Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Hong Kong’un Statüsü ve Geleceği

*Doç. Dr. Erkin Ekrem

Bugünkü Hong Kong Özel İdari Bölgesi yönetimi Hong Kong adası, Kowloon Bölgesi ve Xinjie (New Territories) gibi üç bölgeden oluşmaktadır. Hong Kong adası, Birinci Afyon Savaşı (1840-1842) sonucunda varılan Nanking Antlaşması (29 Ağustos 1842) gereği tazminat olarak uzun süreli İngiltere’ye devredilmişti. Kowloon Bölgesi, İkinci Afyon Savaşı (1856-1858) sonrasında yapılmış olan Pekin Antlaşması (24 Ekim 1860) gereği sonsuza dek İngiltere’ye devredilmişti. Xinjie Bölgesi ise iki tarafın 1 Temmuz 1898 tarihinde yapılan kira kontratı sonucunda bölge 99 yıllığına İngiltere’ye verilmişti. 1941, 1943 ve 1945 yıllarında Milliyetçi Çin hükümeti üç defa Hong Kong’un egemenliğinin Çin’e geri verilmesi için İngiltere hükümeti ile temasta bulunmuş ise de sonuç alamamıştı. 1982 yılında İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın Çin ziyareti esnasında Hong Kong’un statüsünü Manchu İmparatorluğu (1644-1911) dönemindeki üç anlaşmaya dayandırarak İngiltere'nin Hong Kong’daki egemenliğini sürdürmek istemişti. Ancak bu görüşmede (24 Eylül 1982) DengXiaoping Hong Kong’un egemenliği konusunun tartışılmaz olduğunu ve gerekirse kuvvet kullanmasından çekinmeyeceğini beyan etmişti. Başbakan Thatcher’ın Hong Kong egemenliği Çin’e, yönetimi ise İngiltere'ye ait olması gerektiği teklifini Deng kabul etmemişti.

1983-1984 yılları arasındaki yoğun müzakereler sonuncunda 19 Aralık 1984’te iki devlet arasında bir deklarasyon ile üç bölgeden oluşan Hong Kong’un Çin’e devredileceği beyan edilmişti. Tayvan’daki Milliyetçi Çin hükümeti bu anlaşmaya karşı çıkarken, nedeni de İngiltere-Manchu İmparatorluğu arasındaki antlaşmaların orijinal metninin kendi ellerinde olmasıydı. Bu ortak deklarasyona göre savunma ve dış ilişkileri merkezi Pekin hükümetine bağlı olacakken, diğer yönetim, yasama ve uygulamalar tamamen Hong Kong yönetimine bırakılmıştı. Deklarasyonun ekinde bu statünün 50 yıl değişmeyeceği de vurgulanmış ve hangi milletten olsa olsun hepsi Hong Kong vatandaşı statüsü korunacaktı. Hong Kong’un uluslararası finans merkezi konumunun da korunması gerektiğinin altı çizilmişti. Söz konusu deklarasyon 27 Mayıs 1985’te Birleşmiş Milletlerin Sekretaryasında tescil edilmişti.

Hong Kong’un Çin’e devredilmesi sürecini yönetmek için geçici bir yasanın düzenlemesi kararı vermişti. Hong Kong Özel İdare Bölgesinin Temel Kanunu tasarı Nisan 1988’de hazırlanmış ve 1 Temmuz 1997’de yürürlüğe girmişti. Bu yasanın önemi ve özelliği ise “bir devlet iki sistem”, “yüksek düzeyde özerklik”, “Hong Konglular Hong Kong’u yönetecek” ve “mevcut kapitalist yaşam tarzı 50 yıl değişmez.” Hong Kong Özel İdari Bölgesinde sosyalist sistemi ve politikalarının 50 yıl uygulanmaması, Hong Kong’un uluslararası finans merkezi konumunun korunması gibi yabancı yatırımcıların da Hong Kong’un hukuk sisteminden yararlanmasına imkân yaratılmıştı. Ancak bir işlemin eksik kaldığı farkına varılmıştı ki o da bütün bu kararın Hong Kong’da yapılacak bir referandum ile sonuçlanması gerekmekteydi. Bu da demokratik reformun eksikliğinden dolayı “bir devlet iki sistem”in gerçekleşmesinin zor olacağı ileri sürülmüştü. Durumdan kaygı duyan bazı Hong Konglular mal varlığını yurtdışına taşırken bazıları yurtdışına yerleşmeye başlamıştı. Hong Kong kamuoyunda da bölgenin statüsü, yasaları ve uygulamaları üzerinde bugüne dek tartışmalar devam etmektedir.

Haziran 1989’da Tiananmen Meydanı Olayları akabinde İngiltere söz konusu deklarasyonun ve Hong Kong Özel İdare Bölgesinin Temel Kanunu’nun uygulanabilmesi hakkındaki endişelerini dile getirirken bu deklarasyonun yaptırım gücünün olmadığının farkına varmıştı.

Eylül 2014’te genel seçimin uygunsuzluğu nedeniyle Aralık ayına kadar süren Hong Kong’daki “Şemsiye devrimi” ve liderlerinin Hong Kong yasası ile yargılanması sürecinin demokratik olmadığı ve dokuz liderin dördünün hapse atılması bir intikam alma girişimi olarak yorumlanmıştı. Ekim 2015’te Hong Kong TongluoWang Kitapevi'nin beş elemanın birden kaybolması ve 3 ay sonra Çin’de tutuklandığı haberi, Hong Kong yasasının Hong Kongluları koruyamadığının kanıtı olarak gösterilmişti. Beş kitapçının gizlice Çin’e götürülmesinin nedeni ise Başkan XiJinping’in şahsi hayatı ile ilgili bir kitabı (Xiand His SixWomen) yayınlamasıydı. Kitapevin patronu Lin Rongji de Tayvan’da sürgün hayatını devam ettirmektedir. Haziran 2016’da, İngiltere Hükümeti bu gelişmelerin deklarasyondaki ilgili maddelerin ağır ihlal edildiğini beyan etmişti. Haziran 2017’de, deklarasyon'un saygınlığına vurgu yapan İngiltere, bu deklarasyonda verilen hak ve özgürlüğe hürmet edilmesi gerektiğinin altını çizmişti. Çin’in cevabı ise Hong Kong’un Çin’in içişleri olarak gördüğünü “deklarasyonun bir tarihsel bir belge olarak herhangi bir gerçekçi anlamı yoktur” olmuştu. İngiltere yasal olarak bu deklarasyonun bağlayıcı bir antlaşma olduğunu ve BM’de tescil edilmiş hâlâ yürürlükte olduğunu ileri sürmektedir. Yani İngiltere Hong Kong işlerinde takip etme yetkisi bulunmamaktadır. İngiltere Çin’in bu tutumuna karşı sadece Çinli diplomatları geri gönderme dâhil bazı yaptırımları tercih edebileceğini belirtmektedir.

ABD de Tiananmen Meydanı Olayları sonrası Hong Kongluların insan hakları ve özgürlüğünün zarar göreceğinden edişe etmişti. ABD Senatörü MitchMcConnell’in hazırladığı ABD’nin Hong Kong Politikası Yasası (United States–Hong Kong Policy Act) tasarı, 11 Ağustos 1992’de Temsilciler Meclisi ve 16 Eylül’de Senato tarafından kabul edilmiştir. 5 Ekim’de Başkan Bush’un imzası ile yasa haline dönüşmüştü. Çin de bu yasanın Hong Kong işlerinin müdahale etmesini kabul etmeyeceğini beyan etmişti. ABD hükümeti İngiltere-Çin Ortak Deklarasyonunu tanıdığını bildirerek, Hong Kong’a siyasi, hukuki, ekonomik ve ticari politikaları açısından tamamen farklı bir bölge olarak bakacağını, dış politika açısından da Hong Kong Özel İdari Bölge Hükümetinin Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinden farklı bakacağını, Hong Kong yönetimi pasaportunun ABD tarafından tanınacağını ve vize başvurusuna kolaylık sağlanacağını, ABD’nin ihracat kontrolleri altında hassas teknolojiyi de satın alabileceğini belirtmektedir. Bu uygulamalar Hong Kong’u daha avantajlı konuma getirmektedir. ABD Başkanı bir icra emri ile bu yasayı askıya alabilir. Yukarda İngiltere’nin yüzleştiği sorunlarla birlikte ABD Ulusal Güvenlik Dairesi çalışanı Edward Snowden’ın Haziran 2013’te Hong Kong’a sığınması ve buradan Rusya’ya kaçması ABD’nin Hong Kong’a olan ilgisini daha da arttırmıştı. Haziran 2019’da Hong Kong hükümetinin suçluları Çin’e geri gönderme yasa tasarısına karşı meydana gelen protesto faaliyetler ve Çin’in tepkisinden rahatsız olan ABD, söz konusu yasa tasarısının geçmesi Hong Kong’un özel statüsünü tehlikeye sokabileceği konusunda uyarı yapmıştır. Yani ABD Hong Kong’a sağlanmış olan ayrıcalığı ve avantajı askıya alabileceğini ileri sürmektedir. Başkan Trump hem Başkan XiJinping’in protestocularla görüşmesini tavsiye etmekte hem de Tiananmen olaylarının Hong Kong’da tekrarlandığı halde ABD-Çin ticaret anlaşmasını olumsuz etkileyeceğini bildirmektedir.

Hong Kong’un özel statüsünden dolayı Çin Hükümetinden bağımsız olarak birçok ülke ve bölgelerle ticari, finansal ve teknolojik ilişkileri vardır ve özel mamule görmektedir. Örneğin ABD ile özel ticaret anlaşması vardır. Hong Kong’da sağlam ve verimli finansal ve ticaret sistemi vardır, dünya finansal ve ticaret merkezi konumdadır. Ciddi bir hukuk sistemi var ve adalet sistemi uluslararası standartlara uygundur (özellikle İngiliz Milletler Topluluğu arasında). Güven veren Hong Kong Borsası sermaye akışını sağlayabildiği gibi hisselerinin listelenmesi isteyen Çinli firmaları bu borsadan faydalanmaktadır. İletişim kolaylığı ve internet özgürlüğü de Hong Kong’un bir özeliğidir. Ayrıca eğitimli insanları ve sahip olduğu zengin kültürü ile kıta Çin'e fark yaratmaktadır.

Hong Kong hükümetinin suçluları Çin’e iade yasa tasarısına karşı protestolar 31 Mart 2019’da başlamıştı, Haziran ayında şiddetlenirken şimdiye kadar 748 kişi tutuklanmış 2100 kişi yaralanmış ve 5 kişi de intihar etmişti. Hongkong Polislerinin müdahalesi giderek gücünü artırırken, protestocular da daha fazla direnmeye çalışmaktadır. Hong Kong hükümeti de taviz vermemektedir. Çin bölgeye kuvvet yığmaktadır. İngiltere ve ABD başta olmak üzere Kanada ve Avustralya gibi ülkeler Hong Kong üzerindeki ilgisini arttırmaktadır. Diğer Batılı ülkeler kaygı ile gelişmeleri izlemektedir. Çin de bu ülkelere yönelik içişlerine karışma eleştirisini yapmaktadır. Çin yönetiminin inandığı bir gerçek vardır: "Çin Komünist Partisi hata yapmaz. Diğer bir gerçek ise toprak konusu tartışılmaz". Ancak Hong Kong’un mevcut konumunu kaybetmesinden endişe duyduğu için bir askerî müdahale da yapamıyor. Bu nedenle Hong Kong olayı geçici olarak çıkmazlığa girmiş durumdadır.

Uzun vadede, Hong Kong’da yaşananlar Çin hükümetinin alternatif yolu aramasına zorlayabilir, yani Hong Kong’un yerini alabilecek Şanghay ve Shenzhen kentlerini inşa edecektir, bu da Hong Kong’un mevcut konumunu kaybetmesine sebep olur; diğer yandan müdahale edildikten sonra Hong Kong’un Çin ile entegre sağlandığı halde Hong Kong yine mevcut konumunu kaybedecektir. 2047 yılında Hong Kong artık tarihî görevini tamamlayıp tarihe karışabilir.