrupalı yatırımcılara yeşil ışık yakmakta, zira Avrupa için bu bölge geniş bir pazar niteliği taşıdığından bu durum, herkesi eski dogmaları bir kenara bırakıp yeni çözümler üretmeye zorlamaktadır.[6] Kazak uzmanlar da yeni lojistik güzergahların geliştirilmesi, ticaretin gelişmesi, yeni üretimlere, yeni ekonomik imkanlara, yeni işyerlerin açılmasına imkan sağlanacağı konusunda hemfikirler. Hazar’ın en büyük limanı olan Aktau şehri yıllık 17 milyon ton taşımacılık kapasitesine sahiptir. Aktau, petrol, metaller, buğday gibi bölgesel ürün taşımacılığının yanı sıra Çin’den gelen yüklerin Avrupa’ya taşınmasında da transit işlevi görmektedir.
Enerji
Günümüzde petrol ve doğal gaz gibi kaynaklar dünyada en çok talep edilen doğal kaynakların başında gelmektedir. Petrol rezervlerinin yarım asra kalmadan tükeneceği şeklindeki spekülasyonlar ülkeleri bir yandan alternatif enerji kaynakları arayışına sevk ederken, diğer yandan da ekonomik açıdan artan talebin siyasi rekabeti kızıştırmasına neden olmaktadır. Bush döneminin ABD Başkan Yardımcısı Dick Chenney, 1998 yılında Halliburton’u temsilen katıldığı petrol şirketlerinin Kazakistan’da düzenlediği bir konferansta “tarihin hiçbir döneminde Hazar bölgesi kadar bir anda böylesi bir stratejik öneme sahip olan bir toprak parçası hatırlamıyorum” diye sözlerine başlayarak bölgenin önemini ortaya koymuştur.[7]
Bu sözler, ABD’nin Hazar önemine atıf yaparken, burası ikinci Orta Doğu mu, soruları akla getirmektedir. Ancak Hazar, enerji kaynakları açısından ikinci bir Orta Doğu değildir. Amerika Ulusal İstihbarat Konseyi’nin bir raporunda fosil kaynaklarının 2025 yılına kadar ana enerji kaynağı olarak varlığını sürdüreceği belirtilmektedir. Üretim bölgesi olan Ortadoğu öncelikli ve ana kaynak olmaya devam etmekle birlikte yeni üretim alanları olarak Orta Asya, Rusya, Batı Afrika, Venezüella, Brezilya ve Endonezya’nın da ortaya çıkacağına dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla, günümüzde Orta Doğu’ya rakip olamasa da Hazar havzasının önemi, gelecekte bir enerji rezervi/ek kaynak niteliğindedir. Buna ek olarak, Türkmenistan'ın net gaz rezervlerini açıklığa kavuşturmaması ve çıkarılan kaynaklar konusunda Rusya ve Çin ile anlaşmalara varması, diğer enerji ihtiyacı olan ülkelerin ve petrol/gaz şirketlerin iştahlarını kabartmaktadır. ABD'nin bu bölgeye özel ilgi göstermesinin nedeni de budur. Dünyadaki enerji kaynakları üzerinde kontrol sağlamak isteyen ABD, özellikle enerji ve güvenlik açısından Hazar’a önem vermektedir. Bu yüzdendir ki ABD, petrol kaynakları, şirketleri ve boru hatları ile birlikte Azerbaycan ve Kazakistan'ın ortaklaşa uygulayacağı bir “Hazar Muhafız” (Caspian Guard) Projesini devreye sokmaya çalışmıştır. Bu proje, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi ve gelecekte İran ile olası silahlı çatışmaları önleme çalışmaları açısından önemlidir. Ancak bu son anlaşmayla ABD’nin bu tarz girişimleri de sekteye uğramış oldu.
Güvenlik
Enerji kadar -kimi uzmanlara göre ise enerjiden daha fazla- önemli konu ise Hazar’daki ve çevresindeki güvenlik meselesi. Güvenlik açısından burada iki önemli konu var: biri kıyı devletleri, diğeri- kıydaş olmayan ülkeler ile ilgili. Hazar Anayasası, kıydaş ülkelerini kendi güvenliklerinden kendilerini sorumlu tuttu ve yabancıların buraya girmesine engel oluşturdu. Bu konular Aktau bildirisi’nin 3.maddesinde, “Taraflar, Hazar bölgesinde güvenliğin ve istikrarın sağlanması” ve “Taraflara ait olmayan silahlı güçlerin bulunmaması ilkelere dayanmaktadır” şeklinde yer aldı.
Son birkaç yıldır Hazar’ın adı Suriye’deki savaşla da bağlantılı olarak medyada lanse edildi. 2015’te Rusya’nın Hazar filosu Suriye’deki bazı İŞİD/DEAŞ hedeflerini vurdu. Ekim 2015’te Hazar’daki 4 gemiden “Kalibr” adlı uzun menzili füzelerle 26 atış gerçekleşmiş olup Suriye’deki 11 hedef nişan alınmıştı. Rusya Savunma Bakanı Sergei Şoygu, 1500 km mesafede (ıskalama payı 5 metreye aşmayacak) net hedef alma özellikleriyle tüm hedeflerin başarıyla vurulduğunu, sivil kayıp olmadığını medyaya duyurmuştu. Yüksek teknolojiye sahip olan bu filonun başarısıyla, Rusya bir kez daha kendi hava ve deniz gücünün sergilemesine imkan bulmuş oldu.
Bu tür manevraların tekrarlaması muhtemel olup, Rusya’ya komşu kıyı ülkelerinin filoları da Hazar Denizi'nin orta kısmı boyunca hareket edebilir. Son Aktau bildirisi de kıyı devletlerin bu ortak kullanım hakkını teyit etmiş oldu.
Hazar bildirgesi’nde yer alan güvenlikle ilgili en önemli madde, Hazar’a kıyısı bulunmayan ülkelerin Hazar Denizi'nde asker bulunduramasıyla ilgilidir. Bu konunun hassasiyetine daha önce de dikkat çekiliyordu.[8] Burada Rusya ve İran’ın asıl endişesi ABD’nin üs açma girişimleridir. Zira daha 2013’te Kazakistan yönetimi Hazar Denizi'ndeki Aktau limanının ABD ve NATO güçleri tarafından Afganistan'a yük taşıma maksadıyla kullanılabileceğini açıklamıştı. Rus uzmanlar ve yetkililer, bu konuyu takip ediyor ve bu ülkelerinin endişelerini sık sık gündeme getiriyorlar.
2018 Nisan ayında Kazak Parlamentosunun üst kanadı Senato, Afganistan’a askeri yük transiti için Hazar’daki limanı kullanmasına izin veren bir belgeyi onayladı. Kazakistan Dışişleri Bakanı Kairat Abdrakhmanov, Afganistan'a özel (askeri) yüklerin ulaşımı –ABD’nin önerisi üzerine- Gürcistan ve Azerbaycan’ı takiben Hazar Denizi yoluyla Kazakistan'a geleceğini ve sonrasında demiryolu ile Sarıagaş istasyonu Keleş veya Beyneu üzerinden Özbekistan'daki Karakalpakistan’a ve daha sonra Afganistan'a ulaşacağını söyledi.[9] Bununla birlikte, Kazakistan’ın NATO standardı silahları kullanması, ortak tatbikatları yapması ve Hazar filosunun kurulmasında ABD yardımına başvurması da endişeyle karşılanmaktadır. Böylece Kazakistan-ABD stratejik ortaklığı çerçevesinde atılan bu adımlar -2008’den ilişkilerin bozulana dek 2015’e kadar kendi toprağı üzerinde ABD’ye transit hakkı veren - Rusya’nın günümüzde yeni konjonktür çerçevesinde hareket ettiğini görüyoruz. Aynı zamanda İran’ın Aktau bildirisi metnine kıydaş olmayan ülkelerin Hazar Denizi'nde asker bulunduramayacağına dair ifadelerinin yer alması Trump yönetiminin eski ABD Başkanı Obama’nın İran’a dair yaptırımların kaldırılmasına ilişkin kararların etkisini yansıtır niteliktedir.
Jeopolitik açıdan ele aldığımızda, Rusya’nın Orta Asya bölgesinde Çin’le birlikte hareket ederek, 2005 ŞİÖ zirvesinde Özbekistan’daki ABD’nin Hanabad üssünü kapattığı gibi, bu sefer de İran’la birlikte Hazar’daki olası ABD üssünün açılmasını önlemiş olduğunu görüyoruz.
Hazar’da ön sahalarda yer almayan, ancak gerek doğal kaynaklarının işletilmesi ve ulaştırılmasında, gerek ortaya attığı İpek yolu projesiyle Hazar’ı kilit bölge/kesişme noktası olarak gören Çin de Hazar Antlaşması’nı memnuniyetle karşılamıştır.
Kazakistan ulusal haber Ajansı’na demeç veren eski Letonya İçişleri Bakanı, günümüzde ise Letonya’daki milletvekili- ülkenin Parlamentosu -Seim’in iç güvenlik, savunma ve yolsuzlukla mücadele Komisyonu üyesi olan Jānis Ādamsons, imzalanan bu bildirinin Hazar’da silahlanma dengesini sağlayacağını öne sürerken, bu tarz anlaşmalarının diğer iç denizler için de yapılması gerektiğini belirtmişti.[10]
Hazar statüsünün şimdiye kadar çözümlenememesinde kilit etken/unsur/rol İran’ın tutumu idi. Zira 12 Ağustos 2018’e kadar diğer ülkeler kimi zaman kendi aralarında ikili anlaşmalar yoluna başvurmuşlardı. 1991’de SSCB’nin dağıldıktan sonra bir değil, birden dört komşu ülke ile muhatap olan İran ise Hazar havzasının 5 eşit paya ayrılması gerektiğinde ısrarlı idi, bu bildiride ise eşit paydan hiç söz edilmemektedir. 22 yıl süren çalışmalarının ABD-İran gerginliğinin tırmanması dönemine denk gelmesi ve imzalanan anlaşmalarda kıydaş olmayan ülkelere atıf yapılması da bölgedeki iç dinamiklerle birlikte dış unsurların da etkisi gözlemlenmektedir.
Son nokta mı?
Günümüze kadar yapılan anlaşmaların en kapsamlı ve önemlisi olmasına rağmen, yine de Hazar anlaşmasının nihâi bir anlaşma olmadığı dair güçlü veriler ortadadır. Bunların en önemlisi:
- Hazarın deniz mi, göl mü tartışmasına son verecek tek/yek bir terimin kullanılmaması,
- Hazar shelfin paylaşımının net olmadığı, yerine “sınır ve çapraz komşu olan kıydaş devletler arasında uluslararası norm ve ilkeler doğrultusunda uzlaşı sonucu ayrı ayrı ele alınabileceği” ifadesinden anlaşılmakta olup yine devletlerin inisiyatiflerine bırakılmasıdır.
Bu anlaşmanın sonuçları nelerdir?
Birincisi, bu anlaşmayla tarafların – kıydaş beş devletin -hareket çerçeveleri belirlendi. Bu durum uzun zamandır sürgelen bazı belirsizlikleri ortadan kaldırmış oldu, zira hukuki bir temel/zemin oluşturuldu. Yani bundan sonra yapılacak (Hazar dibinin paylaşmı gibi) tüm anlaşmalar bu Hazar Anayasası’nı temel alacak ve bunun çerçevesinde imzalanacaktır.
İkincisi, belirsizlik ortamın kalkması, çevre ülkeleri için yatırım kapılarını açmaktadır. Gelişmekte olan ve petrol bağımlılığından kurtulma yolunda ilerleyen kıydaş ülkeler için önemli bir gelişmedir. Zira dış ülkelerin Hazar ükelerine yatırım yapmakla kalmayıp, kendi aralarındaki ticareti geliştirmelerine neden olacaktır. Günümüzde İran’ın Hazar komşularıyla ticaret yoğunluğu, örneğin Kazakistan’la ticaret hacminin %70 arttığına dair haberler dikkat çekicidir.
Üçüncüsü, günümüze kadar yapılan çeşitli anlaşmaların içinde de yer alan önemli bir meseleye vurgu yapılması: Hazar’daki ekoloji/çevre sorunu. Unutmayalım, Hazar su seviyesinin artması ile petrol rafinerilerin sayısının artması zaman zaman çevre sorunlarına yol açmıştı: Hazar 2000 ve 2007 yıllarında fokbalıklarının toplu ölümüyle gündemde idi. Fokların toplu ölümlerinin petrol şirketlerinin zehirli atıklarından kaynaklanmış olabileceği ihtimali dile getirilmişti.
Sonuç olarak, bu anlaşmanın imzalanması, Hazar’daki ortak biyolojik zenginlik ile kıydaş ülkelerin münferit ekonomilerinin gelişmelerini sağlayacak enerji ihtiyaçları arasında bir denge sağlaması için bir sağ duyu çağrısı niteliği taşımaktadır.
[1] L.N. Gumilev Avrasya Milli Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, mail: ainur_nogay@hotmail.com
[2] http://adilet.zan.kz/kaz/docs/P1800000465
[3] http://gtmarket.ru/ratings/global-peace-index/global-peace-index-info
[4] http://tass.ru/mezhdunarodnaya-panorama/3450294
[5] http://www.milliyet.com.tr/onun-artik-5-sahibi-olacak/dunya/detay/1947428/default.htm
[6] http://24.kz/ru/news/policy/item/258939-deputat-parlamenta-latvii-podpisannaya-konventsiya-ostavila-v-vyigryshe-vse-5-stran
[7] Ainur Nogayeva, Orta Asya’da ABD, Rusya ve Çin: Stratejik Denge Arayışları, Ankara: Aralık 2013, 2.Baskı, s.103
[8] http://www.sde.org.tr/videolar/abd-ve-cinin-orta-asya-politikalari-nasil-degerlendirilmeli-doc-dr-ainur-nogayeva-sd-tv-6385
[9] https://news.ru/v-mire/poyavitsya-li-na-kaspii-voennaya-baza-ssha/
[10] http://24.kz/ru/news/policy/item/258939-deputat-parlamenta-latvii-podpisannaya-konventsiya-ostavila-v-vyigryshe-vse-5-stran
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya