Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

İslamofobyanın Çirkin Yüzü Michel Houellebecq ve Benzerleri

* Köksal Çiftçi

İslamofobyanın Avrupa ve Fransa’da ulaştığı tehlikeli boyutları bilmeyen yoktur.

Bizim dikkatleri çekmek istediğimiz konu bu nefretin kaynağı ile ilgilidir.

Müslümanları hedef alan bu hastalıklı bakış açısının faturası halkın alt tabakalarına kesilir.

Cehalet, önyargı, yoksulluk gibi sosyokültürel ve ekonomik başlıklar sebeb olarak gösterilir.

Bu düşüncenin sorgulanması gerekiyor.

Zira böylesi büyük günah zavallı bir keçinin sırtına ağır gelir.

Belli çevrelerden ısrar ve istikrarla gelen açıklamalar balığın baştan koktuğunu rahatlıkla ortaya koyuyor.

“Büyük” İslamofobikler

“Dayanıklı olmalıyız ve İslamofobik olarak görülmekten korkmamalıyız..”
Bu cüretkar cümlenin sahibi kim?

Elizabeth Badinter yazar, feminist, filozof, işkadını ve kendi deyimiyle İslamofobik.

Bu kalabalık sıfatlara birde “Robert Badinter’in eşi” diye ilave etmeliyiz.

Etmeliyiz çünkü adı geçen beyefendi saygın bir siyaset ve hukuk adamı.

1981 ile 1986 yılları arasında Adalet Bakanı olarak görev yapmış ve Fransa’da idamın kalkmasına öncülük etmişti.

1986’dan 1995’e kadar Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapan Robert Badinter’in hanımefendiyle paralel düşündüğünü söylemek mümkün.

Daha doğrusu bayan Badinter bay Badinter’in paralelinde düşünüyor ve saygınlığını büyük ölçüde evlilik isminden alıyor demek lazım.

Bunları, Feminist Elisabeth (Vernon) hanımın had ve hudutsuz kibirini incitme pahasına demeliyiz.

Şu vurguyu yapmadan geçmeyelim.

Günümüz Avrupa’sında, linç edilmeyi göze almadan, hiçbir babayiğit çıkıp: “sıkı durmalıyız, dayanıklı olmalıyız ve antisemit olarak görülmekten korkmamalıyız”  diyemez, dedirtmezler!

Alain Jackubowics rahatlıkla “İslamofobya bir haktır” (France İnter Kasım 2012) diyebiliyor.

Avukat kimliği ile bilinen bu zat 31 Ocak 2010 - 6 Kasım 2017 tarihleri ​​arasında Licra'nın yani Irkçılık ve Anti-Semitizme Karşı Uluslararası Ligin başkanıydı.

Anlaşılan o ki beyfendi bir yandan Antisemitizm ile mücadele ederken diğer yandan İslam düşmanlığını körüklemeyi vazife edinmiş.

Önde gelen radyo ve televizyonların aralarında paylaşamadıkları polemikçi Eric Zemour:

“Kuran'ın hangi sayfasını açarsan, şöyle yazılır: Yahudileri öldürmeli, Hıristiyanları öldürmeli.”

Haziran 2014’te sarfettiği bu sözlerden birkaç ay sonra hızını alamayarak “DEAŞ İslamiyeti harfiyen uygulamaktadır..”açıklamasını yapmıştı.

Fransız gazetecilerin duayenlerinden Philippe Tesson

Bu “parlak ve ışık şaçan” kişiliği anmadan geçmek haksızlık olur.
Kalitesini ve kalibresini, bütün ihtişamı ile, nezaket ve ölçü dolu, şu cümlesi ortaya koyuyor:

“E! Bugün Fransa’ya pislik (kullandığı esas sözcük “bok”) getiren Müslümanlar değil mi? biri bunu söylemeli”.
(Ocak 2015 radyo Europe 1)

Beyfendi kahramanlığının dikkatlerden kaçmasını istemiyor tabi.
Öyle ya herkesin sustuğu yerde kendisi haykırıyor!!

Yaşlılığın bazı insanların, hem özünü hem yüzünü, ne derece dejenere edebilirmiş diye düşündüren, “ey Azrail iki randevu arasına bir Philippe Tesson sığmaz mıydı dedirten” bu zatı muhterem Fransa’da hürmet edilen saygı duyulan birisidir.
Acı olanda bu zaten.

Yetmez diyenler varsa, buyurun sevimli bir hanımefendiye kulak verelim

“İslam ve Muhammed’e inananlar 21. Yüzyılın vebasıdır...tereddütsüz, her türlü imkanlar ile, her şekilde, onlar ile savaşıp onları yok etmeli”.
(Tweeter)

Kanı donduran bu “hükmün” sahibi, o zaman (Ocak 2014) Ulusal Cephe Partisinde, siyaset yapan bayan Chantal Clamer.
Bu zihniyetin iktidara gelme durumunda neler yaşanabileceğini siz düşünün.

Devam edecek olursak bu utanç listesi uzar gider hatta listelikten çıkıp kabarık bir “Özel İsimler Sözlüğüne” dönüşebilir.

O yüzden fazla uzatmadan “iyisini sona” sakladığımızı belirterek Fransız Edebiyatının “yüz akı” Michel Houellebecq’e özel bir parantez açmalıyız.

“Tek Dişi Kalmış Canavar’ın” Tükenmeyen nesli

Hani deriz ya bazı insanlar için “güzellikleri yüzlerine vurmuş” diye.

Adı geçen kişi bu deyime tam zıt bir örnek.
Yani çirkinliği içten dışarıya katlanarak yansımış birisi.

Ne demek istediğimizi anlamak için yazdıklarını okumak ve birkaç resmini görmek yeterli olacaktır.

Yazdıklarından ve söylediklerinden örnekler vereceğiz aşağıda.

Resmilerini, yürekleri sağlam olanlar, arayıp bulabilirler.

“...Kiminle ne halt edecekse etsin hiç umurumda bile değil..” diyor kendisini çocuk iken terk eden 83 yaşındaki anası.

Michel bey öyle alt kalacak biri değil ve
Hakaret hatta küfür ile karşılık veriyor kadıncağıza, “Moliere Dilinin” çok ödüllü asi çocuğu.

Yazılanlara göre annesinin ismi kamuoyunda duyulmadan önce onun hakkında soru sorulduğu vakit “öldü” deyip geçiyormuş.

İşte bu patolojik kişiliğe sahib yazar hıncını İslamdan çıkartmaya kararlı gibi görünüyor.

Eylül 2001’ de konuyla ilgili derin bir analiz sunmuştu:
“Dinler arasında yine en aptalı İslam’dır.”

Bu beyandan kısa bir zaman sonra Le Figaro gazetesindeki demeçinde şu ifadeleri yer alıyordu:

"Kuran'ı okumak iğrenç bir şey. İslam doğar doğmaz, dünyayı kendisine boyun eğdirme arzusuyla dikkat çekiyor. Onun doğasında boyun eğdirmek var.
İnsanları mutsuz eden, hoşgörüsüz, savaşçı bir din.”

Yıllar geçmiş, “...tüyleri dökülmüş. Kulakları bükülmüş, Dişleri de sökülmüş...” (O. Arif)
ama ne fayda. Kalemini İslam düşmanlığına adamıştır bir kere.

Aldığı edebiyat ödülleri, kavuştuğu ün ve toplumun bir kesiminde gördüğü kabul, onu daha kullanışlı ve etkili hale getirmişti.

7 Ocak 2015’te Michel Houellebecq’in politik kurgu türünde altıncı romanı yayınlandı.

“İtaat” (Soumission) isimli kitap

Müslüman Kardeşliği Partisinin (Fraternite Musulmane) Genel Başkanının Cumhurbaşkanı seçildiği yakın geleceği anlatıyor.

Eserin özeti şöyle:

Fransa’nın 2022 başkanlık seçimleri öncesi yaşanan bazı sosyal ve politik gelişmeler , yeni bir siyasi partinin akıllı ve karizmatik bir liderini oylama sonrası iktidara getirir.

"Müslüman Kardeşliği " adlı yeni partinin genel başkanı, E.N.A (Ecole Natıonale de l’Administration) mezunu Mohammed Ben Abbes, geleneksel siyasi partilerin desteğiyle Devlet Başkanı seçilir

Söz konusu destek, Marine Le Pen’in başkanlık ettiği aşırı sağcı, o zaman ki adıyla, Ulusal Cephe Partisine, karşı verilir.

Kurgunun en saçma ve aynı zamanda en sinsi öngörülerinden biri tamda bu.

Güya sağdan sola kadar, bütün siyasi partiler, Marine Le Pen’i engellemek adına İslamcı ve Selefi bir partiyi destekleyecek.

Okurun alması gereken mesaj net basit. Ülkede laik falan kalmayacaktır bu gidişle, Sizin değerlerinize sahip çıkacak sadece Marine Le Pen vardır, diğerlerinin hepsi düşmanla işbirliğine hazır hainlerdir. Hikayede İslamcı Cumhurbaşkanı, Başbakan olarak Françoıs Bayrou görevlendiriyor (Hiristiyan Demokrat ve en ılım Fransız siyasetçilerinden biri).
Bayrou böylece hem hedef gösteriliyor hem itibarsızlaştırılıyor.

İşlenen tez belli. Hızla ve engellenemez bir şekilde İslamlaşan bir Avrupa’nın içinde İslamlaşan bir Fransa.

Çıktığından kısa süre sonra Fransa’nın yanı sıra Almanya ve İtalya gibi ülkelerde satış rekorları kırdı “İtaat”.

Bir “deli saçmasının” tüm özelliklerine sahip eser sanki bir sipariş yahut talimat üzerine kaleme alınmış.

Bu iddiamızı destekleyen şu noktalara dikkat çekeriz:

Piyasaya sürme esnasında reklam amaçlı yapay polemiklerden, yayınlanmasının aynı gün (7 Ocak 2015) gerçekleşen “Charlie Hebdo” saldırısına denk gelmesine kadar ilginç rastlantılar mevcut.

Yıkıcı etkisini katlamak istercesine NYT Gazetesi tarafından 2015’in en “Kayda Değer Eserlerinden” biri diye sunulması..

Edebiyat eleştirmeni Pierre Assouline şöyle der: “kitapları seçerken onları koklarız”.

Michel Houellebecq’in “İtaati” çok ağır ve rahatsız edici bir kokuya sahip.

Kin ve nefret karışımından meydan gelen bu koku ne yenidir nede Houellebecq’in ağzıyla sınırlıdır.

Faşizan çevrelerin entelektüel mutfaklarından sızıyor ve yayılıyor aslında.

Nefretin Teorisi

Aşırı sağcı yazar Renaud Camus’nün 2011 tarihli bir eserde gündeme getirdiği “Büyük Değişim Teorisi” Avrupalıları bir Medeniyet Çatışmasına hazırlıklı olmaya çağırıyor.

Peki ne diyor kısaca bu büyük değişim teorisi?

Fransa ve Avrupa nüfusunun, aslen Kara Afrika ve Mağrip’ten gelen, Avrupa’lı olmayan çoğunluklu bir nüfus içinde eriyip kaybolma süreci başlamıştır.
Bu nüfus değişikliği, beraberinde medeniyet değişikliği getirir.
Avrupanın siyasal, entelektüel ve medya seçkinleri, kimi ideolojik kimi ekonomik çıkarlar uğruna bu süreci destekler.

Bugün Fransa genelinde sayıları giderek çoğalan, ırkçı ve şiddet yanlısı, Kimlikçiler (Les İdentitaires) bu sözde “Büyük Değişime” karşı mücadeleye hazırlandıklarını gizlemiyorlar.

Üst Akılın Tehlikeli Oyunu

Nihilizmin beşiği Avrupa’da, bu tür söylemlerin nasıl sonuçlandığını en iyi Yahudiler bilir.

Bugün itler sürüsüyle birlikte havlamayı marifet sayanlar, bir zamanlar ağlayacak duvar bulamıyorlardı.
Hatırlatmakta fayda var.

Sonuç olarak, Müslümanlara karşı beslenen nefret kaynaksız, irrasyonel ve karmaşık etkenli olmayıp; tam aksine belli bir akıl ve mantık içinde bilinçli şekilde topluma yayılmaktadır.

Yukarıda verilen örneklerinden anlaşılacağı üzere, bu kirli senaryonun ne figüran oyuncuları ne de başrol aktörleri eksiktir.

Medeniyetleri çatıştırmak isteyen herkes Voltaire’nin şu tespitini hatırlamalıdır:

“Hoşgörü, hiç bir savaş tetiklememiştir; hoşgörüsüzlük, yeryüzünü katliamlarla kaplamıştır”.