Giriş
Putin yönetimindeki Rusya Federasyonu Ukrayna toprağı olan Kırım'ı 2014 yılında işgal ve ilhak ettikten sonra, yine Ukrayna toprağı olan Donbas bölgesindeki ayrılıkçı kesimleri destekleyerek istikrarsızlaştırma girişimlerini arttırmış ve krizi aşamalı olarak tırmandırmıştır. 24 Şubat 2022’de ise Rus ordusu Ukrayna’yı fiilen işgal etmeye başlamıştır. R.F. Devlet Başkanı Putin'in “Özel Operasyon" dediği, fakat aslında kısaca Ukrayna'yı Rusya'ya bağlamak gayesi güden işgal harekâtı yaklaşık on aydır devam etmektedir. Halen sürmekte olan bu savaşın genel fotoğrafını çekmek maksadıyla yapılan bir değerlendirme “Soru ve Cevaplarla Putin'in Ukrayna Macerasının Analizi" başlığı ile 21 Eylül 2022 tarihinde yayınlanmıştır (Bkz. Küresel Mücadelede Büyük Resim, SÜPÜRGECİ, Sf.131-147). Anılan analizde Putin'in başlangıçtan itibaren bu harekât ile ulaşmak istediği küresel ve bölgesel ölçekteki hedefler ve bu hedeflere ne ölçüde ulaşıp ulaşamadığı detaylı olarak ortaya konulmuş ve netice olarak harekâtın Putin için giderek bir kâbusa dönüştüğü vurgulanmıştır.
Aradan geçen zaman içerisinde ödenmek zorunda kalınan bedel her bakımdan her iki taraf için de gittikçe daha da ağırlaşmıştır. Savaşın gittikçe ağırlaşan bedeline istinaden ve küresel güç mücadelesine etkileri bakımından, tarafların aslında bir sonlandırma stratejisi veya stratejileri üzerinde daha çok kafa yormaya başladıklarını, medyada ve diğer açık kaynaklarda yer alan yetkililerin yaptığı açıklamalardan ve yapılan değerlendirmelerden anlamak mümkündür. Hattâ muhtemel sonlandırma stratejilerinin bazı ip uçlarını yakalamak dahi mümkündür diyebiliriz. Bu yazının gayesi, Ukrayna topraklarında devam eden savaşı sonlandırmaya yönelik olarak; muhtemel bazı çıkış stratejilerini ortaya koymak, açık kaynaklarda yer alan verilere dayanarak tarafların durumu bakımından incelemek ve bazı sonuçlara ulaşabilmektir.
Birinci Bölüm: Muhtemel Çıkış Stratejilerinin Saptanması
1. Nihai Durumu Tanımlayıcı Unsurlar Neler Olabilir?
a. Siyasi Faktörler: Bağımsızlık, egemenlik, uluslararası çeşitli siyasi ve ekonomik alandaki örgütlere üye olma hakkına sahip olmak, üniter(tekil) devlet yapısı, federasyon, konfederasyon, bazı bölgelerde özerklik, self determinasyon, parçalanma ve yeni siyasi yapıların ortaya çıkması, vb.
b. Güvenlik Faktörleri: Tam bağımsız ve egemen bir ülkenin kendi ordusuna sahip olması, kolektif savunma örgütlerine katılabilmesi, tarafsızlık statüsü, güvenliğinin bazı ülkeler tarafından garanti edilmesi, nükleer silahlar konusu gibi silahlanmada bazı sınırlamalar, vb.
c. Coğrafi Faktörler : Uluslararası anlaşmalara göre belirlenmiş sınırlar içerisindeki ülke toprak bütünlüğünün tekrar sağlanması için ilhak edilmiş ve/veya işgal edilmiş ülke parçalarının iadesi veya bir kısmının iadesi; Harekât (çatışma) alanındaki mevcut durumun dondurulması ve yeni sınırların önemli coğrafi arızalara (nehir, vadi, yükselti zirveler hattı, etnik yapıya uygun yerleşim bölgeleri gibi) göre kabaca yeniden tanımlanması ve/veya işgal altındaki bölgelerde oluşabilecek yeni siyasi varlıkların tarafsız tampon bölgeler(ülkeler) haline dönüşmesi; saldırgan tarafın verdiği zararın tazmini(savaş tazminatı) için kendi ülke topraklarından bir coğrafi parçayı mağdur ülke lehine terk etmesi bağlamında yapılacak sınır düzenlemesi, vb.
ç. Hukuki Faktörler: Temel Hukuk İlkeleri, Uluslararası Hukuk Kuralları, Söz konusu çatışan devletlerin daha önce yapmış oldukları uluslararası ve ikili anlaşmalar ve taahhütleri. Söz konusu çatışan devletlerin tarafını tutan diğer devletlerin daha önceki ikili ve/veya çok uluslu taahhütleri vb. Tarafların bu çerçeve içerisindeki pozisyonu, yargılanması, cezalandırılması ve tazminat.
d. Zaman Faktörü: Saldırgan ülkenin veya savunan ülkenin kesin sonuçlu zafer kazanma (karşı tarafın yenilgiyi kabul etmesi) hedefi için öngördüğü bir zaman; taraflardan herhangi birinin kesin sonuçlu zafer elde edememesine rağmen, savaşın yol açtığı kayıpların her iki tarafın kabul edemeyeceği kadar ağırlaşması halinde; savaş fiilen devam ederken saldırgan ülkenin kendi iç dinamikleri bağlamında meydana gelebilecek bir rejim değişikliği gerçekleştiğinde; savunan ülkeyi destekleyen ülkelerin veya saldırgan ülkenin dengesini dolaylı olarak bozabilecek nitelikte, dünyanın başka bölgelerinde kritik bir gelişme meydana geldiğinde; vb.
2. Nihai Durumun Oluşmasını Temin Edebilecek Süreç ile ilgili Zorlayıcı Faktörler Neler Olabilir?
a. Caydırıcı Faktörler: Saldırganı bu saldırganlığını sürdürmekten caydırmak ve/veya savunanı direnişini sürdürmekten caydırmak maksadıyla; siyasi, askeri ve ekonomik alanda güç devşirmek ve bu gücü çatışma bölgesine ve daha geniş bölgelere (çevre ülkelere) etkin olarak yansıtarak; savaşın kendisi için daha ağır kayıplara yol açacağını ve kazanma şansının olmadığını göstermektir.
b. Kesin bir Zafer Kazanılması: Saldırgan ülke açısından karşı tarafın savaşma ve direnme azim ve iradesini çökertecek şekilde, kesin sonuçlu bir askeri zafer kazanmayı temin edecek bir askerî harekât yürütmektir. Savunan ülke açısından ise işgal kuvvetlerini kesin olarak yenilgiye uğratacak şekilde imha ederek, işgal edilen topraklarını temizleyecek bir askerî harekât yürütmektir.
c. Zorlayıcı Diplomasi: Tarafların, karşı taraf kamuoyunu ve dünya kamuoyunu etkileyerek ve diplomasiyi kullanarak, kendi taleplerini karşı tarafa kabul ettirmek gayesiyle ağır bir baskı oluşturma çabasıdır. Cephedeki askeri faaliyetler ve ekonomik güç alanındaki yaptırımlar ile eşgüdüm içerisinde yürütülür.
ç. Arabuluculuk: Üç durum söz konusu olabilir:
- Çatışan taraflardan genellikle saldırgan olanın, saldırı öncesi öngördüğü koşulların çatışma başladıktan sonra sahada zamanla kendi aleyhine değiştiği ve cephede oluşan durumu (mevcut kazanımları) kendisi açısından kabul edilebilir gördüğü durumlarda; çatışmayı sonlandırmak ve kendi kayıplarını sınırlandırmak gayesiyle arabulucuların devreye girmesini arzu edebilir.
- Saldırıya maruz kalan ülke çok güçlü bir düşman karşısında makul bir sürede kesin sonuçlu bir zafer kazanamayacağını anladığında, savaşı sonlandırmak ve kayıplarını sınırlandırmak gayesiyle arabulucuların devreye girmesine razı olabilir.
- Her iki taraf için büyük kayıplara yol açan, yıpratıcı ve uzun süren bir savaşta; taraflardan herhangi birinin kesin sonuçlu bir zaferiyle sonuçlanma ihtimalinin iyice zayıfladığı durumlarda her iki taraf da arabulucuların devreye girmesine razı olabilir.
d. Ateşkes Sağlanması: Geçici veya kalıcı ateşkes hali söz konusu olabilir.
(1). Geçici Ateşkes: Genellikle çatışma bölgesinde bir zorunluluk haline gelmiş olan insani gerekçelerle ve sınırlı bir süre için sahada fiili çatışmanın dondurulması durumudur.
(2). Kalıcı Ateşkes: Genellikle arabuluculuk girişimleri sonucunda çatışan tarafların fiili çatışmayı süreklilik arz edecek şekilde sonlandırmasıdır. Bir ateşkes hattının belirlenmesi, çatışan tarafların askeri unsurlarının bu hattan belirli bir mesafeye kadar geri çekilmesi ve çatışan tarafların kabul edeceği tarafsız ülkelerin oluşturacağı ve ara bölgede konuşlanacak bir gözlemci misyon gücü tarafından ateşkes durumunun kontrolü söz konusudur. Çatışan taraflardan kaynaklanan münferit ateşkes ihlalleri bu misyon tarafından raporlanır ve ihlâl eden taraf tespit edilir ve soruşturulur. Bu misyon genellikle BM şemsiyesi altında gerçekleştirilir. Sağlanan ateşkesin kalıcı olması için çatışan taraflara uluslararası baskı sürdürülür ve/veya taraflar ateşkesi sürdürmeleri için teşvik edilir.
e. Barış Görüşmeleri ve Bir Anlaşmanın İmzalanması: Fiili çatışmanın veya savaşın sonlandırılmasına yönelik bir çıkış stratejisinde, Tanımlanmış Nihai Durumu sahada güç kullanarak fiilen oluşturduktan sonra karşı tarafa siyasi ve hukuki bağlamda da kabul ettirmek ve tekrar barış sürecine geçebilmek için ikili ve/veya uluslararası ortamda yürütülecek müzakere süreçleri de öngörülür ve planlanır. Barış müzakereleri çok uzun sürebileceği gibi her zaman bir barış anlaşması ile sonuçlanmayabilir ve donmuş bir sorun halini alabilir
3. Faraziyeler: Bu tür analizlerde gerekli olan ön kabulleri belirtmek bir zorunluluktur. Burada ifade edilen ön kabuller aksi gerçekleşinceye kadar birer gerçeklik olarak kabul edilir ve yapılacak analiz ve değerlendirmelere bir tür temel teşkil eder. Zamanla faraziyeler geçersiz hale geldiği takdirde yapılmış olan analiz ve değerlendirme geçerliliğini yitirir.
a. Küresel güçlerin ve Rusya'nın bir nükleer savaşı göze alamaması, fakat caydırıcı bir unsur olarak kullanmayı sürdürecekleri,
b. ABD liderliğindeki Batı'nın bir bütün olarak Rusya'ya karşı Ukrayna'yı desteklemeyi sürdürecekleri,
c. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırganlığında genel olarak yalnızlığının devam edeceği (özellikle Çin ve Hindistan tarafından açıktan desteklenmeyeceği) kabul edilmiştir.
4. Tarafların Muhtemel Çıkış Stratejileri:
a. Rusya'nın Muhtemel Çıkış Stratejisi: Ukrayna topraklarındaki mevcut kazanımlarını tahkim etmek, savunmak ve Ukrayna'nın bunu kabul etmesini sağlamak maksadıyla; Ukrayna'da devletin vatandaşları için gerekli asgari yaşam koşullarını sağlama ve savaşı sürdürebilme koşullarını yok edinceye kadar stratejik ve operatif seviyede ateşle taarruzlarını sürdürerek ve cepheye sürekli yeni birlikler getirerek kalıcı ateşkes sürecine zorlamak ve müteakiben barış görüşmelerine geçmek.
b. Batı'nın Muhtemel Çıkış Stratejisi (Mevcut koşullarda tek başına bir Ukrayna çıkış stratejisinden bahsetmek mümkün değildir): Putin'in Ukrayna’yı işgal etme macerasına atılmadan önce ABD'ye dayatmaya çalıştığı küresel güç mücadelesi ile ilgili talepler (Bkz. Süpürgeci, Ankara 2022, Sf.131-133)den vazgeçmesini; NATO'ya ilişkin mevcut genişlemeyi kabul etmesini; Rusya'nın sadece bir bölgesel güç olduğunu ve ABD'nin küresel liderliğini kabul etmesini temin edecek; Ukrayna'daki işgal ettiği bölgelerden Rus ordusunun çekilmesini sağlayacak koşullar oluşuncaya kadar Ukrayna'ya gerekli olan desteği sağlamak. Bir taraftan genel anlamda savaşın maliyetini Rusya için giderek arttırırken, diğer taraftan Rusya'yı daha fazla köşeye sıkıştıracak uluslararası baskıyı arttıran diplomasi alanındaki hamlelerini büyük bir kararlılıkla sürdürmek. Ukrayna topraklarının iadesinin, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü içerisinde Kırım ve Donbas bölgesinde silahsızlandırılmış yeni özerk yapılar oluşmasının (bir tür tampon bölge) genel bir çerçeve olarak ortaya çıkmakta olduğu görülebilir. Rusya'nın ödemesi gereken savaş tazminatı ve savaş suçlarının takibi konularının mutlaka hep gündemde olacağı öngörülebilir.
İkinci Bölüm: Saptanan Muhtemel Çıkış Stratejilerinin Tarafların Durumu ve Faktörler Bağlamında İncelenmesi.
1. Rusya'nın Muhtemel Çıkış Stratejisi ve İncelenmesi: Ukrayna topraklarındaki mevcut kazanımlarını tahkim etmek, savunmak ve Ukrayna'nın bunu kabul etmesini sağlamak maksadıyla; Ukrayna'da devletin vatandaşları için gerekli asgari yaşam koşullarını sağlama ve savaşı sürdürebilme koşullarını yok edinceye kadar stratejik ve operatif seviyede ateşle taarruzlarını sürdürerek ve cepheye sürekli yeni birlikler getirerek kalıcı ateşkes sürecine zorlamak ve müteakiben barış görüşmelerine geçmek.
a. Rusya açısından durum nasıl görünüyor?
- Rus ordusunun sahada hiç beklemediği bir durumla karşılaştığı ve ortaya çıkan bu duruma uygun bir harekât hazırlığı yapmadığı anlaşılmıştır. Rusya için savaşın maliyeti siyasi, ekonomik ve askeri bakımdan gittikçe ağırlaşmaktadır. Başlangıçtaki Savaştan Çıkış Stratejisi tamamen çöken Rusya bunu yeniden dizayn etme çabasına girmiştir.
- Rus ordusu Ukrayna ordusunun ve halkının direnme azim ve iradesini kıramadığı gibi, Ukrayna ordusunun bazı bölgelerde yaptığı karşı taarruzların başarılı olması neticesinde Rus ordusu başlangıçta işgal ettiği kritik öneme sahip bazı bölgelerden çekilmek zorunda kalmıştır. Rus ordusu halen elinde bulundurduğu bölgeleri de kaybetmemek için Donbas bölgesindeki harekât alanının kritik kesimlerinde son aylarda yoğun bir tahkimata girişmiştir (Ukrayna ordusunun muhtemel taarruzlarına karşı yapılacak Hazırlıklı Savunma Harekâtı için engellerle güçlendirilmiş savunma mevzileri inşası).
- Ukrayna’daki harekâtta verdiği ağır kayıplar ve aldığı çok büyük hasarlar neticesinde taarruz gücünü önemli ölçüde yitiren Rus ordusunun harekâtı sürdürebilmesi için gerekli olan asker ihtiyacını karşılayabilmek maksadıyla personel seferberliği ilan edilerek yaklaşık 300 000 kişi silah altına alınmıştır. Bu miktarın yarısı kadarı cephedeki kritik gelişmelerden dolayı oldukça kısa süreli bir eğitim sonrası cephedeki birliklere sevk edilerek harekâta katılmaları sağlanmıştır. Diğer yarısının eğitimlerinin daha uzun süreli olacağı ve müteakiben cepheye katılacaklarına dair bilgiler açık kaynaklarda yer almıştır.
- Rus ordusu son dönemde, kara harekâtında karşı karşıya kaldığı çok zor durumun da etkisiyle; Ukrayna genelindeki yerleşim yerlerine havadan yaptığı saldırılarında, Ateşle Taarruzun yıkıcı etkisini gittikçe artan ölçüde şiddetlendirmekte ve başta sivil halk olmak üzere Ukrayna halkının topyekûn daha fazla acı çekmesine ve yaşam koşullarından mahrum bırakılmasına gayret etmektedir. Özellikle kış mevsimine girerken, Ukrayna'nın enerji altyapısına yönelik havadan yapılan saldırılar dikkat çekicidir.
- Putin yönetimi tarafından, Ukrayna yönetimini ateşkese ve anlaşmaya zorlamak maksadıyla; bir taraftan cephedeki askeri kayıplarının yerini doldurabilmek için seferberlik ilanıyla yüzbinlerce kişiyi silah altına alırken ve Rusya içlerinden ilave harp silah araçlarını cepheye sevk ederken, diğer taraftan Ukrayna halkı için yaşam koşullarını gittikçe daha çok ağırlaştıran havadan Ateşle Taarruz Uygulamalarını sürdürerek; topraklarını kurtarma ümidini kırmaya, işgale karşı savunma ve direnme azmini ve iradesini yok etmeye çalıştığı görülmektedir.
- Rusya yönetimi aynı zamanda her şeye rağmen belirlediği asgari (mevcut durumda şimdilik yetinebileceği) hedeflerine ulaşmak için kararlılık ve irade sergilemektedir ve Rusya'nın bir yenilgisi olarak algılanabilecek bir çıkış stratejisini asla kabullenmeyeceğini nükleer şantaja dahi başvurmak suretiyle dünya kamuoyuna gösterme çabası içerisindedir. Putin yönetimi, Rusya'nın bir yenilgisi olarak değerlendirilebilecek bir çıkış stratejisinin Rusya için oldukça ağır sonuçlar doğurabileceğini ve bunun bir zincirleme reaksiyon şeklinde tezahür edebileceğini düşünüyor olabilir.
b. Rusya'nın Muhtemel Çıkış Stratejisinin Batı Kamuoyunun Algısı Bakımından İncelenmesi:
- Batı kamuoyunu kendi içinde tam anlamıyla tek vücut olarak görmek mümkün değilse de kemikleşmiş ortak değerler ve ortak çıkarlar etrafında; Ukrayna meselesinde, genel olarak Ukrayna'nın saldırıya uğrayan ve mağdur taraf olduğu, Rusya'nın ise saldırgan ve mütecaviz taraf olduğu konusunda Batı'nın mutabakat içinde olduğu çok açıktır.
- Savaş her ne kadar fiilen Ukrayna topraklarında yaşanıyor ve en büyük ıstırabı Ukrayna halkı yaşıyor olsa da bu savaşın doğrudan ve dolaylı etkilerinin dalga dalga bölgeye ve dünyaya yayılarak siyasi, güvenlik ve ekonomi alanında bir dönüştürücü olarak dünyanın tamamını bir şekilde etkilediğine dair görüş ve kanaatler gittikçe yaygınlaşmaya başlamıştır. Özellikle ENERJİ ve GIDA alanında dünyayı oldukça etkilemiştir.
- Nükleer savaş tehlikesi de dahil olmak üzere, istikrar ve güvenlik bağlamındaki kaygılar daha çok Avrupa'da ve genel olarak dünyada gittikçe artmıştır. Yayılmacı ve mütecaviz Rusya korkusu Avrupa'da yeniden canlanmış ve buna karşı NATO şemsiyesi altında ortak savunma tedbirlerinin geliştirilmesine, yeniden silahlanma faaliyetlerine ve üye olmayan Kuzey Avrupa ülkelerinin (İsveç ve Finlandiya) NATO'ya üyelik süreçlerinin başlatılmasına yol açmıştır. COVID-19 virüsü küresel salgınının yol açtığı büyük ekonomik kriz ve sosyal huzursuzluk sonrasında buna ilave olarak savunma harcamalarının katlanarak artması, Batı kamuoyu dikkatinin ve öfkesinin Putin yönetimi üzerine yönelmesine neden olmuştur. Rusya'nın Batı için güvenilmez olduğu ve büyük bir tehdit oluşturduğu algısı tekrar geri dönmüştür.
- Rusya'nın Ukrayna macerasının yol açtığı halen devam eden savaşın yukarıda sıralanan etkileri, mağdur olanın korunması ve saldırganlığın teşvik edilmemesi gibi nedenlerle; Rus ordusunun işgal ettiği bölgelerden çekilmesi sağlanana kadar Ukrayna'nın kendini savunmasının desteklenmesi ve Rusya'nın ağır yaptırımlarla cezalandırılması siyasetinin sürdürülmesine olan kamuoyu desteğinin devam edeceği öngörülebilir. Çünkü özellikle Rusya'ya daha yakın olan Avrupa ülkeleri ve Almanya ile birlikte hareket eden AB ülkelerinin Rus tehdidine karşı ABD ve/veya NATO ittifakı desteği olmadan savunmaları ve/veya kendilerini güvende hissetmelerinin artık mümkün olmadığı görülmelidir. Diğer taraftan bu ülkelerin kamuoyunun savaşın bölgeye yayılmasını arzu etmedikleri de bir gerçektir. Sonuç olarak; Rusya'nın çıkış stratejisini desteklemenin saldırganı ödüllendirmek ve cesaretlendirmek anlamına geleceğinden dolayı, Batı kamuoyunun böyle bir şeyi Ukrayna halkının rızası olmadan desteklemesinin pek olası görülmediği değerlendirilebilir.
2. Batı'nın Muhtemel Çıkış Stratejisi ve İncelenmesi: Putin'in Ukrayna’yı işgal etme macerasına atılmadan önce ABD'ye dayatmaya çalıştığı küresel güç mücadelesi ile ilgili taleplerden (Bkz. Süpürgeci, Ankara 2022, Sf.131-133) vazgeçmesini; NATO'ya ilişkin mevcut genişlemeyi kabul etmesini; Rusya'nın sadece bir bölgesel güç olduğunu ve ABD'nin küresel liderliğini kabul etmesini temin edecek; Ukrayna'daki işgal ettiği bölgelerden Rus ordusunun çekilmesini sağlayacak koşullar oluşuncaya kadar Ukrayna'ya gerekli olan desteği sağlamak. Bir taraftan genel anlamda savaşın maliyetini Rusya için giderek arttırırken, diğer taraftan Rusya'yı daha fazla köşeye sıkıştıracak uluslararası baskıyı arttıran diplomasi alanındaki hamlelerini büyük bir kararlılıkla sürdürmek. Ukrayna topraklarının iadesinin, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü içerisinde Kırım ve Donbas bölgesinde silahsızlandırılmış yeni özerk yapılar oluşmasının (bir tür tampon bölge) genel bir çerçeve olarak ortaya çıkmakta olduğu görülebilir. Rusya'nın ödemesi gereken savaş tazminatı ve savaş suçlarının takibi konularının mutlaka hep gündemde olacağı öngörülebilir.
a. ABD-Birleşik Krallık-Küresel Yahudi Gücü İttifakının (Üçlü Çekirdek İttifak) Ortak Çıkarları ve Küresel Yeni Düzen Tasarımı Bakımından İncelenmesi:
- Ukrayna'daki savaş, ABD-Çin küresel güç mücadelesinin etken olduğu bir dünyada, Putin'in bu güç mücadelesi bağlamında Rusya'nın çıkarları açısından gördüğü ve/veya değerlendirdiği FIRSATLAR ve RİSKLER doğrultusunda harekete geçmiş olmasının bir tezahürüdür. Diğer bir deyişle; küresel güç dengesizliği, ABD ve Çin güç mücadelesi, ABD- Birleşik Krallık-Küresel Yahudi Gücü ortaklığının izlemekte olduğu Küresel Kontrollü Kaos Stratejisinin etken olduğu ve Yeni Dünya Düzeni arayışının hakim olduğu genel durum içerisinde; Putin sahip olduğu ihtirasları ve korkuları üzerinden istismar edilerek, Ukrayna macerasına sürüklenmiştir(âdeta tuzağa düşürülmüş ve batağa saplanmıştır)(Bkz. SÜPÜRGECİ, 08 Aralık 2022, “ Güç Mücadelesinde Rakibin Tutkularından ve/veya Korkularından Faydalanmak: Tuzakları Fırsat ve Fırsatları Tuzak Olarak Gösterme Sanatı", sde.org.tr).
- ABD liderliğindeki üçlü çekirdek ittifak, özellikle AB’nin Rusya ve Çin ile artan işbirliği ve oluşan bağımlılık ve bunun sonucu olarak bir AVRASYA BLOKUNUN ortaya çıkmasını engellemek maksadıyla; Kuzey Kutbu-Baltık Denizi- Polonya-Ukrayna-Karadeniz-Türk Boğazları- Adalar Denizi- Doğu Akdeniz- Basra Körfezi-Hint Denizi genel hattından geçen ve Batı ile Doğu arasında daha çok SİYASİ, GÜVENLİK ve zamanla bir ölçüde EKONOMİK bariyer niteliğine sahip bir JEOPOLİTİK KALKAN oluşturmak üzere siyasi, askeri ve ekonomi alanında sahada fiili olarak bugüne kadar bir çok adım atmıştır ve bu jeopolitik kalkanı sürekli tahkim etmektedir.
- Öncesinde ve sonrasında bölgede ve dünyada yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında; İsrail'de, 17-28 Ekim 2021 tarihlerinde icra edilmiş olan Çok Uluslu “Mavi Bayrak" Hava Tatbikatının önemi bugün daha iyi anlaşılmaktadır. İsrail'in ev sahipliğinde yapılan bu hava tatbikatına, ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa, Yunanistan, Hindistan fiilen ve BAE ise gözlemci olarak katılmıştır. Halkının çoğunluğu müslüman olan bölge ülkelerinden hiç biri(Mısır ve Türkiye gibi Doğu Akdeniz'e kıyısı olan önemli ülkeler dahi) bu tatbikatta yer almamıştır. Tatbikata ABD, Birleşik Krallık ve İsrail F-35 savaş uçaklarından oluşan filo, Fransa Rafael uçaklarından oluşan filo, Hindistan Mirage uçaklarından oluşan bir filoyla, Almanya ise Eurofighter uçaklarından oluşan bir filo ile katılmışlardı. Söz konusu tatbikat zamanlama, mekân ve kuvvet boyutları bakımından stratejik seviyede bir olaydı. Planlayan ve icra eden aktörlerin niyet ve maksadı bakımından da stratejik ve hattâ jeopolitik bir öneme sahiptir. Küresel güç mücadelesinde Batı'nın, Çin ve Rusya'ya karşı ABD liderliği etrafında tekrar bir araya gelebileceklerini (kendi aralarındaki birçok soruna rağmen) ve bir Asya ülkesi olan Hindistan'ı da kendi yanlarına alabileceklerini göstermiş oluyorlardı. Böylece güç mücadelesinde Batı'nın, Doğu Akdeniz merkezli Büyük Ortadoğu bölgesinde caydırıcı ve sınırlandırıcı bir güç oluşturma iradesi jeopolitik olarak ortaya konulmuş oluyordu (Bkz., Süpürgeci, Ankara-2022, Sf.56-62). Sonraki dönemde ve günümüzde ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı üzerinden, bölgede hava ve deniz kontrolünü sağlamak ve sürdürmek maksadıyla, Arap ülkelerini ve İsrail'i kendi şemsiyesi altında birleştirerek bir güvenlik mimarisini hayata geçirme çabalarını arttırdığını, bazı tatbikatlar ve operasyonlar gerçekleştirdiği dikkate alındığında tüm bunların büyük stratejinin birer parçası olduğu görülmektedir.
- Yukarıda sıralanan stratejik ve jeopolitik bağlamdaki şekillendirici siyaset ve fiili uygulamalar, yaklaşık on aydır devam eden savaşta gelinen son durum ve özellikle sofistike akıl ve sofistike silah sistemleri ile desteklenen Ukrayna ordusu karşısında Rus Ordusu efsanesinin âdeta çökmüş olması gibi belirleyici hususlar göz önüne alındığında; sürecin Üçlü Çekirdek İttifak kontrolünde ve inisiyatifinde devam etmekte olduğu görülmektedir. Diğer bir deyişle, zaman genel olarak Rusya'nın aleyhine ve karşısına aldığı gücün lehine işlemektedir. Dolayısıyla ABD liderliğindeki Batı’nın yukarıda genel hatlarıyla tanımlanmış olan muhtemel çıkış stratejisini Rusya'ya dayatabileceğini söylemek mümkündür. Çünkü, Rusya'nın karşısındaki güç mevcut durum bağlamında, Yeni Dünya Düzenini gerçekleştirme yolunda önemli bir fırsat ve/veya avantaj yakaladığını görmektedir ve bundan olabildiğince faydalanmayı sürdüreceği değerlendirilebilir.
- Tüm bunların yanında Batı için elbette bazı riskler de söz konusudur. Özellikle Putin'in nükleer silah kullanma şantajını farklı tonlarda dile getiriyor olması Batı tarafından ciddiye alınmaktadır ve bu riski yönetmeye yönelik caydırıcı karşı adımlar atıldığı görülmektedir. Savaşın fiilen Ukrayna toprakları dışına taşması ihtimali Batı için diğer bir risk olarak görülmektedir ve bunu önlemeye yönelik olarak da bölgede fiili tedbirler geliştirildiği dikkati çeken bir husustur.
- Yukarıda tanımlanmış olan Batı'nın muhtemel çıkış stratejisinde, âdeta bataklığa saplanmış olan Rusya yönetimini bulunduğu yerden kurtulmaya ve nefes almaya teşvik edecek nitelikteki, işgalci Rus birliklerinin tahliyesini müteakip; Donbas bölgesinin ve Kırım'ın Ukrayna’nın toprak bütünlüğü içerisinde bazı özerk yapılara dönüştürülmesi ve silahsızlandırılması önemli hususlardır.
b. Batı'nın Muhtemel Çıkış Stratejisinin (yukarıda tanımlanmış olan) Çin’in ve Hindistan’ın Çıkarları Bağlamında Genel Olarak İncelenmesi:
- Çin yönetiminin küresel güç olma ve hattâ küresel liderliği ele geçirme idealine ulaşmak maksadıyla izlediği uzun vadeli büyük strateji, hedeflerine savaş yoluyla ulaşmayı değil, daha çok kendine has yumuşak güç unsurlarıyla ulaşmayı öngörmektedir. Bunun çok makul gerekçeleri vardır, fakat en önemlisi; bir nükleer güç olmakla birlikte henüz ABD ve müttefikleriyle boy ölçüşebilecek bir askeri deniz ve hava gücüne sahip olmayışıdır. Zamanın ruhu bakımından da Çin stratejik ve jeopolitik hedeflerine ulaşmak için savaşı uygun bir yöntem olarak görmemektedir. Savaşa zorlansa dahi kaçınmak için stratejik bir sabırla hareket etmeyi tercih edeceğini söylemek abartılı olmayacaktır. Çin ve Rusya birlikte ABD'nin küresel liderliğine meydan okumada her ne kadar ortaklaşıyor olsalar da jeopolitik olarak Asya'da iki rakip güçtür. Asya'da her ikisinin aynı anda yükselmesinden ve nüfuz alanını genişletebilmesinden ziyade, biri yükselirken diğerinin zayıflaması durumu geçerlidir. Nitekim, Komünist Çin’in Kapitalist ABD (aslında üçlü çekirdek müttefik) ile 1978’de ilk adımları atılan yakınlaşmasının ve Pazar ekonomisine açılmaya başlamasının sonrasında; Çin kendine özgü Kapitalist sisteme dayalı ekonomik büyümesiyle günümüzde ABD'den sonraki en büyük ekonomik ve siyasi güç haline gelmişken; Rusya Soğuk Savaş sürecinin sonunda çökmüştür. Başkan Putin döneminde bir ölçüde toparlanan Rusya günümüzde ekonomik güç bakımından Birleşik Krallık'tan daha gerilere düşmüştür. Çin'in Pekin'den Londra'ya ve hattâ Latin Amerika'ya uzanan “Bir Yol ve Bir Kuşak" projesi bağlamında, gereğinden fazla güçlü bir Rusya'nın ve/veya ABD ile birlikte hareket eden Rusya'nın Çin için bir engel ve büyük zorluk teşkil edeceğini Çin yönetiminin görmemesi imkânsız gibidir. Nitekim Rusya ile Batı arasındaki farklı alanlar (Kafkasya, Doğu Akdeniz, Afrika ve Ukrayna)da devam etmekte olan mücadele Çin açısından hem fırsatlar sunmakta hem riskler üretmektedir. Üçlü çekirdek müttefik gücün Doğu ile Batı arasına inşa etmekte olduğu Jeopolitik Kalkan için Rusya'nın Ukrayna macerası bir gerekçe teşkil etmiştir. Söz konusu Jeopolitik Kalkan sadece Rusya’yı değil esasen Çin'i de hedef almaktadır. Netice olarak; Ukrayna'daki savaşı sonlandırmak için, yukarıda tanımlanan Batı'nın muhtemel savaşı sonlandırma stratejini engellemeyeceği değerlendirilebilir. Çin bir taraftan Rusya'nın zayıflaması sonucu oluşan güç boşluğunu doldurmak isterken, diğer taraftan Rusya'nın bölgesinde gereğinden fazla zayıflamasını arzu etmeyecektir.
- Hindistan lideri, yabancı açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre, bölgesel ve küresel dengeleri gözetmek zorunda olan bir ülke olarak; Putin yönetiminin Ukrayna macerasından kaynaklanan ve kendi çıkarları açısından olumsuz olarak değerlendirdiği önemli gelişmeler nedeniyle, Putin yönetimini her fırsatta eleştirmiştir. Hindistan yönetiminin Rusya'yı desteklemediği açıktır, fakat farklı gerekçelerle olsa da Çin gibi Hindistan'ın da Rusya'nın gereğinden fazla zayıflamasını istemeyeceği görülmelidir. Çin faktöründen dolayı Hindistan'ın genel olarak Batı’ya daha yakın durmak zorunda olması nedeniyle, Ukrayna'daki savaş bağlamında Batı'nın Muhtemel Çıkış Stratejisini destekleyebileceği değerlendirilmektedir. Denizlerdeki kontrol ve hakimiyetin Üçlü Çekirdek Müttefik Güçte olduğunu ve bunun Hindistan'ın çıkarları bakımından ne kadar önemli olduğunu Hindistan yönetiminin gördüğü muhakkaktır.
3'üncü Bölüm: Ulaşılan Sonuçlar
- Ukrayna’daki yaklaşık on aydır devam eden savaşın, taraflardan herhangi birinin kesin bir askeri zaferi ile sonuçlanmasının kısa vadede (en azından altı aylık bir sürede) mümkün görülmediği açıktır. Hem Harekât ortamından açık kaynaklara yansıyan veriler, hem tarafların en yetkili ağızlarından yapılan beyanlar bunu ortaya koymaktadır.
- Savaşı başlatan taraf her ne kadar Rusya yönetimi olsa da tarafların mevcut durumu, bölgesel ve küresel güç dengeleri ve büyük güçlerin mücadelesi bağlamında ortaya çıkan tabloya göre; bir YENİLGİ olarak algılanacak kaygısından dolayı, devam etmekte olan savaşı mevcut hali ile sonlandırma inisiyatifinin ve iradesinin mevcut Rusya yönetiminde olmadığı anlaşılmaktadır.
- Ukrayna'yı destekleyen güçlerin askeri unsurlarının fiili olarak Ukrayna topraklarında savaşa girmesinin Rusya ile doğrudan savaşa girmek demek olacağı, Kontrollü Küresel Kaos Stratejisinin kontrollü olmaktan çıkabileceği ve nükleer silahlarında gündemde olduğu bir dünya savaşına dönüşebileceği kaygısıyla; Rus ordusunun bir zafer kazanmasını engelleyecek ve Ukrayna’nın ülkesini savunmak ve topraklarını kurtarmak için savaşma azim ve iradesini ve savaş gücünü sürdürecek şekilde, fakat fiilen savaşa dahil olmadan her türlü desteği sürdüreceği; bunun Batı çıkarları açısından vazgeçilmez görüldüğü açıktır.
- Mevcut koşullarda Ukrayna'daki savaşı sonlandırma bağlamında, Birinci Bölümde tanımlanan ve İkinci Bölümde incelenen tarafların Muhtemel Çıkış Stratejilerinden; Rusya tarafından kendisinin ulaşmayı arzu ettiği Nihai Durumu gerçekleştirebilmesi ihtimalinin zamanla daha da zayıflayabileceği ve Batı'nın ulaşmayı arzu ettiği Nihai Durumu gerçekleştirebilme ihtimalinin daha güçlü olduğunu öngörmek mümkündür. Batı'nın arzu ettiği nihai tablonun oluşması durumunda ise Rusya'da bir yönetim değişikliği ile birlikte yeni bir dönemin başlaması kaçınılmaz olabilir. Çünkü Putin'in Ukrayna macerasının yol açtığı ve açabileceği ağır tablonun izahı mevcut yönetim açısından kolay olmayabilir. Diğer taraftan mevcut yaptırımların Avrupa üzerinde yarattığı etkinin sonuçlarının da dikkate alınarak hesaplamaların yapılması uygun olacaktır.