Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Hintli Rishi Sunak’ın Başbakanlığı ve Yeni Dönemde İngiltere

Bu yazı 27/10/2022 tarihinde yayınlanmıştır.

*Doç.Dr. Güray ALPAR / SDE Başkanı

 

Avrupa toplumları açık bir kısır bir döngü içerisinde ve kendi içinde sorunları çözecek lider çıkarmakta zorlanıyor. Daha birkaç ay önce, Hintli Rishi Sunak’ın İngiltere başbakanlığı için liderlik yarışına hazırlanması, Hindistan sosyal medyasında alay konusu olmuştu. Şimdi ise Sunak’ın başbakan olması, Hindistan’da muzaffer bir sevinç dalgası oluşturmuş durumda. Seçim kampanyaları esnasında Hintli geçmişini seçmenlere karşı öne çıkaran Sunak, bakan olduğunda da Hinduların kutsal kitabı Bhagavad Gita’ya el basarak yemin etmişti.

Sunak, Hintliler için bir gurur kaynağı olarak, iki ülke bağlarının güçlenmesi ve yeni bir dönemin başlaması anlamına geliyor. Sunak’ın özellikle, Hindistan ve İngiltere arasında Serbest Ticaret Anlaşması üzerinde çalışılan bir dönemde, Hint ürünlerinin ihracatının artmasına yardımcı olacağını ve ikili ticaretin 2030 yılına kadar ikiye katlanarak 100 milyar dolara çıkmasına katkıda bulunacağını düşünüyorlar. Yine onlara göre bu dönemde Sunak İngiltere’nin, Çin’e karşı Hindistan yanında tavır almasında daha belirgin olacak.

Hindistan’da çıkan gazete başlıkları, İngiltere’nin yeni başbakanının Hindu olmasına dair görüşleri ve bu dönemden beklentileri yansıtıyor. India Today, “Başbakanlıkta Hindu Olmak” başlığı ile onun Hindu olmasına rağmen, İngiltere’de en üst düzeye gelmiş olmasına vurgu yaparken Telegraph, sömürgecilik döneminde paralı askerleri ile Hindistan’ı kontrol eden şirkete atıfta bulunarak “Eski Hindistan Şirketi, İngiltere’yi yönetmeye hazırlanıyor” başlığını atıyor. Hint dilinde yayın yapan Dainik Bhaskar gazetesinin manşeti ise “Hint kökenli Rishi beyazları yönetecek” şeklinde. Bazı Hintliler için ise beklentiler bunun da üzerine çıkıyor ve birçok ülkede Hint kökenliler iktidara geliyor denilerek, İrlanda’da “Leo Varadkar” da başbakan olduğunda “hem İngiltere hem de İrlanda Hint kökenli liderler tarafından yönetilecek” beklentisi öne çıkarılıyor.

Tabi Sunak ile ilgili olumsuz beklentiler de var. ABD’de yaşayan Hintli yazar Tripathi bunlardan birisi. Ona göre Sunak, ikili ilişkilerde Hindistan’ın değil, İngiltere’nin çıkarlarını ön planda tutacak ve bu durum Hindistan için iyi olmayacak.

Hindistan 75 yıl önce (1947) İngiltere’den bağımsızlığını kazanmış bir ülke. 1.4 milyara yaklaşan nüfusu ile dünyada ikinci, satın alma gücü paritesine göre ise dünyada üçüncü sırada. ABD’de, anne tarafından Hint asıllı Kamala Harris’in Başkan Yardımcısı olarak seçilmesinin ardından, bu sefer de İngiltere’de hem anne hem de baba tarafından Hint asıllı olan Rishi Sunak’ın Başbakan olarak atanmasının, “her iki ülkenin Hint Pasifik Strateji Belgeleri ve gelecekte Hindistan’dan beklentileriyle ne derece ilgisi vardır” tartışılabilir ancak, tartışılmayacak olan tek şey şüphesiz, her iki seçimin de bu iki Anglosakson ülkede olduğu kadar, küresel bazda da önemli sonuçlarının olacağıdır.

İngiltere’nin modern tarihinde 42 yaşında en genç başbakanı (1783 yılında 24 yaşında başbakan olan  Wiliam Pitt, İngiltere tarihinin en genç başbakanıdır) unvanını kazanan eski maliye bakanı Sunak, daha önce yenilgiye uğradığı Truss sonrası Muhafazakâr partinin lideri olurken, diğer başbakan adayı Penny Mordaunt’un partinin 357 milletvekilinden en az 100’ünün desteğini alamadığı için yarıştan çekilmesi üzerine, milletvekilleri ve parti üyeleri arasında oylama yapılmadan bu noktaya gelmesi, herkes için büyük bir sürpriz oldu.

Tabi, tepkiler de gecikmedi. Liberal Demokrat Parti lideri Ed Davey’in, “Muhafazakâr Parti ülkeyi kimin yöneteceğine karar verirken halkın söz hakkını görmezden geldi” demesi de bu yüzdendi. Nitekim Independent gazetesi “Sunak tek bir oy bile almadan başbakan oldu” başlığı atarken, Daily Mirror’da imalı bir şekilde, Kraliyet ailesinden daha büyük bir servete sahip olmasına vurgu yaparak Sunak’a, “Sana kim oy verdi. Yine bir Muhafazakâr Partili tek bir oy bile almadan iktidara geliyor. İnsanlar hakkında hiçbir bilgisi olmayan, tek gözü ekonomik kesintilerin peşinde…” diyordu. Daily Star ise Sunak’ın fotoğrafını takvimde Ekim ayı üstüne basarak “Bu ayın sonunu görebilecek mi?” sorusunu soruyordu.

Neticede İngiltere’yi bu noktaya getiren ardı ardına yaşanan siyasi ve ekonomik sarsıntılar oldu. Brexit sonrası hem etnik hem dini bir bölünme tehlikesi yaşayan ve bu tehlikenin giderek arttığı bir ortamda yaşanan gelişmeler, İngilizler için oldukça şaşırtıcıydı. Borris Johnson’un başbakanlık görevini bırakmasının ardından (05 Eylül 2022) başbakanlık görevini devralan Liz Truss’ın, yanlış ekonomik kararları nedeniyle 45 gün bile geçmeden, “İngiltere tarihinin en kısa süreli başbakanı” unvanı ile istifa etmesi ülkeyi gerçek bir kaosun içine sürükledi.

Sunak, yeni hükümette, önceki hükümetin ana kadrosunu muhafaza ederken, istifası ile Truss’ın görevden ayrılmasında en büyük rolü oynayan İçişleri Bakanı Suella Braverman’ı aynı bakanlığa tekrar ataması ise hiç şaşırtıcı olmadı. Dikkate değer diğer bir nokta ise Sunak’ın, ülke dışındaki ilk görüşmesini Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile yapması ve başbakanlığı döneminde bu ülkeye olan desteğin her zamankinden daha güçlü olacağını vurgulamasıydı.

İstifa eden Başbakan Truss, göreve gelir gelmez bir sürprize imza atarak, Muhafazakâr Partinin Birmingham şehrinde İsrail’in Muhafazakâr Dostları (CFI) isimli grupla birlikte düzenlediği bir programa katılması ve “Bildiğiniz üzere ben, büyük bir siyonistim. İsrail’in büyük bir destekleyicisiyim.” şeklindeki aleni açıklaması ile başta sosyal medya olmak üzere ülkesinde bazı tepkilere neden olmuştu. Tepkiler başka ülkelerden de gelmiş ve tam da Truss başbakan iken İngiliz Milletler Topluluğu üyesi Avustralya, dört yıl önce aldığı karardan vazgeçerek, Kudüs’ü, İsrail’in başkenti olarak tanıma kararından vazgeçmişti. Buna Kanada’nın Quebec eyaletinde yeni seçilen 14 milletvekilinin, anayasal olarak gerekli olan Kral’a sadakat yeminini reddetmeleri de eklenince, İngiltere’nin içinde bulunduğu durumun giderek nasıl bir çıkmaz içine girdiği daha iyi anlaşılabilir. İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in ölümünün ardından başbakanlık çıkmazı yanında, monarşi karşıtı söylemlerin de giderek arttığı görülüyor. Kanada da geçtiğimiz yıl düzenlenen bir ankette, ülkeyi Kraliçe yerine seçilmiş bir devlet başkanının yönetmesini isteyenlerin oranı %45’in üzerine çıkmıştı. Şimdilerde bu oranın %50’lerin üstüne çıktığı tahmin ediliyor.

Truss ile ilgili asıl sorunun ise ekonomik olduğu görülüyor. Truss, seçim kampanyalarında sık sık vergi indirimi yapacağı vaadinde bulunmuş ve başbakanlık görevini devralmasının ardından, 23 Ekim 2022 tarihinde bunu gerçekleştireceğini açıklamasıyla, İngiltere’nin dış borçlanmasında bir yükselme beklentisi oluşmuş ve sterlinin değerinde sert düşüşler yaşanmıştı. Bu gelişmeler üzerine Truss, maliye bakanını görevden alarak %45’lik en yüksek gelir vergisi oranını kaldırmak zorunda kalmıştı. Başbakan bu hatasından dolayı özür dilemesine rağmen halkın tepkisini çekerken, daha önceden bunun bir hata olacağını söyleyen ve uygulamaya karşı çıkan Sunak’ın parti içindeki prestiji artmıştı.

İngilizler mevcut ekonomik durumdan memnun değil. Yetkililer aşırı sağ akımların artışına dikkat çekiyor. Yoksul kesim hayat pahalılığını protesto ediyor. Pandemi ertesi Ukrayna’da devam eden savaş yanında, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve yaşanan enerji bunalımı durumu daha da kötüleştirmiş durumda. Bunu iyi değerlendiren Sunak, kampanyalarında ekonomiye ağırlık veriyor ve sonuç alıyor. Şimdi herkes Sunak’tan kendilerini tekrar güzel günlere götürecek muhteşem bir başlangıç bekliyor.

Sunak, aldığı eğitim ve daha önceki görevleri nedeniyle ekonomiye yabancı değil. Zaman zaman kendi içinde tutarsızlık yaşamasına rağmen söylemleriyle çevresinde yine de bir güven yaratmayı başarıyor. Sunak’ın siyasi kariyeri de çelişkilerle dolu. Her şeyden önce İngiltere’nin AB’den ayrılmasının en ateşli savunucularından birisi olmasına rağmen, bugün genelde AB yanlısı kişilerle beraber çalışıyor ve Brexit’i savunan birisi olarak parti içinde bu yönüyle sivrilmemeyi başarıyor. Öyle ilginç ki, İngiltere gibi bir ülkede Hint kökenli Sunak, yerleşmiş düzenin adayı olarak algılanırken, zengin ve soylu ailelerin çocuklarıyla birlikte eğitim almış Johnson düzen karşıtı olarak görülüyor.

 Sunak yine kendisini serbest piyasa ekonomisini savunan birisi olarak nitelerken ve iş ve finans dünyasına yakın durmayı tercih ederken, İngiltere tarihinin en büyük devlet müdahalelerinden birine imza atmaktan çekinmiyor (Pandemi döneminde 11 milyon işçinin maaş ödemesini uzun süre devletin üslenmesini içeren ekonomik kararıyla). Gerçek duruşu ise bundan sonra alacağı kararlarda kendini hissettirecek. Her ne kadar parti içinde becerileri ve dürüstlüğü konusunda övgülere mazhar olsa da özellikle tabana ve seçmene ulaşmada sıkıntılar yaşadığını söyleyenler de az değil. Maliye Bakanı olduğu dönemde markalı kıyafet ve gösterişli yaşamı ile dikkat çekmiş ve eleştiriler almıştı. Lüks hayatı onu halktan uzaklaştırıyor. Halk ise şimdilik çaresizlikten temkinli gözüküyor ve onu kötünün iyisi olarak nitelendiriyor. Redfield&Wilton Strategies isimli bir araştırma kuruluşu tarafından yapılan bir ankette İngilizler, “Kim daha iyi başbakan olur?” sorusuna ilk olarak İşçi Partisi lideri Keir Stammer şeklinde cevap vermişlerdi. Dolayısıyla bu süreçte tabanın gönlünü kazanacak bir şeyler yapmadığı takdirde Sunak’ın, sandıkta durumunun pek parlak olmayacağı açık.

Sunak’ın yaşam çizgisi de ilginç. Ailesi, İngiltere’ye doğrudan Hindistan’dan gelmedi. Doğu Afirika’dan 1960’larda İngiltere’ye ulaştı ve 1980 yılında Sunak İngiltere’de doğdu. Annesi eczacı, babası doktordu. Çocukluğunda tatillerde komi olarak çalıştı. Oxford’da siyaset ve ekonomi okuduktan sonra Fulbrigh Bursu ile Stanford Üniversitesinde işletme alanında yüksek lisans yaptı. Burada, Hindistan’ın en zengin ailelerinden birisinin kızı olan okul arkadaşı Akshata Murty ile tanışarak, 2009 yılında evlendi. Sunak 2001 yılından 2004 yılına kadar Goldman Sachs isimli şirkette finansal analist olarak görev yaptı ve daha sonra iki yatırım fonunun ortağı oldu. Eşi Akshata ise bir moda tasarımcısı ve kendi adını taşıyan bir giyim firmasının sahibi. Aynı zamanda babasının risk sermayesi şirketini yönetiyor. Babası 1 milyar sterlini aşan serveti ile Hindistan’ın en zengin 10 kişisi arasında. Diğer taraftan Sunak çifti bu yılki verilere göre, 730 milyon sterline ulaşan servetleriyle İngiltere’nin en zengin 222 kişisi arasında yer alıyor. Bazıları Sunak’ı, kendi başarısından dolayı değil eşinden dolayı, “Cilalı Rishi” lakabı ile ayrıcalıklı birisi olarak görüyor. Onu bir siyasetçiden çok teknokrat olarak görenler de var. Diğer taraftan geçmişte eşinin vergi ödememek için İngiltere dışına taşınması başını epeyce ağrıtıyor. Geçmişte onu sıkıntıya sokan diğer bir husus ise bakan olduktan sonra bile ABD’ye yerleştiği yeşil kartını iptal ettirmemesi. Bir benzin istasyonunda başka birinin arabasını alıp yakıt doldururken gösteren mizanseninin ise zaten büyük bir hata olduğunu kendisi de kabul ediyor. Şimdilerde hayatı daha çok mercek altında ve bundan sonra onunla ilgili daha çok şey ortaya çıkacak.

Siyasette hızlı yükselişi ve fırsatları değerlendirmesi de bir gerçek. Truss, 2015 yılında vekil seçildi. Theresa May hükümetinde yerel yönetimlerden sorumlu bakan olarak görev yaptı. May istifa edince Johnson’u destekledi ve hazine baş müsteşarı oldu.  2020 yılında bakan oldu ve en güçlü siyasetçiler arasında sivrilmeye başladı. Covid-19 pandemisi sırasında kararlı ve profesyonel tutumuyla, Johnson’un eleştirilerin hedefi olduğu bir dönemde, ülkenin tanıdığı bir isim haline geldi. Ancak, “esnaf issiz kalmasın diye” halkı dışarıda yemek yemeye teşvik etmesinin hastalık riskini artırması ile de eleştirilerin hedefi oldu.

Sunak, Johnson kabinesinde istifa eden ikinci bakan olarak, Johnson’u sevenlerin tepkisini çektiğinden Truss karşısında başarılı olamadı. Truss’ın en büyük hatası ekonomi politikalarında radikal değişikliklere gitme kararı olmuştu. Bir taraftan çok büyük vergi kesintilerine gidileceğini duyurmasına rağmen, diğer taraftan buradan kaynaklanacak açığı nasıl kapatacağına ilişkin halkı ikna edecek bir cevap vermekte zorlanmıştı. Halbuki Sunak, sağlanan yardımların pandemi sonrası tekrar geri tahsil edileceğine dair söylemleriyle halkı kendisine inandırmayı başarmıştı. Ancak Sunak, nasıl ki “Partygate Skandalı” sonrasını iyi değerlendirdiyse, Truss’ın hatalarını da iyi değerlendirdi. Bu açıdan başkalarının hatalarını iyi değerlendiren stratejisinin işe yaradığı görülüyor.

Truss ile girdiği yarışta, kendisinin başbakan olması halinde ülkeyi “Demir Leydi lakaplı Thatcher gibi yöneteceğini” söyleyen Sunak’ın, vergi oranlarında 1960’lardan bu yana en büyük artışa gittiği biliniyor. Buna rağmen, devletin durumunun düzelmesiyle Sunak’ın daha düşük vergiler ile serbest piyasayı uygulayacağını, ayrıca pandemi sürecinde uyguladığı ücretsiz izin, şirketlere krediler gibi devletin müdahalelerini içeren uygulamaların sıkıntıdaki İngiliz ekonomisini kurtarmanın tek yolu olduğunu savunanlar da var.

Sunak, parti başkanı olduktan sonra partiye ve ülkeye hizmeti bir onur olarak gördüğünü belirtirken, önceliğinin ülkeyi birleştirmek olduğunu vurgulamış ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya bulunduklarını belirterek, “istikrar ve birliğe ihtiyacımız var” demişti. Başbakan olur olmaz yaptığı konuşmada da zor kararlar alınacağını belirtirken, Truss’ın döneminde oluşan karışıklıkların giderileceğini ve önceliği ekonomik istikrarı sağlamaya vereceğini söylemesi ilginçti. Bu sözler muhtemel bir faiz artışına işaret ediyor. Nitekim bu açıklama ile dolar karşısında 1,03 düzeyine düşen sterlinin değerinin bir miktar yükseldiği görüldü.

Truss döneminde izlenen ekonomik politikalar nedeniyle, kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s İngiltere’nin kredi notunu değiştirmezken, not görünümünü durağandan negatife çevirmesi ülke adına bir olumsuz duruma işaret ediyor. İngiltere’de enflasyon son 40 yılın en yüksek seviyesinde. Yüksek enflasyon ve enerji krizi gerçekten de sterlin cinsi varlıklar üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Diğer taraftan kamu borçlanmalarındaki artış nedeniyle piyasalar sürdürülebilir olmaktan uzaklaşıyor.  Bazı uzmanlar ise yüksek vergiler ile kamu hizmetindeki azalmalar ve yüksek faiz nedeniyle ülkenin tıpkı 1970’lerde olduğu gibi IMF’den yardım almak zorunda kalabileceğini iddia ediyor. Diğer taraftan bazılarına göre de ancak muhafazakâr ekonomi politikalarına geri dönüş, piyasalarda bir istikrar sağlayabilir.  Her halükârda Sunak’ın başbakanlığı piyasaları başlangıçta biraz sakinleştirse de enerji krizi ve geçim sıkıntısı nedeniyle İngiliz halkını gerçekten zor bir dönem bekliyor.

Covid döneminde, yaygın işsizlik sorunun çözmek için maaş destek paketi ve serbest meslek girişimi desteğinden vazgeçen Sunak ve ekibi, çift hanelere ulaşması beklenen işsizliği düşürmeyi başarmıştı.  Şimdi ise yüksek enflasyon, yüksek borçlar ve düşük büyüme oranları nedeniyle Sunak’ın eli eskisi gibi rahat değil. Politika faizlerinin yükseltilmesi yanında, borçlanmanın azaltılması, vergilerin artırılması ve kemer sıkma tedbirlerinin uygulanması gerekiyor. Böyle bir ortamda ise Sunak’ın halk desteği almadan başarılı olması ve eski programları ile başarıya ulaşması kolay değil. Her hâlükârda onun başarısı ya da başarısızlığı İngiltere’nin bu yüzyıldaki yerini belirleyecek.