İlyas SÜPÜRGECİ

İlyas SÜPÜRGECİ

Tüm Yazıları

Güç Mücadelesinde Rakibin Tutkularından ve/veya Korkularından Faydalanmak: Tuzakları Fırsat ve Fırsatları Tuzak Olarak Gösterme Sanatı

08 Aralık 2022
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Bu yazının gayesi, devletlerin rakiplerine veya hasımlarına karşı yürüttükleri güç mücadelesinde, üstünlük sağlamak için uyguladıkları politikanın bir parçası olarak; Stratejik Aldatma ve Psikolojik Harekât kapsamında, karşı tarafın taşıdığı tutkulardan ve/veya korkulardan faydalanma stratejisi üzerine dikkat çekmek, yaşananlardan dersler çıkarmak ve farkındalık oluşturmaktır. Çok acı bir şekilde hain ve işbirlikçi Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) gerçeğinin yaşandığı ülkemizde bu çok çok önemlidir. Bu maksatla yapılan çalışmanın kavramsal inceleme boyutu ilk bölümde; siyasi tarihe ve günümüzdeki büyük siyasi olaylara bakıldığında dikkat çeken örnekler (olgular ve bulgular)in incelenmesi ikinci bölümde; yapılan tespitlerin değerlendirilmesi ve ortaya çıkan sonuçlar(dersler) ise üçüncü bölümde yer almıştır.

BİRİNCİ BÖLÜM: KONU BAĞLAMINDA GEREKLİ KAVRAMLARIN GÖZDEN GEÇİRİLMESİ

1-Tutku nedir ve neden önemlidir?

Tutku, güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaçtır. Uzun süreli, kalıcı ve güçlü bir duygulanımdır. Bir insanın isteme, duyma ve düşünmesine egemen olan güçlü bir eğilimdir. İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşkudur ve bir ihtirastır (T.D.K. Sözlük). Konuyla ilgili tutku örnekleri: İktidar olma ve kendi ideolojisini veya dünya tasavvurunu gerçekleştirme tutkusu, kendi ırkının ve/veya dini inancının dünyaya hâkim olmasını sağlama veya en büyük olma tutkusu, iktidarını sürdürme tutkusu, unvan ve makam sahibi olma tutkusu, çok zengin olma ve lüks yaşama tutkusu vb. Anlaşılacağı üzere TUTKU insan iradesini ve muhakeme yeteneğini oldukça zorlayan ve aşırıya kaçan bir istektir ve aslında bir ZAYIFLIKTIR denilebilir.   

2-Korku ve travma nedir ve neden önemlidir?

a. Korku: Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı, üzüntü. Kötülük gelme ihtimali, tehlike ve muhatara, (T.D.K. Sözlük). Konuyla ilgili korku ve kaygı örnekleri: Sahip oldukları (iktidar, itibar, zenginlik, yakınlarını ve sevdiği insanları kaybetme korkusu, düşmanla silahlı bir mücadelede ağır kayıplar verme ve başarısız olma korkusu, ülkenin bölünmesi ve/veya toprak kaybetmesi korkusu, bir darbe ile devrilme ve cezalandırılma korkusu vb. Anlaşılacağı üzere KORKU ve KAYGI bir yönüyle temkinli ve tedbirli olmayı sağlarken, diğer yönüyle insan iradesini ve muhakeme yeteneğini esir alan bir ZAYIFLIKTIR.

b. Travma: Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma denir. Savaşlar, şiddetli terör olayları, doğal afetler gibi şiddet olayları ruhsal travmaya neden olabilir, (www.sagligim.gov.tr).

c. Tarihsel süreç ve toplum bağlamında korku ve travmanın önemi, Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu tarafından şöyle açıklanmıştır: “Geçmişin toplumlar ve insanlar üzerindeki izleri, o toplumu ve etkilenen insanı kendi tarihiyle yüzleştirir. Bu yüzleşme bir korkuya dönüşür ve bir travmaya sebep olur, bu travma o toplumu adeta esir alır...”. Prof. Dr. Özcan Yeniçeri ise tarihsel süreçte yaşanan travmaların Türk milletinin toplumsal kimliğinin biçimlenmesinde oynadığı rolü şu cümlelerle açıklamıştır: “Türkiye büyük bir imparatorluğun olduğu kadar büyük acıların ve trajedilerin de bakiyesidir... Viyana Kuşatmasıyla başlayan 240 yıllık süreçte yaşanan yenilgiler serisi ve etkisi anlaşılmadan Türk kimliğinin anlaşılamayacağı açıktır. Süreklilik kazanan savaşlar, yaşanan yenilgiler, göçler ve acılar mağrur bir halkı mağdur hale getirmiştir. Türk milletinin kolektif bilinçaltı şanla, şöhretle, zaferle ve sevinçle olduğu kadar yenilgi, hezimet, ihanet, göç, zulüm ve kederle de ağzına kadar doludur. Bu anlamda Türk milletinin toplumsal kimliğinin, yaşanan travmalar tarafından biçimlendirildiği göz ardı edilmemelidir.” Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milleti'nin Egemenlik ve Bağımsızlık Mücadelesini kesin bir zaferle sonuçlandırmayı müteakip, bunu Cumhuriyet yönetimi ile taçlandırarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuştur. Atatürk bu yeni devletin milli güvenlik siyasetinin merkezine “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesini koymuştur. Prof. Halaçoğlu ve Prof. Yeniçeri tarafından vurgulanan; tarihsel süreçte yaşanan travmalar ve milli kimliğin oluşumuna etkisini, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu siyasi direktifinde görmek mümkündür. Fakat Atatürk’ün bu direktifini bir pasiflik ve zayıflık olarak değil, milletçe yaşanmış tarihsel süreçlerden çıkarılan derslerin gereği olan; bir akıllı güç olmak, şeklinde algılamak çok önemlidir.   

3-İstismar nedir ve hedef alınan kişi veya toplum nasıl istismar edilmektedir?

İstismar, birinin iyi niyetini kötüye kullanma ve sömürme demektir, (T.D.K). Hedef alınan kişinin veya toplumun tespit edilen zayıf bir tarafının kötü niyetler için kullanılmasıdır veya zaafından faydalanılmasıdır.

4-Tutkular ve/veya korkular niçin istismar edilir ve hedeflenen aslında nedir?

a. Devletler ve/veya güç merkezleri, güç mücadelesinde hasmını veya rakibini yenmek veya üstünlük sağlamak maksadıyla; onun var olan tutkularından faydalanarak ve daha büyük bir planın parçası olarak; TUZAĞA DÜŞÜRMEK ve YIPRATMAK için bir strateji izleyebilmektedirler.

b. Devletler ve/veya güç merkezleri, güç mücadelesinde hasmını veya rakibini yenmek veya üstünlük sağlamak maksadıyla; onun var olan Korku ve Travmalarından faydalanarak ve daha büyük bir planın parçası olarak; CAYDIRMAK, ENGELLEMEK ve GERİLETMEK için bir strateji izleyebilmektedirler.

c. Bazı durumlarda yukarıda belirtilen farklı stratejilerin her ikisi birden geçerli olabilir. Bu daha çok kukla ve/veya büyük bir gücün uzantısı durumuna düşmüş ve KULLANIŞLI HALE GELMİŞ ülkelerin başına gelebilir.

5-Liderlerin ve/veya toplumların tutkularını ve korkularını istismar etmek maksadıyla kullanılan yöntemler ve araçlar nelerdir?

a. Yöntemler: Bir savaş alanı olarak insan zihni, zihinlerin bombardımanı, savaşın zihinlerde sürdürülmesi, (Mücahit Gültekin,2016, Algı Yönetimi ve Manipülasyon s.11). Yalan söyleyerek, gerçeği gizleyerek, resmin sadece bir parçasını göstererek, duyguları kullanarak, aşağılama ve provokasyonla, yanlış olana yönlendirerek, beyin yıkayarak, duygusal şiddet (korkuları kamçılama) uygulayarak, mahrum bırakarak, egoyu okşayarak (tutkuları kamçılama) manipüle etmek (hareket vermek, harekete geçirmek, yönlendirmek, etkilemek ve kontrol etmek) ve şantaj gibi yöntemler söz konusudur.

b. Araçlar: Yukarıda belirtilen etkilerin insan zihninde oluşturulması ve arzu edilen eylemlere veya eylemsizliklere dönüştürülebilmesi için kullanılan temel araç söylemdir, telkindir ve/veya propagandadır. Bunları hedef alınan lidere ve/veya kitlelere iletmek için kullanılan araçlar ise çok çeşitlidir. Farklı kisvelere (danışman, uzman, temsilci vs. ) bürünerek doğrudan lidere, liderin çok yakınında bulunan kişilere, devletin stratejik karar alma mekanizmalarında görev yapan kişilere ve devletin stratejik kurumlarına nüfuz edebilen gizli etki ajanları; siyasi partilerde, diğer sivil toplum örgütlerinde (meslek kuruluşları, tarikatlar vs.), yüksek eğitim kurumlarında, çeşitli düşünce kuruluşlarında, medyada açık ve/veya örtülü faaliyet yürüten etki ajanları; medya ürünleri; devletler arasında gerçekleşen resmi ve gayri resmi temaslarda ve uluslararası toplantılarda yetkililer ve/veya çeşitli uzmanlar tarafından verilen açık ve/veya örtülü mesajlar ve kamuya yapılan duyurular.

İKİNCİ BÖLÜM: GEÇMİŞTE YASANMIŞ OLAN VE GÜNUMÜZDE CEREYAN ETMEKTE OLAN ÖNEMLİ SİYASİ OLAYLARDAN DİKKAT ÇEKEN ÖRNEKLERİN İNCELENMESİ (OLGULAR VE BULGULAR)

OLGU - 1. Osmanlı'nın gerilemesi ve savaşlarda yenilmeye başlaması ile peş peşe yaşanan felaketler sonrasında aranan kurtuluş çareleri döneminde (Milli Kurtuluş Mücadelesi öncesi) dayatılan siyasi, ekonomik ve askeri alandaki düzenlemeler ve Batılı devletlere tanınan imtiyazlar; Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa üçlüsünün Birinci Dünya Savaşı ve Almanya ile ittifak macerası; Ülke topraklarının düşman işgaline uğradığı koşullarda Padişahlık yönetiminin (Saltanatın) ve Halifeliğin varlığını sürdürme tutkusu ve bunları kaybetme korkusu: Bu dönem tarihimizin büyük acılar ve felaketler döneminin bir parçasıdır. Osmanlı'nın o dönemdeki rakipleri ve hasımları (hem Batılı devletler hem Çarlık Rusya’sı) tarafından hem korkular hem tutkular sürekli kamçılanmıştır; bazen açıkça bazen sinsi telkinlerle. Kabul etmek gerekir, ki bu telkinler önemli ölçüde hedefine ulaşmıştır. Felaket günlerinde saltanatın ve halifenin kendi iktidarlarını sürdürme tutkusu ve kaygısı ile hareket etmeleri, sözde aydınların ise kurtuluş çaresi olarak dönemin güçlü devletlerinden olan Britanya Krallığının veya ABD'nin himayesine(mandasına) girmek gibi bir zillete düşmüş olmaları bunun kanıtı değil midir? O dönemde bu vahim tabloyu en iyi analiz edebilen, bu tabloya isyan ederek en doğru kurtuluş mücadelesi stratejisini oluşturabilen, bu stratejiyi büyük bir cesaret ve kararlılıkla uygulayabilen ve zafere ulaştırabilen yiğit ve dâhi Türk Mustafa Kemal değil midir?

OLGU- 2. Türkiye'nin NATO'ya giriş sürecinde, Rus yayılmacılığından kaynaklanan kaygı ve o dönemdeki siyasi liderlikte var olan gelişmiş Batı’nın bir parçası olma tutkusun önemli rol oynaması ve ABD'nin ağır koşullarının kabul edilmiş olması. Aslında iki kutuplu dünya düzeni kurulması sürecinin başında yapılan paylaşım müzakerelerinde Türkiye’nin Batı'ya ait olması gerektiği konusunda varılan uzlaşmanın bir tezahürü gerçekleşmiştir. Nitekim “Kenar Kuşak Ülkeleri’nin Batı'ya ait olması ve Rusya’nın bu kuşak ile sınırlanması bunu kanıtlamaktadır. O dönemde Türkiye'deki yönetimin özellikle kaygılarının sömürüldüğü ve esasen Osmanlı döneminden kalma Batılılaşma Tutkusunun istismar edildiği kabul edilmelidir. Burada vurgulanması gereken konuyla bağlantılı önemli bir husus ise; Mustafa Kemal Atatürk tarafından ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİNİN ÜZERİNE ÇIKMA olarak ifadesini bulan dinamik idealinin ve gösterdiği hedefin, Atatürk’ün vefatı sonrası dönemde bir Batılılaşma olarak Türk halkına benimsetilmeye çalışıldığı gerçeğidir. Bu da ayrı bir istismardır ve kötüye kullanma örneğidir. Bir nevi tuzaktır.

OLGU- 3. Soğuk Savaş dönemi sonrasında, Küreselci Aklın gelecek perspektifi ile kurduğu oyunun bir oyuncusu olmaya Çin liderliğinin razı olması, Çin liderliğinin korkularından ve tutkularından kaynaklanmıştır: Bir buçuk milyara yaklaşan nüfusun ihtiyaçlarına mevcut sistemin cevap verememe kaygısı, komünist rejimin meşruiyetinin sorgulanması ve rejimin Rusya'daki komünist sistem gibi çökme korkusu (bugün de geçerlidir) Komünist Çin'in Kapitalist sisteme geçmesinde önemli rol oynamıştır. Çin usulü Kapitalist Sisteme geçişin küresel bir güç olmak için Çin yönetimi tarafından bir fırsat olarak görülmesi sağlanmıştır. Sonuç olarak, Çin yönetiminin yapılan telkinlerle tam olarak aldatma olmasa dahi bu yöndeki bir tercihe zorlandığı söylenebilir. Çin halkının ödediği bedel dikkate alındığında aslında Çin'in kullanıldığını söylemek abartılı olmayacaktır. Çünkü günümüzde ABD tarafından Çin'in yükselişini durdurma konusunda son derece kararlı adımlar atıldığına şahit olmaktayız. Çin yönetiminin kapitalist sisteme geçişten bugüne kadar hangi ölçüde faydalandığı ayrı bir tartışma konusudur ve konumuzun dışındadır.

OLGU- 4. New York’taki Dünya Ticaret Merkezinin de aralarında bulunduğu Amerika’daki bazı hedeflere 11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen terör saldırıları üzerinden, ABD halkının ve dünya kamuoyunun korkuları ve tutkuları istismar edilerek; ABD başkanının ilan ettiği “Haçlı Seferi" ile Irak'ın ve Afganistan’ın korkunç bir yıkıma uğratılarak işgal edilmesi meşrulaştırılmıştır. Aslında ABD’nin güç kaybetmesine neden olacak bitmeyen savaşların içine çekildiği sonradan yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılmıştır. Bir anlamda aslında tuzak olan şey fırsat olarak gösterilmiştir.

OLGU-5. Milli Yemin (Misakı Milli) ve Körfez Savaşında “bir koyup üç alma" tutkusu: O dönemde medyada ve açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre, ABD yönetimi ve ABD üst düzey güvenlik bürokrasisi yetkilileri Türkiye'yi Irak'ta Kuzeyden yapılacak bir askeri harekâta zorluyorlardı; ABD Ordusunun güneyden yapacağı harekâta paralel olarak. ABD'li yetkililerinin Türk makamlarına farklı kanallardan bunu telkin ettikleri ve bir tuzağa çektikleri aslında çok açıktı ve bunu ilk kavrayan Türk yetkili zamanın Genelkurmay Başkanı olmuştu. Zamanın Cumhurbaşkanı ABD'nin telkinlerine inanarak Türk ordusunun komşu Irak topraklarına emperyalist bir güç ile birlikte girmesini ordudan talep ediyordu; Genelkurmay Başkanı istifa etti ve bu gerçekleşmedi. O günlerde yabancı medyada yayınlanan bazı analizlerden bir algı operasyonu yapılmakta olduğu aslında çok açıktı: Mealen, “Türkiye'nin önünde fazla bir seçenek yoktur. Türkiye kendi sınırları dışında güneyindeki ülkelerde yaşayan Kürtlerin bulunduğu bölgeleri kendi topraklarına katarak ya büyüyecek ya da kendi ülke sınırları içerisinde Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri kaybederek küçülecek." Türkiye'nin ve komşu ülkelerin ortak düşmanlarının içimizdeki etki ajanları vasıtasıyla ve/veya kapalı kapılar ardında doğrudan yürüttükleri temaslarda yaptıkları telkinlerde hem tutkuları hem korkuları doğrudan ve dolaylı olarak kamçıladıkları ve sömürdükleri çok açık değil midir? Zamanın cumhurbaşkanı, yabancı güçlerin ve danışmanların yaptığı telkinlerin tesirinde kalarak, “Terör sorununun çözülmesi için federasyon(seçeneği) dahil kamuoyunda tartışılmalıdır”, dememiş miydi? Sonuç olarak, o dönemde hasımlar tarafından kurulan Tuzaklar kendisine bir Fırsat olarak gösterilmiştir, demek abartılı olmayacaktır.

OLGU - 6. PKK/YPG/PYD Terör örgütünün bölgede bir terör devleti kurma hayali ve bu hayaline ulaşmak için  şiddet ve teröre başvurması; maşa ve kukla olması durumu: Binlerce yıllık ortak geçmişi olan Türklerin, Kürtlerin ve Arapların oluşturduğu müşterek kültür ve kemikleşmiş bir arada yaşama ve ortak gelecek arzusuna rağmen; Batılı sömürgeci güçlerin “böl, parçala, zayıflat ve zenginliklerini (petrol ve diğer madenler) sömür” prensibiyle; Osmanlı'nın son dönemlerinde bölgeye attıkları FİTNE TOHUMLARI zaman içerisinde yeşermiş ve zaman zaman filiz vermiştir. Sinsi yöntemlerle devşirdikleri insanlarla vahşi terör örgütleri oluşturan bu Batılı Sömürgeci Güçler ve Siyonistler bir yandan bu kandırdıkları ve devşirdikleri insanlarda “özgürlük ve bağımsızlık" tutkusunu, diğer yandan vahşi terör eylemlerinden kaynaklanan bölge halkının korkularını kamçılayarak esasen bölge halklarını ve ülke yönetimlerini büyük bir tuzağa düşürmüşlerdir. Bölge halkı ve bölgedeki komşu ülkeler bu acı gerçeği görmelidir. Sömürgeci ülkeler daha güçlü olmak için kendi aralarında daha fazla birleşirken (Adı üzerinde Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Kuzey Atlantik Ülkeleri vs..) bölgemizi ve ülkemizi niçin daha fazla küçük parçalara ayırmak istemektedirler? Osmanlı'yı neden parçaladılar? Niçin düşünmüyoruz ve görmüyoruz? Bir arada birbirimize kenetlenmiş olarak barış ve istikrar içerisinde yaşamaktan ve daha güçlü olmaktan başka kurtuluş çaresi yoktur. Düşmanların hileyle telkin ettikleri TUTKULARIN ve KORKULARIN ESİRİ OLARAK TUZAĞA DÜŞMEK BÖLGENİN EN BÜYÜK FELÂKETİDİR.

OLGU- 7. Yunanistan'ın tarihsel “Büyük Yunanistan ideali (Megali İdea)” tutkusu ve diğer yandan güçlü Türkiye karşısında Başarısız Devlet (Failed State) durumuna düşme korkusu. Yunanistan’daki iktidarlar genellikle bu iki zaafın esiri durumundadır ve bu durum Yunanistan yönetimlerini kullanılmaya son derece elverişli duruma getirmektedir. Türkiye ile Yunanistan arasında iki ülkenin ortak menfaatlerinin bir gereği olan sağlam bir zeminde dostluk ve iş birliği geliştirmelerini istemeyen Türkiye'nin rakibi ve/veya hasmı durumunda olan diğer ülkeler (genellikle Batılı güçler ve İsrail) Yunanistan'ın bu durumunu çok iyi sömürmektedirler. Böylece Yunanistan'daki hükümetler tam anlamıyla tuzağa düşmektedirler; kendilerine yapılan telkinlerle Fırsatları Tuzak, Tuzakları ise Fırsat olarak görmektedirler.

OLGU- 8. Sahip olduğu petrol gelirleri ile bir dönem güçlenen Arap milliyetçisi Saddam Hüseyin'in Arap dünyasının lideri olma tutkusu ile önce İran'a saldırması ve sonra Kuveyt'i işgal etmesinin örtülü olarak teşvik edilmesi: Saddam'ın ihtirasları BATI tarafından desteklenerek körüklenmiş ve nihayetinde Kuveyt petrollerine sahip olmak için durumu bir fırsat olarak okuması sağlanmış ve tuzağa düşürülmüştür.

OLGU-9.Türkiye'de 2000’li yılların başlarında, AB'ye tam üyelik tutkusu ile başlatılan “Uyum Süreci" bağlamında dayatılan yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi, terörle mücadelenin zaafa uğratılması ve terör örgütlerinin bölgede her bakımdan güçlenmesine zemin hazırlayan uygun bir siyasi iklim yaratılması; müteakiben PKK terör örgütü ile pazarlık temelinde iyi niyetle yürütülen “çözüm süreci" tuzağına düşülmesi. Bu olguda da hem tutkunun hem korkunun istismar edildiği bir durum söz konusudur.

OLGU -10. Türkiye'deki  dönemin hükümeti  tarafından  Siyasi ve İdeolojik Tutkuların da yer aldığı programın hayata geçirilmesi maksadıyla, Oğul Bush'un başkanlığının son dönemi ve Obama'nın başkanlık döneminde,  ABD liderliğindeki Batı'nın desteğini almak için; ABD yönetiminin  “Büyük Ortadoğu Coğrafyasına Demokrasi ve Özgürlük Getirme ve Dönüşüm Projesi" olarak tanıttığı ve aslında bölgenin çok vahşi ve kanlı bir yıkım süreci olan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) tuzağına düşmek: “Arap Baharı” türbülansı ile bölge yeniden şekillendirildi. Böylece Körfez’deki Arap ülkeleri yönetimlerinin kendi rejimlerinin tehlikeye girdiği korkusu ile Türkiye’den uzaklaşması ve İsrail'e yakınlaşması, Mısır'daki halk tabanından yükselen demokrasi çabalarının darbe ile bastırılması. Bölgede Türkiye karşıtı bir cephe kurulmasına zemin hazırlanması ve “İbrahim Anlaşmaları” sürecinin başlaması. Suriye iç savaşı ile Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında ciddi bir darbe alması. Dönemin iktidar partisinin, o günün koşullarında “Fetullah Gülen Cemaati” denilen, fakat sonradan aşama aşama gerçek yüzü tam olarak ortaya çıkan hain ve istismarcı Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile ittifak kurmasının ve iktidarı paylaşmasının temelinde de tutkuların ve korkuların olduğu görülmektedir. Bir yanda iktidar olma, iktidarını sürdürme ve kendi ideolojisini hayata geçirme tutkusu, diğer yanda ise herhangi bir darbe yöntemi ile iktidarı kaybetme korkusu. ABD liderliğindeki Batı bu durumu çok iyi istismar etme fırsatı yakalamıştır. Öyle ki; hem hain FETÖ gittikçe güçlenmiş ve devleti neredeyse ele geçirecek konuma gelmiş, hem PKK terör örgütü güçlenmiştir. Tüm bunlar olurken, silahlı kuvvetlerin komuta kademesi (özellikle Deniz ve Hava Kuvvetleri) büyük darbe almış ve ülkenin kendini savunma refleksi âdeta felç olmuştur. Sonuç olarak; Türkiye hasımları ve rakipleri tarafından hem içeride hem dışarıda tam anlamıyla korkunç bir tuzağa düşürülmüştür. Tarihimizin o karanlık döneminde Tuzaklar Fırsat, Fırsatlar Tuzak olarak gösterilmiştir.

OLGU- 11.  İran rejiminin Şiilik üzerinden bölgeye yayılma ve hegemonya kurma rüyası, Irak ve Suriye coğrafyası üzerinden Akdeniz’e çıkış koridoru elde etme ve Akdeniz'e ulaşarak Batı'ya ve Afrika'ya Türkiye’den bağımsız ulaşma tutkusu ile birlikte İran'ın güvenliğini uzak derinlikten itibaren sağlama hedefi.  Başkan Obama döneminde İran yönetimine yeşil ışık yakıldığı ve cesaret verildiği söylenebilir. Dış müdahalelerle esasen iç savaş ortamına sürüklenmiş olan Suriye ve Irak'ta bir güç boşluğu oluşturularak bölge ülkeleri için bir mücadele alanı ve ortamı yaratılmıştır. Bu hem İran hem diğer bölge ülkeleri için kurulmuş bir tuzaktan başka bir şey değildi. İran yönetimi mevcut kaynaklarını kendi halkının refahı ve ekonomik kalkınması için kullanmak yerine, düşürüldüğü tuzak içerisinde ulaşılamayacak hedefler için boşa harcamış ve İran'ın neredeyse “başarısız devlet (failed state)” olmasına yol açmıştır. Bu örnekte daha çok İran yönetiminin tarihsel tutkusunun istismar edildiği ve tuzakların fırsat olarak gösterildiği çok açıktır.

OLGU - 12. Körfez ülkelerindeki Şii azınlık nüfus üzerinden İran’ın bölgedeki yayılmacı etkisinin ve “Arap Baharı” sürecinde Türkiye'nin bölgedeki etkisinin de katkı yaptığı; Arap devletlerindeki krallık yönetimleri üzerinde oluşturduğu gelecek korkusunun İsrail ile bir yakınlaşmaya kapı aralaması; İsrail hükümetlerinin bir devlet politikası haline getirdiği Siyonist idealler doğrultusundaki hukuk dışı uygulamalarını âdeta meşrulaştıran bir tutum içerisinde, ABD yönetiminin himayesinde “İbrahim Anlaşmaları” sürecini başlatmış olmaları sonucunda; Ortadoğu Coğrafyasındaki  Müslüman ülkelerin siyasi ve güvenlik alanında üçe bölünmesi durumu: Bu örnek durumda, bir taraftan Arap yönetimlerinin meşruiyetini ve iktidarını kaybetme korkusu kamçılanırken, bununla birlikte  dünya gündemindeki yeşil enerji ve yeşil enerjiye dayalı endüstriyel dönüşüm üzerinden petrolün öneminin kalmayacağı ve dolayısıyla petrol zengini bu yönetimlerin bir ekonomik çöküntü yaşayacağı kaygısı pompalanmıştır. İsrail'in “Start-Up Nation"(Yüksek teknolojiye dayalı buluşlar yapabilen ve yeni ürünler icat edebilen millet) propagandasının da katkısıyla, Arap sermayesi ile Yahudi teknolojisinin iş birliğinin Arap yönetimlerinin ekonomik gelecek kaygılarını giderebileceği faraziyesi zihinlere telkinle kazınmıştır. Bu alanda İsrail ile yapılacak iş birliğinin Arap yönetimlerinin güvenlik alanındaki kaygılarını ve korkularını da giderebilir faraziyesi de zihinlere kazınmıştır. Sonuç olarak; Arap yönetimlerinin SİYASİ, GÜVENLİK VE EKONOMİK KORKULARI ABD ve Siyonistler tarafından sömürülmüş ve TUZAKLAR kendilerine BİRER FIRSAT OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR.   

 OLGU- 13. Rusya'da Putin yönetiminin yeniden küresel güç olma ve Rus imparatorluğunu yeniden yaratma ideali ve tutkusu ile birlikte AB'nin ve NATO'nun Rusya'ya doğru genişlemesinin yarattığı baskıdan kaynaklanan güvenlik kaygılarının yol açtığı, Putin’in Ukrayna macerası: Halen sürmekte olan Ukrayna'daki savaş Rusya için tam bir yıpratma savaşına dönüşmüştür. Rusya büyük ölçüde Batı'dan tecrit edilmiştir ve her geçen gün daha fazla güç kaybetmektedir. Rusya bir tuzağa düşürülerek bitmeyen savaşların içerisine çekilmiştir. Ukrayna'daki bu savaşın hem bölgeyi hem küresel ölçekte dünyayı şekillendirme potansiyeline sahip olduğu görüşü oldukça yaygın bir görüştür. Başkan Putin liderliğindeki Rusya yönetiminin yeniden Rus İmparatorluğu’nu Yükseltme tutkusunun rakip veya hasım güçlerin içerideki etki ajanlarının telkinleriyle ve/veya dolaylı yöntemlerle kamçılanmış olabileceği ihtimali kuvvetle muhtemeldir. 

OLGU- 14. ABD ve Birleşik Krallık ortaklığının Putin'in Ukrayna macerası üzerinden AB ülkelerinin korkularını istismar etmesi (Rus yayılmacılığı karşısında savunmasız olduklarını hatırlatmak) ve tuzağa düşürmesi ve böylece küresel güç mücadelesinde uygulamaya koydukları “Grand Strateji’nin Avrupa ayağını gerçekleştirmesi. Genel anlamda ABD'nin halen uygulamakta olduğu küresel ölçekteki stratejinin Kontrollü Kaos Stratejisi olarak nitelendirildiği dikkate alındığında karşımıza yine korkuların istismarı çıkmaktadır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: YAPILAN TESPİTLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE ÇIKARILAN DERSLER

1- Birey, toplum ve devlet hayatında; bireyler, devletler ve diğer güç odakları tarafından hasımlarına ve rakiplerine karşı yürüttükleri güç mücadelesinde; tutkuların ve korkuların çok önemli olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aktörlerin, çok özel bir mücadele alanı olan zihinlerde yürütülen savaşta, bu iki zaafı istismar ettikleri de çok net bir şekilde ortadadır.

2- Rakip ve/veya hasım güçler kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için hedef ülkede iktidarı ve gücü elinde bulunduranların kendine taraftar olmasını arzu ederler. Eğer bu mümkün olamıyorsa, istismar edilmeye ve kullanılmaya elverişli olanların iktidarda ve kritik makamlarda olmasını isterler. Konuyla ilgili olarak, tutkuları ve korkuları olan kişiler de diğer zaaflarla (bilgisizlik, yeterli deneyime sahip olmamak, zayıf veya kusurlu bir aidiyet duygusu, düşkünlük vb..) birlikte istismara ve kötüye kullanılmaya elverişli olan kişiler arasındadır.

3- Tutkuların ve korkuların rakip veya hasım güçler tarafından istismarıyla bir milletin iradesinin ve geleceğinin esir alınmasına fırsat verilmemelidir. Bu aynı zamanda bir sistem, bir kültür ve eğitim meselesidir. Milli İstihbarat Gücü (Süpürgeci, Kasım 2022, Küresel Mücadelede Büyük Resim, Sf.41-55)nün oluşturduğu güvenilir İstihbarat Ürünlerine dayanarak aklın ve bilimin rehberliğinde yürütülen sistematik çalışmalarla milli çıkarlar belirlenmeli, milli politikalar oluşturulmalı ve zamanın ruhuna uygun olan gerçekçi stratejiler izlenmelidir. Böylece hasım güçlerin etki ajanlarının telkinlerine aldanarak; TUZAKLARI FIRSAT, FIRSATLARI TUZAK olarak görmekten korunmak gerekir.

4- Konu bağlamında, istihbaratın ve özellikle insan istihbaratının önemi büyüktür. Rakip veya hasım ülkelerin ve diğer devlet dışı güç odaklarının hedef ülkedeki sivil toplum kanaat önderleri, mevcut ve potansiyel siyasi liderler ve devletin stratejik karar mekanizması içerisinde yer alan üst düzey sivil ve asker bürokratlar hakkında ve bu belirtilen kişilerin yakın çevresi hakkında açık kaynaklardan ve/veya insan istihbaratı ile (gizli ajanları, resmi temsilcileri vb.) topladıkları bilgiler ışığında oluşturdukları Biyografik İstihbaratın önemli rol oynadığı bilinmektedir. Wikileaks Belgeleri de bunu kanıtlamaktadır. Biyografik İstihbarata karşı ve Etki Ajanlarına karşı aktif ve pasif tedbirler geliştirilmelidir. Aktif tedbirler olarak Önleyici ve Mücadele Uygulamaları öne çıkarken; pasif tedbirler içerisinde görülen, bireylerin ve kurumların eğitilerek bilinçlendirilmesi kritik öneme sahiptir.

5- İkinci Bölüm ’de yapılan incelemeden de anlaşılacağı üzere, yapılan açık ve örtülü telkinlerle (tutkuların ve/veya korkuların kamçılanması); siyasi liderler ve/veya karar alma mekanizmaları üzerinden etkileyerek; hedef alınan ülke iradesini yönlendirmek, terörle büyük acı yaşatarak sağlıklı bir değerlendirme yapmaktan ve gerçekçilikten uzaklaştırmak, meşruiyetten uzaklaştırmak, inisiyatifi kaybettirmek, tuzağa çekmek, köşeye sıkıştırmak, maceraya sürüklemek ve/veya çıkarlarını korumasına engel olmak, caydırmak ve geriletmek güdülen amaçlar arasındadır.

6- Bu yazının konusu kapsamında yukarıda ele alınan kavramlar, yapılan inceleme (olgular ve bulgular) ve çıkarılan sonuçlar bağlamında vurgulanan hususların hepsi esasen; Dış Siyaseti destekleyen faaliyetler olarak, Stratejik Aldatma, Psikolojik Harekât, İstihbarat Operasyonları ve moda deyimiyle Algı Yönetimi içerisinde yer tutan bir bölümdür; bütünün bir parçasıdır.

7- Eğer zaaflarınız var ise hiç şüphe yok ki rakipleriniz veya hasımlarınız tarafından bu zaaflar mutlaka istismar edilecektir ve tuzağa düşürmek için kullanılacaktır. Tarihimizde yaşanmış önemli olaylara ve günümüzde bölgemizde yaşanmakta olan gelişmelere mutlaka bu pencereden de bakalım. Hatta iç siyasi gelişmelere de zaman zaman bu pencereden mutlaka bakalım. Defalarca aynı tuzaklara yakalanmayalım ve irademizi başkalarının kontrol etmesine fırsat vermeyelim. Akıllı güç olmak en uygun tedbirdir.

  

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA