Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

İttihat ve Terakki’nin Ermenilerle İttifakı ve Yol Ayrımı

*Bu yazı 27/03/2023 tarihinde yazılmıştır.

Prof.Dr Tevfik ERDEM/SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü

 

Her biri müthiş derecede vatansever aynı derecede Batılılaşma ve laiklik taraftarı olan İttihatçılar, yakın siyasi tarihimizin en çok yargılanan insanları olmuşlardır. Tabii bu arada bir eylem ve düşünme biçimi olarak ittihatçılığın birçok açık-gizli hayranının olduğunu da bilmek lazım, vatanseverlik hikâyesinden dolayı.

Atilla İlhan’ın meşhur Kim Kaldı adlı şiirinde, hayranlık şöyle dillendirilir;

“Kim kaldı ittihat ve terakki'den,

jöntürkler ki - `hariçten
evrak-ı muzırra celbederlerdi' -
o fedailer ki barut öksürürler …

 

Aşırı Batıcı İttihatçıların iyi niyetli vatanseverlikleri bazen iyi niyetli sonuçlar ortaya koymaz. Bu aslında düğmenin baştan yanlış iliklenmesiyle ilgilidir. Bu yanlış düğmenin iliklenmesi de Batı karşısında yenilgiler alan, Batı Avrupa devletleri tarafından 1815 Viyana Kongresi kararları ile dışlanan, Balkanlar ve Kafkaslardan dışarıya çıkarılan Osmanlı Devletine karşı Avrupa’da itirazlar geliştiren Jön Türklerin sistem değişikliği için izlediği yanlış yoldan kaynaklanır. Ancak onlar için de sistemi içerden değiştirmenin zorluğu karşısında nefes alınabilecek bir alan olarak Batılı devletlerin “özgür kamusal alanları”nda (!) Osmanlıya karşı muhalefet edebilme imkânının bulunması, rejim değişikliği için dışsal bir konumlanmayı gerektirir. Bu konumlanmadaki müttefikleri ise sadece yanlış düğme ilikleme ile açıklanamaz çünkü bu müttefikler Ermenilerdir ve Ermeniler kendilerinin Osmanlıdan bağımsızlığını elde etme sırası geldiğine inanan son etnik topluluktur. Ancak burada esas olan despot bir kan emicinin iktidarına son vermektir. Eğer despot hükümdar tahttan indirilirse Türkiye’deki tüm sorunlar sona erecektir. Bunun için de ittihatçılar Ermeniler dâhil tüm muhaliflerle işbirliği yaparlar. İttihatçıların meşhur sloganları, “Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet, Adalet” Fransız Devrimi’nin esintilerini taşır.

Her türlü sorunun bir devrim sonrasına tehir edildiği İttihatçıların tarzı tıpkı Ali Babacan’ın 23 Mart 2023 tarihli İkinci Yüzyıl İzmir İktisat Kongresi’ndeki tarzına benzer.

O kadar naif bir konuşma yapıyor ki Ali Babacan. Tamam, seçim sonrası yani despot hükümdar (Erdoğan) tahttan indirildikten sonra her şey güllük gülistan olacaktır.

“-Nereden başlamak gerekiyor? Burada evet 2 bin 300 madde yazmışız ama nereden başlamak gerekiyor diye sorsanız cevabım ne olurdu biliyor musunuz?

Özgürlükler. İfade özgürlüğü basın özgürlüğü.

Ve bunu yapmak inanın o kadar hızlı olacak ki.

İlk 90 dakika. İnşallah Sayın cumhurbaşkanımız (Kemal Kılıçdaroğlu. T.E.) yemin töreninden sonra herhalde bir konuşma olur diye tahmin ediyorum. Ben şöyle 3 tane cümle önereceğim kendisine. Takdir kendisinin olabilir ama.

Ey basın mensupları, köşe yazarları düşünürlerimiz yazarlarımız, çizerlerimiz şöyle derin bir nefes alın artık özgürsünüz’. Bu kadar.

Yargının bağımsızlığı mı?

Dönüp hâkimlerimize savcılarımıza ‘değerli hâkimlerimiz değerli savcılarımız artık rahat olun anayasaya yasalara bakın vicdanınızın sesini dinleyin. Kararlarınızı alın.’ Bu kadar.

Yargının bağımsızlığı bu kadar basit inanın.”

 

Sayın Babacan’ı, her türlü sorunun çözümünü kapitalizmi ortadan kaldıran sosyalist bir devrim sonrasına tehir eden inançlı bir Marksist’ten daha kesin inançlı hale getiren bu naifliği anlamak gerçekten çok zor. Hangi hayal dünyası bunu ona söyletiyor anlamak hakikaten zor.

İşte İttihatçıların da böyle bir hayal dünyaları vardı. Abdülhamit, o kızıl sultan tahttan indirildi mi, Müslüman, Hristiyan, Yahud… herkes kardeşçe yaşayacaktı. Etnik çatışmalar, ayrılıkçı hareketlerin hepsi bitecekti. Ermeniler de Osmanlıydı, vatanseverdiler, Türkiye’nin iyiliği için çalışıyorlardı. Tek sorun Abdülhamit idi. Bir iktidar değişikliği bir anda sihirli bir dünyayı ortaya çıkaracaktı... Ancak onların hayal etmediği, düşünmedikleri Abdülhamit sonrası ne olacağına dair bir senaryolarının olmamasıydı. Sadece bu değil Batılıların düvel-i muazzamanın Osmanlıya dair nasıl bir politika izleyeceklerini hayal bile edemiyorlardı. Kim derdi ki İtalyanlar Trablusgarp’ı işgal edecek. Kim derdi ki Avusturya Macaristan Bosna Hersek’i ilhak edecek, Girit Yunanistan’a katıldığını ilan edecek, Bulgaristan bağımsızlığını ilan edecek ve coşku yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakacak…

Ancak batıda zaten Osmanlı için farklı farklı senaryolar çizilmişti bile.

Önce özerklik sonra müstakil devlet olmaya doğru giden ayaklanmaların ilki 1804’de Sırplarla başlasa da, Osmanlıdan ilk bağımsızlık, İngilizlerin desteğiyle 1821’de ayaklanan ve 25 Mart 1830’da devletlerini kuran Yunanlılar tarafından gerçekleştirilir. Bunu daha sonra Rusların kışkırtması ve desteğiyle Sırp, Romen, Bulgar ve Karadağ ayrılıkçılığı takip eder.

Osmanlıdan ayrılan her bir etnik topluluğun arkasında bir büyük devlet vardır. Bu ayrılık önce özerklik sonra da bağımsızlığa doğru evrilir.

Ermenilerin ayrılıkçılık hikayesi ise, Balkanlar’daki ayrılıkçılıkla Osmanlı’nın Balkanlardaki varlığının neredeyse yok denecek kadar azalması ve 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşmasının 61. Maddesinin hayata geçirilmesiyle başlar. 61. Madde, gerçekte Vilayet-i sitte denilen bölgede Ermenilerin haklarının gözetilmesini hedefler: “Osmanlı Hükümeti, halkı Ermeni olan vilayetlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı yapmayı ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı huzur ve güvenliklerini garanti etmeyi taahhüt eder ve bu konuda alınacak tedbirleri devletlere bildireceğinden, bu devletler söz konusu tedbirlerin uygulanmasını gözeteceklerdir".

Berlin Antlaşmasının 61. Maddesi gerçekte isyan sonrası güvenlik sorununu bahane ederek ortaya çıkan ayrılıkçılar için yeni bir isyan dalgasının başlamasına neden olur. Ermenilerin ayaklanmaları Batılıların doğrudan Osmanlının içişlerine müdahalesi için önemli bir bahane olmaktadır artık. 1878 Sonrasında Makedonya ve Doğu Anadolu’da kendi bölgelerinde kontrolü ele geçirmek isteyen komiteler ortaya çıkar. Bu komitelerin üyeleri Osmanlı dışındaki sürgünler ve devrimcilerdir. Doğrudan doğruya terörist eylemler için zemin hazırlayan bu komiteler dışarda görünüşte barışçı, demokrasi yanlısı içerde ise, milliyetçiliği teşvik eden, terörist eylemleri nefs-i müdafaa eylemleri olarak savunup teşvik ederler. “Böylece Ermeni Komiteleri, hem yasal siyasi teşkilatları hem de gizli silahlı askeri hücreleri içeren çift taraflı bir teşkilat yapısı geliştirdi. Bundan sonra Ermeni devrimci yapı imparatorluktaki sair etnik isyancı gruplar için bir model oldu[1].”

Bu modelin nasıl işlediğine bakalım…

 

[1] Günay, Nejla (2019), “II. Meşrutiyet’in ilan Edilmesinden Önce İttihat ve Terakki-Taşnaksutyun İlişkisi”,  1000. Yılında Türk Ermeni İlişkileri, Ed. M.S. Bilgin ve Y. D. Bozkuş,  Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, s. 271-296.